Çarşamba 16.09.2009 00:00
Son Güncelleme: Çarşamba 16.09.2009 16:39

İşte ekonominin geleceği...

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Orta Vadeli Programın Türkiye ekonomisinin yeniden güçlü ve sürdürülebilir bir büyüme dönemine girmesini hedeflediğini belirterek, ''Yeni Orta Vadeli Program döneminde Türkiye ekonomisinin 2010 yılında tekrar büyüme sürecine girmesini, 2011 yılından itibaren ise büyümenin ivme kazanmasını öngördüklerini'' bildirdi.

Babacan, yeni başbakanlık binasında düzenlediği basın toplantısında 2010-2012 Orta Vadeli Ekonomik Programı açıkladı.
Orta Vadeli Program'ın çok geniş bir katılım ve katılımcı bir anlayışla hazırlandığını belirten Babacan, sivil toplum kuruluşlarının, iş dünyasının ve akademik çevrelerin yoğun katkısını, görüşlerini aldıklarını söyledi. Bütün kamu kuruluşlarının bu çalışmanın içerisinde az ya da çok yer aldığını, bakanlarla defalarca bir araya geldiklerini, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında defalarca toplantılar yaparak, kararlar aldıklarını anlatan Babacan, ''Ekonomi Koordinasyon Kurulumuzda programın farklı evrelerini defalarca bakan arkadaşlarla beraber ele aldık ve bir bakıma ortak akıl ürünü olarak bu orta vadeli programımızı ortaya koymuş olduk'' dedi.
2009 yılının 2. Dünya Savaşı'ndan sonra küresel ekonomik aktivitenin en hızlı daralma yaşadığı bir yıl olduğunu belirten Babacan, şöyle devam etti:
''2010-2012 dönemini kapsayan Orta Vadeli Programımız dünyadaki belirsizliklerin yoğun bir şekilde yaşandığı bu zor süreçte Türkiye ekonomisinin yeniden güçlü ve sürdürülebilir bir büyüme dönemine girmesini hedeflemektedir.
Mevcut uluslararası konjonktür ülkemizin ihtiyaç duyduğu yapısal reform sürecinin hızlandırılmasını gerektirmektedir. Orta Vadeli Program kapsamındaki tedbirler ve yapısal reformlarla ekonomimizin temelleri daha da güçlenecek, bütüncül bir yaklaşımla hazırlanan program ekonomimizde öngörülebilirliği artıracak ve güveni pekiştirecektir.
Yeni Orta Vadeli Program döneminde Türkiye ekonomisinin 2010 yılında tekrar büyüme sürecine girmesini, 2011 yılından itibaren ise büyümenin ivme kazanmasını öngörmekteyiz.''
Yakın gelecekte önemli kazanımların elde edilmesi için bu programda öngörülen politikaların zamanında ve kararlılıkla uygulanacağını vurgulayan Babacan, program döneminde küresel ekonomideki gelişmelerin yakından izleneceğini ve dinamik bir yaklaşımla gerekli politikaların geliştirileceğini kaydetti.
''ÖNÜMÜZDEKİ YIL İÇİN YÜZDE 5,3 GİBİ BİR ENFLASYON BEKLİYORUZ''
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 2009 yılında gayri safi yurtiçi hasılanan (GSYH) yıllık ortalamada, toplamda yüzde 6 civarında gerileyeceğini beklediklerini ifade ederek, ''Dönemler itibarıyla baktığımızda 2009 yılının ilk çeyreği biliyorsunuz açıklandı. Daralma yüzde 14,3, ikinci çeyrek yüzde 7 oldu. Bu eğilimin devam etmesini ve yılın üçüncü ve dördüncü çeyreğinde ekonomimizin önemli ölçüde toparlanmasını bekliyoruz. Son çeyrekte pozitif büyüme rakamı olası görülüyor. Ancak buna 'garanti' diyemiyoruz. Gelecek yılın ilk çeyreğinden itibaren artık Türkiye ekonomisinin bu eksi dönemden büyümeye, artı döneme tekrar geçmesini bekliyoruz'' dedi.
Babacan, Başbakanlık yeni binasında düzenlediği basın toplantısında, 2010-2012 Orta Vadeli Ekonomik Programı açıkladı.
Toplantıda, ekonomik büyüme alanında Türkiye'nin etkilendiği ve büyümenin negatife düştüğü ilk dönemin 2008 yılının son çeyreği olduğunu belirten Babacan, bu dönemde yüzde 6,5'lik bir daralma yaşandığını, 2008 yılının tümünde ise toplam büyümenin yüzde 0,9 oranında gerçekleştiğini söyledi.
2009 yılında ise GSYH'nin yıllık ortalamada, toplamda yüzde 6 civarında gerileyeceğini beklediklerini ifade eden Babacan, ''Dönemler itibarıyla baktığımızda 2009 yılının ilk çeyreği biliyorsunuz açıklandı, daralma yüzde 14,3, ikinci çeyrek yüzde 7. Bu eğilimin devam etmesini ve yılın üçüncü ve dördüncü çeyreğinde ekonomimizin önemli ölçüde toparlanmasını bekliyoruz'' dedi.
Son çeyrekte pozitif büyüme rakamının olası görüldüğünü ancak buna ''garanti'' diyemediklerini dile getiren Babacan, gelecek yılın ilk çeyreğinden itibaren artık Türkiye ekonomisinin bu eksi dönemden büyümeye, artı döneme tekrar geçmesini beklediklerini, hedeflediklerini söyledi.
