AYŞE KİLİMCİ: Gene gel...
UDU DUVARDA ASILI
Eleni'nin bi yazı takımı olacaktı, hay Allah, nerlere atıldı? Sonrakiler, bunlar gittiğinde yerine gelenler anlamadı ki nedir! Kimi dedi "Tütün sarma şeysi", e peki o öyle de, öteki ne, hani deri kayışın ucunda boyuna asılan, gümüş zarflı olan? Dediler, "Göz kalemi." Pof, görmemişiz hiç sürme! Böyle yassı, kalın uçlu sürme olur! Kurşunkalemisi o, kurşun... İncecik kağıtları istifler tabakaya, üstü gül kabartmalı kutuya, kalemisini asar idi boynuna, artık manifaturacıda, ekmekçide, nakışçıda alınacakları yazar bir bir. Piyano akortçunun adiresisi bi de. Duvardaki şu çivide udu asılı dururdu. Biçki dikişle, kolayla, yemekle uğraşmazdı pek, dünyayı, dışarıları severdi Eleni. İkinci katın ocağının yanında bir taş var, oynar yerinden, orası kasa, mücevher saklar, fotolarını. Açsana, aç Allasen, durur hala birkaç fotografi, kime ne söyler artık, bir ben anlarım, Özlerim hatta o fotografileri, belki bir de sen. Ha? Sarnıca bak bari, kalmadı sarnıç ustası. Şaraphane de var ey, en alt katta. Bu pembe taş buranın taşı, bak ne hoş.
GÖZ NURU O NAKIŞLAR
Al kız bu evi. Sen bu eve yakışacaksın, hislerimde nadiren yanılırım. Ev de sana yakışacak. Al, bak, sana binbir gece masal anlatırım. Eleni'nin kremiyle kokusunun sırrını bile söylerim. Şu tavanın nakışlarına bir bak, göz nuru, ne güzel. Duvardaki girintiyi gördün, dua köşesi, canım sen mushaf as, n'olmuş? Bizim bahçede Kantoron biter, zeytinyağında güneşe as, her derde devadır, sevdalık hariç. Kız ben sana neler söyleyeceğim, fazla düşünme, al hadi, al. Duvarları deli sarmaşık sarmış, melek trompetleri bitmiş, ısırganlar. Olsun varsın, bi el atarız...
ŞERBET EZEN KALMADI
O döşeme tahtası oynar, tikat et ayağın girmesin. Aaa, siyah beyaz foto mu varmış, çocuk mu sakladı nedir! Bakayım, aa Eleni... Güzel Eleni, ah gülüm ah, silindi izimiz... Gönlümüz şen, fekat kara yüzümüz...Tabakam yok, sarayım sana bi cıgaracık. Şerbet sürahisi boş, çok vakittir kimse ezmez oldu, şerbet. Ocağı sönmüş bir evim, neylersin. Ruyalarım var helbet, şu dünyada duran taşın, uçan kuşun ruyası vardır. Ne hayat unutulur, ne hasret, ne ömrü bölüştüklerin. Özlerim, heeep beklerim, yok gelen giden... Demek kalktın! Beğenmedin mi? Bu ev yakışacak sana, inan olsun. Paran mı çıkışmaz? Yüklükte bir kese altın olacaktı, arasan! O fotografiyi yerde bırakma, giderken götür, senin olsun. Kapının dilini iyi oturt, öyle çek. Kapı tokmağında da vardır el izi. Gitmesen olmaz mıydı? Gene gel e mi... Gene gel...
EN SON HABERLER
- 1 Bodrum yeni yılda Paris’le yarışacak
- 2 Avşar Emaye ihracatı ile yıldızlaştı
- 3 İkbal Thermal Hotel & SPA dünya üçüncüsü
- 4 Artuk Aviation ihracata başlıyor
- 5 Atom Karınca’nın hedefi büyük
- 6 Avrupa’nın ilk ve tek yanmaz bandını ürettiler
- 7 Ödüllerini Bakan Varank’tan aldılar
- 8 Oruçoğlu Yağ Afyon’un gururu
- 9 Türkiye’nin ilk yeşil OSB’si olacak
- 10 Termal otellere örnek oluyor