Cumartesi 01.08.2015

Görevimiz öze dönüş!

Görevimiz Tehlike'nin beşinci macerasında CIA ve MI6'yı karşı karşıya getiren entrikalar zinciri var karşımızda. Yönetmen Christopher McQuarrie, aksiyonu ve entrikayı dengeleyerek Görevimiz Tehlike'yi özüne döndürüyor

MISSION: IMPOSSIBLE-ROGUE NATION ****
Not: Bu yazı, filmin içeriğiyle ilgili bilgi içeriyor. Soğuk
Savaş yıllarının TV'ye bir yansımasıydı Görevimiz Tehlike dizisi. Eğer ortaya çıkacak olurlarsa ABD hükümetinin onları reddedeceğini bile bile kelle koltukta operasyonlar yapan bir gizli ekibin hikayesiydi anlatılan. Yöntemleri tartışmalı olsa da 'baş düşman' Sovyet Rusya ve onun uzantılarının planlarını hep bozuyordu bu ekip. Soğuk Savaş bitti ama Görevimiz Tehlike operasyonlarını sonlandırmadı. Yeni dünya düzenine ayak uydurarak sinemada yoluna devam etti. Çok gizli Impossible Mission Force (IMF) takımı TV dizisinde bir ekip olarak mücadele ederken sinema macerasında Tom Cruise'un canlandırdığı, Ethan Hunt öne çıktı. Bir nevi Hollywood, İngiliz fenomen ajan James Bond'un karşısına kendi ajanını çıkarmıştı. İlk filmi usta yönetmen Brian De Palma çekmeseydi emin olun Görevimiz Tehlike bir seriye dönüşmez, Ethan Hunt da hatırlamadığımız bir ajan olarak kalırdı. Palma, dizinin mirasını çok iyi analiz edip inandırıcı entrikalar dizisini ve aksiyonu dengeleyerek seyir keyfi yüksek bir politik/macera koymuştu önümüze. İkinci filmde John Woo aksiyonu daha stilize bir noktaya taşıyarak Palma'nın yolundan gitti ama sonrasında Görevimiz Tehlike filmleri bir aksiyon bombardımanı haline geldi. Üstelik Ethan Hunt için 'imkansızı başarabilen bir ajan' vurgusu o kadar çok kullanılmıştı ki, bir noktadan sonra onun yaptığı aksiyonel kahramanlığa şaşırmaz olmuştuk. Serinin beşinci filmi Mission: Impossible- Rogue Nation (MI 5), Görevimiz Tehlike'nin revize edilip tekrar eski görkemli günlerine döndüğü bir film. Operasyon Valkyrie, Olağan Şüpheliler, Yarının Sınırında gibi filmlerin senaristi olarak bildiğimiz, sonrasında yönetmenlik yapmaya başlayan ve Jack Reacher'ı çeken Christopher McQuarrie, yazıp yönettiği MI 5'te tıpkı De Palma gibi entrikası da aksiyonu da dengeli bir film izlettiriyor bize.

REBECCA FERGUSON'A DİKKAT

CIA ve MI6'yı karşı karşıya getiren ve bir anlamda MI6'nın karizmasını çizen entrikalar zinciri var karşımızda. IMF'nin lav edilmesiyle Ethan Hunt, CIA'in aradığı bir kaçak pozisyonuna düşüyor. Fakat o kaçak olsa da yine Sendika adlı eski ajanlardan kurulan bir örgütün peşine düşüyor. Sendika'ya giden yol Ilsa adlı bir MI6 ajanından geçiyor. Ethan hem güzel hem en az kendisi kadar yetenekli Ilsa ile çalışmak zorunda kalıyor. Ama her operasyon sonrası Ilsa ile aralarında güven sorunu çıkıyor. Mission: Impossible-Rogue Nation'da önceki filmlerdeki gibi yine imkansızın başarıldığı operasyonlar, yine soluk kesen aksiyon sahneleri var elbet. Ethan, kararlı bir şekilde her şeyin üstesinden gelmeye çalışıyor. Ama bu sefer bu durum film tarafından bir dalga konusu haline de getiriliyor. Böylece mizah da kararınca eklenmiş oluyor filme. Özellikle de İngiltere Başbakanı'nın dahil olduğu sahnede bu mizahtan yararlanma hamlesi iyiden iyiye hissediliyor. Ayrıca aksiyondan ziyade entrikalar ve bunun uyandırdığı merak duygusu da son derece zeki bir şekilde kullanılıyor. Yani Görevimiz Tehlike Christopher McQuarrie elinde özüne dönüyor. Tom Cruise evet yine aksiyon adamı ama bu sefer zekasına da saygı duymamızı bekler bir hali var. Fakat filmin kesinlikle göz kamaştıranı Ilya'yı canlandıran İsveçli oyuncu Rebecca Ferguson. Yeri geldiğinde zarif bir hanımefendi, yeri geldiğinde acımasız bir suikastçı, yeri geldiğinde alımlı bir kadın, yeri geldiğinde duygusal bir âşık. Tabii her tavrı filme de bir şeyler katıyor ve Fergunson, Görevimiz Tehlike kadınlarını Ethan'ın gölgesinden kurtarıyor.
VENEDİK KAPILARINI DAHA İSTEKLİ AÇIYOR!
Venedik son yıllarda Türkiye sinemasının tam anlamıyla boy gösterdiği bir festival oldu. Geçen yıl, Kaan Müjdeci'nin Sivas'ının Altın Aslan yarışına katılması, Lütfi Akad'ın Gelin'inin restore edilip gösterilmesi önemli bir açılımdı. Bu yıl çıtayı daha da yükseltiyor sinemamız. Önce Orhan Pamuk'un kurduğu Masumiyet Müzesi'nden yola çıkarak Grant Gee'nin çektiği Hatıraların Masumiyeti'nin 2 Eylül'de başlayacak Venedik Film Festivali'nde gösterileceği haberi geldi. Sonra Senem Tüzen'in ilk filmi Ana Yurdu'nun festivalde Geleceğin Aslanı ödülü için yarışacağı açıklandı. Nuri Bilge Ceylan'ın Altın Aslan jürisine seçildiği haberi tam bir sürprizdi. Ama birkaç gün sonra ise Tepenin Ardı filmi ile başarılı bir çıkış yapan genç yönetmen Emin Alper'in ikinci filmi Abluka'nın ana yarışmada yer alacağı duyurulması bütün bu haberleri taçlandıran en önemli gelişmeydi. Son yıllarda Cannes ve Berlin'e göre Venedik kapılarını sinemamıza ve sinemacılarımıza daha bir istekli açıyor sanki, ne dersiniz?

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.