Ekonomideki bu daralmanın pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye'de istihdamın azalmasına ve işsizliğin artmasına yol açtığına dikkati çeken Babacan, dünyadaki örneklere paralel şekilde Türkiye'de de işsizlik oranlarının geçen yıl ortalamada yüzde 11 iken birkaç gün önce açıklanan son rakamda, mayıs-haziran temmuz döneminde yüzde 13 olduğunu hatırlattı.
Babacan, ''Bu yılın ortalamasına baktığımızda yüzde 14,8'lik bir işsizlik rakamı bekliyoruz'' dedi.
Küresel ekonomik krizin enflasyon ve cari işlemler üzerinde de etkili olduğunu, ancak bu iki göstergeyi olumlu yönde etkilediğini belirten Babacan, şöyle konuştu:
''Merkez Bankamızın enflasyon tahminlerimine baktığımızda, önümüzdeki yıl için yüzde 5,3 gibi bir enflasyon bekliyoruz. Bu daha önce 2008'de, kriz henüz başlamamışken açıklanan hedeflerin bir miktar altında.
Cari işlemler dengesine baktığımızda geçen sene 41,5 milyar dolara çıkan cari işlemler dengesinin Temmuz sonu itibariyle 16,2 milyar dolara indiğini görüyoruz. Yılın tümü için şu an itibariyle öngördüğümüz rakam yaklaşık 11 milyar dolar civarında. Bu yılın tümü için öngördüğümüz cari açık.''
''2010 YILINDAN İTİBAREN İSE DÜNYA EKONOMİSİNDE TEDRİCİ BİR BÜYÜME DÖNEMİNE GİRİLECEKTİR''
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bu yıl dünya ekonomik tarihi açısından kayıp bir yıl olacağını, 2010 yılından itibaren ise dünya ekonomisinde tedrici bir büyüme dönemine girileceğini söyledi.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, üç yıllık (2010-2012) dönemde ekonomik hedefleri ve uygulanacak politikaları içeren orta vadeli programı açıkladı.
Başbakanlık yeni binada düzenlenen toplantıya Babacan'ın yanı sıra Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer ve ekonomi bürokratları katıldı.
Konuşmasının başında Türkiye'nin son yıllardaki ekonomik yapısı hakkında bilgi veren Babacan, 1990'lı yıllar boyunca Türkiye'de uygulanan mali ve para politikalarına bağlı olarak makro ekonomik yapıdaki kırılganlıklar nedeniyle istikrarlı büyüme ortamından uzaklaşıldığını söyledi.
2001 ekonomik krizinin ardından ekonominin etkin, esnek ve üretken bir yapıya kavuşmasını sağlayacak yapısal reformların alındığını, sıkı para ve maliye programları uygulandığını anlatan Babacan, bu dönemde Türkiye ekonomisinde güven ve istikrarın sağlandığını ve eski uygulamalara bir daha geri dönülmeyecek şekilde kamu yönetiminin ve ekonominin yeniden yapılandırılmasına yönelik köklü bir değişim sürecinin başlatıldığını anlattı.
AB'ye tam üyelik müzakerelerinin de bu dönemde başlatıldığını hatırlatan Babacan, AB müktesebatına uyum konusunda somut ilerlemeler sağlandığını, ekonomik ve sosyal alanda uluslararası işbirliklerini artıracak ve yeni pazarlara ulaşmaya imkan verecek dış politika açılımlarının da gerçekleştirildiğini kaydetti.
Babacan, 2003-2007 döneminde yıllık ortalama yüzde 6,9 oranında ekonomik büyüme gerçekleştirildiğini, aynıca aynı dönemde Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın ortalama yüzde 4,6'sı gibi yüksek bir oranda kamu faiz dışı fazlası da verildiğini hatırlattı.
2002 yılında yüzde 10 olan toplam kamu açığının Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya oranının yüzde yüzde 0,1'e kadar düşürüldüğünü belirten Babacan, bunların sonucu olarak AB tanımlı genel yönetim nominal borç stoğunun Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya oranının ise yüzde 73,7'den yüzde 39,4'e indirildiğini
söyledi.
Babacan, ''Türkiye'nin 2003-2007 deneyimi mali disiplin, düşen enflasyon ve güçlü büyüme performansının eş zamanlı olarak gerçekleştirilebileceğini ortaya koymuştur'' dedi.
DÜNYA EKONOMİSİ
Dünya ekonomiyle ilgili değerlendirmelerde de bulunan Başbakan Yardımcısı, 2007 yılının ikinci yarısında ABD konut piyasasında başlayan ciddi sorunlar sonucunda gelişmiş ülke piyasalarında varlık fiyatlarında düşüş, hane halklarının servetlerinin azalmasına ve dolayısıyla iç talepte daralmaya neden olduğunu, önemli yatırım bankalarının mali bünyelerinde ciddi bozulmalarla karşı karşıya kaldıklarını hatırlattı.
Bu gelişmelerden 2008 yılından itibaren tüm dünya ekonomilerinin hızla etkilenmeye başladığını ve küresel ölçekte bir krizin yaşandığını kaydeden Babacan, küresel büyümenin bu sene itibariyle İkinci Dünya Savaşından bu yana en derin daralmayı yaşanacağını kaydetti.
Babacan, ''Temmuz ayı itibariyle yüzde -1,4 olarak öngörülen bu büyüme son dönemlerde bazı ülkelerde tek tek ortaya gelen daha olumlu sinyallerinde etkisiyle belki bu miktarın biraz daha üzerinde olacak olsa da, her senaryoda bu sene dünya ekonomik tarihi açısından bakıldığında bir kayıp yıl olacaktır. 2010 yılından itibaren ise dünya ekonomisinde yine tedrici bir büyüme dönemine girilecektir'' diye konuştu.
