Cumartesi 05.05.2018
Son Güncelleme: Cumartesi 05.05.2018

Bu Selami Şahin Mozart’ın torunu mu!

Popüler müziğe yüzlerce beste hediye etti. 40-50 yıl önce yazdığı şarkılar bugünün gençlerinin dilinde. Şimdi de kurduğu caz grubuyla konuşuluyor, efsane şarkılarını caz altyapısıyla söylüyor. Yeni albümümün eli kulağında ve yine çok iddialı. “Öyle yeni besteler var ki, bu Selami Şahin Mozart’ın torunu mu diyecekler” diyor

Bazı insanlar sırlarını açıkta saklarlar... Kendi ruh dünyamızı korumanın binlerce hayat sınavından geçmiş, kadim yollarından biridir 'açıkta saklanmak'. Başkalarına gösterdikleriyle, içlerinde yaşadıkları arasında ışık hızıyla tarif edilecek uzaklıklar bulunur kimilerinde. İçlerindeki cevheri muhafaza eden bir zırh gibidir kabukları. İşte bizim, Türkiye'nin en esprili, en neşeli, en şakacı popüler müzik fenomenlerinden Selami Şahin de böyle bir isim. Ya da en azından yakından tanıyınca böyle bir hisse kapılıyor insan. Konuşurken ne sık hüzünleniyor bir görseniz. Gözleri doluyor. Tam da böyle anlarda, patlatıyor esprilerini. Fotoğrafçımız "Çekiyorum" dediği anda, "Allah çektirmesin evladım" diyor yoğun hüzün tabakasını dağıtmak için mesela. Herkesi esprileriyle, taklitleriyle kırıp geçiren Selami Şahin'in içinde duygusal, hatta kendi tabiriyle aşırı duygusal bir adam var. Öyle olmasa Türk popüler müziğinin birbirinden melankolik, birbirinden içe dönük şarkılarını nasıl yazabilirdi ki zaten!

10 YENİ BESTESİNDEN OLUŞAN YENİ ALBÜMÜNÜN DE ELİ KULAĞINDA

Çocuk yaşta yazdığı ve 1969 yılında kendisine yılın şarkısı ödülünü getiren Sen Mevsimler Gibisin'in üzerine 370 beste ekledi Şahin bugüne kadar. Bu topraklarda şöhret doruğuna erişmiş onlarca isim şarkılarını söyledi, hatta o şarkılarla kariyer yolculuğunun startını verdi. Selami Şahin her zaman kendini yenilemeyi bildi. Bu yüzden belki de, 1970'lerde bestelediği yüzlerce şarkıyı konserlerinde 20'sine basmamış gençler ezbere biliyor, marş gibi söylüyor. Her dönem, duruşunu bozmadan kendini güncellemeyi bilen Şahin bu kez de, SemiJazz Orkestrasıyla, yıllara meydan okuyan şarkılarını caz altyapısıyla söylüyor. Kendi şarkısından esinlenerek söylersek, Şahin'in "Cazla başı dertte..." Ama ne yapacağını her zamanki gibi çok iyi biliyor. 10 yeni bestesinden oluşan yeni albümünün de eli kulağında bu arada. Röportajın başında bize, grubun şefi, Şahin'in dostu, piyanisti ve aranjörü Semih Erdoğan da eşlik etti.
-SemiJazz Orkestrasıyla ile çalışma fikri nasıl doğdu?
- Semih Erdoğan benim orkestra şefim, piyanistim. Pek çok albümümün aranjörlüğünü yaptı. Bir gün sohbet ederken "Böyle bir düşüncem var" dedi. Bu projeyi anlattı, ben de "Her şey okeydir. Sana bırakıyorum. Çünkü bu senin üzerinde düşündüğün bir proje" dedim.


- Bu fikrin oluşumunu Semih Bey'den de duymak isterim.
- Semih Erdoğan: "Semi" İngilizcede "yarı" anlamına gelen bir kelime. İşin içinde belki biraz 'Semih' de vardır ama gerçek açılımı ilk söylediğim gibi. Biz de yarı caz, yarı alaturka yapıyoruz aslında. Caz ağırlıklı, Batı enstrümanlarıyla; özellikle nefeslilerle destekleyerek çalıyoruz Selami Bey'in bestelerini. Kendisinin bestelerini zaten anlatmaya gerek yok, ne kadar müthiş olduğunu hepimiz biliyoruz. Biz de zaten var olan o güzelliğin üzerine biraz tuz, biberle süsleme sanatı yapıyoruz. Proje böyle çıktı. Selami Abi de sağ olsun, her zaman modernliğe, yeniliğe çok açıktır. Bu projeyi onunla beraber yapmaktan çok keyif alıyoruz.
- Selami Bey, sizin caza ilginiz ne düzeyde?
- Televizyonda yabancı müzik kanallarını sık izlerim. Opera, caz, rock... Müzikte ayrım yapmam, ama iyi müziği ayırt edebilirim. Aynı şekilde bizde de Türk Sanat Müziği, türküler, Roman müziği, senfonik caz orkestraları... Her şeyi dinlerim. Ama özellikle caz orkestralarını dinlediğim zaman melodiden çok kemanlar, bas gitar, flüt, diğer üflemeliler ne çalıyor, onları takip eder ve kendimden geçerim.
- Cazda bir serbestlik duygusu var. Üzerine o anda doğaçlamalar yapılabiliyor... Şarkılar anın ruhuna göre değişebiliyor.
- Her türlü beste yapmayı seviyorum Opera deyin bana, sözler gelsin İngilizce, Fransızca neyse... Opera yaparım, meraklıyımdır. Cazda da öyle. Okurken orkestraya uygun ama Selami Şahin çizgisini bozmadan, bir başka dünyaya gitmiş gibi oluyorum.


