"Jandarma, Bilge köyü katliamında olay yerine neden geç geldi?... Cinayet devletin silahlarıyla nasıl işlendi?" Bunlar 44 kişinin öldüğü katliamdan sonra ortaya atılan sorulardan sadece birkaçıydı. Savcılığın hazırladığı soruşturma dosyası incelendiğinde, bunların haklı ama eksik sorular olduğu ortaya çıkıyor. Belki soruyu, "cinayeti işleyen korucular korundu mu?" diye sormak ve cevabını "bize göre evet" diye vermek daha doğru olacaktır. Bunu dedirten nedenlere geçmeden önce, köyde çıkan silahların dokümüne bakınca karşımıza şu tablo çıkıyor:
BU SİLAHLAR NEREDE? "
29 adet kalaşnikof piyade tüfeği, 2 adet G-1 piyade tüfeği, bir adet LMGK makineli tüfek, bir Kırıkkale, bir baretta tabanca ve bildik tabirle "bu silahlara ait çok sayıda şarjör ve fişek." Savcılığa göre bunlarda sorun yoktu. Zaten devletin sanıklara ve saldırıda yaşamını yitiren koruculara verdiği resmi silahlardı. Peki ne oldu bu silahlara? Savcının, tanıklar ve müştekilerin anlatımlarına dayanarak vardığı sonuç: 6'sı saldırı sırasında aktif halde kullanıldı, saldırıda kullanılanların 4'ü ele geçirildi. Birinden 78, diğerinden 23 mermi atılan diğer ikisine ne oldu? Kayıp...
EŞEĞİN AYAĞINA TAKILDI
Katliamdan sonra savcının isteği üzerine yapılan aramalarda peyderpey bulunan bombalar ve C-3 patlayıcılarıydı. Arama tutanaklarının sonunda çoğunlukla şu klasik cümle bulunuyordu: "Yapılan arama sırasında suç unsuruna rastlanamamıştır." En son gelen bir ihbar artık savcıyı kızdırdı. 18 Mayıs'ta, katliamdan 14 gün sonra İbrahim ve Mahsun köy meydanında oynuyorlardı. Eşeğe binmeye çalışıyorlar ama eşekler kaçıyordu. Eşekler, katliam sanıkları Ömer ve Mehmet Sait Çelebi'nin evlerinin önündeki hayvan gübresini attıkları yerden geçti. Eşeklerden birinin ayağına bir çuval takılınca, hayvan tökezledi. Eşek yoluna devam etti ama çocuklar İbrahim ile Mahsun daha keyifli bir "oyuncak" bulduklarını düşünerek bu çuvalla ilgilenmeye başladılar. İfadelerine göre "Çuvaldan, poşetlere sarılmış havai fişeğe benzer bir şeyler çıkardılar." Büyüklere haber verildi. Jandarma çağrıldı. Tutanaklara göre, "dedektörler tutuldu, güçlü sinyaller alındı." Çevrede güvenlik alındı, çuval açıldı. İçinden "2 adet TNT kalıbı, 500 gram kadar C-3 patlayıcı, 3 adet taarruz el bombası, 1 adet savunma el bombası, tüfek bombası, aydınlatma mühimmatı, sis kutusu, 13 adet elektrikli fünye, 6,5 metre (patlayıcıyı uzaktan patlatmak için) fitil" çıktı. Savcıya haber verildi.
SAVCI: BU NASIL ARAMA?
Silahların ve patlayıcıların aralıklarla ortaya çıkması ve sonuncusunun eşek sayesinde bulunması savcıyı kızdırdı ve jandarmaya aynı gün şu yazıyı yazdı: "Beş kez arama kararı verilmiş ve arama sonuçları getirilmesi karşısında; bir kez daha arama istenmesi şüphe oluşturuyor. Başsavcılığımızın haklı olarak duyduğu şüphe, önceki kararlara göre arama yapan kolluk görevlilerinin şu ya da bu sebepten dolayı arama yapmadıkları ya da arama yapılacak yerlerin bütün bölümlerini aramadıkları sonucunu doğurmaktadır. Bu durum, arama işlemini yerine getiren personelin adli görevi ihmal ettiği bakımından değerlendirmeyi gerektirmektedir." Jandarma ise "bombaların bulunduğu yer Ömer veya Mehmet Çelebi'ye tapulu değil" diye kendini savundu. Oysa Bilge'de tapulu arazi yoktu. Jandarma, savcının isteği üzerine 20 Mayıs'ta Ömer Çelebi'nin evinin bahçe duvarının dibinde bir arama daha yaptı. Sonuç: 3 parça halinde 100'er gramlık C-3 patlayıcı maddesi, 5 adet saniyeli fitil, 5 metre uzunluğunda elektrik kablosu bulundu.
NEDEN GEÇ GELDİ
Yapılan aramalarda savcının bile "kızdığı" jandarma olay yerine neden geç gelmişti? Jandarma, suçu saldırıyı düzenleyen koruculara attı. Jandarmaların ifadelerine göre Bilge'deki çatışma karakola haber verilince, jandarma köydeki korucuları aradı. Koruculardan bazıları ceplerini açmadı. Zaten açamazlardı, o sırada "cinayetteydiler." Sonra sonra şüphelilerden Mehmet Sait Çelebi karakoldan üsteğmen Ahmet Başara'yı aradı. Başara tanık olarak verdiği ifadede konuşmayı özetle şöyle aktardı: "Bana, 'komutanım köyü teröristler bastı, roket ve uzun namlulu silahlarla saldırdılar. Biz de köyün emniyetini sağlamak için su deposunun ordayız. Diğer korucular da kendi evlerinin önünde köyün güvenliğini sağlıyoruz' dedi. Ben de kendisine 'olay yerine geçin' diye emir verdim. 'Gelemeyiz, biz köyün emniyetini sağlıyoruz' diye karşılık verdi."