Cumartesi 13.06.2009
Son Güncelleme: Cuma 12.06.2009

Tiyatrodaki vahşet daha şoke edici

17 kısa oyundan oluşan 17 kısa oyundan oluşan Vur/Yağmala/Yeniden tiyatro projesi, bu sezon Dot-Bilsar'da büyük ilgi gördü. Bugün ve yarın yapılacak 10 saatlik iki toplu gösteriyle sona eren projenin yazarı Mark Ravenhill ile konuştuk

- Vur/Yağmala/Yeniden (Shoot/Get Treasure/Repeat), tüm dünya ülkelerinin insanlarına ulaşan bir oyun; çünkü kolektif bilincimize vahşet ve dehşet temaları yerleşti. Bu yüzden seyirciye çekici geliyor ve seyircide, aslında şu an bizlere ait olan hisler uyandırıyor diye düşünüyorum. Sizce bu gözlem doğru mu?
- Evet, açıkça görülüyor ki, vahşet sürekli karşımıza çıkan bir tema. Son birkaç yıldır yaşanan olaylar İngiltere'de insanların vahşeti daha çok düşünmesine sebep oldu. Terör kol geziyor. Terör saldırılarına vahşetle karşılık veriliyor; terörü durdurmak için aynı yollar kullanılıyor. Irak'ta olanlar, diktatörlük rejimini önlemek için bir ülkenin ne kadar çok vahşete maruz kalabildiğini gösteriyor. 'Son 10 yıldır vahşet içinde yaşayan bir ülkeye demokrasi getirme yolunda neler oluyor?' sorusuna bakmalı... Bence vahşet her zaman insanoğlunun hayatında ve bilincinde dönüp duran bir tema olacak. Terör ve Irak'ta olanlar hakkında dikkate alınması gereken sorular var. Bu yüzden Türk seyircisinin vahşet temasını işleyen bu oyuna nasıl tepki gösterdiği önemli. Doğu ve Batı, Hristiyanlık ve Müslümanlık, kader ve demokrasi gibi kavramların arasındaki ilişkiler var bu oyunda.
- Peki, İngiliz seyirciler nasıl algıladılar?
- Çok olumlu. Televizyon haberleri, gazeteler ve tartışma programları sürekli olarak Irak'taki durumu ve terörle verilen savaşı gündeme getirdiler. Ama bilgiler yeterli olmuyordu artık. İnsanlar teröre karşı verilen savaşın duygusal, entelektüel, felsefi yönlerini keşfetme ihtiyacını hissettiler. Bu yüzden bence bu oyun gazetelerin yapamadığını yaptı; seyircideki bu açlığı giderdi. 'Elimizde tüm sayılar ve gerçekler var ama başka fikirler ve duygular da olmalı. Bu işin arkasında başka bir drama var,' diye düşünüyorlardı bence. Oyun bu ihtiyaca cevap verdi.
- Doğu-Batı meselesini bir kenara bırakalım; Türkiye'de de süren bir savaş var aslında. Bu açıdan da bu oyunun Türkiye'de sergilenmesinin doğru olduğunu ya da Türkiye'nin bu oyun için iyi bir sahne olduğunu düşünüyorum...
- Seyircilerin duygusal anlamda çok etkilendiklerini düşünüyorum. Bir oyun yazarken kime hitap edebileceğini hiç bilemezsiniz. Bazen sadece oyunun yazarına çekici gelir; bazen birkaç yandaş toplar kendine; bazen bu oyunda olduğu gibi ülkem Britanya'da çok ilgi çeker... Ama bir oyun bir başka dile tercüme edildiği zaman ne kadar ilgi toplayacak, asla kestiremezsiniz.
- Sizce tercüme edildiği zaman anlamından bir şeyler kaybediyor mu oyunlar?
- Farklı ülkelerin seyircileri farklı duygusal ve entelektüel tepkiler gösteriyor. Ama Murat Daltaban bence oyunu ve amacımı çok iyi kavradı.
- Bu oyunun çıkış noktası neydi? Oyunu yazmadan kısa süre önce ciddi sağlık problemleri yaşadığınızı biliyorum. Bu zor süreç, bu oyunun ortaya çıkmasına etki etti mi?
