Birce Akalay: ‘Alev’i sarıp sarmalamak ona şifa vermek istiyorum
Atv dizisi ‘Ağlama Anne’de kendisini kızına affettirmeye çalışan ‘Alev’i canlandıran Birce Akalay: ‘Alev’ içi çok ağlayan bir kadın. İçindeki meydan muharebesi çok kanlı geçmiş. Bazen onu sarıp sarmalamak, uyutmak, ona şifa vermek istiyorum
'Alev'in hikayesi. 'Ağlama Anne' adı üzerinde ağlayan bir anneye ithaf edilmiş. 'Alev' içi çok ağlayan bir kadın. Empati yapması çok zor bir hikaye ama seyirci onun çıkmazlarını anlayacaktır diye düşünüyorum.
Dinmeyen bir kalp ağrısı gibi 'Alev'. Vahşi bir şehre bırakılmış yabani, korkak, yaralı bir hayvan gibi... 'Alev'in yaptığı, bir insanın kolay kolay taşıyabileceği bir hata değildi. Herkesi bir kenara bırak, insan affedemez ki kendini. En çiçekli yaşında böyle bir hata ve devamında hapiste geçen 18 yıl. Ne kadınsın, ne erkek; cinsiyetsizleşmiş bir insan düşün.
Evet. Kendini anlatmak, affettirmek istiyor ama nasıl anlatacağını bilmiyor, kimse ona inanmıyor. Onu bu trajik hatayı yapmaya iten asıl suçluları da biliyor üstelik. Tek amacı kızına bir gün anne gibi dokunabilmek; bu amaçla yaşamış bunca yıl. Yoksa inan bu yükle insan öldürür kendini.
Büyük konuşmayı sevmiyorum ama o yaşları geçtiğim için rahatlıkla söyleyebilirim; hayır.
Kişileştirme sürecine başlamadan anlamak zorundayım karakteri. Yoksa bir arpa boyu yol gidemem. İç dünyamda yarattığım ikilik biraz yorucu oluyor; 'Alev'i Birce'ye dahil etmek ama haricinde yaşatmak hali. Bu arada elmalarla armutları da birbirine karıştırmıyoruz tabii. 'Alev', dış dünyayı hiç bilmiyor. Onun 18 yıldır hayatı hiç tecrübe etmemiş oluşu benim için okyanus gibi mesela. Bu sayede onunla birlikte çabucak yabancılaşabiliyorum dünyaya ve 'Alev'in kara kutusuna erişiyorum. Her defasında yeni bir şey çıkıyor kutudan; bazen şok oluyorum, dehşete kapılıyorum, bazen de onu sarıp sarmalamak, uyutmak, şifalandırmak istiyorum çünkü içindeki meydan muharebesi epey kanlı geçmiş, daha da sürecek.
ÇOK KOLAY AĞLARIM
Ben kolayca ağlayabilen bir insanım. Kötü hiçbir hissi içimde tutmayı sevmiyorum çünkü ağlamazsa hasta olur insan. Duygusal bir kadın olduğum için kışın yolda sokak köpeği görsem de ağlayabilirim. Kimse ağlamasın tabii ama seyircinin gözyaşı rezervlerini zorlayabiliriz biraz.
'Kafkas Tebeşir Dairesi' bir ibret oyunudur. II. Dünya Savaşı sonlarında yazılmış, dönemi itibariyle de mülkiyet-emek ilişkisini sorgular. Konservatuvarda epey üzerine düştüğümüz bir oyundu. Oyunda çocuk, onu büyüten kadına kalır. Bizim hikayemizde 'Alev'in kızını bırakışı tam olarak bir cinnet anı. 'Alev' ölüme terk ediyor bebeğini çünkü, korkmuş ve çaresiz, küçük bir kız çocuğu o zaman. Dolayısıyla hikayeyi oyun üzerinden yorumlamak yanlış olur.
Çok huzurlu, herkes elinden gelenin en iyisini yapıyor. Yönetmenimiz Feride Kaytan istiridye gibi bir insan; içinde inci gibi sırlar, sürprizler saklıyor. Sahneden önce gelip onları heyecanlı heyecanlı, elleriyle kollarıyla, kocaman kocaman bana anlatışını görsen...
HERKES ANNE-BABA OLMAMALI
Hâlâ çok istiyorum. Bunun insanların yaşama sürelerindeki evrimlerinden biri olduğunu düşünüyorum. O muazzam his, insanı ben olmak, bencil olmak halinden başka bir farkındalığa taşıyor gibi geliyor bana. Ama bence herkes anne-baba olamaz, olamıyor zaten. Etrafta bir sürü ziyan olmuş çocuk var, içimiz parçalanıyor. Maalesef bizim gibi ataerkil toplumlarda bu gibi durumlara daha sık rastlanılır oldu. Bir gün anne olursam şayet, eşitlikten yana olacağım.
Geçen Mayıs'ta kestirdim. Gerçekten altı aydır konuşuluyor, inanılır gibi değil. Rol için değil, yakıştırdığım için kestirdim.
SEZEN ŞARKILARI KOLUM BACAĞIM GİBİ
Beni bu proje için aradıklarında teklifi seve seve kabul ettim. Minik Serçe'nin en sevdiğim şarkılarından biri olan 'Yol Arkadaşım'ı söyledim. Benim için çok özel ve unutulmaz bir gece oldu. Söylerken çok duygulandım. Zaten bu şarkı, hep burnumun direğini sızlatır. Sezen şarkıları kolum bacağım gibidir benim. Yıllardır ne yaşamışsam hep onun şarkılarında buldum kendimi. Şifalı gelir sesi bana. Çok küçük yaşlarda onun gibi saçlarımı kestirmişliğim bile var. Çocukluğum bisiklet tepesinde, top peşinde geçti
ÇOCUKLUĞUM BİSİKLET TEPESİNDE, TOP PEŞİNDE GEÇTİ
Aslında anneme sormak lazım bunu ama sanmıyorum, ben ona karşı çok incelikliyimdir. Ben çok keyifli bir çocukluk yaşadım. İstanbul'da güvenle sokakta büyüyen son şanslı nesilden olduğumu düşünüyorum. Çocukluğumda rüya gibiydi bu şehir; semtleri, sokakları... Bisiklet tepesinde, top peşinde, dizler dirsekler düşmekten aşınmış bir hayatımız vardı.
EN SON HABERLER
- 1 Hiçbir doğruluğu olmayan beslenme önerileri
- 2 İnsana güvenmekten vazgeçmeyin
- 3 Küçük sanatçılar için büyük deneyimler
- 4 Yelkovan kuşlarının peşi sıra
- 5 Üstümüz başımız leopar
- 6 Bu oyunun seyircileri, cesaretli insanlar
- 7 Zamanın ötesinde bir albüm
- 8 7/24 şehirde yaşam
- 9 Sınırları koruyalım
- 10 Dümdüz bir karın, incecik beden için bahar diyeti kılavuzu