Cumartesi 27.03.2010
Son Güncelleme: Cuma 26.03.2010

Doğulu öğrenciye yatırım yapan çift

Hamdi ve Şafak Akın cümbür cemaat yaşıyor; evde çocukları, aile büyükleri, köpekleriyle... Kalabalığı seviyorlar. Aileleri bu kadar da değil, 200 kişi daha eklediler. Doğu'da imkânları yetersiz ama zeki gençleri iş dünyasına hazırlamak için büyük çaba gösterdiler. Bu da evliliklerinin en anlamlı projesi oldu

ONLARIN EVLİLİĞİ, 200 DOĞULU ÇOCUĞUN HAYATINI DEĞİŞTİRDİ
İstanbul'un popüler binalarından birinde, Hamdi Akın'ın Loft'undayız. Güzel eşi Şafak Akın'la birlikte ilk kez röportaj veriyor. 35 bin çalışanıyla, TAV'ın başkanı olarak yaptıklarıyla, ilginç projeleriye tanınan Akfen Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın, aynı zamanda dört çocuklu bir aile babası. Eski hukukçu olan eşi Şafak Akın'ın ismini ise yakında daha sık duymaya başlayacağız. Muhteşem bir iş başarmışlar birlikte, zorluklara göğüs gere gere... Şafak Akın, zamanının çoğunu Elazığ, Van, Malatya ve Diyarbakır'da geçiriyor. Doğu üniversitelerinde okuyan gençleri hayata hazırlamak, fırsat eşitliği yaratmak için 11 yıldır çabalıyor. Karı-koca birlikte kurdukları Türkiye İnsan Kaynakları Vakfı (TİKAV) ile, 200 gencin hayatında büyük farklılık yarattı. Şimdiyse bütün istekleri, yeni insanlarla projeyi yaygınlaştırıp, daha çok öğrenciye ulaşmak ve okuldan sonra işsiz kalmalarını engellemek. Sohbetin sonunda Hamdi Akın, Türkiye için acil sorunun işsizlik olduğunu vurgularken şu itirafta bulundu: "Tanıdıklarının bir ricası oluyor senden. Sevdiğin insanın zor durumda olduğunu bildiğin halde, onu işe yerleştirememek çok üzüntü veriyor."
HAMDİ AKIN
* Amacımız, Doğu'daki çocukların Batı'ya entegre edilmesiydi. Çok para verdim, onun haricindeki işleri Şafak yapıyor.
* İlk zamanlar, yerel gazetelerin köşe yazarları falan, bazı dinci köşe yazarları bayağı aleyhimizde yazmıştı.
* İşsiz sayımız 1 milyondan 5 milyona çıktı. En acil sorun bu! 35 bin kişi çalıştıran biri olarak, çok fazla iş başvurusunun biriktiğini görüyorum. Etrafınızdaki insanları kırmaya başlıyorsunuz işe alamadığınız zaman... Tanıdıklarınızın bir ricası oluyor sizden, onu da yerine getiremeyince o dostunuzu kaybediyorsunuz. Sevdiğin bir insanın zor durumda olduğunu bildiğin halde, onu bir işe yerleştiremiyorsun. Bu da yeteri kadar sıkıntı veriyor.
ŞAFAK AKIN
* İnsanlara dokunuyor, onlara şekil veriyorsunuz bir hamura şekil verir gibi... Aslında Hamdi'ye müteşekkirim, beni bu alanla tanıştırdığı için.
* Çok zenginleştim. Ülkemi seviyordum ama meğer uzaktan seviyormuşum, haberim yokmuş. Daha çok görerek, yaşayarak sevmeyi öğrendim.
* TİKAV (Türkiye İnsan Kaynakları Vakfı) programına öğrenci seçerken, çocukların kendi bölgelerinde doğup büyümelerine bakıyoruz. Mesela Van'da doğmuş, ilk ve ortaokulu orada bitirmiş, üniversiteyi kazanmış yine bir doğu ilinde okuyor... Biz büyük şehir görmemiş öğrencileri seçiyoruz.
* Geçen sene 27 öğrencimiz bizzat İngiltere Kraliçesi'nin ve eşi Prens Philip'in elinden ödüllerini aldı.
- Nereden aklınıza geldi Türkiye İnsan Kaynakları Vakfı'nı (TİKAV) kurmak?
- Ş.A:
Hamdi'nin fikriydi.
- H.A: Çalış çalış da, nereye kadar? Sonunda bunun bir sosyal projeye dönüşmesi lazım. Mutlaka insanlara yararlı şeylerin de yapılması gerek. Şafak'la evlendiğimizde, Şafak çalışıyordu, hukukçuydu. Yoğun çalışıyordu. İşi bırakınca, gönüllülük ruhuyla yapabileceğini düşündüğüm bu vakıfta iyi şeyler yapabileceğini hissettim. Ciddiyetle sarıldı ve iyi devam ettirdi. Doğu Anadolu ile Batı Anadolu'nun sosyal uçurumunun kapatılması hep tartışılan bir konu. İnsanlar konuşmadıkça bu meseleler daha fazla büyüyor. Yüksek sesle konuşmaktan korkmamak lazım. Karnımızdan konuşmak yerine büyük harflerle konuşmak daha doğru olur. O sebeple biz de yıllar evvel böyle bir projeye başladık. Başlangıçta bir fikirdi. Sonra giderek büyüdü.
