Cumartesi 25.01.2020

Farklılıklarımız bizi zenginleştirir

90’ların efsane filmi Yağmurdan Önce’nin oyuncularından Labina Mitevska’nın yolu Türkiye’ye düşünce onunla bir araya geldik. Mitevska “İnsanlar ülkesine, inancına, etnik kökenine göre sınıflandırılıyor. Bunlar doğru değil. Farklılıklarımız bizi zenginleştirir. Daha yaşanabilir bir dünya istiyorsak bunun yolu birbirimizi sevmekten geçiyor” diyor

90'ların kült filmi Yağmurdan Önce'nin afişinde genç bir kız kaygılı gözlerle bize bakar. O kaygılı bakışların ne kadar haklı olduğunu yaşayarak öğrendik. Çünkü 1994 yapımı film, Balkanlardaki kaotik durumun haberci filmlerinden biridir. Sonrasında yaşananlar filmin ne kadar öngörülü olduğunu gösterdi. Afişte bize kaygılı gözlerle bakan Makedon oyuncu Labina Mitevska'ydı. İlk filmiydi Yağmurdan Önce. Sonrasında Saraybosna'ya Hoşgeldiniz, I Want You, The Woman Who Brushed Off Her Tears, Onun Adı Petrunya gibi birçok önemli filmde oynadı... Labina Mitevska, geçtiğimiz günlerde dijital yalnızlık temalı Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması'nda jüri üyesi olmak için Türkiye'ye geldi. 738 kısa filmin başvurduğu yarışmada Mitevska'nın da aralarında bulunduğu jüri, finale kalan 13 filmi değerlendirdi. Jüri üyeliği bitince bir araya geldik. Yağmurdan Önce filminden, Balkanlardan ve kadın mücadelesinden konuştuk.
- İlk filminiz Yağmurdan Önce Balkanlardaki karışıklığı öngörmesi açısından önemli bir filmdi. Yıllar sonra o filme dönüp baktığınız zaman neler görüyorsunuz?
- Yağmurdan Önce, farklı kökendeki insanların bir arada yaşayabileceğini anlatan çok iyi bir filmdi. En son üç dört yıl önce Paris'te izledim. Ve fark ettim ki 90'larda Balkanlar'daki haleti ruhiye neyse, bugün de aynı durum yaşanıyor. Film savaşa ve nefrete ihtiyacımızın olmadığını anlatıyordu. Ama hayat bu konuda bizim hiçbir şey öğrenmediğimizi gösteriyor. Çünkü şu an sadece Balkanlar değil bütün dünyada nefretin arttığını görüyorum. Mesela mültecilere karşı insanlar hala nefretle yaklaşıyor. Irkçılık artmış durumda. Bunlar insanlık dışı şeyler. İnsan olarak bizler kendimize duvarlar örüp o duvarların içinde küçük alanlar yaratıp bu alanlarda düşünmeye ve yaşamaya çalışıyoruz. Bu doğru bir yol değil bence.
- Yağmurdan Önce'nin anlattığı tehlike söylediğiniz gibi Balkanlarla sınırlı kalmadı, adeta tüm dünyaya yayıldı. Sizce o filmden ders alsaydık nasıl bir dünyada yaşıyor olurduk?
- Ben insanların istediği yere gidip gelmesi gerektiğine yani seyahat özgürlüğüne inanan biriyim. Ama düşünün şu an bir yere gidebilmeniz için vize almanız gerekiyor. Malum bazı ülkeler belli ülkenin vatandaşlarını kabul etmiyor. Yani insanlar ülkesine, inancına, etnik kökenine, kimliğine göre sınıflandırılıyor. Bunlar doğru şeyler değil. Farklılıklarımız bizi zenginleştirir. Bunu anlayamıyoruz. Eğer daha yaşanabilir bir dünya istiyorsak bunun yolu birbirimizi sevmekten geçiyor. Ama böylesi bir dünyaya şimdilik uzağız.
- Siz kardeşlerinizle bir yapım şirketi kurdunuz. Kadın hikayeleri üzerine yoğunlaştınız. Ve filmleriniz çok ses getirdi. Balkanlarda da kadın olmak zor mu?
- Kardeşlerimle 17 yıl önce, sinemanın dünyayı değiştirme gücüne inandığımız için bir şirket kurduk. Toplumumuz için ne kadar acı verici bir durum olsa da yaşadığımız hikayeleri olabildiğince gerçekçi bir şekilde anlatmak istedik. Özellikle de kadın hikayelerine odaklandık. Ama mesela Makedonya hükümeti bizim çok politik olduğumuzu ve ülkemizi çok yanlış temsil ettiğimizi söyleyip böyle filmler çekmememizi istedi. Ama biz sanatçılar olarak "Sen hatalısın" deyip milleti aydınlatamayacaksak, o zaman biz nasıl ilerleyeceğiz, nasıl daha iyi olacağız? Sanatçılar olarak bunu yapmak görevimiz. O yüzden kimilerine göre bizim filmlerimiz politik, siyasi, çok sert ve rahatsız edici bulundu. Biz de bunun mücadelesini veriyoruz yıllardır.
