Matthew'un Oscarlı dönüşümü
Onu sert ve yakışıklı erkek rollerinde izlerken kim derdi ki Matthew McConaughey Oscar alacak diye. Oyunculuğu sınırlıydı. Ama son yıllarda sinemaya asılmaya başladı ve kendi personasını yıktığı bir rolle Oscar'a uzandı
Gerçek hikayenin gücü aşkına! ***
SINIRSIZLAR KULÜBÜ / DALAS BUYERS CLUB
Yıl 1986... AIDS dünyanın yeni kabusu olarak görülüyor ve homoseksüel hastalığı olarak da bir kabul var. Teksaslı, maço, fazla delikanlı ve homofobik Ron Woodroof da bu hastalığa yakalandığını tesadüfen öğreniyor. Altı ay ömür biçiyorlar. Ama o sistemin dayattığı tedaviyi reddediyor ve alternatif tedaviler için sistemle, ilaç firmalarıyla, kurullarla mücadeleye girişiyor. Jean Marc Vallee'nin yönettiği Sınırsızlar Kulübü böyle özetlenebilir. Oscar alan oyuncularının (Matthew McConaughey, Jared Leto) sürüklediği film, gerçek hikayeye aşina olmak adına iyi bir seyirlik olabilir. Ama film bu gerçek hikayenin özünü kavrayabilmiş mi derseniz, evet demek zor. Filmin, karakteri Ron Woodroof'a yaklaşımı tereddütlü. Homofobik bir insanın dönüşümünü anlatacak gibi duran film, onun sisteme karşı verdiği mücadeleyi ikinci yarıda daha çok önemseyerek karakterin ruhsal dünyasıyla ilişkisini koparıyor. Siz de bir noktadan sonra, ölmek üzere olan bir insanın değil de, paragöz bir girişimcinin hikayesini izliyor gibi hissediyorsunuz. Ayrıca zaman kullanımı konusunda da bir baştan savmalık var. Yani yönetmen, yaşanmış gerçek hikayede neyi öne çıkaracağını, neyi ayıklayacağını pek bilemiyor. Buna rağmen film, senaryosu vasat olsa da, gerçek hikayenin dramatik gücü ve oyuncu performanslarının etkisiyle ayakta kalmayı başarıyor.
Vahşetin estetize tüketimi
300: BİR İMPARATORLUĞUN YÜKSELİŞİ 300: RISE OF AN EMPIRE **
2006'da gösterime giren, Zack Snyder'ın yönettiği 300'ün, tarihe mal olmuş bir kahramanlık öyküsünü vahşeti estetize ederek anlatmak gibi bir sorunu vardı. 300: Bir İmparatorluğun Yükselişi'nden anladığımız, film ekibinin (ya da yeni filmin yönetmeni Noam Murro'nun) bunu sorun olarak görmemesi. Bilakis, serinin olmazsa olmaz yorumu olarak kabul etmesi. Filmde ilkine göre daha fazla kan var. Hal böyle olunca da beyazperde adeta kızıla boyanıyor. Film savaşı, vahşeti, acıyı ve ölümü görsel bir haz unsuru haline getirip tüketilmek üzere önümüze koyuyor. Bunu meşrulaştırmak için de demokrasi, özgürlük olguları kullanılıyor. Doğu Persler üzerinden vandal, Batı medeniyetinin çıkış noktası Yunan insanlarıysa fedakar özgürlük savaşçıları olarak gösterilerek bu meşrutiyet alanı genişletilmeye çalışılıyor. Yerseniz!.. Açıkçası ortada iyi paketlenmiş, içi boş, 'lümpen' bir film var. Sorun şu ki bir tane daha '300 filmi' daha çekilecek.
Taşradan büyüme manzaraları
MAVİ DALGA ***
Zeynep Dadak ile Merve Kayan'ın birlikte yönettiği Mavi Dalga, bir taşra şehrinden büyüme manzaraları diye özetlenebilecek bir hikayeye sahip. Memleketin batısındaki Balıkesir'de orta sınıf ailelerin çocuklarına odaklanıyor. Ağırlıklı olarak da kızlara... Film, ergen dünyasının anarşist ruhunu, gençlerin büyüme sancılarını, çıkışsızlıklarını, platonik aşklarını anlatırken memleket genelindeki küçük şehirlerde var olan donuk enerjinin, gençlere gitme seçeneği dışında bir şey bırakmadığını da net bir şekilde hissettiriyor. Birçok filmde gördüğümüz gençlik klişelerine düşmeden daha gerçekçi gençlik portreleri çizmesi de filmin bir başka başarısı. Yarattığı atmosferle, oyuncuklarıyla, senaryosuyla ve yönetimiyle Mavi Dalga, naif, dinamik, dert ettiklerinin altını kalınca çizmeden ele alan, iyi ve gerçekçi bir gençlik filmi.
Cinayeti metruk bir apartman gördü!
SİLSİLE ***
Attila İlhan Cinayeti Saati şiirinde "Cinayeti' kör bir balıkçı gördü" der ya, Silsile'de de cinayeti Karaköy'deki metruk bir apartman görüyor. Ama ne mağdurları, ne de failleri bu cinayet görülsün, duyulsun istiyor. O metruk apartman uğruna varoş delikanlıları, işadamları, baba parasıyla yaşayan ünlüler, adalet savunucusu avukatlar da cinayetin üstü kapatılsın diye uğraşıp duruyorlar. Yalan, her tarafa yayıldıkça iş çığırından çıkıyor... Açıkçası herkesin altında kaldığı bir ahlaki çöküşün resmedildiği bir gecelik hikaye Silsile... Çok Güzel Hareketler Bunlar ve Sen Kimsin? gibi vasat komedi filmlerinin yönetmeni Ozan Açıktan, beklenmedik bir sıçrayışla gerilim, polisiye, dram gibi türleri harmanlayıp, sağlam bir sinematografiyle ortaya 'masum değiliz hiçbirimiz' savında nitelikli bir film çıkarıyor.
EN SON HABERLER
- 1 Hiçbir doğruluğu olmayan beslenme önerileri
- 2 İnsana güvenmekten vazgeçmeyin
- 3 Küçük sanatçılar için büyük deneyimler
- 4 Yelkovan kuşlarının peşi sıra
- 5 Üstümüz başımız leopar
- 6 Bu oyunun seyircileri, cesaretli insanlar
- 7 Zamanın ötesinde bir albüm
- 8 7/24 şehirde yaşam
- 9 Sınırları koruyalım
- 10 Dümdüz bir karın, incecik beden için bahar diyeti kılavuzu