35 metrekare dükkandan dev bir spor kompleksine
Kemeraltı 3'üncü Beyler'de 35 metrekarelik dükkanda işe başladıklarını belirten Barçınspor'un sahibi Deniz Barçın, babası Ali Barçın'ın sayesinde küçük yaşta işe başladığını, geçen süre içinde büyüdüklerini söyledi, "Bugün ülkenin en büyük spor mağazalarının sahibiyiz" dedi
Babamın 14 branşta hakemliği vardı. Türkiye'de halen 14 branşta hakemlik yapan yok. Dünyada da 2 kişi var derdi. O zamanlar İzmir'deki sporu tek başına yürütüyormuş. Ben çocukluğumdan hatırlıyorum, futbol maçından çıkar, spor salona gider, oradan basket maçına yetişir, gider Yeni Asır'da yazı yazar, sonra fuara radyoya gider program yapardı. Bütün gün sporun içindeydi. Çok aktifti. Türkiye genelinde hakemler yetiştirirdi, kurslar düzenlerdi. Akdeniz Oyunları'nın organizasyonunun çoğunu yaptı. Zaten oyunların ardından spor ile ilgisini azalttı. 75'ten sonra bıraktı. Sonraki 10-15 sene, sadece Yüzme Federasyonu'nda başkanlık yaptı. Ondan sonra elini ayağını çekti, İzmir'de yüzme kalmadı sonra da. İzmir'de yüzme rekortmenleri çıkıyordu. Şu anda yüzmede bir şey kalmadı. Sporun çok içinde olduğu için, malzeme sıkıntısını hissedip, 1956'da böyle bir organizasyona giriyor memuriyetten ayrılarak.
Gençlik Spor İl Müdürlüğü'nde memurdu. Vali, ticaret işi tutmayabilir diye memuriyetten hemen ayrılmasına razı olmamış, her gün kendisine rapor vermesi şartıyla izinli tutmuş. İki ay sonunda, "Tamam bu iş oldu, istifanı alıyorum" demiş. İlk mağazanın temeli böyle atılmış.
1958 YILINDA AÇILDI
İlk mağaza Gazi Bulvarı'nda ama orada çok az kalınmış. Kemeraltı 3. Beyler'deki mağazayı 1958'de açmış. Zaten 91'e kadar orada kaldık.
Doğru dürüst spor mağazası yoktu. Kestelli yokuşunda birkaç saraciye tarzında iş yapan vardı. Böyle bir tüketim yoktu. Bütün İzmir'e, oradaki 35 metrekare mağaza yetiyordu.
Zannetmiyorum. 8 yıl oldu vefat edeli. Bu mağazadaki hareketi gördüğü zaman, "Allah Allah nasıl olacak bu iş ben hiç böyle hayal etmezdim" derdi. Bir kısmını görebildi büyümemizin.
FARKLI FARKLI AYAKKABI
Müşteri çekebilme yöntemlerinin biri de model değiştirmek. Sürekli model değişiyor. Eskiden bir çift ayakkabı alındığında futbol oynanırdı, pikniğe onunla gidilirdi, Pazar günü bir yere gidilir o giyilir, aynı ayakkabı ile tenis oynanırdı. Şimdi öyle bir şey yok. Her spor için ayrı ayakkabı var. Bir kişi hiç yenilemese, en az 6-7 ayakkabısı oluyor.
Henüz ilkokuldayken bütün yaz tatilimi babamla mağazada geçirirdim. Cumartesi yarım gündü, okul kapanır kapanmaz gelirdim. Sürekli orada boş zamanlarımı değerlendirerek, işin içine erken girmenin avantajını kullandım. Herhalde ticarete yatkınlığım da vardı, kısa sürede olaylara daha hakim oldum, beraber çalıştık. Şimdi de ailede okulunu bitiren geliyor. Sistem değişmedi. Şimdi tek dükkan olmadığı için görev sahalarımız ayrı. Yönetim kurullarında beraberiz ama onun dışında herkesin işi ayrı. Herkesin belli sorumlulukları var. Burası 57 yıllık. Türkiye'de 50 senenin üzerinde ayakta duran şirket çok sayılı. Ben ikinci nesilim, üç geliyor, gözüm hiç arkada değil. Acaba başka iş yapmak isterler mi diye düşünürdüm ama şimdi eminim üçüncü nesili de biz çıkarırız. 4'te ne olur bilemem. Şimdi mağaza açmak kolay. Sistemler kurulu, profesyonel ekipler var. Eskiden mağaza açtığımız zaman bütün yük bizden çıkıyordu. Eşimle benden. Temizliğinden raf yerleştirmeye kadar hepsi bizdeydi. Profesyonel kadro yoktu. Dolayısıyla evde hep konuşuluyordu. O yüzden hepsi işin içindeydi. Bu şekilde ticaretin tozunu oralarda yutmaya başlıyorlar.
