ADNAN GÜLERMAN: Avlanma yasağı
NE YAKALAMASI ABİ!
Aradan yıllar geçmişti. Bir gün Türker'e kıyıda denize oltasını atmışken rastladığımda yine "Türker, bari bir şeyler yakaladın mı?" diye sorunca, "Ne yakalaması abi. Deniz kurumuş. Saatlerdir bekliyorum ancak iki balık yakalayabildim" demişti. Yanlış anlaşılmasın, arkadaşım Türker'in yakaladığı 5-6 balık sonunda deniz kurumadı. Bir uçtan öbür uca 8 bin 300 kilometre uzunluğundaki deniz kıyımızda boydan boya bir bilinçsiz avlanma deniz ürünlerimizi bu hale getirdi. Şimdi, 15 Nisan'da başlayan yasağa kimlerin ne ölçüde uyacağına bakalım. Şimdiden söyleyebilirim: Devede kulak. Öyle olmasaydı, böyle olmazdı. Denetimi yapmanın yasak koymadan daha önemli olduğunu anlayabildiğimiz zaman su ürünleri de geri dönecektir. Yasak mevsiminde bir İngiliz göl kenarında avlanmak üzereyken yanına yaklaşan "Kolay gelsin, tutabildin mi?" diye sorunca "Bu gün yeni başladım. Ama, her gün yanımdaki şu sepeti doldurabiliyorum" deyince karşısındakinin "Ya öyle mi? Ben yasakları denetleyen müfettişim" sözü üzerine avcı "Olabilir. Ben de bu bölgenin en büyük yalancısıyım" diyerek yakasını kurtarmaya çalışmış. Türkiye, gölleri, göletleri, akarsuları bir yana 8 bin 300 kilometrelik kıyı şeridine rağmen Japonya'nın 70 kg., İspanya'nın 40 kg., Yunanistan'ın 23 kg. AB'nin ortalama 24 kg.yıllık kişi başı su ürünü tüketimine karşılık ancak 8 kg. tüketmektedir. Üstelik bu tüketim büyük şehirlerde 16 kg. kadarken, doğu illerinde ancak 0.5 kg. kadardır. Çok uzun bir kıyı şeridine sahip olmasına karşılık kendi kıyılarından elde ettiği kendi tüketimine yeterli olamamaktadır. Başka ülkelerden satın alınanlar ve çiftlik üretimi balıklar olmasa bizler neredeyse kendi balığın tadını unutacağız.
KAYBETMEK KOLAY
Bu kıtlık sadece su ürünlerinde de değildir. Bilinçsiz avlanma kara ürünlerinin de kökünü kurutmuştur. Hatırlayacaksınız, daha önce de yazıştım: 20 yıl kadar önce bir sabah Mordoğan'da otobüs beklerken köy kahvesine erkenden gelen yaşlılardan birisi tepeleri işaret ederek "Şu tepelerde keklik kaynardı. Bir seferinde 200 tane avladım" deyince gülmeye başlamıştım. Gülmem gücüne giden amca "Ne oldu bey, komik mi?" deyince "Bir günde 200 keklik avlayacağına her gün 1-2 keklik avlasaydın olmaz mıydı?" soruma karşılık "Şimdiki aklım o zaman olsaydı, dediğin gibi yapardım" demişti. Aklımız sonradan başımıza gelmiş olsa bile ne neslini kuruttuğumuz keklikler, ne de balıklar kolay kolay geri gelmiyor. Balık alırken mutlaka sardalye de alırım. Geçen yıl balıkçım bana "Abi, sana şu sardalyeden vereceğim" dedi. "Öteki ile ne farkı var?" diye sorduğumda da "Onlar körfezde yakalandı" karşılığını almıştım. Yani su ürünlerini sadece bilinçsiz avlanma ile değil, güzelim gölleri, akarsuları ve körfezi öldürmekle de kurutmuş olduk. Buralardaki toplu balık ölümlerinin sebebi bizleriz. Yıllarca önce kefaller mazot kokardı, şimdi mazot kokanı bile kalmadı. Bu satırları bir İstanbullu okumuş olsa "İzmir körfezi de bir şey mi, biz koskoca Marmara Denizi'ni kuruttuk" diyecektir. Kaybetmek çok kolay, geri döndürmek ise çok zor.
EN SON HABERLER
- 1 Bodrum yeni yılda Paris’le yarışacak
- 2 Avşar Emaye ihracatı ile yıldızlaştı
- 3 İkbal Thermal Hotel & SPA dünya üçüncüsü
- 4 Artuk Aviation ihracata başlıyor
- 5 Atom Karınca’nın hedefi büyük
- 6 Avrupa’nın ilk ve tek yanmaz bandını ürettiler
- 7 Ödüllerini Bakan Varank’tan aldılar
- 8 Oruçoğlu Yağ Afyon’un gururu
- 9 Türkiye’nin ilk yeşil OSB’si olacak
- 10 Termal otellere örnek oluyor