Cumartesi 04.12.2021

Çeyiz sandığından ilham aldı ödüllü bir marka kurdu

Eşini kaybettikten sonra üç çocuğuna parlak bir gelecek kurmak için 50 yaşından sonra el işi terlik markası kuran Bige Can, ünü dünyaya yayılan ve Anadolu’nun unutulmaya yüz tutan el işi geleneğini yeniden canlandırdı

Bazı markaların hikayeleri insana ilham verir. AnatolianCraft da bu markalardan biri. Markanın kurucusu Bige Can, anne ve babası öğretmen olan İstanbul Teknik Üniversitesi mezunu üç çocuk annesi bir mimar. Kendisi de mimar olan eşinin ölümünden sonra çocuklarını tek başına yetiştiriyor. Ve 50'li yaşlarında sıfırdan bir marka kuruyor. Markanın ilhamıysa çocukluğunda çok zaman geçirdiği anneannesinin çeyiz sandığında bulunan el işi, işlemeli ayakkabı...
Yaklaşık sekiz yıl önce kurduğu ve bir başarı hikesi olan markası kısa süre önce verilen Felis Ödülleri'nde gündem oldu. El işi yapan yaklaşık 30 kadına istihdam sağlayan markanın hikayesi hepimize örnek olacak türden. 50 yaşında ilk önce kendi eliyle işleyerek başladığı terlikleri şu an dünyanın dört bir yanında modasverlerle buluşan Can bize zorluktan doğan başarı hikayesini anlattı.

- Anadolu'dan ilham alan el işi terlikler. Kısa süre önce Felis Ödülleri'nde markanın kreatif ajansı sizin için yaptığı çalışmayla üç ödül aldı. Bir anda gözler markanıza döndü. Nedir bu markanın ilham kaynağı, bize biraz bahseder misiniz?
- Annem de babam da öğretmendi. Onlar çalıştığı için çocukluğumun büyük kısmı anneannemin evinde geçti. O da küçük bir çocuğu oyalamak için ne yapsın, sık sık çeyiz sandığını açardı. Oradaki her bir parça ve her biri üzerindeki işlemeler benim o çocukluk zihnime işledi. Ama en çok da el işi, üzeri işlemeli ayakkabı. O sandık açıldıkça o iğne oyalı parçalara, kanaviçelere bakardım. Ama dediğim gibi beni tüm o işlemelerle birlikte esas o ayakkabı büyülerdi. Anne tarafım Atatürk'ün manevi kızlarından Zehra Aylin'e dayanıyor. O ayakkabı Zehra Hanım'ın anneanneme Amasya'ya geldiği zaman bir hediyesiymiş. Anneannem bana hep "Büyünce senin olacak" derdi ama ne yazık ki ayak numaralarımız örtüşmediği için ben o ayakkabıları hiç giyemedim.
- Ama sanırım o ayakkabılar şu an buluşmamıza vesile olan markanın kurulmasına ilham kaynağı oldu. Siz bir mimarsınız aslında, nasıl oldu bu el işi terlik tasarım işine el attınız?
- Eşimi kaybettiğimde ikiz oğullarım üç, kızım da 10 yaşındaydı. Mimarlık hayatım bir süre devam etti ama sonra emekli oldum. Çocuklarım henüz küçüktü ve eğitimleri de sürüyordu. Ayrıca ailenin yaşı ileri fertlerinin sağlık sorunları da başlamıştı. Bir yandan onlarla, bir yandan çocuklarla ilgilenmem gerekiyordu. Bu durumda kurumsal bir yerde işe başlamam mümkün değildi. O dönem ne yapacağımı düşünürken hep nakış işlediğimi hatırlıyorum. Sonra bir gün aklıma o sandık ve ayakkabı geldi. Hemen gittim açtım sandığı, ayakkabıyı elime aldım "Ben bunu yaparım" dedim. 50 yaşındaydım, yani yaklaşık sekiz sene önce. O heyecanla elime kumaş aldım, hiçbir şey bilmiyorum ayakkabı ya da terlik yapma konusunda. Nakışı çok rahat yaptım. "Denerim en azından çevremdekilere hediye ederim" diyorum bir yandan da. Tabii doğal olarak ayakkabı ustası aramaya başladım. Bir sene kadar sonra ayakkabı işinde deneyimi olan birine ulaşabildim. Ve şu ankine göre oldukça sade ev terlikleri yaparak başladık işe.