- Nasıl bir dünya orası?
- Caz üzerine söylerken o modele uyarlıyorum kendimi. Müzik kanallarında izlediğim Avrupalı caz şarkıcılarının modelini, tavrını, hissiyatını orkestraya uyarlıyorum. O rengi, o duyguyu yakalamaya çaba sarf ediyorum.
- Altı yaşına kadar Türkçe bilmiyorsunuz. Arapça konuşuyorsunuz. Anne Mısırlı. Türkçeyi ilkokulda öğrenmişsiniz. Şu an Türkçenin en güzel şarkıları sizin eseriniz. Hayat yolculuğunuza baktığınızda nasıl gelişti bu süreç?
- Annem Mısırlı, babam Türk. Hataylı. Tohum neyse siz de osunuz. Annem hiç Türkçeyi öğrenemedi. Babam inşaat işçisiydi. Ben de yedi-sekiz yaşlarında ilkokulda öğrendim. Antakya'nın köyündeniz. Suriye hududuna yakın Yayladağ Köyü'nde büyüdüm. Annem daha ben çocukken söylediğim Arapça şarkılara 10 üzerinden 10 verirdi. Öğretmenler derdi ki "Sesin çok güzel, sen günün birinde iyi bir şarkıcı olacaksın." Ama nota nedir, müzik nedir hiçbir bilgim yok! İki-iki dört, okuma yazma öğrendim o kadar.
- Neler söylerdiniz okulda?
- Vallahi çocuktum o zamanlar. Eski türküleri okuturlardı bayramlarda. Ama o dönem aşılandım şarkıcı olacağım diye.
- İstanbul maceranız da tıpkı eski melodramlardaki gibi. Şarkıcı olmak için büyük şehre gelen genç...
- Aynen öyle oldu. 15 yaşımı bitirmeden İstanbul'a geldim annemin, babamın duasını alarak.
- Bugünün dünyası için büyük cesaret aslında...
- Köyde imkan yoktu, gelecek yoktu gençler için. Annemin, babamın ben ayrılırken nasıl ağladıklarını "Ne olur kendine iyi bak oğlum" dediklerini unutamam. Köyümüzde elektrik yoktu, yol yoktu... Çeşmeden doldururduk suyumuzu. O yaşta İstanbul'a geldim ve muhtelif yerlerde çalıştım. Beyoğlu'nda bugün hâlâ duran Şato Otel'de çalıştım. Aklınıza gelecek her işi yaptım otelde. Çarşaf da değiştirdim, tuvalet de temizledim. Sonra Tarlabaşı'nda Lades tavukçusu vardı, orada çalıştım, komilik yaptım. Ütücüde çalıştım. Şarkıcı olma hayalimi kaybetmeden, köye, annemlere para yolladım her ay.
- Ama bir şekilde şarkıcı olmanın kapısını zorlamak da gerekiyor...
- Tabii, zaten bu yüzden gelmişim İstanbul'a. Ütücüden ayrıldım. Köyde dilli kaval çalmayı öğrenmiştim kendi kendime. Müzikle bağım şarkı söylemek dışında bir yandan da oydu. Henüz Unkapanı yoktu, inşaat halindeydi. Plakçılığın kalbi Sirkeci, Doğu Bank İş hanı'nın zemin katında atıyordu. Orada rahmetli mebus Recep Dengin'in sahibi olduğu bir plakçıda işe girdim. Avni Anıl ve İrfan Özbakır'la çalıştım orada. Onlardı arkadaşlarım. Benim sesimi ilk onlar dinlediler ve "Vayyy! Bu çocuğa hemen albüm yapılmalı" dediler. Long Play yoktu o zamanlar. Bir 45'lik yaptık. Bir iki, üç albüm derken ünlendim, neye uğradığımı şaşırdım. İlk albümlerde başkalarının şarkılarını okudum.
- Daha ilk bestenizle ortalığı kasıp kavurmuşsunuz ama...
- Nota işini kendi kendime çözdüm, kitaplardan öğrendim. Dedim ki kendi kendime "Amerika'da İngiltere'de yaşıyor olsan, İngilizce öğrenmen gerek. Şarkıcıysam, müzisyensem bu nota işini çözmem lazım. Bildiğim şarkıların notalarını çıkarmaya çalışırdım hep. İlk bestem, Sen Mevsimler Gibisin'i 17 yaşında yaptım. Sene 1969. O şarkıyı Behiye Aksoy'dan Zeki Müren'e, Gönül Yazar'dan Ahmet Özhan'a herkes okudu. Ve yılın en iyi şarkısı seçildi.
- 370'e yakın besteniz olduğu söyleniyor...
- Evet... Üstelik 200'ü hit oldu.
-Yeni albüm geleceğini duyduk. Epey ara geçti son albümünüzün üzerinden. Bu kadar çok hit'i olan bir besteci olarak, yeni albüm ve yeni şarkılar endişelendirmiyor mu sizi? Onların üzerine çıkamama korkusu oluyor mu?
- Zaten bana göre çok iyi şarkılar çıkmadan albüm yapılmaz. O yüzden çok ara verdim. Yaptığım şarkılar hep dört mevsimlik oluyor. Üç sene uğraştık bu albümle de. Çok titizim bu konuda. Zaten dinlediğin zaman diyeceksin ki, "Bu Selami Şahin Mozart'ın torunu mudur, nedir!" Çok sürpriz ve büyük eserler geliyor Allah'ın izni ve yılların tecrübesiyle.