SPORA ÇOK MERAKLILAR
En aktif Efe. O devamlı spor salonlarında. Ali koşucu. Ben artık onların yanında yürüyorum. Koşmuyorum. Neşe torun 2 yaşında. Babaanne ismi. Bize hiç söylemeden böyle bir sürpriz yaptı Melis.
Çok seçiciyiz. Hepsine girmiyoruz. Çok teklif geliyor ama hepsini kabul etmek mümkün değil. İstanbul'da, İstinye Park'ta var mesela. Mutlu olduğumuz bir mağaza. Akasya'ya açıyoruz. Ona da "Anadolu yakasının İstinyesi" gibi bakılıyor. Trump Towers'tan inanılmaz teklif var. "Yeter ki gelin, her şeyi biz yapalım" diye. Sıcak bakmadık. Bir iki değerlendirme yaptık, uygun bulmadık.
Büyük rakamlar tabii. Bazı yerler var değer, bazı yerler değmez. Çok zorlayıcı. Cadde mağazalarında da kira yüksek aslında. Sonu ne olacak ben de merak ediyorum. Nerede dur denecek bu işe. Hem AVM olarak hem de bizim açımızdan. Daha ne kadar mağaza açacağız bilmiyoruz.
İzmir'in içinde artık her mahallede olduk. Olmasak ne olacak? Yine alacaklar. Firmalar da sizi çok zorluyor. "Burada bir mağaza açılacak, ya aç, ya açtıracağım" diyor. Ya siz açıyorsunuz, ya da dışarıdan bir rakibi getirtiyor, ortak yapıyorsunuz işinize. Şimdi o değerlendirmeyi yaptığınız zaman bu kadar yerleşmişim hadi buraya da geleyim diyorsunuz. Örneğin İstanbul bizim talebimiz ama diğer birçok yerde bu şekilde gelişiyor olay. Şuraya mağaza açılacak, burası senin koruma alanında açarsan aç, açmazsan açtırırım.
MAĞAZA SAYISINI 34'E YÜKSELTTİ YENİLERİNİN HEYECANINI YAŞIYOR
Ağabeyinin aksine alışverişi ürüne dokunarak, satıcı ile sohbet ederek yapmaktan hoşlanan Efe Barçın, Barçınspor'un, dışarıdaki yüzü oldu. Perakendeden sorumlusu olan Efe Barçın, mağaza sayısını 34'e çıkardı. Yeni açılacak mağazaların heyecanı içinde olan bu yakışıklı delikanlı ile de AVM'leri, mağazaları konuştuk.
İstanbul, Bandırma, Çanakkale, Edremit, Muğla, Antalya ve İzmir'de toplam 34 mağaza var.
Franchise veriyoruz ama çok seçici davranıyoruz. Bir mağazamız sadece franchise gerisi bizim. İkinci franchise hazırlığımız var. Bir aya kadar açılır.
Çok içinde büyüdük. Çocukluğumuzda yeni bir mağazanın açılma heyecanı neredeyse tüm mahalleyi sarardı. İleriye dönük bir heyecan getiriyor.
İstanbul Akasya Alışveriş Merkezi'nde, bir de Adapazarı'nda üçüncü mağazayı açıyoruz.
Yarısı caddede, yarısı AVM'de. Türkiye'de vazgeçilemeyecek caddeler vardır. Mesela burası, senelerdir aynı. Türkiye'de bunun gibi birkaç tane daha lokasyon var. Adapazarı'nda Çark Caddesi var. Antalya'da Üçkapılar Caddesi var. Biz cadde mağazacılığını da çok seviyoruz. AVM'lere de tabii doğru proje olduğu zaman girmemiz lazım diye düşünüyorum.
İnsanların yaşam alanları küçülmeye başladı. Her işini AVM'den halletmek istiyor. İstediği her şeyi alıyor. Yemeğini yiyor, alışverişini yapıyor, sinemaya gidiyor, çocuğunu oyun alanına götürüp eğlendiriyor. Biraz da siz bu alana sıkışmak zorunda hissediyorsunuz kendinizi.
Konak'ın düşen grafiği yok. Caddede yan tarafımıza Colins açtı, karşıya Mavi açıyor. Cadde canlanmaya devam ediyor. Burada İstanbul'daki markalar tarafından potansiyel görülüyor ki, yatırım yapmaya devam ediliyor. Kemeraltı'nın müşterisi azaldı ama bu caddeyi Kemeraltı gibi görmemek lazım. Birçok insan arabasını katlı otoparka koyuyor, gelip alışverişini yapıyor, otoparktan geri dönüyor. Çarşıya girmeyen çok kişi var.