- Mücadelenizin odağında erkek egemen anlayış mı var?
- Tabii... Bizde film endüstrisinin yüzde doksanı erkeklerden oluşuyor. Balkanlar da maço bir kültüre sahip. Kardeşlerimle ilk filmimizi çekerken akşamları annemizin evine gidiyorduk. Ve o kadar zor şartlarda çekiyorduk ki eve her gittiğimizde ağlıyorduk. Annem "Her gece ağlıyorsunuz, neden o zaman film çekiyorsunuz, deli misiniz?" diyordu. Bütün ekip erkekti. Genelde de yaşları bizden çok büyüktü. Bize kendi bildikleri doğruları dayatıyorlardı. Biz de onların doğrularını bildiğimizi ama kendi doğrularımız olduğunu anlatmaya çalışıyorduk. Ve bu çok yıpratıcı bir süreçti. Ama o erkekleri eğitmemiz 17 yıl sürdü. 17 yılın sonunda artık daha rahat bir yerdeyiz. Daha çok kadın var artık sinema endüstrisinde.
- Dünyanın her yerinde kadınlar kol kola girince bir şeyler değişiyor sanki.
- Şahsen kadın politikacıların, yöneticilerin çoğalması halinde dünyadaki her şeyin çok değişeceğini düşünüyorum. Mesela Güler Sabancı ile bir toplantı yaptık. Kendisi bir kadın olarak büyük bir kurumun başında, gücünü iyiye kullandığını görebiliyorsunuz. Tabii ki erkek politikacıların, yöneticilerin de içinde eğitimli ve vizyon sahibi olanlar da var. Ama hiçbir şeyi ve ülkesini düşünmeden, hemen savaş açan, kim ölecek kim kalacak diye düşünmeyen Trump diye biri de var. Açıkçası bu zamana kadar erkek egemenliğinde neler yaşandığını gördük. Artık kadınlar da her alanda öne çıkıyor. Şu an kadınlar sadece siyasi alanda değil her alanda daha öne çıkıyor. Bunun bütün dünyayı değiştireceğini düşünüyorum.
HAYAT BENİ FEMİNİST YAPTI
- Bir kadın olarak mücadelenizde en yıpratıcı olan neydi?
- Çocukluğunuzdan beri haklarınız ve özgürlüğünüz için mücadele ettiğiniz zaman "Sen feministsin!" diyorlar. Mesela bu yaklaşımdan çok sıkıldım. Hayır, sadece hakkımızı almaya çalışıyoruz ama feminist diyorsanız da evet feministiz.
- Gerçek anlamda bir feminist misiniz? Yoksa hayat mı sizi feminist hale getirdi?
- Tam olarak anlamını bilmesem de evet feministim. Hayat bizi olduğumuz kişi yapıyor. Suratınıza çok fazla tokat yediğiniz zaman kendinizi savunmak zorunda kalıyorsunuz. O yüzden hayat beni feminist yapmış olabilir.
TÜRKİYE BÜYÜK BİR ÜLKE BUNA ODAKLANMANIZ GEREK
- Daha önce Türkiye'ye geldiniz. Bir filminizde bir Türk kadını canlandırdınız. Türkler ve Türkiye'ye ilişkin nasıl bir algınız var?
- Türkiye'yi çok seviyorum. Son 10 yıldır gerek ekonomik gerek siyasi anlamda olumsuz durumlar yaşıyorsunuz. Umarım bu değişir. Ama yine de Türkiye'nin çok büyük bir ülke olduğunu sadece buna odaklanmamız gerektiğini, iyi taraflarınızın çok olduğunu biliyorum. Türkiye, vizyonunu daha da açarsa daha çok ilerleyebilir ve problemlerini atlatabilir.
- Jüri üyesi olduğunuz yarışmanın teması dijital yalnızlıktı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Bugün gençlerin çektiği 13 kısa film izledik. Normalde baktığınız zaman bu yeni nesil telefonla oynamaktan ve sosyal medyada olmaktan çok mutluluk duyuyor. Ama izlediğim filmlerde hepsini karamsar gördüm. Bu da beni geleceğe dair iyimser bir yola soktu. Çünkü dijital dünyaya tamamen kaptırmamışlar demek ki kendilerini, madem mutlular neden böyle filmler çekiyorlar diye düşündüm. İkisi arasında korkunç bir uçurum var.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.