Ekonomik krizden her bölgenin farklı etkilendiğini anlatan Babacan, örneğin ABD ekonomisinde bu yıl yüzde 2,6 bir daralmanın, gelecek sene ise sadece yüzde 0,8 oranında büyümenin beklendiğini, gelişmekte olan Asya'da ise bu yıl yüzde 5,5 olan ortalama büyüme oranlarının, gelecek sene yüzde 7'ye yükselmesinin öngörüldüğünü kaydetti.
Babacan, Türkiye ekonomisini en çok ilgilendiren Avrupa'da ise bu sene ekonomik daralmanın yüzde 4,8 olacağı, gelecek sene ise ekonomik büyümenin gerçekleşmeyeceğinin öngörüldüğünü söyledi.
Ekonomik krizin işsizlik ve kamu açıklarında da önemli ölçüde etkilediğini kaydeden Babacan, konuşmasına şöyle devam etti:
''Küresel görünüme ilişkin son verilerine bakacak olursak dünya ekonomisinde nispi bir toparlanma görünmektedir. Ancak büyümedeki toparlanma tüm bölgelerde aynı hız ve yaygınlıkta gerçekleşmemektedir. Özellikle Avrupa bölgesinde bankacılık sektörünün toparlanma sürecine, emtia piyasalarının önümüzdeki dönemdeki seyrine ve işgücü piyasasına ilişkin kaygılar devam etmektedir. Küresel krizle mücadelede ortaya konulan politikaların orta ve uzun vadede fiyat istikrarı, finansal istikrarı ve mali sürdürülebilirliği riske atmaması gerektiği konusunda da ciddi bir görüş birliği vardır ülkeler arasında. Bu amaçla birçok ülke orta vadeli programlarını ve hedeflerini belirlemekte, kriz sonrası döneme ilişkin çıkış stratejilerini tasarlamaktadırlar.
Dünya ticaretine baktığımız zaman bu yıl yüzde 12,2 gibi keskin bir daralma bekleniyor, dünya ülkelerinin birbirleriyle yaptığı ihracat ve ithalatta. 2010'da ise bu dip noktadan sadece yüzde 1 civarında bir artış öngörülüyor. Gelişmekte olan ülkelere olan net finansal akıma baktığımızda ise 2003'den itibaren 200 milyar dolarında seyreden, 2007'de 600 milyar dolara kadar çıkan rakam, 2008'de 100 milyar doların altına indi, 2009'da bu negatiftir, gelecek sene de bunun belki başa baş bir noktada olması beklenmektedir.''

''SON ÇEYREKTE ARTI 1 POZİTİF BİR BÜYÜME RAKAMI OLASI GÖRÜNÜYOR. ANCAK BUNU GARANTİLEYEMİYORUZ''
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 2009 yılı başında yaklaşık 10 milyar lira olarak görünen 2009 yılı merkezi yönetim bütçe açığının yıl sonu itibariyle yaklaşık olarak 63 milyar liraya ulaşmasını beklediklerini bildirerek, ''Ki bu GSYH'ye oran olarak baktığımızda 2008 için 1,8 olan bu oranın 2009 da yüzde 6,6'ya yükseleceğini görüyoruz'' dedi.
Babacan, ''yine faiz dışı denge açısından baktığımızda ise yılbaşında bütçemizde yaklaşık 30 milyar lira civarında fazla vermesi öngörülen program tanımlı faiz dışı dengenin yıl sonu itibariyle 21 milyar lira açık vermesini bekliyoruz. Bunun da GSYH'ye oranına baktığımızda yüzde 2,1'e tekabül ediyor. Yani yıl sonu itibariyle beklentimiz merkezi yönetimin bütçe açığı yüzde 6,6 oranında gelişmesi, toplam kamu faiz dışı dengesinin de eksi 2,1 oranında gerçekleşmesi...'' diye konuştu.
Ali Babacan, Başbakanlık yeni binada düzenlediği basın toplantısında, bu yılın son çeyreğinde artı 1 büyüme rakamını olası gördüklerini belirterek, ''Ancak bunu garantileyemiyoruz'' dedi.
Küresel krizin Türkiye ekonomisini üç kanalda etkilediğini bunların ise ticaret, finansman ve beklenti kanalları olduğunu belirten Babacan, küresel krizin Türkiye'nin ihracatının yüzde 50'sine yakın bir bölümünü oluşturan AB bölgesinde daha fazla hissedilmesinin ihracat performansının daha fazla etkilenmesine yol açtığını söyledi.
Bunun sonucunda ihracatın özellikle sürükleyici sektörler olan otomotiv, beyaz eşya ve elektronikte 2008 yılı Kasım ayından itibaren ciddi oranlarda düşmeye başladığını ifade eden Babacan, büyüme performansına önemli katkı yapan ihracattaki bu düşüşün üretimle, istihdamı olumsuz etkilediğini anlattı.
İhracattaki düşüş rakamlarına bakarken iki konuya dikkat çekmek istediğini belirten Babacan, genelde açıklanan rakamların dolar cinsinden rakamlar olduğunu, çapraz kurun etkisi ve ihraç edilen ürünlerin fiyatlarındaki gelişmeler dikkate alındığında miktar bazlı olarak ihracattaki düşüşün yaklaşık yüzde 10 oranında olduğunu kaydetti. Yani dolar bazında yüzde 30 gibi görünen ihracattaki düşüşün, miktar bazında yaklaşık yüzde 10 civarında olduğuna işaret eden Babacan, hatta son ay açıklanan verilerin bunun yüzde 5 olduğunu gösterdiğini söyledi. Babacan, ''Yani ihracatta yüzde 30 düşüş, 30 küsür düşüşler var diye ilan edilen rakamlara dönüp baktığınızda miktar açısından tablonun o kadar da kötü olmadığını görüyoruz'' dedi.
