Cumartesi 13.02.2010
Son Güncelleme: Cuma 12.02.2010

Ne ben Hıristiyan oldum, ne de Steven Müslüman!

İki genç dansçının, Dilek ve Steven Champs'ın yolları Paris'te kesişmiş. Çift, dört yıl Fransa'da birlikte yaşadıktan sonra İstanbul'a yerleşmiş. Aralarındaki din farkı ise hiç sorun yaratmamış

Beyoğlu'nun ara sokaklarından birinde, bir dans südyosunda çıplak ayaklı iki âşık... İçerisi buz gibi, üşüyorum. Onlar soğuğun farkında bile değil, kendilerini müziğe bırakmış dans ediyorlar... Dilek ve Steven'ı izlemeye başlayınca, ben de unutuyorum soğuğu, dışardaki fırtınalı havayı... Bir idealle yola çıkmışlar, bir dans kumpanyası kurmuşlar. Bir yandan üniversitede dans dersi veriyor, bir yandan da bu kumpanyayla gösteriler yapıyorlar. Ama hikâyelerinin en can alıcı yeri, tanışmaları. 2005'te Fransa'daki önemli dans okullarından birini kazandığını öğrenen Dilek, kalacak bir yer bulabilmek için sınıf arkadaşlarına mesaj atıyor. Tek bir kişiden cevap geliyor, Steven'dan... 'Yanımda kalabilirsin,' diyor Steven, Dilek'in erkek olduğunu sanarak... Onu karşısında gördüğü an şaşkınlıktan kalakalıyor. Sonrası tam bir aşk hikâyesi. Okulun açılmasıyla başlayan aşk, hâlâ devam ediyor. İki yıl önce evlenip İstanbul'a yerleşmeye karar vermişler. Steven, Dilek'e olan aşkıyla Türkçe kurslarına başlamış. O kadar şeker konuşuyor ki, Fransızca başlayan sohbetimiz Türkçeyle noktalanıyor...
- Nasıl tanıştınız?
- D.C:
Dünyanın en iyi ve köklü koreografik çağdaş dans okullarından olan Centre National de Danse Contemporaine'yi (CNDC Angers) kazandığımı öğrendiğimde okuldaki herkese, ev arkadaşı olabileceğimi, kalacak bir yere ihtiyacım olduğunu belirten bir e-mail attım. Portekiz'de bir dans festivalinde olacağım için Fransa'ya, ilk derse gireceğim gün ulaşabilecektim ancak. Tek bir kişi yanıt verdi, o da sınıf arkadaşım Steven'dı. İstediğim kadar onda kalabileceğimi söyledi. Ben de çok hızlı ve çapkın olduğunu düşündüm; meğerse beni erkek zannetmiş! 'Dilek' ismi ona erkek olduğum izlenimini vermiş! Sonra okulun ilk günü soyunma odasının girişinde karşılaştık, ben valizlerimi soyunma odasına taşıyordum. 'Aaa Steven,' dedim o da 'Aaa Dilek sen misin?' dedi. İlk karşı cins etkileşimleri o an başladı zannediyorum.
- İlk görüşte aşk mıydı?
- S.C:
Sanki Kaliforniya'dan geliyormuş gibi sarışın, bronz ve çok güzel bir genç kızın bana doğru yürüdüğünü gördüm. Dün karşılaşmışız gibi hatırlıyorum bu anı. Dilek'in bütün hareketlerini, parfümünü ve giysilerini tek tek hatırlıyorum. Bir şeyler olduğunu ve 'Merhaba,' derken yanaklarını hissettikten sonra ona sarılmak istediğimi fark ettim. Bu kesinlikle aşktı... Angers'de iki sene geçireceğimi ve hep aynı insanlarla iki sene boyunca çalışacağımı biliyordum. Farklı biriyle, hayatımın aşkıyla tanışacağımı hissetmiştim.
- D.C: Amacım Fransa'da eğitimimi bitirip bütün sanatçılarla olabildiğince çalışmaktı, ki bunları yaptım. Ama Steven'ı tanıdığım güne kadar aşk, kafamda hep soru işaretiydi.
- Sonra ne oldu?
- D.C:
Bir anda bir ilişkinin içinde buldum kendimi ve muhteşemdi. Dansın getirdiği bir aşk. Güvenli, birbirini beğenen, birbirinin işine saygı duyan, birlikte çalışıp üreten bir ikili olduk.
- S.C: Okulun başlamasından iki hafta sonra birlikteydik.
- Fransız erkekleri romantiktir, aşkını kadına hissettirir derler... Steven da öyle mi?