- Sadece evde çok uzun süre geçirmek zorunda kaldım; sanırım bu, gerçekten bu oyuna iyice konsantre olmama sebep oldu. Ben oyunu yazarken İngiltere son beş yıldır Irak'taki savaşın içindeydi. Artık basının bu savaşla ilgili verdiği bilğiler yeterli gelmiyordu, bana ve insanlara. Aynı zamanda bu oyunu yazarken iyileştiğime de inanıyorum.
- Son zamanlarda sizi çok etkileyen bir oyun ya da benzeri bir şey var mı?
- Beni hâlâ en çok heyecanlandıran tiyatro galiba Berlin'deki Volksbühne tiyatrosu. 1914 yılında kurulan bu tiyatro sadece Berlin'in ve Almanya'nın değil dünyanın en önde gelen, en ilerici ve en tartışmalı tiyatrolarından biri. Bu tarz tiyatrolara hayranım.
- Britanya'da benzer oluşumlar var mı sizce?
- İngiliz tiyatrosu geleneksel olarak daha edepli ve daha nazik bir yapı üzerinde durur. Harika oyun yazarlarımız var tabii: Caryl Churchill ve Sarah Kane aklıma ilk gelenler. Ama İngiliz tiyatrosu, yönetmenlik, oyunculuk ve hatta dekor açısından oldukça muhafazakârdır.
- In-yer-face tiyatro akımının öncülerinden biri olarak tanınıyorsunuz. Ayrıca İngiliz tiyatrosunun 'kaba çocuğu' diye bir lakapla anılıyorsunuz. Siz kendinizi bu ya da herhangi bir türe ait hissediyor musunuz?
- Bu etiketler gazeteciler ve akademisyenler tarafından kullanılıyor ama kendimi hiçbir zaman herha
KARAKTERLERİ YAZDIKÇA TANIMAYA BAŞLIYORUM
- Oyunlarınızın sahnelendiği ülkelere sıkça gidiyorsunuz. Karşılaştığınız ve paylaşmak istediğiniz ilginç şeyler var mı?
- Oyunlarım ilk yıllarda başka ülkelerde sahnelenmeye başlandığında, oyuncuların üzerinde İngiliz bayraklı tişörtler ya da sahnenin duvarlarında kraliçe resimleri asılı duruyordu. Ama bu durum son altı-yedi yıldır değişti. İlk başlarda bu oyunların çok fazla İngiliz kimliğini taşıması, sanırım oyunların içinde bulunan vahşet, seks ve şok öğelerini seyirciye mazur göstermek içindi. Ama Dot'un sergilediği Vur/Yağmala/Yeniden oyunu seyirciye yabancı değil örneğin.
- Karakterlerinizi nasıl yaratıyorsunuz?
- Karakterlerin nereden geldiklerinden emin değilim. Ama çoğunlukla oyunun belirli bir noktasında, merkezinde şekil alıyorlar. Karakterler hakkında her şeyi bilmiyorum; galiba işe onlarla başlamıyorum. Yazdıkça onları tanımaya başlıyorum. Bence ben karakterleri onları oynayan oyuncular kadar iyi tanımıyorum; bu yüzden karakterlerin hep gizemli bir tarafı oluyor.
SEYİRCİ OYUNU İZLERKEN FELÇ OLUYOR
- Vahşet konusunda sizce sinema ve tiyatro arasında bir çifte standart yok mu?
- Evet, var ve bu garip bir durum. Tiyatroda seyrederken vahşetin çok daha hileli ya da sahte olduğunu anlayabiliyorsunuz ama sinemada, özel efektler sayesinde gerçek ve hayal arasındaki farkı anlayamıyorsunuz. Ama ne olursa olsun tiyatrodaki vahşet çok daha şok edici ve güçlü. Bu da tiyatronun doğasında olan en büyük çelişkilerden biri. Yani sahte olduğunu bildiğiniz bir şeyin seyirci üzerinde bu kadar etkisi olması... Örneğin Vur/Yağmala/Yeniden oyununda vahşetin dozu çok yüksek ve seyirci adeta felç oluyor ama beyazperdede bir savaş sahnesini düşünün: Yüzlerce insan birbirini katlediyor, her yer kan revan içinde, seyircinin kılı bile kıpırdamıyor.
- Oyunlarınızın birer 'ayna' olduğunu; çağın ruhunu bize çok güçlü bir şekilde yansıttığını düşünüyorum; katılır mısınız?
- Böyle olduğunu umuyorum. Ben insanoğlunun doğasındaki bazı şeylerin hiç değişmediğine inanıyorum ama ben değişen şeylerle ilgiliyim.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.