Cumartesi 14.03.2015
Son Güncelleme: Cumartesi 14.03.2015

Ünlü olma haliyle dalga geçtik

Şensoy kardeşler çevrelerini, yaşıtlarını, 90 kuşağını gözlemleyerek bir müzikal projesine imza attı. Abla Ferhan Şensoy'un kaleme aldığı oyunda Derya Şensoy da oyuncu olarak yer alıyor. Ortaoyuncular Tiyatrosu'nun 35. yıldönümü olan bugün müzikalin prömiyeri yapılıyor

Hayatımıza bir anda giren Derya ve Ferhan Şensoy yeni kuşak tarafından babaları Ferhan Şensoy'dan daha çok tanınıyor. İyi eğitimler aldılar ama tiyatro ruhu genlerine işlemiş durumda. Hal böyle olunca "Popüler olma, ünlülük hali, yeni neslin dertleri" diyerek yola çıktı iki kardeş. Ve kendi yaşamlarından örneklerle bir müzikal hazırladılar. Müzikalin adı, Pera'daki Hayalet. Beyoğlu'nun değişimiyle, yeni neslin değişiminin aynı zamana denk geldiğini anlatan oyunda, şarkıcı olmak isteyen bir kızın (Ferhan Şensoy) ve onun yarı ünlü oyuncu arkadaşının (Derya Şensoy) yaşadıkları anlatılıyor. Onlar bu özel güne hazırlanırken, son provalarına konuk oldum. Kulislerine girdim. İki kızkardeşle uzun uzun sohbet edip, heyecanlarına ortak oldum. Derya ve Ferhan Şensoy arasında tipik kız kardeş iletişimi var. Zaman zaman sesler yükseliyor, zaman zaman sevgi... Ama Ferhan Şensoy 'Abla' olduğunu her durumda hissettiriyor. Müzikalleriyle ilgili motive edici bir gerginlik içinde oldukları da kesin. Ama zaman zaman durumlarıyla dalga geçmeden de edemiyorlar. Derya Şensoy "Tiyatroya hiç gitmemiş çok sayıda arkadaşım bu sayede oyun görecek, Lucca yerine Ses Tiyatrosu'nun yolunu tutacak" diyor. Bu cümle bile, oyunun aslında kendi kuşaklarıyla ilgili bir özeleştiri olacağının sinyallerini veriyor...
- Ne anlatıyor Pera'daki Hayalet?
- Ferhan Şensoy: Ünlülük klişesini ele alıyoruz. Ünlü olmak isteyen bir kızın hikayesi bu. Oyun yazıp sahneye koyma fikri 8 Ocak'ta ortaya çıktı ama bir birikimin sonucunda oluştu. Oyunu kaleme alan benim ama birçok insanın beyin fırtınası sonucu ortaya çıktı. Bu oyunda "Ünlü olmak kötü bir şeydir, ünlü olmaya çalışmayın" demiyoruz. Sanatla uğraşan insanlar yaptıkları işle tanınmak ister. Alkışlanmak ister. Eğer hiçbir şey yapmıyorsan, yaptığın şeyin içi boşsa, sen içi boş bir şekilde tanınıyorsan, burada bir yanlışlık var diye düşünüyorum. O kişiye de zarar veren bir şey. Burada popülerlikle ilgili bir konuya değiniyoruz.
- Derya Şensoy: Popüler bir oyun yaptık. Beyoğlu'nun bozulmasına değiniyoruz. Pera Kafe denen bir yerde buluşuyor bu insanlar. Beyoğlu'nun bozulma kronolojisiyle, bizim jenerasyonun bozulma kronolojisi aynı zamana denk geliyor. Babamların Beyoğlu'suyla, bizimki aynı değil.
- Siz de bir dönem bir anda popüler oldunuz ama...
- F.Ş:
Evet bizim de başımıza gelen buydu. Yok yere çok popüler olduğumuz zamanlar oldu. Babam, Derya, ben sokakta yürürken, insanların babamı tanımadığı, Derya'yla fotoğraf çektirdiği zamanlar oldu. Bu durumu oyunu yazarken üçümüz çok konuştuk, Derya'nın babamdan daha popüler olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Ama bu geçici bir şey, 50 sene sonra dönüp bakıldığında, belki Derya'yı kimse hatırlamayacak ama babam edebiyat ve tiyatro tarihine adını yazdırmış bir isim olarak anılacak.
- D.Ş: Anlamlandıramadığım popülarite elbette beni şaşırttı. Aslında hayatım boyunca; "Ne yaptığım kimseyi ilgilendirmez, istediğim gibi yaşarım. Hesap verecek kimsem yok" mantalitesindeydim. Hâlâ böyle düşünüyorum, annem ve babamdan başka hesap vermem gereken kimse yok. Onlar da benim nerede olduğumu, kimle olduğumu bilir. O kadar saçma şeyler yaşadım ki, hiç öyle olmadığı halde gazeteleri açıp kendi haberlerimi ağlayarak okuduğum zamanlar oldu. Çok güldüğüm ve şaşırdıklarım da oldu elbette. Sokaklara çıkıp açıklama yapmak isterken buldum kendimi. İnsan sıkılma ve bıkma noktasına geliyor. Ne yapayım, evden mi çıkmayayım? Popülerlikten bıkmadım ama kendimi açıklamak zorunda kalmaktan bıktım.
TELEFONSUZ İLETİŞİM KURAMIYORUZ