- Ş.A: Benim daha önce hiç çalışmadığım bir alandı, sivil toplum. Ciddi bir sorumluluk istiyor. İnsanlara dokunuyor, onlara şekil veriyorsunuz bir hamura şekil verir gibi... Aslında Hamdi'ye müteşekkirim beni bu alanla tanıştırdığı için.
MÜLAKAT YAPIYORUZ
- Nasıl bir eleme yapıyorsunuz, gençleri seçerken?
- H.A:
Amaç, Doğu'daki çocukların Batı'ya entegre edilmesiydi. Üniversiteyi Doğu'da kazanmış Ankara, İstanbul, İzmir'i görmemiş, Batı ile herhangi bir ilişkisi olmamış, şivesini düzeltememiş, sosyal yaşantısını ayarlayamamış çocukları seçmeye gayret ettik.
- İş imkânı da sağlıyor musunuz bu gençlere?
- H.A:
Tabii ki. Birçoğu bizde işe girdi.
- Ş.A: Çoğu çiftçi ya da küçük esnaf çocuğu. Kardeş sayısına, anne babalarnın eğitimine de bakıyoruz. Ön seçim sonrası da bölgeye giderek öğrencilere mülakat uyguluyoruz, açık denizlere yelken açmaya hazır olmaları gerekiyor. İlk önce 10 kişiyle başladık. 11 yılda 200 civarında genç yararlandı programdan. Her öğrenci için projenin dört yıl sürdüğü düşünülürse, uzun soluklu bir maraton aslında. Dört yıl boyunca vakıf bünyesine giren bir genç, ciddi bir eğitimden geçiyor, bir hayat üniversitesi gibi. Burada hem profesyonel hem yaşam becerilerinin kazandırılması söz konusu. Aynı bölümde okuyan İstanbul ve Van'daki bir öğrenciyi karşılaştırdığınız zaman, Van'dan çıkan dezavantajlı. Biz bunu avantaja dönüştürebilecek bir eğitim sağlıyoruz.
İHTAR ALANLAR DA OLDU
- Sizi bu 11 yılda, en çok şaşırtan şey ne oldu?
- Ş.A:
Daha yapacak çok iş var. Keşke daha çok kurum ve insan bu işlere el atsa. İlk yıllarda gidiyorum Doğu'ya, TİKAV falan tanınmıyor, kendinizi anlatıyorsunuz, önyargılarla karşılaşıyorsunuz, 'Sen kimsin hemşerim, nerelisin kimlerdensin?' gibi. Bir keresinde yine anlatıyorum, anlatıyorum, dedi ki biri: 'İyi de bacım sen buraya niye geldin?' Ama artık TİKAV tanındı. O sorunları çoktan aştık.
- Kocanızdan destek aldığınız oldu mu?
- H.A:
Ben en çok para verdim. Onun haricindeki işleri Şafak yapıyor.
- Parayı koşulsuz mu verdiniz?
- H.A:
Yok. Mesela TİKAV programındaki öğrenci bir Batı üniversitesine okumaya geçerse, keserim. İlk zamanlar çok şaşırdığım şeylerden biri, yerel gazetelerden tepki almamız olmuştu. Bazı dinci köşe yazarları aleyhimizde yazmıştı. Böyle provokatörler çıkıyor ve o yöredeki halkın kafasını karıştırıyorlar. Ama biz onları yendik.
- Öğrencilere farklı olarak ne öğretiyorsunuz?
- Ş.A:
Bir ana eğitim modülü var. Türkçe diksiyon, İngilizce, bilgisayar okur yazarlığı gibi... Onun dışında iletişimle ilgili eğitim modülümüz var. Profesyonel iş yaşamıyla ilgili, zaman yönetimi, müzakere teknikleri gibi çok değişik konularda eğitim alıyorlar. Birinci sınıftan itibaren başlıyorlar ve mezun oluncaya kadar bizimle beraber bütün bu dersleri alıyorlar. Aynı zamanda uluslararası gençlik projelerine de katılıyorlar. Önyargılar kırılıyor, duvarlar kırılıyor.
- Kurallarınız var mı?
- Ş.A.
Elbette var, yönetmeliklerimiz, kurallarımız var. Bazen ihtar bile alabiliyorlar.
- H.A: Mesela bir öğrencimiz Mersin'deki şirketimizde bilgi işlem müdürü oldu.
Çocuklarıma öğüt vermekten hoşlanmam
- Çocuklarınız 'Anne yeter artık, biraz da bizimle ilgilen,' demiyorlar mı?
- Ş.A: Zaman zaman diyorlar ama çok da takdir ediyorlar. Çocuklarımı da Doğu'ya götürmeye çalışıyorum. Öğrencilerimize uluslararası bir gençlik programı da uyguluyoruz. Merkezi İngiltere'de. Hatta geçen sene 27 öğrencimiz bizzat İngiltere kraliçesinin ve eşi Prens Philip'in elinden ödüllerini aldı.
