Ailecek cekirdekten
Baba, hayata bir bankanın odacısı olarak atıldı, yükseldi müdür oldu, oradan ticarete geçti. Oğul, daha 9 yaşındayken hastalanan bayinin sattığı gazetelerinden "kar payı" alarak iş yaşamına başladı. Sigara, sakız, sabun satmaktan tezgahtarlığa, resimli roman kiralamaya kadar ne iş bulduysa onu yaptı. Şimdi o, yani Levent Ürkmez, dünyanın en büyük 3 yalıtım şirketinden birinin sahibi
İLK PARA KAZANMANIN KEYFİ
l Çocukken kazandığınız ilk parayla ne yaptınız?
- Babaannemi yazlık sinemaya götürdüm. Pek çekirdek alamazdık. Çekirdek de aldık, keyifle beraber oturduk çitleyerek filmi seyrettik. Sonra da kazandığım paraları hep biriktirdim. O yüzden hiç parasızlık çekmedim.
- Babam otel müdürüyken bir Ermeni ile tanışıyor. Ermeni babamı çok seviyor. Babama bir gün, "Ülkeyi terk ediyorum, seni öyle bir işe sokacağım ki çocukların bile bana dua edecek" diyerek, bu izolasyon malzemelerinin üretimi ile ilgili bazı formüller veriyor. Bu formüllerle önce bazı teneke mamuller yapıyoruz.Babam 1961'de otelden ayrıldı, küçük bir imalathane kurdu. Teneke yalıtım malzemesi üretmeye başladı. 68'de, Karafatma Dağlarında ziftli kağıt üretimine başladı.
- Ben lise çağlarında, kendime, üniversite sonuna kadar hayatımı yaşayacağım, ondan sonra işime geçeceğim diye bir hedef koymuştum. Üniversiteyi bitirdikten sonra hemen işe daldım. Arkadaşlar gezmesini, tozmasını eğlenmesini seven bir insan yaşadılar üniversitede, o bittikten sonra düzenli tertipli, sabah saat 07.30'da dükkanı açan bir Levent ile karşılaştılar.
- O zaman İzmir'in ve Türkiye'nin zenginlerinde gözüm vardı. "Bir gün ben de bunlar gibi olacağım" diyordum. Ne yapmam nasıl çalışmam gerekiyorsa çalışacağım, olacak. İstihdam yaratacağım. İlk önce aileme sonra şehrime, sonra da ülkeme yararlı bir insan olacağım. O tempo ile iş hayatına atıldım. Bu konularda iddialı ve lider olmak lazım. Bizim Türkiye'de yalıtım malzemeleri konusunda satışta lider olmamız gerektiği düşüncesi ile 1978'de Ankara'da benim yönlendirmem ile bir mağaza açtık. Daha sonra 1985'te İstanbul, 3 mağaza kanalıyla ilk defa İzmir'den, Türkiye'deki satış lideri olduk. İzocam'ın, DYO'nun satış lideri olduk.
- Yalıtım sektöründe Türkiye'de birçok ilki yarattık. Polimer örtülere geçmek de dahil olmak üzere. XPS ısı yalıtım malzemelerini, shingle çatı örtü malzemelerini ilk defa biz ürettik. Türkiye'de shingle konusunda lideriz. İhracatımız da var. Selvadaziti ilk defa biz ürettik, korbit diye malzemeyle ikinci girdik Türkiye'ye. şimdi dünyada 3 firmadan biriyiz. Böylece Türkiye sathına yayıldık. 150 civarında alt bayimiz, 7 bölge müdürlüğümüz, İstanbul'da ihracat birimimiz var. 37 ülkeye ihracat yapıyoruz. Bu yılki ihracatı 50 gibi artırıyoruz, 17 milyon dolar hesap ediyoruz. Grup olarak da 30 milyon dolar ihracat hedefimiz var 2013'te. Tutturacağımıza inanıyorum. Kazakistan'da fabrikamız var. Isı yalıtım malzemeleri üretiyoruz. Bir diğer hedefimiz, Kazakistan fabrikasını büyütmek. Bir ayağımız da kağıt sektöründe. Karton, temizlik kağıtları üretiyoruz. Peçete, tuvalet kağıdı, mendil gibi.
