Son Güncelleme: Cumartesi 14.11.2009
Kadırga'da bir İsviçreli
Bir sanat bursuyla İstanbul'a gelen ve üç haftadır burada yaşayan İsviçreli genç sanatçı Pascal Robert, kendini sanat elçisi olarak gördüğünü söylüyor. Çini mürekkebinden ve düz çizgilerden oluşan portreler yapan genç sanatçı, burada yaptığı eserleri önümüzdeki hafta sergileyecek
TAM DA HAYAL ETTİĞİM GİBİ!
Bu bursla birlikte üç hafta önce İstanbul'a gelmiş. Aslında İstanbul'a gelmek kendi seçimiymiş. "Tüm dünyada nereye gitmek istersin?" diye sormuşlar; o da İstanbul'u istemiş. "İstanbul'a gelmek çok ilgimi çekiyordu. Bu gürültü, belki romantik hava beni cezbetti. Ve ilk kez İstanbul'a geldim. Burada pek çok kişiyle tanıştım. 2010 danışma kurulunda yer alan Nilgün Mirze'den Beral Madra'ya kadar... Buradaki bazı galerileri dolaştım. Gelmeden önce aslında buradaki galerileri ve genç sanatçıları pek tanımıyordum. Kutluğ Ataman'ı bildiğimi söyleyebilirim." Pascal Robert, geldiği ilk günden bu yana aslında oldukça renkli zaman geçirmiş. Sokak sokak dolaşmış, Adalar'a gitmiş, mümkün olduğunca herkesle konuşmaya çalışmış. Ve İstanbul'un tam hayal ettiği gibi bir şehir olduğunu görmüş: "Çok büyük bir şehir, görülecek çok şey var ve her yer macera dolu. Kültürel açıdan çok zengin bir şehir. Balat'a gittim, Tünel'e de, Levent'e de... Bir yuvada, atölye çalışması bile yaptım. Tesadüfen burada yaşayan İspanyol sanatçı Antoni Muntadas'la tanıştım ve bana bir yuvada altı yaşındaki 30 çocukla bir şeyler yapıp yapamayacağım sordu. Konu, 'Hayatı nasıl çizersiniz?' idi. Benim için farklı bir tecrübeydi. Onlara 10 metre uzunluğunda kâğıt verdik ve onları ikişerli gruplar yaptık. Gruplardan biri hayatından bir hikâyeyi anlattı; diğeri bunu dinlerken hissettiklerini resmetti." Çalışmalarına gelirsek... Pascal Robert aslında portrelerle ilgileniyor. Ama bildiğiniz anlamda portre değil bunlar. Sanatını şöyle anlatıyor: "Bence benim sanatım varoluşu ölçüyor. Birisini resmederken geleneklerin nasıl ötesine geçebilirim diye kendime soruyorum. Kendimle karşımdakinin ilişkisini soyut bir yolla nasıl gösterebilirim diyorum. Bu portreler ilişkilerin sonucu. Bir çeşit topografi gibi. Karşımdakinin aurasını yansıtıyor. Portrelerimde pek çok çizgi görürsünüz. Bu çizgiler farklı hayatları, kişileri temsil ediyor. Bunları yaparken materyallerim de oldukça basit. Çini mürekkebi kullanıyorum. Bu boyanın karanlığını, sağlamlığını seviyorum." Peki genç sanatçı için 'soyut olabilmek' neden bu kadar önemli? Bunun fenomenolojiyle ilgili olduğunu söylüyor. "Benim için önemli olan duyguları yakalayabilmek. Çalışmalarım soyut olursa, daha güçlü olur gibi geliyor," diyor.
22 YIL PSİKOLOĞA GİTTİM
Sanatçı, insanlar üzerine bu kadar çalıştığı için psikolojiyle de ilgilendiğini belirtiyor. Konuştuğu her kişiyi devamlı analiz ettiğini itiraf ederken, "22 yıl boyunca psikoloğa gittim," diyor ve bunun kendisindeki etkisini anlatıyor: "22 yıl oldukça uzun bir süre. Kendinizi keşfedersiniz, yaşadığınız çevreyi keşfedersiniz. Bunlar portreler yapmamda etkili olmuştur. Bu benim soyut dilim. Binalardan soyuta geldim, şimdi de figüratife doğru gidiyorum. Son olarak Rönesans atmosferini taşıyan bir mekânda bir video yaptım. Kendim modellik yaptığım bu çalışmada vücut parçalarını ölçtüm, birbirleriyle karşılaştırdım."