Cumartesi 26.02.2011

TÜSİAD savaş istedi!

Kemal Derviş, hükümette hâkimiyetini sağladıktan sonra ABD 11 Eylül'le vuruldu. ABD savaş için Türkiye'den asker istiyor, karşılığında para teklif ediliyordu. TÜSİAD toplantısında, Türkiye'nin ABD'nin yanında savaşa girmesi gerektiği net şekilde dile getirildi. Birkaç gün sonra Rumsfeld Türkiye'deydi, Derviş ise Washington'dan krediyi müjdeliyordu

Editörden
Kemal Derviş ve IMF, Temmuz 2001'de siyasetin kontrolünü tam anlamıyla ele geçirdi. Yaz sonunda Derviş'in morali düzelmişti, "Artık kriz bitti" diyordu. Sonra 11 Eylül saldırıları oldu ve Türkiye Hollywoodvari bir filmin içine sürüklendi. Piyasalar yine karışmıştı. Para karşılığı kredi fikri pompalanmaya başladı. Medya ve elitler Türkiye'yi ABD'nin yanında savaşa sokmak için propaganda yapıyordu. Aynı dönemde Arjantin'deki kriz nedeniyle halk dükkanları yağmalıyordu. Toplum "Kredi gelmezse Arjantin" gibi oluruz söylemiyle korkutulmak isteniyordu. Oysa Türkiye'nin ekonomik verileri Arjantin'den zaten daha kötüydü...
MHP'li Bakan Enis Öksüz'ün kellesi alındıktan sonra Kemal Derviş ve 'dar çevresi' için erken bahar başladı. Kurlar ve faizler iniyor, borsa yükseliyordu. Ağustos başında IMF'den Derviş ve ekibine "Tebrikler ekonomide düşüşün sonuna geldiniz" mesajı gönderiliyor, 3.2 milyar dolarlık yeni bir kredi dilimi daha yollanıyordu. Türk tarafı bu tebriğe ek niyet mektubuyla cevap veriyordu. Kemal Derviş ve Süreyya Serdengeçti imzalı mektupta "İstediğiniz ek önlemleri almaya her zaman hazırız" denilerek, koşulsuz biat gösteriliyordu. Derviş'in de morali yerindeydi. Eylül başında ATO Başkanı Sinan Aygün'ü makamında ziyaret eden Derviş, "Artık krizi atlattık" açıklaması yapıyordu. Tatlı günler uzun sürmedi. 2000 yılı yazında Kaliforniya'daki enerji kriziyle durgunluğa giren ABD ekonomisi, problemli günler yaşamaya başlamıştı. Bill Clinton'un parlak günlerinden sonra, George W. Bush'la ekonomik sıkıntının kucağına düşen ABD, 11 Eylül 2001 sabahı art arda gelen terörist saldırılarla yeni bir şok yaşadı. Saldırılar aynı zamanda ABD ekonomisindeki canlanma için eski bir formülü de ortaya çıkardı: SAVAŞ...
SAVAŞ TÜRKİYE'SİZ OLMAZ
Başkan Bush'un 'şahin' ekibi suçluyu bulmuş ve önce Afganistan ardından Irak gibi ülkeleri işgal için düğmeye basmıştı. Ardından tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de fırtına başladı. Piyasalar dağılmıştı, sıcak para kaçıyor, yaz aylarında Enis Öksüz'ün istifa ettirilmesinde önemli rol oynayan döviz spekülatörü yabancı bankalar, piyasaların ipini iyice ellerine alıyordu. Dolar 1 milyon 500 bin liranın üzerine çıkmıştı. Ekonomi yeniden sarsılıyordu... Saldırılardan hemen sonra Başbakan Ecevit, terörizmle savaşta ABD'nin yanında olduklarını açıklıyor ve istihbarat paylaşımı öneriyordu. Türkiye'nin de bu savaşta kritik bir rolü vardı. Bush ekibi yapacağı harekatın İslam dünyasına karşı bir haçlı seferi görüntüsü vermemesi için savaşa katılan Müslüman bir ülkeye ihtiyaç duyuyordu. Bunun için Türkiye'ye ek dış kredi verilebileceği de konuşulmaya başlanmıştı.