- Ülkenin en büyük sorunlarından biri enerji. Yılda 80 milyar dolarlık enerji tüketiliyor, bunun 60 milyar dolarını ithal ediyoruz. Enerjiyle de tasarrufla da büyük sıkıntımız var. Türkiye'de 20 milyon civarında konut var, bunların yaklaşık 17 milyonu yalıtımsız.
- Geldiğimizde ısı yalıtımı yoktu. İlk taşındığımızda boyama yeniydi, kıyamadık ama geçen sene mantolama yaptık. Çatıda da ayrıca şilte ve cam yünleri var. Bu yıl yüzde 50 civarında enerji tasarrufu sağlanacağına inanıyorum.
- Konutların ısıtılması için yılda 27 milyar dolar harcanıyor. Yalıtım olursa, her yıl 12,5 milyar dolar tasarruf oluyor. 500 milyon dolar veya bir milyar dolar mal satmak için çırpınıyorsam, Afrika'da Sibirya'da geziyorsam, elimin altındaki 12,5 milyar doları niye tasarruf etmeyeyim. O nedenle herkese "yalıtım şart" diyorum.
- Temeldeki yalıtımın depremle olan ilişkisi çok önemli. Binaların yüzde 50'sinde yalıtım yok. Tabanda su var, yalıtım olmadığında, zaman içinde betonu çürütüyor. Çürüme demire sirayet ediyor. Demirdeki korozyona neden oluyor, temelin mukavemetini çok azaltıyor. Herhangi bir depremde, iskambil kağıtları gibi devriliyor bu tür binalar. Bohçalama olmadığı takdirde binanın yaşam ömrü, 20-25. Alsancak'taki binaların yaşı göz önüne alındığında, tehlikenin ne kadar büyük olduğu anlaşılır.
TEKSTİL İÇİNDE UKDE KALDI
- Lise çağlarında konfeksiyona müthiş ilgim vardı. Üniversite öğrencisiyken, Kemeraltı'nda Jönkent, Butik Ergin gibi yerlerle samimiyet pekiştirmiştim. O zaman işletme fakültesindeyim, öğleden sonra tezgaha geçip mal sattım. Biz tekstil ülkesiyiz, blujinleri neden yapmıyoruz, nasıl getirilir buraya, nasıl yapılır diye düşünüyordum. Yalıtım olmasa, tekstille ilgilenirdim. Tekstil hep içimde bir ukde olarak kaldı. Hala vitrine bakmaktan büyük zevk alıyorum.
5 KURUŞUM YOKKEN FABRİKA ALDIM
- BTM, İş Bankası cam elyaf grubuna aitti. Biz satışlarının yüzde 75'ini gerçekleştirken, bir gün bir vade farkı konusu nedeniyle problemimiz çıktı. Ben haklı olduğumu biliyordum, gergin ortam oldu, "Beni çok kızdırıyorsunuz bana bu fabrikayı satın aldıracaksınız" dedim. Yıl, 1985-86. Aradan 2 ay geçti, cam elyafın genel müdürü beni aradı, "2 ay önce efelenmiştin o efeliğin devam ediyor mu?" dedi. Cepte 5 kuruş para yok. Babam, amcam, kardeşime anlattım, "Ne yaptın!" dediler. Şu andaki ortağım Mustafa Orhan Batman'dayken, asfalt alıyorduk. Mustafa Orhan ile hemen hiç görmüyorduk, hep telefonla iş bitiriyorduk. Aramızda müthiş bir güven vardı. "Seni sanayici yapacağım. Parasını sen koy, ben emeğimi, bilgimi koyacağım, çok güzel para kazanacağız bu işten" dedim. "Ben parayı vereyim yine işi sen yap" dedi. İkna ettim, bir gün sonra gittik, 2 görüşmede işi bitirip, fabrikayı aldık.
İZMİR AŞKI uğruna
İzmir aşkı yine ağır bastı. İzmir'de ilktir. Herkes fabrikalarının merkezlerini buradan İstanbul'a taşırken, biz tersini yaptık. Çayırova'daki fabrikayı söktük, Kemalpaşa'ya naklettik. Türkiye'ye su yalıtımıyla ilgili mal ithal edilmeye başlamıştı. Bir çırpıda onun önünü kestik, 2-3 yıl sonra da ihraç etmeye başladık.