"KAPIMIZIN ÖNÜNDE ÜRÜNLERİMİZİN TAKLİTLERİ SATILIYOR"
Mücadele mümkün değil. Kapının önünde satıyorlar. Hele bayram üstleri dükkana giremezsiniz. İşin tersliği, büyük takımların formalarını ya Nike ya Adidas hazırlıyor. Biz 30 bin forma satmamıza rağmen, piyasaya çıkmadan ürünleri bize bile göstermiyorlar. Seyyarlar, daha piyasaya çıkmadan nereden görüyorlar nasıl haberleri oluyor bilmiyorum bunun sırrını çözemedim ama aynısını yapıp, getirip bizim kapının önünde satıyorlar. Bize mal 10 gün sonra geliyor ama onlar 10 gün boyunca yeni model diye yok satıyorlar.
Avukat da giremiyor artık. Zabıtanın mücadele etmesine imkan yok. Zabıtanın yanında ancak çevik kuvvet olursa müdahale edebiliyor o da yılda bir kez ancak oluyor. Zabıta önünden geçerken bakamıyor bile. Bıçaklıyorlar hemen. Çekiyor bıçağı vuruyor, bir anda bir kalabalıklaşıyorlar kimse bir şey göremiyor, sonra da ortadan yok oluyorlar. Kim nasıl yaptı belli değil. Saat 17.30'da bir yayılıyorlar kapının önüne, yarım metre boşluk yok. Birisi geçmeye kalksa geçemez. Her köşe tezgah dolu. Ne ararsan var. Lacoste da var, Tommy Hilfiger da. Bu adamı yakalıyorsun en fazla malına el koyuyorsun, sonra serbest. Bunun bir cezası yok.
Bir ürünün baskısını yaparken yakalanırsa ceza var. Onu da yakalamak mümkün değil. 25 liraya Puma, Adidas satıyorlar. Rezil kalite. İmalat gece, dağıtım gece, sabah 06.30-07.00 dedin mi bir tane bir şey yok ortada. Her gece bin çift çıkıyor, dağılıyor, gideceği yere ulaşıyor. Yakalaman için izlemen lazım. Ona da kimse karışmıyor.
Şirketlerin hiçbiri bu konuda avukat çalıştıramıyor. Avukat gittiği yerde dayak yiyor. Bir ara İstanbul'da meşhur mali şube müdürü vardı. Emekli oldu, bu işe başladı. Markalarla parça başı 40 cente anlaştı. İyi paraydı. Ama o bile baş edemedi. Yapamadı, bıraktı. Giden dayak yiyor, dönüyor. Marmaris'e git, dükkanların hemen hepsi taklit ürün satıyor. Bir tanesine gittin mi 50'si onun zaten, 49'una haber gidiyor. Bastığın yere de 50 adam doluyor, bir şey yapamıyorsun.
40'ın üzerindedir ama ana marka Nike, Adidas. Bunlar sattıklarımızın yüzde 80'i. Diğerlerinin hepsi de yüzde 20. Diğerleri trend oluyor. Şimdi Convers, New Balans, 3 sene güzel iş yapıyor. 2 yıl önce Asis Tiger, ondan evvel Puma satış patlaması yaptı. Bunlar hep inişli çıkışlı ama Adidas ve Nike hiç değişmez. Onlar sabit. Çünkü onlar sporcu markası. Spor giyime değil de, spora yöneldiği için sporcu ne kadar büyüyorsa o da o kadar büyüyor.
"NİYE KENDİMİZ YAPMIYORUZ" DEDİLER, ŞARAP İŞİNE SOYUNDULAR
Şarap işi benim için hobiydi. Bülent Akgerman ve Can Ortabaş ile bir yerlerde gezerken, Can ortaya attı fikri. "Niye kendimiz yapmıyoruz bu işi" dedi. "Ha ha tabii yaparız" derken, bir anda işin içinde bulduk kendimizi. Arazi aldık, ertesi yıl bağları dikmeye başladık. 12 yıl geçti. Fabrikamız da 3 yıl önce bitti. Bu yıl 4. üretimi yapacağız. 7-8 yıl sadece bağ ile uğraştık. Bağlarımız şu anda çok iyi. Bugünleri bilerek, görerek gelindi. Can çok emek veriyor. Dolayısıyla çok iyi kaliteli şarap üretiyoruz.
