Cumartesi 18.05.2013

Türkiye'nin en iyi kültür elçileri biziz

Türkiye ile İsrail arasında son yıllarda ilişkiler gerilse de, iki ülke arasındaki dostluğun kökleri yüzlerce yıl öncesine dayanıyor. 1492'de İspanya'dan kaçan Yahudiler, Osmanlı İmparatorluğu'na sığınırken, 2. Dünya Savaşı'nda da soykırımdan kurtulan çok sayıda Yahudi yine bu topraklarda huzur buldu. 1948'de İsrail devletinin kurulması, Türkiye'de çıkan Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül olayları ise Yahudi nüfusun toprakları terk etmesine neden oldu. İsrail'in başkenti Tel Aviv'de bir sahil kasabasına yerleşen Türkler, bir arada yaşadı, aynı yemekleri pişirdi, bayramları birlikte kutladı. Bugün İsrail'de, 100 bine yakın Türk Musevi yaşıyor. Mavi Marmara olayının ardından gerilen ilişkiler, son özürle birlikte olumlu bir atmosfere girmeye başladı. İşte bu son gelişmelerin ışığında İsrail'de yaşayan Türk Musevilerle buluşarak sürecin kendilerini nasıl etkilediğini, Türkiye'ye dönüp dönmeyeceklerini konuştuk. İlk olarak bir grup Türk ile, başkent Tel Aviv'deki Yehud ilçesine yerleşen Musevilerin kurduğu Arkadaş Derneği'nde bir araya geliyorum. Türkiye ile dostluk köprüsü kuran derneğin girişinde Atatürk'ün bir büstü var. İçi bir Türk evi gibi döşenen dernek binası, yadigar eşyalar ve siyah-beyaz fotoğraflarla süslü. Dernekte, Türkçe öğrenen çok sayıda da Musevi bulunuyor. Yehud ilçesinde 20 bin Musevi Türk yaşıyor. 10 yıllık bir geçmişe sahip olan derneğin başkanı Eyal Perez "Türkiye'yi de çok seviyoruz. Tüm umudumuz ve çabamız ilişkilerin eskisi kadar iyi olmasıdır," diyor.
TORUNLARI ÇİFTE VATANDAŞ
Dernekte konuştuğum Daniel Farhi, 1950'de İzmir'den ailesiyle henüz bir yaşındayken göç etmiş. Türkçeyi çok az konuşan Farhi "İzmir'de dedemin çarşıda ayakkabı dükkanı vardı. Hepsini sattılar. Dönsem de evim yerinde durmuyor ki ne yaparım?" diye sormadan edemiyor. İstanbullu Abraham Lago, 1964'te göç ettiğinde 17 yaşında olduğu için Türkçeyi gayet akıcı konuşuyor. Türkiye'yi çok sevdiğini söyleyen emekli öğretmen Lago "Tabii ki Türkiye'ye yerleşmeyi isterim. Orası benim vatanım, doğduğum yer. Ancak üç çocuğum için zor. Onlar düzenlerini nasıl bozsun?" diye duygularını paylaşıyor. Yehud'dan sonra, sahiliyle göz kamaştıran Bat Yam'ın yolunu tutuyorum. Burası 50 bin nüfusuyla en fazla Türkü barındıran ilçe. Sahildeki bir kafede, üç Musevi Türk kadınla lokum eşliğinde keyifli bir sohbet gerçekleştiriyoruz. İzmirli Beki Krespin (61), 1970'de, henüz 17 yaşındayken okumak için İsrail'e gelmiş. İstanbul Caddebostan'da oturan Virjini Krespi (59) 1981'de, dört yaşındaki oğluyla İsrail'in yolunu tutmuş. "Parçalanmış ailemi toplamak istedim," diyen İstanbullu Ester Sadi (55) ise 1991'de evini terk etmiş. Her üçü de Türk vatandaşı ve torunlarının da çifte vatandaş olmasına özen göstermiş. Göç ettiklerinde büyük zorluklar yaşadıklarını belirten Krespin "Burası Rus, Polonyalı, Avrupalı gibi farklı kültürlerden insanların barındığı bir ülke. Bu yüzden yabancıladım. Türkiye'deki hayatı bulamadım. Hep Türklerle arkadaşlık kurdum. İbraniceyi burada öğrendim. Buradakiler bizim kadar misafirperver değil. Türkiye'deki huzuru hep arıyorum," sözleriyle içini döküyor.
UCUZ SAĞLIK HİZMETLERİ GÖÇ ETTİRİYOR
Türk Musevilerinin İsrail'de 'kapalı bir cemaat' olarak yaşadıklarını belirten Ester Sadi de ekliyor: "Musevi lisesinde okuduğum için İbranice biliyordum, ama yine de büyük geldiğimiz için İsrail kültürüne çok adapte olamadık. Burası bir göçmen ülkesi. Bu nedenle de kendimizi kapattık.""Kimliğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?" soruma ise "İki vatanım var. Türk Musevisiyim. Çocuklarım da, torunlarım da öyle. Bunu da herkese söylüyorum. Zaten İbraniceyi de Türk aksanıyla konuşuyorum," yanıtını veriyor. Kendilerinin en iyi kültür elçileri olduğunu belirten Ester Sadi şöyle devam ediyor: "Türkiye çok güzel bir ülke. Orada doğduk, gözümüzü açtık. Bize burada İsrailli demezler." Son iki yılda Musevi nüfusun Tel Aviv'e göç ettiğini belirten Virjini Krespin'e göre bunun en büyük nedeni İsrail'in sunduğu sosyal güvenceler. Annesiyle babasını İsrail'e getirdiğini belirten Krespin, "Çünkü çok yaşlılar ve İstanbul'un hem kalabalık hem de pahalı olduğunu düşünüyorlar. Burada hastaneler nerdeyse ücretsiz," diye anlatıyor. Peki ya sürekli savaş tehdidi altında bir ülkede yaşamak ne kadar mantıklı? Üç kadın da savaş gündelik hayatlarında hissetmediklerini belirtiyor. Hepsinin evinde beton duvarlara ve camlara, kurşun geçirmez çelik kapılara sahip sığınak var. Beki Krespin durumu şöyle özetliyor: "Burada tek korkumuz savaş zamanı. Onun dışında gerilimi hiç hissetmiyoruz."

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.