Krizin Türkiye ekonomisini etkilediği ikinci kanalın ise finansman kanalı olduğunu hatırlatan Bakan Babacan, küresel finansal piyasalarda yaşanan kriz sonucunda diğer gelişmekte olan ülkelerle benzer bir şekilde Türkiye'de de Ekim 2008'den başlayarak net sermaye çıkışı yaşandığının gözlendiğini söyledi. Bunun sonucunda reel sektörün önceki yıllarda kolay ulaşabildiği dış finansman konusunda da bazı sıkıntılar yaşandığına işaret eden Babacan, şunları kaydetti:
BÜYÜME
''Toplam büyüme rakamlarında neredeyiz? Açıklanan rakamları şöyle bir gözden geçirelim. Biliyorsunuz ekonomik büyüme anlamında ülkemizin etkilendiği ve büyümenin negatife düştüğü ilk dönem 2008'in son çeyreğidir. Ve bu dönemde yüzde 6,5'lik bir daralma yaşanmıştır. 2008 yılının tümünde ise toplam büyüme yüzde 0,9 oranında gerçekleşmiştir. 2009 yılında ise GSYİH'nın yıllık ortalamada, toplamda yüzde 6 civarında gerileyeceğini bekliyoruz. Dönemler itibariyle baktığımızda ise 2009 yılının ilk çeyreği biliyorsunuz açıklandı. Daralma yüzde 14,3, ikinci çeyrek yüzde 7. Bu eğilimin devam etmesini biz bekliyoruz ve yılın üçüncü ve dördüncü çeyreğinde ekonomimizin önemli ölçüde toparlanmasını bekliyoruz. Burada son çeyrekte artı 1, pozitif bir büyüme rakamı olası görünüyor. Ancak bunu garantileyemiyoruz. Fakat gelecek yılın ilk çeyreğinden itibaren artık Türkiye ekonomisinin bu eksi dönemden artı döneme tekrar geçmişini bekliyoruz, hedefliyoruz.
Ekonomimizdeki bu daralma pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de istihdamın azalmasına ve işsizliğin artmasına yol açmıştır. Buna paralel bir şekilde işsizlik oranları geçen sene ortalama yüzde 11 iken bir iki gün önce açıklanan Mayıs-Haziran-Temmuz dönemine ait rakamımız yüzde 13. Ancak bu yılın ortalamasına baktığımızda yüzde 14,8'lik bir işsizlik rakamı bekliyoruz bu yılın ortalaması. ''
YIL SONU İÇİN ÖNGÖRÜLEN CARİ AÇIK 11 MİLYAR DOLAR CİVARINDA
Küresel ekonomik krizin enflasyon ve cari işlemler üzerinde olumlu etkisini olduğunu anlatan Babacan, Merkez Bankasının enflasyon tahminlerine bakıldığında önümüzdeki yıl için yüzde 5,3 gibi bir enflasyon rakamı beklendiğini, bunun da 2008 kriz ortamı henüz başlamamışken açıklanmış olan hedeflerin bir miktar altında olduğunu kaydetti. Cari işlemler dengesine bakıldığında geçen sene 41,5 milyar dolara çıkan cari işlemler dengesinin Temmuz sonu itibariyle 16,2 milyar dolara indiğinin görüldüğünü belirten Bakan Babacan, ''Bu yılın tümü için, şu an itibariyle öngördüğümüz rakam da yaklaşık 11 milyar dolar civarında. Yani bu yılın tümü için öngördüğümüz cari açık'' dedi.
Enflasyon ve cari açığın neden düştüğüne ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Bakan Babacan, bu dönemde ithalatın ihracattan daha yüksek oranda bir düşüş gösterdiğini söyledi. İthalattaki daralmanın bir kısmının enerji fiyatlarındaki düşüşten, diğer bir kısmının ise ekonomik aktivitedeki yavaşlamadan kaynaklandığını ifade eden Babacan, özellikle dış finansman kaynaklarının azaldığı bir dönemde cari işlemler açığının azalmasının açığın finansmanı açısından sıkıntı yaşanmamasına yardımcı olduğunu belirtti. Babacan, dünyada talep daralmasına bağlı olarak emtia fiyatlarında yaşanan önemli düşüşlerin yanı sıra Türkiye'de iç talepteki daralmanın enflasyon oranının düşüş eğilimine girmesinde katkı sağladığını belirtti.
Azalan enflasyonun Merkez Bankasına fiyat istikrarı temel hedefinden sapmadan ekonomik canlandırmayı destekleyici yönde bir para politikası uygulama imkanı sunduğunu belirten Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Küresel krizin Türk bankacılık sektörü üzerindeki etkisi ki bu son derece önemli, son derece sınırlı kalmıştır. Pek çok ülkeden farklı olarak Türkiye'de kamu tarafından bankacılık kesimine müdahale ya da kaynak aktarma ihtiyacı ortaya çıkmadı. Bu başarıda gözetim ve denetim çerçevesinin iyileştirilmesi uygulamalardaki ihtiyatlı yaklaşım ve sektörlerin yeniden yapılandırılması belirleyici olmuştur. Küresel kriz ülkemizde kamu maliyesi performansını önemli ölçüde olumsuz etkilemiştir. Büyümedeki daralmaya ve reel sektörü desteklemeye yönelik yapılan indirimlere bağlı olarak vergi gelirleri bütçe tahminlerinin önemli ölçüde altında kalmıştır. Ve bizim bütçe açığımızın artmasındaki temel unsur temel sebep budur. Diğer yandan harcamalar büyümeden bağımsız bir şekilde bütçede öngörülen düzeyde gerçekleşmeye devam etmiştir, devam etmektedir. Ayrıca krizin etkilerini azaltmak amacıyla bazı harcama kalemlerinde ilave artışlarda yapılmıştır. Ekonomik aktivitedeki daralma sonucu sosyal güvenlik sisteminin prim tahsilatı hedeflerin altında kalmıştır ve sosyal güvenlik sisteminin açığında da belirgin bir artış görülmüştür. Bu gelişmeler sonunda bütçe açığı, borç yükü ve Hazine'nin iç borç çevirme oranı öngörülenin üstünde bir artış göstermiştir.