DOĞMAMIŞ ÇOCUĞA MEKTUPLAR YAZAN ZARİF KADIN: İNCİ GÜMÜŞKAYA
İnci Gümüşkaya, şehrin koşuşturmasından, insanlardan yorulup taşındığı Urla'da, belki de hayatının en mutlu, huzurlu günlerini yaşıyor. Evden birkaç gün uzaklaşsa, bahçesini, çiçeklerini, ağaçlarını özlüyor. O bakımlı, en zarif çiçeği koparsa bile incinecekmiş gibi görünen güzel kadın, tulumunu giyip, bahçede çim biçiyor, çapa yapıyor, ağaç da buduyor. Sık sık çıktıkları seyahatlerde gezdikleri gördükleri yerleri, kendi duygularını da içine katarak, Yeni Asır gazetesinde yazıyor. İnci Gümüşkaya ile içinde yaşayanların aurasından mı bilinmez, adım atar atmaz huzur veren güzel evlerinde, İzmir'i, iş hayatını, bahçeyi, Levent Ürkmez'i konuştuk.
- Ben Yeni Asır'dan ayrılınca Levent'in yanında çalışmaya başladım. Sonra emekli oldum, Türk el sanatlarına da merakım nedeniyle DÖSİM tarzı bir yer açtım. Türkiye'nin her yerini gezip, Türk sanatçıların eserlerini topluyordum. Güzel şeyler yaratmıştık. 7 yıl kadar götürdüm. Levent, "Bunlarla uğraşacağına gel benimle uğraş" dedi. İşi bıraktım, buraya yerleştik. Şimdi de seyahatlerde neler gördüm, biz neler yaşadık, hepsini bir seyahatname gibi yazıyorum. İleride bunları kitapta toplamam için ısrar edenler var. Sanırım kitap yazacağım.
- Anneannemin Urla'daki bağlarına gelirdik ben 5-6 yaşındayken. İlk geldiğimizde çocukluğumdaki kokuyu duydum. Buraya geldikten sonra hayatımız tamamen değişti. Çok iyi geldi bize, çok dinlendik. 3 gün uzak kalsak burayı hemen arıyoruz Çiçeklerin hepsinin bir ismi var. Kimisi torun Maya, kimisi Batuhan. Çok yüküm var. Yüzü solduğunda, sarardığında hemen ilgi istiyorlar. Ölecekler diye ödüm kopuyor.
- Şehirdeki yaşam bence daha zor. Turnikeden geçerken dıt sesini duyduğumda, özgürlüğüme kavuşmuşum gibi oluyor. Şehre indiğimde tüm işlerim için aynı güne randevu alıyorum.
- Zor mu kolay mı henüz keşfedemedim. Bir anda çok zor, çok ataerkil. Benim de ailemde yaşadığım ve özlediğim bir yaşamdı. Levent'in burada şair ruhu gelişti. Bir anda şarkılar üretir, besteler yapar. Vazgeçemediğimiz bir ritüelimiz var. Her gün güneşi birlikte batırıyoruz. Sevgisini çok belli eder. Ben duygularımı konuşmaktansa yazarak çok daha iyi ifade ediyorum. Torunuma her ay mektuplar yazıyorum. Daha vermedim. Yalnız doğduğunda yazdığım, bir de hamileyken cinsiyetini bilmediğim torunuma yazdığım mektuplar vardı, onları verdim kızıma.
EN SON HABERLER
- 1 Bodrum yeni yılda Paris’le yarışacak
- 2 Avşar Emaye ihracatı ile yıldızlaştı
- 3 İkbal Thermal Hotel & SPA dünya üçüncüsü
- 4 Artuk Aviation ihracata başlıyor
- 5 Atom Karınca’nın hedefi büyük
- 6 Avrupa’nın ilk ve tek yanmaz bandını ürettiler
- 7 Ödüllerini Bakan Varank’tan aldılar
- 8 Oruçoğlu Yağ Afyon’un gururu
- 9 Türkiye’nin ilk yeşil OSB’si olacak
- 10 Termal otellere örnek oluyor