- Peki o anlar hiç hayal ediyor muydunuz şu anki başarıyı?
- O zamanlar bunu tabii ki hayal edemezdim. Ama bir an geldi önümden bir tır geçiyor "Bir gün benim terliklerimi bu tırlarla başka ülkelere yollayacağım" dedim.
- Peki ilk denemeler yakın çevreye hediye edilmiş anladığım kadarıyla, nasıldı ilk giyenlerin yorumları?
- Hepsi çok memnun kaldı. Arkadaşıma hediye ediyorum, gelini için istiyor. Giyenler üzerindeki nakış nedeniyle "Çok şık, çok hoş" diye yorum yapıyor. Terliği herkes kullanışlı ve rahat buluyor. Yani ilk geri bildirimler hep çok olumlu. Baktım ki bu işi yapmaya başladım, bir şirket kurdum. Sosyal medyada bir hesap açtık çocuklarımla. Fotoğrafları kendim çekiyorum. Yaptıklarımı ilk sosyal medya üzerinden satmaya başladım. Bana Nişantaşı'nda bulunan ve farklı markaları tek çatı altında buluşturan büyük bir marka ulaştı. Onlarla bir araya geldik. Bir ay diye başladık, bir yıl çalıştık onlarla. Üç kere ciro birincisi oldum orada. Markama olan güvenim o süreçte tam olarak oturdu.
- Peki bu ilk süreçte hep siz mi yapıyorsunuz nakışları?
- Evet, ailede gördüğüm bildiğim nakışlarla ilerliyorum. İlk önce yakın çevreme sordum benim bilmediğim nakış türlerini bilenler var mı diye. Onlara da "Hadi hep beraber yapalım" dedim. Zaman içinde şehir dışından daha geniş bir nakış işleyen kadınla çalışmaya başladık. Şu an 30'dan fazla kadın bizim için bu el işlerini işliyor.

KADINLARIN ÇALIŞMASI ÇOK KIYMETLİ
- Siz bu girişimciliğinizle ev kadınlarına da istihdam yarattınız.
- Kendi çocuklarımı en iyi şekilde eğitmek, okutmak için çok uğraştım. Kadınların çalışması çok kıymetli. Şimdi de birçok kadın bu marka sayesine kendi çocuklarını yetiştirebiliyor. Sosyal medyadan bize ulaşan, bu el işlerini yaptıklarını söyleyen ve çalışmak istediğini söyleyen kadınlar var. Hepsine, yapabilirliklerine göre işler veriyoruz. Motive ediyoruz. Kurslara gitsinler, el işlerini öğrensiler, çalışıp para kazansınlar istiyoruz.
ÜÇ ÇOCUĞUM DA İYİ EĞİTİM ALDI
- Tüm bu işlere çocuklarınız için daha da güzel bir hayat kurabilmek için girmişsiniz. Bize biraz bahseder misiniz ne oldu, okudular mı?
- Kızım Avusturya Lisesi'nden mezun oldu. İlk senesinden sonra hep burs aldı ve dereceyle mezun oldu okulundan. Ardından Avusturya'da üniversite eğitimini tamamladı. Avusturya'da üniversite eğitimi ücretsiz, oradaki eğitim için gerekli giderleri de lisesi burs vererek sağladı. İkiz olan oğullarım sınavla Sainte Pulcherie Lisesi'nden mezun oldular. İtalya'da Torino'da Politenik Üniversitesi'nden mezun oldular. Biri mimar oldu, yüksek lisansını yapıyor. Diğeri mühendislikten mimarlığa geçti.