2009 yılı başında yaklaşık 10 milyar lira olarak görünen 2009 yılı merkezi yönetim bütçe açığının yıl sonu itibariyle biz yaklaşık olarak 63 milyar liraya ulaşmasını bekliyoruz. Ki bu GSYH'ye oran olarak baktığımızda 2008 için yüzde 1,8 olan bu oranın 2009 da yüzde 6,6'ya yükseleceğini görüyoruz. Yine faiz dışı denge açısından baktığımızda ise yılbaşında bütçemizde yaklaşık 30 milyar lira civarında fazla vermesi öngörülen program tanımlı faiz dışı dengenin, yıl sonu itibariyle 21 milyar lira açık vermesini bekliyoruz. Bunun da GSYH'ye oranına baktığımızda yüzde 2,1'e tekabül ediyor. Yani yıl sonu itibariyle beklentimiz merkezi yönetimin bütçe açığı yüzde 6,6 oranında gelişmesi, toplam kamu faiz dışı dengesinin de eksi yüzde 2,1 oranında gerçekleşmesi...''
Bütçe dengesindeki bu gelişme ve ekonomik daralmanın son 7 yıl boyunca sürekli azalmakta olan AB tanımlı genel yönetim nominal borç stoğunun GSYH'nin oranının da artmasına da yol açtığını belirten Babacan, 2008 yılı sonunda yüzde 39,5'a düşmüş olan bu oranın 2009 da yüzde 47,3'e yükseleceğini öngördüklerini kaydetti. Piyasa iç borç çevirme oranının Ocak-Eylül döneminde yüzde 112'ye yükseldiğini, bu oranın 2006-2007-2008 döneminde yüzde 80 civarında seyrettiğini kaydeden Babacan, ''Bu ve kamu kesiminin borçlanma ihtiyacının artması sonucunda da banka bilançolarındaki gelişmelere bakıldığında Kasım 2008'den bu yana Ağustos 2009 dönemine kadar ki rakamlara bakıldığında toplam kredi hacmi yaklaşık 370 milyar dolar civarında seyrederken bankaların portföyündeki menkul kıymetlerin 195 milyardan 236 milyar dolara yükseldiğini görüyoruz'' dedi.
Babacan yani bir bakıma kamu kesiminin borçlanma ihtiyacının bankaların kaynaklarının önemli ölçüde kamuya yönelmesini beraberinde getirdiğini ve bankaların toplam kredi hacminin hem talep hem de arz kaynaklı sebeplerle beraber düşünüldüğünde aşağı yukarı sabit seyrettiğini anlattı.
''ENFLASYONDAKİ DÜŞÜŞ EĞİLİMİNİ DEVAM ETTİRMEYİ ÇOK ÖNEMSİYORUZ. BU KONUDA ASLA TAVİZ BEKLENMEMELİ''
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Orta Vadeli Programın birinci hedefinin, özel sektörün kullanabileceği kaynaklar üzerindeki baskıyı azaltıp, geleceğe yönelik öngörülebilirliği artırarak özel sektör önceliğindeki büyümeyi desteklemek olduğunu bildirdi.
Babacan, Orta Vadeli Programı açıkladığı toplantıda, programın temel hedeflerini anlattı.
Birinci ve belki de en önemli hedeflerinin, özel sektörün kullanabileceği kaynaklar üzerindeki baskıyı azaltıp, geleceğe yönelik öngörülebilirliği artırarak özel sektör önceliğindeki büyümeyi desteklemek olduğunu anlatan Babacan, Türkiye'nin tekrar özel sektör öncülüğünde bir büyüme dönemine girmesini sağlamayı ve ekonominin rekabet gücünü, esnekliğini artıracak yapısal reformları hayata geçirmeyi hedeflediklerini söyledi.
Babacan, Türkiye'nin sahip olduğu ekonomik ve sosyal açıdan güçlü yönlerini avantaj olarak kullanarak ekonominin yeniden sürdürülebilir büyüme dönemine girmesini sağlamayı, böylece Türkiye'nin refah düzeyini artırmayı amaçladıklarını da belirtti.
Orta Vadeli Programın makro ekonomik önceliklerine değinen Babacan, büyümenin kademeli biçimde potansiyel düzeyine yükselmesini ve Türkiye'deki istihdamı 2010 yılından itibaren artırmayı hedeflediklerini söyledi.
Enflasyondaki düşüş eğilimini devam ettirmeyi çok önemsediklerini, bunun Türkiye'nin yıllardan sonra elde ettiği çok önemli bir kazanım olduğunu anlatan Babacan, bu konuda asla taviz beklenmemesi gerektiğini ifade etti. Babacan, 34 yıldan sonra tek haneye inen enflasyonun ve enflasyonla mücadelede sağlanan bu başarının devamının önemini de vurguladı.
KAMU DENGELERİNİN DÜZELTİLMESİ
Babacan, küresel krizin etkisiyle önemli ölçüde bozulan kamu dengelerini tedbirli şekilde düzeltmenin de programın önemli önceliklerinden olduğunu kaydetti.