- Esprili ve neşeli kişiliğinizle tanıyorsunuz. Ama şarkılarınızda melankoli, duygusallık önplanda. Sanki bize göstermediğiniz bir iç dünyanız var.
- Gülmek, güldürmek ilaçtır ama asıl önemli olan yerine göre davranabilmek. Tespitiniz doğru aslında. Benden içeri bir ben var ki o çok duygusal, hatta aşırı duygusal. Kendime sakladığım bir taraf o biraz. Yoksa bu şarkılar çıkmaz zaten.
İlhamı Zeki Müren verdi, Şahin yazdı
Pek çok şarkımın hikayesi vardır. Mesela rahmetli Zeki Müren 30 kadar şarkımı okudu. Bir gün gittik, Müren Bodrum'da program yapıyor. Zaten evi de oradaydı. Sahnede kendisine gelen çiçekler için teşekkür ediyor. İşte, ismini hatırlamıyorum, "Sevgili Ahmet Bey, benim eskimeyen dostum... Çiçeğiniz ve teşrifleriniz için çok teşekkür ederim efendim" dedi. Ben o anda notu aldım: "Ne zaman gelirsen gel/Başıma taç olursun/Sen benim eski değil/Eskimeyen dostumsun" diye. Sonra İstanbul'da Şişli'de Ülkü Aker'in evindeyiz bir gün. Ben o sıralar harıl harıl başka şarkılar da yazıyorum. Bu şarkının bu dörtlüğünü ve müziğini bitirdim. "Ülkücüm" dedim, "Bu bu dörtlüğü ve müziğini bitirdim. Gerisini sen yaz. Söz senin, müzik benim olsun." O şarkı da öyle çıktı.
Minik Serçe gerçekten minikken..
Suriye Pasajı vardır, Beyoğlu Tünel'de. Üç ve dördüncü kat... Orada üçüncü Grafson Stüdyosu vardı. Orada kayıt yapıyordum ben de. Şirket sahipleri genç bir kız getirdiler: Sezen Aksu. Henüz albüm yapmamış. Minik Serçe gerçekten çok minik o zamanlar. "Dinler misin" dediler. Biz de kayda ara vermiş yemek yiyorduk ekibimle. Bir yandan molada yemeğimi yiyorum bir yandan da Sezen'i bekliyorum. Teknisyen sesi açtı, söylemeye başladı. Ben yemeği falan bırakıp ayağa fırladım. "Bu ne ya!" dedim. Müthiş bir ses. "Hemen bu kıza albüm yapın, şaşkına döndüm" dedim. Ve tahlillerim doğru çıktı çok şükür.
Solistin, ruhuna, sesine göre şarkı yaparım
Beste verdiğim isimlerin ruhlarına, seslerine, kişiliklerine göre yaparım şarkıları. Hatta taklitlerini yapıp söylerim onlara ilk kez. Şarkıya daha rahat adapte olurlar böylece. Müslüm Gürses'e Usta diye bir şarkı vermiştim mesela. "Vay vay, tıpkı benim gibi söylüyorsun. Böyle koyalım albüme, herkes ben söyledim sanır" diye espri yapmıştı. Rahmetli Tanju Okan'a "Benim en iyi dostum/İçkim sigaram" diye başlayan şarkıyı vermiştim. İbrahim Tatlıses, Bülent Ersoy, Nil Burak, Şükran Ay, Behiye Aksoy... Hatırlamadığım, şu an uzun olur diye söyleyemediğim herkes affetsin. Ama popüler müzik camiasının yüzde 90'ı benim şarkılarımı okumuştur.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.