Son Güncelleme: Cuma 20.11.2009
Dostlar sofrada görsün...
Gazeteci ve televizyoncu Sunay Babahan'ın yemek macerası, 1980'lerin sonunda eşiyle gittiği Amerika'da başladı. İkinci yemek kitabı Dostlar Sofrası'nı yeni çıkaran Babahan kitapta, ünlü isimlerin de aralarında olduğu dostlarıyla bir araya gelmiş ve farklı mönüler hazırlamış
- Yeme-içme dünyasına merakınız nasıl başladı?
- Aslında Amerika'da başladı. Biz Ergun'la evlenip gittik Amerika'ya. Ben 21 yaşımdaydım. O zamanlar Türkiye'de dünya mutfakları diye bir konsept yoktu, aslında hiçbir şey yoktu. Ergun, Stanford Üniversitesi'ndeydi, çok hoş bir kasabada yaşıyorduk. Küba mutfağı da vardı, İran mutfağı da... Mesela suşiyi ilk kez orada gördüm. 89 yılı bu. Her şey bizi hayrete düşürüyordu ve denemek, öğrenmek istiyorduk.
- Orada en çok hangi mutfak ilginizi çekti?
- Meksika. Aslında ben çok acı sevmem, çünkü çok acının insanın ağız tadını öldürdüğünü düşünüyorum. Ama baharat severim. Kaliforniya'da olduğumuz için Meksika mutfağının, daha doğrusu Tex-Mex (Amerikanlaştırılmış Meksika mutfağı) mutfağın en iyi yapıldığı yerlerden biriydi. Sonra bir restoran maceram oldu, Beyoğlu'nda Tex-Mex adında bir Meksika lokantası açtık, 15 sene önce. Başarısızlıkla sonuçlandı. Çünkü o zamanlar Beyoğlu böyle hareketli değildi. O tecrübeyle de ben restoran işinden hoşlanmadığımı fark ettim. Birilerine para karşılığı yemek satmaktan hoşlanmadım. Hiç baharat sevmeyen, yeniliklere kapalı biri gelip Meksika yemeği yiyor, sonra da 'Ay midem bozuldu, bu beni rahatsız etti,' diyor. Çok sinirleniyordum ben de ve bunu hobi olarak sevdiğimi fark ettim.
- Yemek kurslarına da katılmışsınız Amerika'da.
- Evet, bu restoranı açmaya karar verdiğimde tekrar Amerika'ya, bu kez Santa Fe'ye gittim. O zaman çeşitli yemek kurslarına katıldım. Restoranı kapadıktan sonra bu işi hobi olarak sürdürmeye karar verdim. House Beautiful dergisine uzun süre temalı yemek sayfaları yaptım. Yeni Binyıl'a restoran eleştirileri yazdım. Beş buçuk yıl önce Remzi Kitapevi'nden ilk kitabım çıktı. Bu arada Evim Güzel Evim programını yapıyordum yıllarca.
- Çocuklarınızın ve eşinizin yemekle arası nasıl?
- Ergun meraklı. Yediği şeyin iyi mi kötü mü olduğunu benden daha çabuk ayırt ediyor. Tavuk sevmez, bezelye sevmez, onun dışında her şeyi yer. Kızım Ayşe, aynı bana benziyor. 10 yaşına kadar aç yaşadı. Her şeyi seçerdi. Ama şimdi çok güzel yiyor ve çok değişik tatlara da açık. Oğlum Mehmet ise çok komik, bir gurme olarak doğmuş. İki yaşından beri tadı tuzu olan her şeyi çok güzel yiyor. Dün akşam gelmiş, 'Ben köfteyle bulgur pilavı yiyeceğim,' diyor. 'Köfte yok,' dedim, buzluğu açtı, 'Burada var,' dedi. Çok güldük. Üç buçuk yaşında daha. Ama evin gurmesi o yani. Geçen sene, bol sarımsaklı, kremalı, somonlu makarna yiyordu, bayılarak.
- Evinizde misafir ağırlıyor musunuz sık sık? - İki haftada bir mutlaka bir yemek veririz. Ben insanları her çağırdığımda farklı bir mönü yapmayı seviyorum. Bir defterim var, oraya tarihi, kimleri çağırdığımı ve mönüyü yazarım. Farklı şeyler yapabilmek için. Zaten ben hep yeni şeyler denemeyi seviyorum. Sürekli aynı şeyleri yapmak beni sıkıyor.
- Son dönemdeki keşifleriniz nedir peki?
- Aslına bakarsanız eti keşfettim ben. Ben çok et yemezdim. Kuzu ağzıma sürmezdim. Birkaç sene önce yavaş yavaş et yemeye başladım ve yedikçe de hoşuma gitti. Kuzu incik en favori yemeklerimden biri şimdi, kitaba da koydum. 20 yaşıma kadar balık ağzıma sürmemiştim, şimdi onu da yiyorum, ama evde pek yapmıyorum.