Haftanın konuğu
ÖZLEM SÜER'İN
TERCİHLERİ
Bu hafta moda stil köşemizin konuğu Türk moda dünyasının en sevilen isimlerinden Özlem Süer. Farklı giyim tarzı ve elegan stiliyle dikkat çeken Süer ile sezon trendlerini, kişisel stilini konuştuk...
Bu sezon beğendiğim, ön plana çıkan bazı trendler var. Mesela yeniden klasiklere dokunmak. Derileri, ekoselerle kombinleyerek ortaya çıkarılan o görüntü bizleri hemen 70'lere götürüyor. Batik tekniği ve geleneksel baskı yöntemlerinin, pandemi dönemi hobisi olarak kalmaması ve popülerleşmesi de çok güzeldi. Ve son olarak balon formlar.
Günlük ve kolay kaçışa müsait birkaç kombin her zaman stil denkleminin vazgeçilmezidir.
Dolabımda her zaman siyah parçalar daha çok yer alıyor. Sofistike ve her ortama uyan bir renk; derli toplu, zamansız.
Ben bir mücevher/takı aşığıyım. Uzun zamandır Atasay'ın danışmanlığını yapıyorum ve orada seçtiğimiz taşlar ve materyallerle yaptığımız kombinler beni çok heyecanlandırıyor.
Seyahatlerim sırasında yerel dükkanlarda keşifler yapmaya, o bölgenin gelenekleriyle, beğenileriyle yeni perspektifler kazanmaya bayılıyorum. Bu keşfim sırasında beni çok etkileyen parçalar ediniyorum.
Moda kazanı

ÇOCUKLAR İÇİN KOLEKSİYON

Acqua di Parma ve Emilio Pucci, çocukları korumak ve eğitim desteği vermek için yaklaşık 100 yıl önce kurulan Save the Children Vakfı'nın, Geleceği Yeniden Yaz projesine özel bir koleksiyonla destek verdi. Emilio Pucci bu amaçla Acqua di Parma'nın bu özel serisinin kutu, etiket ve ambalajlarını arşivlerinde yer alan özel bir renkli baskıyla donattı. Bu özel amaç prestijli The Prince of Prints ödülüne de layık görüldü. Emilio Pucci Acqua di Parma Yılbaşı Koleksiyonu yılbaşı hediyesi arayanlar için özel bir alternatif olacak...

YILBAŞINA ÖZEL TASARIM

İngiltere'nin başkenti Londra'nın en ikonik kulüplerinden biri olan Annabel's, yılbaşı sezonunu kutlamak için Swarovski ile özel bir çalışma gerçekleştirdi. Kulübün ön cephesi Swarovski Kreatif Direktörü Giovanna Engelbert tarafından yılbaşı ruhuna uygun olarak baştan tasarlandı. Kristal taşlarla süslenen cephe, aynı masal kitaplarında yer alan kurabiye evleri andırıyor.

SÜRDÜRÜLEBILIR MÜCEVHER

Sürdürülebilirlik konusu artık tekstil dünyasının çok dışına taşmış durumda. Yavaş yavaş mücevher dünyası da bu konuya el atmaya başladı. Bu markalardan biri de Runda Jewelry. Türkiye'nin ilk sürdürülebilir mücevher markası olan Runda, Londra merkezli Responsible Jewellery Council sertifikasıyla çevreci felsefesinin altını dolduracak adımlar atmaya devam ediyor. Mücevherlerinin tamamında yüzde 100 geri dönüştürülmüş altın ve laboratuvarda elde edilmiş pırlantaya yer veriyor. Doğal kaynak kullanımını minimuma düşürme amacıyla dünyada sayılı markanın sahip olduğu bir sistem inşa eden marka, tasarım hammaddelerini kendi tesislerindeki ileri teknoloji makineleriyle üretiyor.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.