Giriş Tarihi: 26.1.2012

Sürgünden saraya

Arap Baharı'nı ateşleyen Tunus'ta devrimin birinci yılında demokrasi için iyimser bir hava hâkim... Ülkeyi 23 yıl yöneten Bin Ali'nin koltuğuna oturan 30 yıllık insan hakları savaşçısı Marzuki, "Demokrasimiz hâlâ tehlikede ama iyimserim" diyor

23 YIL DEMİR YUMRUKLA YÖNETTİ, BİR ANDA ÇÖKTÜ...
Habib Burgiba meydanı o gün hâlâ, demokrasiye susamış binlerce Tunuslu'nun şarkılarıyla yankılanıyordu sanki.. "Hosume Bin Ali! LAAA! Hoseme Bin Ali! LAAA! (Ekmek -Su- Bin Ali! HAYIRRR). Tunus'u 23 yıl demir yumrukla yöneten Abidin Bin Ali, uçağına binip kaçtığı gün Arap dünyasında tarih yeniden yazılmaya başladı. Ve ben bir yıl sonra, diktatörlerinin domino taşları gibi devrilmeye başladığı ünlü meydanda yürürken bir kez daha tarihe tanıklık ediyordum sanki. Araplar bir yıl önce korku duvarlarını yıkıp yaşamla ölüm arasındaki çizgiyi aşarak tarihi yeniden yazmaya ve "Yeni Bir Dünya" kurmaya başladılar. Ama nasıl bir dünya? Devrimin birinci yılında kurulan yeni dünyanın nabzını tutmak için yollara düştüm. 9 gün boyunca Tunus ve Libya'da devrimin başrol oyuncularıyla buluştum. "Arap baharı" turuma Tunus'tan başladım. Neden mi? Çünkü hem ilk kıvılcım Tunus'ta çaktığı, hem de en kansız devrim yaşandığı için! Tunus'ta Cumhurbaşkanı Ulusal Meclis Başkanı İslami Parti'nin Dışişleri Bakanı'ndan şeriat yanlısı Selefilere, sendikacılardan Şeriat korkusuyla yaşayan kadınlara kadar maraton görüşmeler yaptım. Ardından Libya'ya geçtim. Yine neden Libya derseniz? En kanlı devrim Libya'da oldu da ondan... Trablus'un ünlü meydanında dolaşırken de Kaddafi'nin linç edildiği saatlere döndüm sanki. Meydanı dolduran binlerce Libyalı'nın "Libya Hurra Libya Hurra" (yaşasın) çığlıklarını duyar gibi oldum. Silahların hala susmadığı ve parçalanma tehlikesi yaşanan Libya'nın geleceğini, Kaddafi'yi deviren sessiz adam Abdülcelil'in yanı sıra kilit adamlarla konuştum.
Tunus'ta bir seyyar satıcının kendisini yaktığı gün Pandora'nun kutusu da açıldı... Özlemler ve umutlarlabirlikte korkular da saçıldı her ortalığa... Yazı dizimde hem esen özgürlük ve umut rüzgarlarını anlatacağım. Hem de Pandora'nın kutusundan çıkan şeytanları... Yeni sahnedeki satranç oyuncularını ve iktidar kavgasını da mercek altına alacağım. Arap dünyası gerçekten demokrasi yolunda tarihi bir adım mı attı? Yoksa demokrasi özlemiyle Şeriat tuzağına mı sürükleniyor? Tabii en çok tartışılan Türkiye modelini de mercek altına alacağım. Yazı dizime Tunus dosyası ve Bin Ali'nin görkemli sarayının yeni sahibi Muncef Marzuki'yle yaptığım söyleşiyle başlıyorum. İlgiyle okumanız dileğiyle...