- Sizin hayatınızda ne değişti, sivil toplumda bizzat var olarak?
- Ş.A: Çok zenginleştim. Meğer ülkemi uzaktan seviyormuşum, haberim yokmuş. Daha çok görerek, yaşayarak sevmeyi öğrendim. Gençlerin büyük bir potansiyel taşıdıklarını gördüm. Bu insana müthiş enerji veren bir şey.
- H.A: Kendine göre sosyal sorumluluk projesini yerine getirmiş oluyorum, onun rahatlığı içindeyim. Hani insanların hayatında vasiyetler olur ya, ben böyle bir vasiyeti yerine getirmiş gibi hissediyorum kendimi.
- Siz Ankaralı mısınız?
- H.A: İstanbul Fatih doğumluyum. Babam Bursalı, annem Kayserili. Ben Ankara'da büyüdüm. Çocuklarıma bir vasiyet bırakmak istemiyorum çünkü onlara yeteri kadar sorumluluk bırakıyorum. Biz 10 senede 200 çocuğu hayata kazandırdıysak, hepsinin işi gücü varsa, ailelerini de düşünerek, beşle çarpılsa 20 bin kişinin hayatı kurtulurdu ailesi ile beraber. Böyle düşünmek lazım. Bunlar çok büyük paralarla yapılan işler de değil. Herkesin yapabileceğini düşünüyorum. - Kendi çocuklarınıza hayatla ilgili en çok ne söylüyorsunuz?
- H.A: Öğüt vermekten hoşlanmıyorum. Ama bir şeyi öğrenmek istedikleri zaman, sonuna kadar öğretirim. İş hayatında da mesela benim bıraktığım işi devam ettirebilirler ya da ettirmeyebilirler, bu konuda özgürler. Çocuklarıma, iş hayatında esneklik göstermek gerektiğini söylüyorum. Bir oğlum Ankara'da yaşıyor. Ankara'nın kendine has bir ruhu vardır; politikası, bürokrasisi, işadamlığı... Bu üçgen içinde yaşayacaksa, buna uygun hareket etmesi lazım.
- İstanbul'da mı iş yapmak daha zor; yoksa Ankara'da mı?
- H.A: İstanbul çok yorucu geliyor. Ankara daha yereldir. Ankara'nın insanları bürokrasi, siyaset ve işadamı üçgeninde hareket ederler ve o ilişkileri çok iyi bilir, iyi tahlil ederler. Ankara'da yaşayıp da siyaset kültürü almayan insan azdır.
- Siyasete girmeniz için teklif vardır mutlaka. Siyasete girecek misiniz?
- H.A: Düşünmedim ama iyi bilirim siyaseti. Siyaset adeta kendine ait bir meslek. Benim siyaset yapacak vaktim yok. Siyaseti, işi siyasetçilik olanlar yapmalı.
Her ortalama Türk gibi nazara inanıyorum
- Kaç yıldır İstanbul'dasınız?
- H.A: Bir buçuk yıl oldu. Ankara'da oturduğunuz zaman birden fazla sebep oluyordu ve geliyordunuz İstanbul'a. Ama İstanbul'da oturduğunuz zaman Ankara'ya gitmek için sebep kalmıyor.
- Genç nüfusta işsizlik yaşamsal bir mesele haline geldi. 35 bin insana iş yaratan biri olarak, siz bunu nasıl yaşıyorsunuz?
- H.A: İşsiz sayımız 1 milyondan 5 milyona çıktı. Bu beni çok rahatsız ediyor. Çok fazla iş başvurusunun biriktiğini görüyorum. Etrafınızdaki insanları kırmaya başlıyorsunuz işe alamadığınız zaman. Tanıdıklarınızın bir ricası oluyor. Onu da yerine getiremeyince, o dostunuzu kaybediyorsunuz. Sevdiğiniz insanın zor durumda olduğunu bildiğiniz halde, onu işe yerleştirememek üzüyor. Yeteri kadar sıkıntı veriyor bana. Kapitalist ülkelerde bu görev özel sektöründür. Sonuç itibarıyla ekonomik yönetimde özel sektörle devletin müşterek kararlar alması gerekiyor. İşsizliğin ötesinde, başka bir sorun olduğunu düşünmüyorum. İşsizlik halledildiği zaman zaten diğer konular fantezi olacak bu ülkede. Yeni iş yerleri açmak lazım, ihracata yönelik işler ortaya konulması gerek. Bütün bunların yapılabilmesi için de kavgayı gürültüyü bırakıp, herkesin el biriliği ile bu işe yüklenmesi lazım.
- Nazara çok inandığınızı biliyorum...
- H.A: Her ortalama Türk vatandaşı kadar ben de inanırım. Kıskançlık ve buna benzer şeylerin bir elektrik yarattığı gerçeği vardır. Bir şeyi böyle çok çağırırsanız ya da eleştirirseniz o olur.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.