Cumartesi 15.10.2016
Son Güncelleme: Cuma 14.10.2016

İnsanlık Yerebatan Sarnıcı’nda kurtuluyor

Dan Brown’ın aynı adlı romanından uyarlanan Cehennem, aksiyona daha fazla teslim olduğu ve entrikası tarihsel kökenlere dayanmadığı için diğer Brown uyarlamalarına göre yavan kalıyor. Ama İstanbul’u final mekanı seçtiği için bir artısı var gözümüzde!

Dan Brown'ı seversiniz ya da sevmezsiniz ama bir gerçek var ki ondan kaçış yok. Yazdığı kitapların rüzgarı bir şekilde size de çarpıyor çünkü. Onu dünya çapında yıldız yazar haline getiren Da Vinci'nin Şifresi'nin sinema uyarlaması sonrasında önce Melekler ve Şeytanlar'ın şimdi de Cehennem'in sinema macerası, Prof. Robert Langdon'ı adeta Indiana Jones vari bir karakter haline getirdi. Artık şunu diyebiliriz: Dan Brown yazar, Ron Howard çeker, Tom Hanks de başrol oynar ve biz her macerada tıpkı Indiana Jones'ta olduğu gibi tarihin, gizemlerin, şifrelerin arasında geçen olayları izler buluruz kendimizi. Tabii Langdon'ın bilim insanı olması maceralara bir bilimsel hava katmıyor değil. Jones'a göre daha rasyonel, bilgiyle hareket ediyor. Her macerayı bir aşkla taçlandırmıyor. Aksiyonel yetenekleri neredeyse yok! Ama Jones gibi her macerada birkaç defa ölümden dönüyor! Cehennem'de Langdon, insanlığın nüfus artışının, dünyaya zarar verme potansiyelinin arttığını düşünen ve bunun için nüfusu yarı yarıya düşürmeyi hedefleyen akıllı ama psikopat bir adamın oyununu bozuyor. Dante'nin İlahi Komedya kitabının Cehennem bölümünden ilhamla kurgulanan roman ve doğal olarak film Floransa'da başlayıp Venedik'e uzanan ve İstanbul'da sonlanan bir maceraya ortak ediyor bizi. Ama bu hikayenin temelinde akıllı mı akıllı olan kötü adamın, neden meseleyi bir sistem sorunu olarak ele almadığını ve insanlığı topyekün suçladığını anlamak gerçekten çok zor! İşte hikayenin temelindeki bu perspektif sapması nedeniyle film bir türlü inandırıcı olamıyor. Ve sinemada defalarca işlenen virüs tehditli filmlerden biri haline getiriyor. Tabii bunda Da Vinci'nin Şifresi ya da Melekler ve Şeytanlar'daki gibi entrikanın tarihsel kökenlerinin olmamasının da payı olabilir. Ama Da Vinci'nin Şifresi'nin senaristi Akiva Goldsman'ın Melekler ve Şeytanlar'la birlikte çalıştığı David Koepp'a koltuğu tamamen bırakmasının da bir etken olduğunu düşünüyor insan. Koepp'un karakterlerin motivasyonlarını üstün körü geçen senaryosu, düğüm noktalarında hiç de soğukkanlı değil. Ayrıca diğer iki filme göre aksiyona daha fazla yükleniyor. Bu da Cehennem'in elini zayıflatıyor. Tabii bu aksiyon ağırlığı Tom Hanks'in performansına da yansıyor. Hanks aksiyonel bir karakteri taşımakta zorlanıyor. Netice itibariyle Cehennem, Dan Brown uyarlamalarının en zayıf halkası. Ama içinden İstanbul geçtiği için bizim için bir artısı var filmin. Ron Howard, oryantal bakışa tamamen teslim olmadan tarihi yarımada üzerinden pozitif bir Türkiye portresi çizmeye çalışıyor. Ayasofya Camii, İstanbul Üniversitesi, Kapalıçarşı ve tabii Yerebatan Sarnıcı... Ama minareler ve gökdelenlerin iç içe geçtiği genel planlar artık İstanbul siluetinin farklı olduğunun kanıksadığını gösteriyor bize. Finaldeki Yerebatan Sarnıcı'ndaki sahneler ise oldukça. Film sayesinde sarnıça sadece ulusal değil uluslararası ilginin artması muhtemel.
FİLM İÇİN SARNICIN AYNISI YAPILDI
Cehennem filminin çekimlerinin Yerebatan Sarnıcı'nda yapılması planlanıyordu. Ama sarnıcın zarar görme olasılığı ortaya çıkınca Budapeşte'de plato kuruldu ve sarnıcın bir benzeri yapıldı. Özellikle aksiyon sahneleri de burada yapıldı. Dış mekan çekimler ise İstanbul'da...

SİNE-TORTU
'KIZGIN BOĞA' FİLMDE ATAMADIĞI YUMRUĞU TRUMP'A MI ATTI?
Sinema personası boksör olan çok az aktör var. İlk akla Rocky'den dolayı Sylvester Stallone gelir ama Kızgın Boğa'dan dolayı Robert De Niro da ikinci isimdir. Bunun için Hesaplaşma Zamanı filminde iki boksör olarak karşı karşıya gelip (bilgisayar aracılık etse de) kozlarını paylaşmışlardı. De Niro usta bu hafta Demir Yumruk/Hands of Stone filminde ringlere dönüyor ama bu sefer tıpkı Creed Efsanenin Doğuşu'nda Rocky'nin yaptığı gibi antrenör olarak. Gerçek hikayeye dayanan filmde De Niro, boksör Roberto Duran'ın antrenörü Ray Arcel'i canlandırıyor. Ringin kenarında dursa da performansı fena değil. Ama filmin beklentileri karşıladığı söylenemez. Oysa yumruk gibi bir film olmasını ne çok isterdik. Ama çok da dert değil galiba. Ne de olsa De Niro asıl yumruğunu geçen günlerde ABD Başkan adayı Donald Trump'a salladı zaten. "Yüzüne yumruk atmak isterim" derken boksör gibiydi. Fiziksel olarak belki vurmadı ama 'pervasızca aptal', 'serseri' diyerek sözleriyle Trump'ı nakavt etti.

DİKKAT ÇEKELİM
Terry Gilliam'ı nasıl biliriz? Deli dolu, hınzır, isyankar... Otobiyografisi Gilliamesk kitabında yönetmen bizi beyninin içinde dolaşmaya davet ediyor. Kitap Alfa'dan çıktı, duyrulur

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.