Bundan sonraki döneme bakış açısının önemini vurgulayan Babacan, iş dünyasının, piyasaların, halkın, bu bakış açısıyla beraber bundan sonra ekonomik programın yürüyeceğini dikkate alması gerektiğini söyledi.
Programın temel makro ekonomik önceliklerini ''ekonominin yeniden sürdürülebilir bir büyüme dönemine geçişini sağlamak, istihdamı artırmak, enflasyondaki düşüş eğilimini devam ettirmek ve küresel krizin etkisiyle bozulan kamu dengelerini düzenlemek'' olarak yeniden özetleyen Babacan, programın bu amaçla, kısa vadeli tedbirlerle orta vadeli yapısal reformları kapsadığını anlattı.
Maliye ve para politikalarının uyumlu şekilde uygulanmasının program hedeflerine ulaşılması açısından önemine işaret eden Babacan, özellikle hükümet olarak ortaya koydukları Orta Vadeli Programın getirdiği öngörülebilirliğin, Merkez Bankasının para politikası kararlarını daha kolay şekilde almasına yardımcı olacağını söyledi.
Türkiye'nin dünyada olup bitenden bağımsız gelişemeyeceğini dile getiren Babacan, programdaki hedeflerin dış ekonomik konjonktüre ilişkin öngörüler dikkate alınarak belirlendiğini söyledi.
İŞSİZLİK ORANLARINDA KADEMELİ DÜŞÜŞ HEDEFİ
Uluslararası kuruluşların son tahminlerinde, dünya genelinde 2009 yılının son çeyreğinden itibaren toparlanmanın başlayacağının ve 2010 yılında düşük seviyede de olsa pozitif bir büyüme gerçekleşeceğinin öngörüldüğünü anlatan Babacan, şöyle devam etti:
''Gelişmiş ülkeler başta olmak üzere çoğu ülkedeki işsizlik oranlarındaki artışın 2010 yılında da devam edeceği öngörülmektedir. Zayıf talep ve istihdam koşullarına bağlı olarak küresel enflasyonunun 2010 yılında da düşük düzeyde seyretmeye devam edeceği öngörülmektedir. Dünyaya ilişkin beklentiler ve alınacak tedbirler çerçevesinde program döneminde ekonomik büyüme ve kamu dengelerinde tedbirli bir iyileşmeyi hedeflemiş durumdayız.
Ekonomik büyümenin yanı sıra işgücü piyasasına yönelik uygulanacak politikaların etkisiyle istihdamın 2010 yılından itibaren tekrar artış dönemine girmesini, böylelikle işsizlik oranlarında da kademeli bir düşüşün başlamasını hedeflemekteyiz.''

''CARİ AÇIĞIN SÜRDÜRÜLEBİLİR SEVİYELERDE KALACAĞINI ÖNGÖRÜYORUZ''

Cari açığın, program döneminde ekonomik toparlanma ve yapısal faktörlerin etkisiyle artış eğilimine girmesini beklediklerini belirten Babacan, bununla birlikte cari açığın sürdürülebilir seviyelerde kalacağını öngördüklerini söyledi.
Merkez Bankası'nın fiyat istikrarı hedefiyle çelişmemek kaydıyla para ve maliye politikasının ekonomik büyümeyi ve istikrarı destekleyecek yönde eşgüdüm içerisinde yürütüleceğini de bildiren Babacan, ''Ekonominin krizden çıkışını kolaylaştırmak ve sürdürülebilir bir büyüme yapısını yeniden tesis etmek amacı çerçevesinde özel sektör yatırımını, ihracatı ve istihdamı artırmaya yönelik politikalar uygulanacaktır. Ekonomide fiziki ve sosyal altyapı yatırımlarının yenilenmesi ve genişletilmesini sağlamak amacıyla kamu yatırım projelerine ağırlık verilecektir. Yeni teşvik sistemi çerçevesinde büyük ölçekli yatırımlar ile bölgesel bazlı belirlenen sektörlerdeki yatırımlar desteklenecektir'' diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı programın özellikle genel ekonomik tablodaki düzenlemeyle beraber özel sektöre büyük fırsatlar sunduğunu da belirten Babacan, özel sektöre ve yerli ve uluslararası yatırımcılara, 2010 yılı sonuna kadar devam edecek bu özel teşvik sisteminden, bu fırsattan yararlanmalarını tavsiye etti.
''EKONOMİDE SIKINTILI DÖNEMLERİN YAŞANDIĞI DÖNEMLERDE UZUN VADELİ
BİR MALİ KURAL OLMASI, EKONOMİYE ÇOK ÖNEMLİ BİR ÖNGÖRÜ GETİRİR''

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye ekonomisinin önünü açmak için yargı sisteminde reformun yapılmasının zorunlu olduğuna işaret ederek, ''Aksi halde ne yaparsak yapalım, hangi programı uygularsak uygulayalım, iş dünyası hukuki sorun yaşadığı sürece ya da anlaşmazlıklar mahkemeye gittiğinde mahkeme süreçleri, (Türkiye iyi bir yatırım yeri mi değil mi) sorusuna verilecek yanıt, çok önemli bir etken olacaktır'' dedi.
Babacan, 3 yıllık (2010-2012) dönemde ekonomik hedefleri ve uygulanacak politikaları içeren orta vadeli programı (OVP) açıkladığı basın toplantısında, yargı sisteminde hızla etkinliğinin artırılması gerektiğini vurguladı.