- Özellikle anlatılan biri var mı bu müzikalde?
- F.Ş: Etrafımız böyle insanlarla dolu. Biz de biraz böyleyiz. İlk olarak kendimize döndük ve kendimizle dalga geçtik. Biz sosyal medyada yaşıyoruz. Instagram ve Twitter olmazsa olmazımız. Oradan haber alıyoruz. Popüler olana meylediyoruz, gerçekten ne istediğimizle değil de, o anda popüler olanla ilgileniyoruz. Ana karakterimiz Nağme şarkıcı olmak istiyor. Derdi meşhur olmak değil, şarkı söylemek, Zuhal Olcay hayranı. Ama karşılaştığı yarı ünlü dizi oyuncusu Aybike, aranjör Çağrı, annesi Nağme'yi başka bir yola sokuyor. O da tüm hayallerini bırakıp, fos bir şarkıyla meşhur oluyor ve istediği gibi şarkıcı olamıyor. - D.Ş: Bir tiyatro yapıyorsun, dizide oynuyorsun ama günün sonunda galada bilmem ne giydi, yanında bilmem kim vardı şeklinde haberlere çıkıyorsun. Kimse yaptığın işle ilgili değil. Günün sonunda Instagram'a setten koyduğun kamera arkası fotoğraf merak ediliyor. Yaptığın işle anılmak için yırtınmanız lazım. O hale geldik. Biz de böyle yaşıyoruz. Galaya kotla gidemiyorsun, biri bir elbise dikiyor çünkü bana soracaklar, "Elbisenizi kim yaptı?" diye. Bu zincirin içine giriyoruz bir şekilde. Babamla yemeğe gidiyoruz, ikimizin de elinde telefon. Çünkü orada bir WhatsApp grubu var ve bir sohbet devam ediyor. Orayı bıraktığın an geri dönüşü çok zor. Babam o sırada karşımızda bir şey anlatıyor ve halimize hiç anlam veremiyor. Biz birinin gözünün içine bakarak konuşma alışkanlığımızı kaybettik. Telefona bakarak insan ilişkisi kuruyoruz. Hayatımız komik olmanın ötesinde dramatik bir hale geldi.
- Babanız nasıl karşıladı bir müzikal sahneye koymanızı?
- F.Ş: Babam birkaç senedir bir oyun yapmamız gerektiğini, bu tiyatroyu devam ettirmemizi söylüyor. Tiyatroyu yaşatmak ve devam ettirmek gerekiyor. Biz de bunu istiyoruz ama ne şekilde olacağını tam oturtamıyorduk. Babam "Sizin jenerasyonun dertlerini, sizin kadar iyi göremiyorum" diyerek yardımı reddetti ama bizi sürekli teşvik etti.
ÇOK ŞIK BİR ARKADAŞIMIZ SPONSORUMUZ OLDU

- Sosyal medyada epey etkinsiniz...
- F.Ş: Sistem öyle bir hale gelmiş ki, gala günü oyuna kimler geldi, kimler gitti biz de Instagrama koyup, duyurmak zorundayız. Biz bunun bir parçası haline geldik.
- Derinlikli ilişkilere ne oldu, hep selfie samimiyetinde ilişkiler yaşamak zor gelmiyor mu?
- F.Ş: Zor oluyor tabii. Kendi adıma sağlam dostlarım liseden kalma dört beş kişi.
- Bu müzikali kim finanse etti?
- F.Ş: Çok şık bir arkadaşımız var, Hacı Sabancı. O bizim finansörümüz oldu. Sponsorlu çalışmaya alışık bir tiyatro değiliz. Babam böyle şeylere girmiyor. Kendi yağımızla kavrulmaya çalışıyoruz. Ama böyle büyük bir prodüksiyona kalkışınca, kendi başımıza beceremeyeceğimiz hale geldi. Bu noktada Hacı Sabancı devreye girdi. Kişisel olarak sponsorumuz oldu. Hiçbir şekilde afişte falan belirtilmesini de istemedi. Bir genç jenerasyon oyunu yapıyoruz, o da genç jenerasyon olarak devreye girdi.
- Kız kardeşler zaman zaman çatışırlar... Sizin nasıl bir ilişkiliniz var?
- D.Ş: Çok kavga da ediyoruz, çok da iyi anlaşıyoruz. Ama aramızda özel bir iletişim var. Dışardan bakıldığında, 'Bu kavganın üstüne bir ay konuşmazlar herhalde' diye düşündüğünüz olaylarda bile 10 saniyede normale döneriz. Bizim ne seninle, ne sensiz tarzı bir ilişkimiz yok. Ya senle ya senle şeklinde yaşıyoruz. Arkadaş çevreleri ortak. Sosyallik anlayışları ortak.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.