METİN SEVER

Akıl çağının 'Gulyabanileri'

Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Gulyabani'sini hatırlayın: Munise, köydeki köşke hizmetçi verilir. Ancak köşkte cinler periler cirit atmakta, kılıç kalkan oynamaktadır! Vücudu tüyle kaplı Gulyabani, gündüzleri girdiği mezardan geceleri arzı endam eder. Hortlar! Munise, Çeşmifelek kalfa ve Ruşen'in durumu "yusuf yusuftur"! Hikâye, şehirden gelen Hasan'ın bu saçmalıkların cahil köy halkını kandırıp namussuzca işler yapan insanların işi olduğunu ortaya çıkarmasıyla mutlu biter. Bu "Gulyabani" yıllarca ebeveynlerin de kullandığı etkili bir 'uslandırma' silahı oldu. Bir de onun ekürisi vardı: Alt dudağı yerde üst dudağı gökte olan Arap! Bunları duyduğunda 'zınk' diye kalırdın. Korku dağları beklerdi. Sonra devran değişti. Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik. Akıl, bilim, teknoloji devreye girdi. Ancak her ne hikmetse 'küçük bir köye' dönüşen dünyada Gulyabani'lerden kurtulamadık. Tersine yüzlerce Gulyabani'nin ortasına düştük. Yani korku dağdan, şehre indi. İnerken de yaygınlaştı, dünyalaştı: Kuş gribi, domuz gribi, kanser, AIDS, deli dana, genetiğiyle oynanmış gıdalar, "terör", trafik canavarı, seri katil, sapık. Deprem, sel... Öpüşme, sevişme. Yeme, içme, dolaşma! Uygarlık ve teknoloji gelişiyor ama daha çok korkuyoruz. Hayat standardımız yükseldikçe daha fazla risk hissediyoruz. Örgütlülüğün olmadığı, dayanışmanın azaldığı dünyada tek başına kalan birey güvensizlik duygusu altında eziliyor. Korku, kaygıya dönüşüyor. Yaşanan güvenlik paniği herkesi potansiyel düşmana dönüştürüyor. Tabii ki bundan nemalananlar var. Kaygımız birilerinin hem cebini hem de iktidarını besliyor. Sigorta şirketlerine verdiğimiz para korkularımızı azaltmıyor, tersine besliyor. Güvenlik paniğimiz devlet şiddetini ve her türlü şiddeti makul görmemize yol açıyor. "Öteki"ne uygulanan şiddete onay veriyoruz. 11 Eylül'den sonra ABD'nin "teröre karşı güvenliği sağlamak" için yarattığı "terörü" hatırlayın. "İslamofobi" kavramı o günlerin mahsulüdür. Bu ülkeyi yönetenler 'korku krallıklarını', "Komünizm geliyor", "Şeriat geliyor", "Kürtler ülkeyi bölecek" korkusunun üstüne inşa etmedi mi? Gürpınar'ın kitabının ana fikri, "Batıl düşünceden uzak dur, bilimsel düşünceye önem ver. Aksi durumda istenilen yöne çevrilebilirsin"di. Yani aklın ve bilimin yol göstericiliği öneriliyordu. Yıllar sonra geldiğimiz noktaya bakınca insan şaşırıyor. Akıl deli gömleğine dönüşmeye başladı. Ayağımıza dolanıyor. Hepimiz tekrar birer Munise, Çeşmifelek kalfa olduk. Modern toplum akıldışına doğru hızla yol alıyor. "Panik Odası"ndan çıkamazsak, sadece birkaç kişi değil, hepimiz korkunun kurbanı olacağız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.