Türkiye'nin ekonomik kalkınmasının önünün açılmasındaki en önemli olaylardan birinin yargı reformu olduğunu belirten Babacan, şöyle konuştu:
''Öngörülebilir bir yargı sistemi, öngörülebilir sonuçlar ve evrensel hukuk uygulamaları ile daha dengeli hale getirilmesi. Adalet Bakanlığı'nın üzerinde çalıştığı yargı reformu süreci çok önemli.
Eğer Türkiye ekonomisinin önünü açmak istiyorsak, yargı sistemimizi reforme etmemiz gerekiyor. Aksi halde ne yaparsak yapalım, hangi programı uygularsak uygulayalım, iş dünyası hukuki sorun yaşadığı sürece ya da anlaşmazlıklar mahkemeye gittiğinde mahkeme süreçleri, (Türkiye iyi bir yatırım yeri mi değil mi) sorusuna verilecek yanıt, çok önemli bir etken olacaktır.''
KONJONKTÜRÜN ETKİSİ DİKKATE ALINACAK
OVP'nin temel amaçlarını, ''borç yükü ve bütçe açığının sürdürülebilir bir yapıya kavuşması, mali disiplin anlayışını kalıcı hale getirmek, uzun vadeli mali disiplini yerleştirmek, maliye politikalarına olan güveni artırmak, artan güven ve kredibilite ile birlikte borçlanma maliyetlerini düşürmek'' olarak sıralayan Bakan Babacan, bunun için mali plan taslağı üzerinde de çalışıldığını hatırlattı.
Mali planın taslağının detaylarının OVP'nin içine de yazıldığını kaydeden Babacan, şöyle devam etti:
''Mali plan çerçevesinde, kamu açığının milli gelire oranının orta ve uzun vadede sürdürülebilir bir borç yapısı ile uyumlu bir düzeyde gerçekleşmesini hedefliyoruz. Türkiye için uzun vadede nasıl bir bütçe açığı hedeflemeliyiz ki kamu borç stoğumuzda makul bir seviyelere yakındır. Kamu açığında yapılacak uyarlamalar belirlenirken, yeni bir yıldan diğer yıla geçerken, açığımızı ne kadar değiştereceğiz. Bunu belirlerken önceki yıl gerçekleşen açığın orta ve uzun vadeli koymuş olduğumuz hedefin ne kadar uzağında olacağını da dikkate almak istiyoruz. Eğer hedefin çok uzağındaysak hızımızı yükseltmemiz gerekebilir.''
Kamu açığındaki uyarlamayı belirlerken dikkate alınacak önemli bir faktörün de ''konjonktürün etkisi'' olduğuna işaret eden Bakan Babacan, şu açıklamada bulundu:
''Yani kamu açığındaki uyarlama, büyümenin uzun dönem ortalamasının üzerinde olduğu yıllarda daha yüksek, altında olduğu yıllarda ise daha düşük olacaktır. Yani ekonominin yavaşladığı yıllarda bir miktar kamu açığına izin verirken, ekonominin beklenenin üzerinde performans gösterdiği yıllarda kamu açıklarını daha makul seviyelerde tutmak. Bir bakıma iyi yıllarda kötü yıllar için tasarruf yapmak. Genel konsept, kavram bu... Biz nihai kararlarımızı bir müddet sonra vereceğiz, ama bu çok da geç olmayacak. Önümüzdeki bir kaç aylık süre içinde nihai sonuca ulaştırmak istiyoruz. Türkiye'nin şimdiye kadar uygulamakta olduğu politikalardan çok farklı, çok öte bir adımdır.''
MALİ KURALIN ÖNEMİ
Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Yasası çıkarılana kadar Türkiye'de yıllık bütçe yapıldığını, halen 3 yıllık bütçe yapıldığını hatırlatan Bakan Ali Babacan, mali kuralın önemine işaret ederken, şunları söyledi:
''Ama mali kural, gelecek 10-15 yılda bütçe açığı, borç stoğu açısından nereye doğru gitmek istediğimizi ortaya koyacak. Gitmek istediğimiz yere nasıl, hangi mekanizmalarla, hangi hızda, değişen konjonktürün etkisiyle hangi uyarlamalarla gideceğimizi gösterecek.
Ekonomide sıkıntılı dönemlerin yaşandığı dönemlerde uzun vadeli bir mali kural olması, ekonomiye çok önemli bir öngörü getirir. 2008-2009 krizinde mali kural olan ülkelerin daha az etkilendiğini görüyoruz. Örneğin Meksika,Brezilya... Gelişmekte olan bir çok ülke mali kural uyguluyor. Almanya mali kuralı anayasasına yazdı. Bir çok ülke yasal düzenleme ile yapıyor. Biz de bunları değerlendiriyoruz. Üzerinde çalışma gerekiyor. 10-15 yıllık bir perspektif için mutlaka geniş bir mutabakat sağlanması önemli. Mali kural çalışması çok önemli.''
Bakan Babacan, konuşmasının sonunda, OVP'nin hazırlanmasında birlikte çalıştığı bakan arkadaşlarına ve bürokratlara teşekkür etti.
''ENFLASYONUN BU YIL İÇİN 5,9, GELECEK YIL İÇİN 5,3, DAHA SONRAKİ YILLAR İÇİN DE 4,9 VE 4,8 ŞEKLİNDE SEYRETMESİNİ ÖNGÖRÜYORUZ''
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 2010 yılında ekonomik büyümenin yüzde 3,5 civarında gerçekleşmesini ve kademeli bir şekilde yükselerek 2012 yılında yüzde 5 düzeyine ulaşmasını hedeflediklerini bildirdi.
Babacan, Orta Vadeli Programı açıkladığı toplantıda, programın temel hedeflerini anlatırken kalkınma ajanslarının önemine işaret etti.