TARİHİ TÜSİAD TOPLANTISI
IMF'den gelecek yeni bir kredinin kokusunu alan piyasa ve ekonomik elitler ise acil ve aktif şekilde Türkiye'nin ABD'nin yanında saf tutmasını istiyordu. Eylül ayının sonunda TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı'ndan tarihi açıklamalar geldi. Önce TÜSİ- AD Başkanı Tuncay Özilhan söz aldı ve "Türkiye liderlik sorunu yaşıyor. 3. Dünya Savaşı'ndan, Medeniyetler Çatışması'ndan bahsederken nasıl bir vizyon doğrultusunda hareket ediyoruz bilen var mı?" diyordu. Aynı toplantıda konuşan eski başkanlardan Muharrem Kayhan baklayı ağzından çıkardı: "Türkiye bu kez sadık müttefik rolüyle yetinmemeli. Unutmayalım ki, üç eksik, beş fazla Suudi Arabistan ve Pakistan da sadık müttefik statüsünde olacaktır. Biz farklıyız ve bunu ortaya koymak zorundayız." Bugün İstanbul sermayesi denilen kesim Türkiye'nin savaşa doğrudan katılmasını istiyordu.
5 EKİM'DE DÖNEN DOLAP
5 Ekim 2001'de Kemal Derviş dış destek bulmak için Washington'daydı ve Türkiye adına Amerika'ya kayıtsız şartsız desteğini bildiriyordu. Aynı gün Ankara'ya gelen ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Başbakan Bülent Ecevit ve Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu'yla toplantı yapıyordu. ABD asker istemek için Ankara'ya kadar gelmişti. O gün sabah saatlerinde dolar kuru spekülatörlerin yaptığı ittirmeyle 1 milyon 670 bin liraya yükseldi. Piyasa o kadar kilitlenmişti ki 50 milyon dolarlık işlem bile kurları 60-70 bin lira yukarı atıyordu. Rumsfeld, Ecevit ve Kıvrıkoğlu'yla toplantıyı tamamladıktan sonra, o ana kadar "Kurları trene bakar gibi seyretmek" le eleştirilen Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti sahneye çıktı. Öğleden sonra piyasaya girdi ve döviz satışına başladı. Benzer bir manevrayı Enis Öksüz'ün istifasının hemen ardından yapan Serdengeçti yine sahnedeydi. Dolar hemen 1 milyon 582 bin liraya indi. 6 Ekim sabahı Kemal Derviş Washington'dan Türkiye'ye yeni bir IMF kredisini müjdeliyordu. Türkiye asker karşılığında yeni krediyi garanti etmişti. Kasım 2000 krizinden sonra ülkenin siyasi yönetiminde baş aktör olan piyasalar mutluydu...
O günün küreselcileri bugün ulusalcı oldu
Medya perdelemesine rağmen, daha önce defalarca sahnelenen oyun o kadar pervasızca sergilendi ki, bu kez sonuna kadar kirlenmiş sistem su yüzüne çıkmıştı. O gün ve ardından yaşananlar, toplumu sistemden tamamen koparttı. Yaşanan krizlerin önceden dizayn edilmiş bir toplum mühendisliği olduğu düşüncesi hızla yayıldı. Sistem, yaşananlar yüzünden gelen eleştirilere basit bir yanıt buluverdi: Bazı çevrelerin uydurduğu 'komplo teorileri'. Komplo teorileri mi uyduruluyordu yoksa gerçekten komplo mu vardı? O dönemin ardından geçen 10 yılda yaşananlar bugün artık daha net cevap verebilmemizi sağlıyor. İşin en ilginç tarafı ise bugünün 'ulusalcıları'nın çoğu, o günlerde Derviş'in yanında yılmaz birer küreselleşmeciydi. O dönemin gazeteleri bu durumu gayet net gösteriyor.