- D.C:
Tam bir Fransız kendisi, yemek yeme saatleri belirgin, konuşma şekli zaman zaman sert ve keskin, çok fazla yorum yapan ve çok bilinçli biri. Dolayısıyla hayatı da karmaşık ve melankolik yaşamak yerine mantıklı, canlı ve neşeli yaşamayı tercih ediyordu. Bu, bana bayağı iyi geldi.
- S.C: Hayat hakkında hiçbir şey bilmediğimi düşünüyordum. İlgi odağım sadece bendim başlangıçta.
- Nasıl karar verdiniz Türkiye'ye yerleşmeye ve Dilek'le yaşamaya?
- S.C:
Dört yıl boyunca Fransa'da yaşadık, sonra İstanbul'da yaşamı çok merak ettim ve burada yaşamayı istedim.
- D.C: Biz Paris'te de yaşadık uzun bir süre, Fransa'nın Britanya bölümünde de kaldık ailesinin yaşadığı yerde. 'Bir de Barselona'ya bakalım,' dedik 'Yaşanır mı?' diye, ama benim içim hiçbir yerde rahat etmedi. İstediğim yer İstanbul'du. Dansı yaşayabileceğim yer de, aile kuracağım yer de İstanbul'du benim için. Bizim için bu başlangıç çok önemliydi, bütün hayatımız boyunca özgür olup istediğimiz yerde yaşamaya ve dans etmeye devam edeceğiz.
- Dans ederek para kazanmak İstanbul'da bir risk mi?
- S.C: Kesinlikle bir risk değildi, çift olmamıza ve aşkımıza güvendiğimiz için İstanbul'da yaşamayı istedik. Üstelik İstanbul eşim gibi canlı ve güzel.
- Aşk Fransa'da mı daha güzel yaşanıyor, Türkiye'de mi? Paris, dünyanın en romantik kentlerinden biridir...
- D.C:
Fransa'nın tadıyla Türkiye'nin tadı arasında çok fark var. Biz Paris'te Garibaldi'de oturuyorduk Eyfel Kulesi'ne yürüyerek beş dakika... Bir de Paris'te herkes stüdyo tipi küçücük apartman dairelerinde oturuyor. Bizim de hotel odası diyebileceğimiz küçük bir dairemiz vardı, dolayısıyla hem çok yakındık birbirimize hem de yüzde 100 dürüst ve direkt olup iyi anlaşmak zorundaydık. Ama tabii Fransızların kocaman dans stüdyoları iyi geliyordu bize. İstanbul kalbimin şehri, aklım rahat, dilim rahat... - S.C: Güzel bir soru! Aşk coğrafyaya bağlı değil. Aşk yaptığımız şeylerle yaratılıyor. İstanbul bize daha tatlı geldi aşk için. İstanbul 17 milyon nüfusuyla birçok sanatsal ürünün ve görüşün geliştiği bir yer.
- Dans olmazsa ne olur hayatınızda?
-D.C:
Bunu düşünmek bile istemiyorum. Konservatuvarda modern bale okudum. Dans, benim hayatımı harmanlıyor, bir şeyler yapıyor organizmama... Müthiş bir şey, ben de anlamaya çalışıyorum.
- S.C: 17 yaşımdan önce dansçı olmayı hayal edemezdim. Şimdi dansla yatıp, dansla kalkıyorum. Dansı kendimi ve insanları güldürebilmek için yapıyorum. Bu seneki eserimiz olan Sterilize'nin bu işlevi gerçekleştirdiğini düşünüyorum. Dilek'le 2008'de kurduğumuz Atmasyon Dans Kumpanyası'yla insanlara dansı sevdirmeye çalışacağız.
- Sevginizi güçlü tutabilmek için ayrı ayrı fedakârlıklar yaptınız mı?
- D.C:
Birbirimizi hep anlamaya çalıştık, kimse kimsenin dilini konuşmuyorken, beden dilimiz bambaşkayken birbirimizi algılamaya çalıştık. Ben Fransızca konuşuyorum, Steven Türkçe konuşuyor şimdi. Çok güzel iki düğün yaptık hem Fransa'da, hem Türkiye'de böylece ailelerimiz iyice kaynaştı. Konuşamasalar da birbirleriyle hep beraber göbek attık, valslar yaptık... - S.C: Bazı krizler geçirdik ve bunlar bize güç verdi. Birbirimizi tanımamıza ve bağlanmamıza neden oldu. Müzik enstrümanları gibi önce akort edilmemiz gerekiyor.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.