30 yıldır insan hakları kavgası veren bir savaşçı o... Strasbourg Üniversitesi'ni bitirdikten sonra yıllarca doktorluk yapan bir nörolog... Muncef Marzuki Cumhurbaşkanlığı koltuğu için uzun yıllar kavga verdi. Öyle ki 1994'deki seçimlerden sonra tutuklanmayı bile göze alacak kadar. Ama yılmadı. 2001'de bir parti kurdu. Ama partisinin üyeleri tutuklanmaya başlayınca Tunus'tan kaçmaktan başka çare bulamadı. Böylece 10 yıl sürecek Paris'teki sürgün hayatı başladı. Marzuki yine de yolundan dönmedi, Cumhurbaşkanlığı hayalinden hiç vazgeçmedi. Ta ki Bin Ali'nin sarayının yeni sahibi oluncaya kadar... Marzuki'nin Cumhurbaşkanlığına çıkışı bir uzlaşma formülüyle oldu aslında. 23 Ekim'deki seçimde İslamcı Parti Ennahda zafer kazanmış olsa da sadece Başbakanlık dahil kilit bakanlıkları aldı ve Meclis'e giren 2 laik partiyle koalisyona gitti. Uzlaşma formulü gereğince de cumhurbaşkanlığını Meclis'te 29 sandalye kazanan ve yıllardır cumhurbaşkanlığı için mücadele veren Marzuki'ye bıraktı. Ennahda seçimden sonra Meclis Başkanlığını da istemedi. Başkanlık koltuğunu da Meclis'e 20 milletvekili sokabilen İş ve Özgürlükler forumunun (ETTAKATOL) "laik" liderine bıraktı. Böylece hem laiklerle İslamcılar arasında bir denge kurulmuş oldu. Hem de Ennahda'dan hala kuşku duyanlar yatıştırıldı.
BİR DÜNYA VATANDAŞI

12 Aralık 2011'de Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Marzuki, Bin Ali'nin 23 yıl yaşadığı palmiyelerin denize kadar indiği geniş bir arazi içindeki görkemli Kartaca Sarayı'nda konuştuk. Odasına girdiğim zaman bilgisayarının başında çalışıyordu. Beni görünce ayağa kalkıp "Hoşgeldiniz" dedi. Odaya girer girmez ilk dikkatimi çeken BM bayrağıyla gümüş çerçeveler içinde yan yana dizilmiş fotoğraflar oldu. "Ben bir dünya vatandaşıyım" diye odasındaki BM bayrağının nedenini anlattı Marzuki. Fotoğraflara gelince, her biri Marzuki'nin seçtiği Tunus'lu kahramanlar... Söyleşiye devrimin ilk günleriyle başladık. Fransa'da sürgündeki 10. yılını doldurduğu günler... Marzuki "aslında umutsuzdum. Bin Ali'nin devrilebileceğini düşünmüyordum" diye anlatmaya başladı. Ve devam etti:
"Gerçi yolsuzluklar ve baskıyla toplum patlamaya hazır bir bomba gibiydi ama ne zaman olacağını kestiremiyorduk. Patlama bir anda oldu. Aslında olaylar başladığı zaman Bin Ali'nin devrileceğini yine düşünmedim. Çünkü 2008'deki ayaklanma başarısız olmuştu. 'Yine başarısız olacak' düşüncesindeydim ama halk sokaklara dökülünce "Bu sonun başlangıcı" dedim. "Bu kez ayaklanma neden başarılı oldu" diye sordum. Cumhurbaşkanı, "Bu tarihin bir sırrı bence ama galiba bu kez bütün faktörler bir araya geldi" diye söze girdi ve ekledi: "Yozlaşmış diktatör aydınları, komünistleri, İslamcıları, sendikaları sokaktaki insanları yani herkesi karşısına almayı başarmıştı artık. Siyasi ve sosyal desteği kalmıştı. Herhalde bu yüzden devrim başarılı oldu." "Ya ordu" diye üsteledim. "Kara Kuvvetleri komutanı Bin Ali'yi destekleseydi ne olurdu" dedim. O ihtimali düşünmek bile Mazruki'nin canını sıkmaya yetti sanki.
ORDU BİN ALİ'Yİ TUTSAYDI?

"Bunlar ilk adımlar ama sivil toplum olmadan demokrasi olmaz. Biz 1980'ler ve 1990'larda sivil toplumumuzu geliştirmeye başladık. Yani demokrasinin ön koşullarını hazırladık. Devrim olduğu zaman ön koşullar vardı. Libya'daydım. Orada hiçbir ön koşul yok. Kaddafi sivil toplumun gelişmesini önledi. Ne sendikalar ne dernekler var. Hiçbir şey yok Libya'da. Onlar için demokrasiye geçiş çok zor ama Tunus için öyle değil. Biz yolun yarısını aştık. Demokrasimiz hala tehlikede ama yine de iyimserim." Neden tehlikede" diye üsteleyince Marzuki "En büyük sorunumuz ekonomik ve sosyal krizler. Eğer başa çıkamazsak demokrasi de tehlikeye düşebilir. Bu yüzden krizle süratle başa çıkmamız gerekiyor" diye anlamlı bir yanıt veriyor.
YARIN: 'Laik demokrasinin güvencesi benim'

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.