Derviş: Kayıtsız şartsız ABD'nin yanındayız
Kemal derviş saldırılardan kısa bir süre sonra ekim başında Washington'a gitti. Bir grup ekonomik kurum yetkilisinin yanı sıra beklenmedik şekilde neocon ekibinin en önemli isimlerinden ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'le de görüştü. Türkiye'nin 'yeni kahramanı' o gezide, düzenlediği basın toplantısında tarihe geçecek şu sözleri söylüyordu: "ABD'nin terörist saldırılara çok kapsamlı yanıt vereceğini düşünüyorum. Bu dönemde Türkiye'nin önemi çok artmıştır. Türkiye'nin bir NATO ülkesi olarak, terörden çok çekmiş bir ülke olarak, uluslararası terörle mücadeleye şartsız destek vermesi gerekir." Birkaç gün önce TÜSİAD toplantısında aranan "Yeni lider" ortaya çıkıyordu. Türkiye'nin yeni Atatürk'ü imajıyla ekonomiyi kurtarmak için atanan Bakan Kemal Derviş, ilk büyük siyasi çıkışını yaparak liderliğe soyunuyordu. Hem de 'kayıtsız şartsız' ABD'nin yanında... 16 Kasım 2001'de Hürriyet Gazetesi Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, o açıklamayla Türk siyasetinin Kemal Derviş'i yeniden kazandığını söyleyerek kendisine övgüler düzüyordu.
Asker yoksa para da yok
5 Ekim'deki tarihi gelişmelerden kısa bir süre sonra ABD, Türkiye'den irtibat subayları istedi. Genelkurmay 50 kişilik özel birlik hazırladı ve Hükümet yurtdışına asker gönderimi için gerekli tezkereyi Meclis'e sevk etti. Ancak yeni ve daha büyük pürüzler çıktı. Derviş'in kredi müjdesinin üzerinden bir hafta geçmeden, IMF Başkanı Horst Köhler'den ek kredi için henüz erken açıklaması geldi. Aynı günlerde medyadaki haberler ABD'nin sadece irtibat subaylarıyla yetinmediği, daha büyük ve öncü güç istediğini gösteriyordu. Ayrıca Afganistan'ın ardından Irak savaşı da gündemdeydi ve ABD bu konuda da desteği dayatıyordu. Başbakan Ecevit ise ekim ortasında "Irak savaşı Türkiye'ye zarar verir" diyerek, sorunun nereden kaynaklandığını dışarı vuruyordu. Kısa bir süre sonra Ankara'daki, bürokrasi kadrosu, basına 'IMF'nin bırakın ek bir krediyi, mevcut anlaşmada serbest bırakılması gereken 3 milyar doları bile vermesi tehlikede' haberi sızdırılıyordu. Piyasalar yine çıldırmıştı.
FT: Yaşlı Ecevit gitsin Kemal Derviş gelsin
Kasım ayının başında karın ağrısı iyice ortaya çıktı. Ünlü ekonomi gazetesi Financial Times'ta 3 Kasım 2001 günü çarpıcı bir makale yayınlandı. Marina Zampf imzalı makalede özetle şu sözlere yer veriliyordu: "Türkiye yurtdışından kredi alamadığı taktirde borçlarını ödeyemeyecek. Ancak, istediği yardımı IMF'den değil, G7 ülkelerinden alabilir. Bu ülkeler ise yaşlı Başbakan Ecevit'in değiştirilmesini isteyecek. Ekonomik kriz yüzünden işçi ve işveren dernekleri tarafından istifası istenen Ecevit sokağın baskısına boyun eğip istifa edebilir. Geçiş hükümetini de Ecevit'in Bakanı Kemal Derviş yönetebilir." Bu yazıdan sonra, ekim ortasında ABD'ye ayak direyen Bülent Ecevit, 11 Kasım'da sürpriz bir açıklama yaparak "Afganistan'daki Taliban Türkiye için de tehdit" diyordu. Aynı günlerde Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı'nın gözden geçirmesi için Türkiye'de olan IMF heyeti iş dünyası ve ekonomi yönetimiyle biraraya geliyordu. 13 Kasım'da bu kez Derviş baklayı ağzından çıkardı: "Bu akşam uluslararası finans çevrelerinden önemli bir açıklama bekliyoruz." 14 Kasım'da kamuoyunun gündemine iki önemli haber düşüyordu: "IMF'den 10 milyar dolar müjdesi" "Afganistan'a 3 bin Türk askeri..." Yaz ortasında IMF'nin ekonomik vesayeti kabul eden Türkiye bu kez tam anlamıyla siyasi vesayet altına girmişti. Türkiye ekonomik, politik ve sosyal anlamda dibe vuruyordu.
Oğuz KARAMUK

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.