Kalkınma ajanslarının, yeni potansiyelin harekete geçirilmesi suretiyle üretim ve gelirin artırılmasına katkıda bulunacağını anlatan Babacan, teknolojik yeniliklerin oluşturulması ve geliştirilmesini temel alan kapsamlı bir sanayi stratejisini de özel sektörle işbirliği içerisinde hayata geçireceklerini söyledi.
Babacan, program döneminde izlenecek maliye programının temel hedefinin, kamu kesiminin kaynak kullanımındaki artan payını azaltmak amacıyla ekonomik krizin de etkisiyle yüksek kamu açıklarının makul seviyeye indirilmesi olduğunu kaydetti. Ali Babacan, ''Maliye politikasının uygulanması, para ve gelirler politikasıyla uyum içinde ve bu programda belirlenen gelir, harcama, kamu açığı ve borç hedefleriyle ilgili orta vadeli mali hedeflere ulaşılmasını sağlayacak bir yaklaşımla yürütülecektir'' dedi.
2011 yılı bütçe döneminden itibaren kamu maliye yönetiminin, belirlenen mali kural çerçevesinde uygulanmaya başlanacağını ifade eden Babacan, kamu maliyesine ilişkin istatistiklerin daha kapsayıcı ve kaliteli hale getirilmesinin sağlanacağını, kamu maliyesinde mali saydamlığı güçlendirmeye yönelik çalışmalara devam edileceğini ve mali saydamlığı ihlal edecek düzenleme ve uygulamalardan özenle ve hızla kaçınılacağını bildirdi.
Program döneminin hedef ve göstergelerine de değinen Babacan, 2009 yılında ekonomideki daralmanın, yurt içi ve yurt dışı talep koşullarıyla dış finansman imkanlarının dikkate alınmasıyla 2010 yılında ekonomik büyümenin yüzde 3,5 civarında gerçekleşmesi ve kademeli bir şekilde yükselerek 2012 yılında yüzde 5 düzeyine ulaşmasının hedeflendiğini kaydetti.
Babacan, bu yılın son çeyreği ve gelecek yılın ilk çeyreğinden itibaren de ekonominin daha güçlü bir şekilde yeniden büyüme dönemine gireceğini söyledi.

İSTİHDAMDA ARTIŞ BAŞLAYACAK

Programdaki rakamlara bakıldığında Türkiye'de önümüzdeki yıldan itibaren istihdamda artış döneminin başlayacağını ve işsizlik oranının da düşmeye başlayacağının görüldüğünü anlatan Başbakan Yardımcısı Babacan, şöyle konuştu:
''2009 yılında yıl ortalaması yüzde 14,8'e çıkacağını öngördüğümüz işsizlik oranı, gelecek yıl 14,6'ya düşmesini bekliyoruz ancak, 2009'dan 2010'a toplam istihdamda yaklaşık 300 bin kişilik bir artış bekliyoruz.
Peki (istihdam artıyor, niye işsizlik oranı çok düşmüyor?) diye soracak olursanız, ekonomimiz yavaşlasa da hızlansa da nüfusumuz bizim her yıl 800 bin civarında artıyor. Dolayısıyla bu 2008'deki 0,9'luk büyüme, arkasından 2009'daki yüzde 6 oranındaki daralma, işsizlikte bir defalık bir sıçramaya sebep oldu. Ancak bunun eritilmesi işsizlik oranı olarak baktığımızda biraz zaman alacaktır. Bu, sadece bizde değil bütün dünyadaki tablo böyle. Ancak, bizim ekonomik büyümemiz istihdam artışını sağlayacak. Örneğin 2009'dan 2010'a istihdamda 300 bin kişilik, 2010'dan 2011'e 400 bin kişilik, 2011'den 2012'ye 550 bin kişilik artış bekliyoruz. Yani toplamda program döneminde istihdamda 1 milyon 250 bin kişilik bir artış bekliyoruz.''
Orta vadeli programa Merkez Bankasının enflasyon tahminlerini koyduklarını ifade eden Babacan, buna göre enflasyonun bu yıl için 5,9, gelecek yıl için 5,3, daha sonraki yıllar için de 4,9 ve 4,8 şeklinde seyrettiğini söyledi.
CARİ İŞLEMLER DENGESİ
Cari işlemler dengesine bakıldığında 2009 yılında GSYH'nın yüzde 1.8'e düşeceğinin, cari işlemler açığının 2010 yılında yüzde 2,8'e, 2011 yılında yüzde 3,3'e, 2012 yılında da yüzde 3,9'a çıkmasını öngördüklerini anlatan Babacan, ancak bu oranların sürdürülebilir, finanse edilebilir oranlar olduğunu söyledi.
Önümüzdeki dönemde dünyada ve Türkiye'de ekonomik toparlanmanın başlayacağını, finansal akımlarda da bir normalleşme dönemine girileceğini öngördüklerini ifade eden Babacan, bu nedenle cari dengenin bu seviyelerde ve sürdürülebilir oranlarda seyredeceğini belirtti.
Bu yıl merkezi yönetim bütçe açığının GSYH'nin yüzde 6,6'sına ulaştığını anımsatan Babacan, ''Biz bu açığın gelecek yıl yüzde 4,9'a, ondan sonraki yıl 2011 yılında yüzde 4'e, 2012 yılında da yüzde 3,2'ye düşürülmesini hedefliyoruz'' diye konuştu.
Babacan, bu tablonun bir bakıma mali uyumun hızını gösterdiğini, belkide orta vadeli programın en önemli politika kararının bu olduğunu söyledi.
Ali Babacan, pek çok ülkenin şu an hala karar oluşturamadığı bir konuda Türkiye'nin orta vadeli programla hedeflerini ortaya koyduğunu kaydetti.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.