Hafta sonları gidebiliyorum. Hem çiftlik evimde kalıyorum hem fabrikaya uğruyorum. Varsa bir şeyler yönetim kuruluna gidip birkaç saat içinde hallediyoruz. Zaten her şey artık internet ortamında yazıp çizerek hallediliyor. İşin yükünü Can üstleniyor. Bülent Akgerman, "Herkes eşit oranda ortak olursa kimse sahip çıkmaz" demişti. Çok doğruydu. Büyük ortak olmalı ki, o bu işi yüklenmeli. Can büyük ortak. Yani eli taşın altında olduğu için mecbur bir yerde. Onun işi daha müsait. Dolayısıyla daha çok sahiplendi, daha çok koşturuyor.
İNTERNETTEN SATIŞI ALİ BARÇIN BAŞLATTI
Ailenin büyük oğlu Ali Barçın, lise yıllarındayken merak sardığı internet sayesinde, Barçın Spor'u internetten satış ile tanıştırdı. Türkiye'de pek az kişinin internetten alışverişi bildiği dönemde, "delisin" sözlerine aldırmadan, Türkiye'nin ilk e-ticaret yapan sitelerinden birisini kurdu. Ali Barçın'ın e-ticaret sitesi Türkiye'nin en büyük spor malzemesi satan en büyük sitesi oldu. Deniz Barçın'a torun sevgisini genç yaşta tattıran dünyalar güzeli Neşe'nin babası, herkese sürpriz yapıp kızına kayınvalidesinin ismini vererek tüm ailenin sevgisini bir kez daha kazanan dünya tatlısı Melis'in eşi Ali Barçın, e-ticareti anlattı.
Benim lise çağımda internet Türkiye'ye geldi. İnterneti, internet kafelerde tanıdık. Daha sonra eve gelince, dünyada neler oluyoru takibe başladım. Amerika'da internetten satışı görünce, ilgimi çekti. Türkiye'de yoktu bu iş. Amerika'dan insanlarla görüştük. Okulu bitirdikten sonra, Amerika'daki bir üniversitenin, elektronik pazarlama üzerine on-line kursuna yazıldım. Birtakım kurslar gördüm. Daha sonra sınavlarına girdim ama sırf meraktan yapmıştım. Sonra, "Amerika'da oluyorsa burada neden olmasın" dedim. Babam da önümüzü kapatmadı. Burada ilk yapmaya çalıştığım zaman reklam ajansına gittim, olayı anlatınca, "Deli misin" dediler. Yıl, 2002. Türkiye'de sadece, "Hepsi Burada" ve "Gitti Gidiyor" vardı. İnternet merakı, internette olu bitenleri seyrederken aklımıza gelen bir şeydi. Biraz rastlantıyla oldu.
ÜRÜN ÇEŞİDİ FAZLA
Her gün, her ile mutlaka paket yolluyoruz. Şube olarak 34 sıralama yaptığımızda, en iyi 3-4 şubeden biri. Türkiye'de bu kadar çok ürüne yetişemeyen insanlar da var. Sivas'ta mesela mağazamız var ama bu kadar çok ürünü bir arada göremiyorlar.
İstatistiklere baktığınızda internetten en fazla satış yaptığımız yer, İstanbul. Adım başı mağaza var ama en çok internet müşterimiz İstanbul'da.
İKİ GÖKDELEN İNŞAATINA BAŞLADILAR 2015'TE DE BİTECEK
Ben yavaş yavaş bu tarafı çocuklara bırakırken bir yandan da keyif aldığım işlerde ilgili ortaklıklarımı sürdürüyorum. İnşaat da şarap işi gibi hobi benim için. İzmir'de birkaç işadamı ile birlikte Mistral diye bir inşaat şirketi kurduk. Sabah Gazetesi'nin arkasında iki gökdelen inşaatı yapıyoruz. Benim 3. inşaat deneyimim. Çeşme Alaçatı'da binalar yapıp satmıştım ama bu iyi bir ortaklık. İnşaat başladı. 2015'te de bitireceğiz. 2 gökdelen yapıyoruz orada. Çok ciddi bir proje.
EN SON HABERLER
- 1 Bodrum yeni yılda Paris’le yarışacak
- 2 Avşar Emaye ihracatı ile yıldızlaştı
- 3 İkbal Thermal Hotel & SPA dünya üçüncüsü
- 4 Artuk Aviation ihracata başlıyor
- 5 Atom Karınca’nın hedefi büyük
- 6 Avrupa’nın ilk ve tek yanmaz bandını ürettiler
- 7 Ödüllerini Bakan Varank’tan aldılar
- 8 Oruçoğlu Yağ Afyon’un gururu
- 9 Türkiye’nin ilk yeşil OSB’si olacak
- 10 Termal otellere örnek oluyor