Son Güncelleme: Cuma 08.01.2010
Bu bir ağa dizisi değil
Çok izlenen ve çok konuşulan Zerda, Aliye, Binbir Gece gibi yerli dizilerin yaratıcı ekibi, son olarak atv'de yayınlanan, Nurgül Yeşilçay ve Murat Yıldırım'lı Aşk ve Ceza'yı çekiyor. Yönetmen Kudret Sabancı, diziyi anlatıyor
- Kudret Bey, sizin ekibinizin yaptığı diziler hep çok izleniyor. Bunun formülü nedir?
- Kudret Sabancı: Ta yaratımından başlayarak, yayın bandının hazırlanmasına dek doğru bir ekiple çalışmak. Yıllardır aynı ekiple çalışıyoruz. Büyük kısmıyla Binbir Gece'den beri, bir kısmı Aliye'den kalma, bir kısmı da ta Zerda'dan. Herkes herkesi çok iyi tanıyor.
Mesela Tolga, Binbir Gece'nin de görüntü yönetmeniydi. Bu dizi için 'Başka bir dil tutturalım, başka bir tarzda reji yapalım,' dedik. Başka bir görüntü yönetmeni olsaydı, birbirimizi tanımak bir buçuk ay sürerdi. Ama burada ilk günde ortak noktaya geldik. Çünkü artık o benim neler isteyip neler istemeyeceğimi biliyor, ben de onunkileri biliyorum. Bu, aynı şekilde Kıraç için de geçerli.
Mesela Binbir Gece'nin daha durağan akan bir öyküsü vardı. Bu daha agresif bir öykü, sahneler daha agresif... Dolayısıyla reji dili de ona göre, müzikler de. - Yani daha rahat çalıştığınız bir iş diyebiliriz...
- Tabii. Dünyada da çok var böyle örnek aslında. Hep aynı görüntü yönetmeniyle, aynı müzisyenle çalışan... Sergio Leone ile Ennio Morricone, Fellini ile Nino Rota gibi...
İLK ÖNCE OZAN GÜVEN'İ DÜŞÜNMÜŞLER
- Peki bu hikâyeyi oluştururken çıkış noktanız neydi?
- Bu hikâye vardı zaten bizim elimizde, Binbir Gece'den önce. Ozan'la (Güven) çalışmak istemiştim ve Ozan askere gitmişti o zaman. Onu bekleyelim diye durduk. Binbir Gece'nin hikâyesi çıkınca çok hoşumuza gitti, onu çektik arada. Şimdi Ozan yine Canım Ailem'de çalışıyor. Ama şu anda da çok iyi bir kast oluştu bence.
- Neden tekrar berdel, ağalık gibi konuları işlediniz, biraz klişe olmadı mı artık bunlar? Mesela Binbir Gece daha şehirli bir diziydi...
- Bu da şehirli bir dizi. Bu ilk bölümü biraz flashback gibi düşünün. Normalde üç-dört bölümde anlatılacak konuyu biz birinci bölümde geçtik zaten.
- O mevzular orada kalacak, uzamayacak yani öyle mi?
- Evet. Bu bir ağa dizisi değil. Sadece erkek oyuncunun bir sürü kadın arasında sıkışması açısından kullandık onu. Zaten bu hikâyenin temeli o, birçok kadın arasına sıkışmış, hareket edemeyen bir erkeğin hikâyesi. Eğer evli bir erkek başka birine âşık olsaydı, bu televizyon izleyicisi açısında tahammül edilmez bir hikâye olurdu. Ama bu şekilde adam mecburen evlenmiş ve kendini evli olarak görmüyor, seyirci de onu evli olarak görmüyor...
Ama yasal olarak da hareket edemiyor, kalkıp bu tarafa gelemiyor. Yani yine Van ayağı olacak ama bir Asmalı Konak ya da Zerda tarzında bir dizi değil bu. Hatta bugüne kadar hiç işlenmemiş birtakım hikâyelere gireceğiz. Başka dinden evlilikler mesela. Ana hikâyelerimizden biri bu. Dinler çatışması.
- Siz sinemada en son Anlat İstanbul'un beş hikâyesinden birini çektiniz. Yeni sinema projeniz var mı?
- Var. Bir kahraman hikâyesi, Karaoğlan hikâyesi deyim. Onun üzerine konuştuk uzun süredir, TMC ile. Ama bu kriz bizi engelledi. Bu dizi bittikten sonra artık.
- Sizin farklı ilgi alanlarınız varmış. Müzik, resim, fotoğraf... Çizgi roman topluyormuşsunuz. Başka?
- Bunlar profesyonel sayılacak uğraşlar değil, profesyonele en yakın fotoğraf diyebilirim. Ama çok fazla müzik aleti var evde. Piyano, gitar, vurmalılar...
- Kendi kendinize mi öğrendiniz bunları?
- Evet. Hobim bunlar. Bu iş çok stresli bir iş. Eve gidip piyanonun başına oturduğum zaman bir anda o strese neden olan her şey bitiyor. Bambaşka bir yere geçiyorsunuz. Resim aynı şekilde, çizgi roman aynı şekilde... Baharda da uçurtmaları severim mesela...
- Bir de Amerikan arabalarını seviyormuşsunuz galiba...
- Evet, Chevrolet kullanıyorum.
- Siz nasıl bir insansınız peki, gündelik hayatınızda neler yaparsınız başka?
- Ekstra bir şey yapmıyorum, küçük bir dünyam var, evimin içinde. Beylerbeyi'nde oturuyorum. Küçük bir ev, çiçeklerim filan var. Film seyrediyorum, kitap okuyorum...
- Siz kendi izleyicinizden memnun musunuz?
- Galiba karşılıklı bağ gibi bir şey oluştu aramızda, ben yeni yeni fark ediyorum bunu. Bazen e-mailler geliyor, benim kadrajımı filan ayırt ediyorlar artık.
- Çok izlenmenin bir yolu da televizyona sinema kadar önem vermek midir?
- Televizyonla sinemayı aynı yere koymuyorum. Birisi daha önemlidir anlamında değil bu. Televizyon başka, sinema başka bir şey. Tüketildiği yer başka bir kere. Çayınızı kahvenizi içerken, çocuğun altını değiştirirken filan bir yandan dizi izliyorsunuz.
Yani gündelik hayatını sürdürürken de takip edebiliyor olması lazım dizi izleyicisinin, demek ki ona göre çalışmak gerekiyor. Ama sinemada bir sürü film içinden sizinkini seçmiş, kalkmış sinemaya gelmiş, karanlıkta, dev bir ekranda izliyor seyirci.
* ÜNLÜLERİN BURÇLARI
* ÜNLÜLERİN GERÇEK İSİMLERİ
* ÜNLÜLERİN DOĞUM TARİHLERİ
* HANGİ ÜNLÜ NEREDE OTURUYOR?
* ÜNLÜLERİN İLK EVLİLİKLERİ
* 2009 YILININ SİNEMA OLAYLARI İÇİN TIKLAYIN
* ANA SAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ
EN SON HABERLER
- 1 Evet aşk mümkün hâlâ
- 2 Toplu taşıma araçlarında hayatta kalma rehberi
- 3 Hem yiyin, hem basketbol oynayın
- 4 Onlara yeni bir hayat verin
- 5 Medya sırları ve Acun'un kapışmacası
- 6 Dışarı çıkmadan önce
- 7 Bağırarak dikkat çektim
- 8 Türk filmlerine taş çıkartacak hayat!
- 9 Sezen önemli
- 10 Levent Yüksel'in 'en'leri