Cumartesi 10.04.2010
Son Güncelleme: Cuma 09.04.2010

Acıyı bal eyledik...

BAL geliyor ve Yumurta'yla başlayıp Süt'le devam eden bir üçlemeyi tamamlıyor. Kendi adıma diğer iki filmi daha çok sevdiğimi söylemeliyim. Ama önemi yok. Bundan böyle bu üçleme, sinema yazar ve tarihçileri tarafından bir bütün olarak ele alınıp irdelenmeli. Sondan başa doğru giden üçlemede, bu kez ana kahraman Yusuf'un çocukluğuna gidiyoruz. Karadeniz ormanlarının şahane bir fon oluşturduğu hikâyede Yusuf'un sessiz annesi, tam bir doğa adamı olan babası, okul öğretmeni ve arkadaşlarıyla ilişkilerini izliyoruz. Baba azalan balın peşinde, çekip uzaklara gidiyor. Ve yaşam sürüyor. Bal, Kaplanoğlu'nun sinemada giderek daha çok sadelik, yalınlık, sanki bir tür arınmışlık peşine düştüğünün kanıtı gibi. Konuşmalar daha da azalmış, sessiz anlar çoğalmış, tür sineması, hızlı kurgu, çılgın bir müzik, özel efektler, star sistemi, Hollywood blockbuster'ları ve başka şeylerin öncesine gidilmiş. Seyircinin sadece saf görüntünün büyüsünü keşfettiği, kamera önüne gerçek insanların da çıktığı, dinlemenin izlemek kadar önem taşıdığı bir çağa. Bir tür ideal veya idealize edilmiş sinema ve şiir evliliği yani... Bu bağlam içinde film, seyircisinden sabır, dikkat ve bağlılık bekliyor. Cep telefonlarınızı kapatıp, mesaj yollamayı veya twitter'a 'anlık izlenim' yazmayı filan unutup, hatta dışardaki her şeyle ilişkinizi kesip tümüyle yoğunlaşmanız gereken filmlerden biri bu. Ancak o zaman, baştaki kırılan dalda asılı kalma sahnesinden Yusuf'un rüyasına, tipik Karadeniz yaylası şenliğinden kadınların dinsel meseller toplantısına birçok sahnenin içerdiği sinemasal değeri tadabilir, kimi sahnelerde -belki batılı seyirciyi bizden daha çok etkileyecek olan- klasik resim tadındaki tabloların keyfine varabilirsiniz: Özellikle Rembrandt veya De Latour'u hatırlatan ışık-gölge kompozisyonlarının... Aynı biçimde müziksizliğin, dolayısıyla sessizliğin de başlıbaşına bir müzik olabileceğini veya başta küçük Bora Altaş, ama aynı ölçüde Erdal Beşikçioğlu ve Tülin Özen'in edilgen rollerinin aslında ne kadar ustalıkla oynandığını görebilirsiniz. Ve böylece film, bir hafta sonu eğlenceliği olmanın neşeli, ama sınırlı kalıplarını aşarak bir sanat eserine dönüşür. Belki büyük bir kesime ulaşamaz, ne bizde, ne de dışarda... Ama tıpkı Berlin 2010'daki jüri gibi nadir ve kırılgan yapıtların kıymetini bilen bir bakışın önüne geldiğinde, değeri anlaşılır.
BAL ***
Yönetmen: Semih Kaplanoğlu Senaryo: S. Kaplanoğlu, Orçun Köksal Görüntü: Barış Özbiçer Oyuncular: Bora Altaş, Tülin Özen, Erdal Beşikçioğlu, Alev Uçarer Kaplan Film (Türk-Alman ortak-yapımı).

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.