Cumartesi 07.11.2009 00:00
Son Güncelleme: Cumartesi 07.11.2009 12:29

Erdoğan'ın aydınlardan beklentisi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Geçmişte yaşadığımız ve bugün yaşamakta olduğumuz birçok meselenin temelinde aydınlarımızın ve onlarla birlikte yönetici kitlenin kendi öz değerlerinden ve milletin hassasiyetlerinden kopuşunun etkili olduğunu da belirtmek durumundayım'' dedi.
Erdoğan, Türkiye Milli Kültür Vakfı'nın (TMKV) kuruluşunun 40. yılı nedeniyle Haliç Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen ''40 Vakıf İnsana Vefa'' toplantısında yaptığı konuşmada, vakfın 40. yılını kutlayarak, nice 40 yıllara ulaşmaları dileğinde bulundu.
Vakfın kuruluşuna ön ayak olan Selahattin Uzel, Prof. Dr. Sabahattin Zaim, Rauf Osman Karadeniz, bir dönem vakfın başkanlığını da yapmış olan Turgut Özal ve adını sayamadığı bugün hayatta olmayan tüm kuruculara Allah'tan rahmet dilediğini ifade eden Erdoğan, mevcut kurucular kuruluna, mütevelli heyetine ve vakfın başkanı Prof. Dr. Salih Tuğ'a başarı dileklerini ileterek, teşekkür etti.
Vakfın kendisi de dahil olmak üzere Türkiye'de birçok insanın okumasına, araştırmasına, her şeyden önemlisi bu ülkeyi, bu milleti, bu toprakları anlamasına ve idrak etmesine zemin hazırladığını anlatan Erdoğan, vakfın kurucuları arasında kendisinin ''ağabey'' diye hitap ettiği ve onlardan çok şey öğrendiği, istifade ettiği, gönül insanlarının bulunduğunu kaydetti.
Erdoğan, ''40 vakıf insanı'' arasında da bizzat tanıdıkları, tanımasa da eserlerinden, görüşlerinden yararlandığı çok değerli şahsiyetler bulunduğunu vurgulayarak, bu vefa toplantısına katılmamış olmayı büyük bir eksiklik addettiğini söyledi.
Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusunun Osman Gazi kadar Şeyh Edebali olduğunu belirten Erdogan, hatta belki Şeyh Edebali olmasaydı onun Osman Gazi üzerindeki, millet üzerindeki etkisi, tavsiyesi ve telkinleri olmasaydı 600 küsur yıl ayakta kalmış bir gönül devletinin de olmayacağını ifade etti.
"İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN'' ANLAYIŞI
İstanbul'u fethedenin Fatih Sultan Mehmet kadar yanı başındaki Akşemsettin olduğunu dile getiren Erdoğan, bir toprak parçasını vatan haline getirenin o toprak parçasını sulayan şehit kanları olduğunu, ama aynı şekilde bir toprağı vatan haline getirenin üzerindeki bayrak ve ortak idealler çerçevesinde kenetlenmiş millet, kader birliği yapmış halk ve ortak tarih, ortak kültür ve ortak miras olduğunu belirtti.
Erdoğan, şunları kaydetti:
''Anatolya'yı analar yurdu Anadolu yapan Alparslan olduğu kadar Kılıç Arslan, Alaaddin Keykubat, Ertuğrul Gazi, Osman Gazi, Orhan Gazi olduğu kadar Hacı Bektaş'tır, Hacı Bayram Veli'dir, Ahi Evran'dır. Mevlana'nın fikriyatı ve maneviyatı bu toprakları kuşatmamış olsaydı, vatan mefkuremiz eksik kalırdı. Yunus'un dili gönüllerimizi kuşatmasaydı, bu toprakları aşkla, sevdayla yoğurmasaydı millet olma vasfımız inanın eksik kalırdı. Ben her fırsatta hatırlatıyorum, suyun mermere meydan okumasından yola çıkarak her fırsatta dile getiriyorum, bizim devlet anlayışımız, devlet felsefemiz, devlet teorimiz merhum Şeyh Edebali'nin ifade ettiği 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın' anlayışıdır.''
Selçuklu'yu ayakta tutan, Osmanlı'yı kuran ve yaşatanın da bu anlayış olduğunu dile getiren Erdoğan, ''Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran da bu anlayıştır. Bizi tarih boyunca tüm devletlerden farklı kılan anlayış, devlet ile milleti 2 ayrı varlık olarak gören değil, birbirinin mütemmim cüzü olarak gören anlayıştır'' dedi.
Başbakan Erdoğan, millet olarak tarih boyunca nice badireler atlatıldığını, Moğol istilasından 1. Dünya Savaşı'na, Kurtuluş Savası öncesi vatan topraklarının işgaline kadar nice felaketler yaşandığını hatırlatarak, ''Ancak bunların her birine mukavemet ettik, direndik. Birbirimize kenetlenerek her türlü badireyi, her türlü felaketi aşmasını bildik. Bütün bunları millet-devlet kaynaşmasıyla tarihimizden de bizi biz eden, bizi var eden ulularımızdan tevarüs ettiğimiz yücelikle başardık'' diye konuştu.
SON 200 YILLIK SÜREÇ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son 200 yılın bu ülkenin ve bu milletin benliğinde ve hafızasında derin izler bıraktığını kaydederek, konuşmasına şöyle devam etti:
''Yine bu süreçte münevverlerimiz, mütefekkirlerimiz, aydınlarımız, ilim ve sanat erbabımız gerçekten büyük savrulmalar yaşadı. Aydınlarımız ile millet arasındaki makasın bu süreçte açıldığını görüyoruz. Jakoben ve Elitist anlayışın yaygınlaştığını, aydınların bu ülkenin temel değerlerine, ruh köküne yabancılaştığını müşahede ediyoruz. Ben bu sürecin üzerinde duracak değilim. Ancak geçmişte yaşadığımız ve bugün yaşamakta olduğumuz birçok meselenin temelinde aydınlarımızın ve onlarla birlikte yönetici kitlenin kendi öz değerlerinden ve milletin hassasiyetlerinden kopuşunun etkili olduğunu da belirtmek durumundayım. İşte bugün minnetle yad ettiğimiz, aramızdan ayrılanları rahmetle andığımız, hayatta olanlara nice sıhhatli ve hayırlı seneler niyaz ettiğimiz bir avuç insan bu kopuş sürecinde, yabancılaşma sürecinde bu milletin öz değerlerine, bu toprakların sesine, nefesine kulak verdiler. Onların hayatları adanmış bir hayattır. Onlar kendi hayatlarını bu ülke için, bu millet için, genç nesiller için vakfetmiş şahsiyetlerdir. Onlar bu ülkenin, bu toprakların ruh kökleridir. Onlar bu ülkenin, bu toprakların irfanıdırlar. Onlar bu ülkenin aklı, bu toprakların vicdanıdırlar.''
Onların her türlü fedakarlığı yaptıklarını, her türlü ezaya, cefaya göğüs gerdiklerini belirten Erdoğan, yazdıkları kitaplar, ortaya koydukları eserlerle, yetiştirdikleri nesillerle dünü bugüne taşıdıklarını ve geçmişten aldıkları mirasla geleceği şekillendirdiklerini kaydetti.
Erdoğan, Necip Fazıl'ın muhalif, keskin ve ufuk açıcı duruşu olmasaydı kendi ifadesiyle ''Kökü ezelde ve dalı ebette bir sistemin aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik çağrısı olmasaydı bugün bir şeylerin eksik kalmış olacağını'' anlattı.
Cemil Meriç'in milleti komplekslerinden arınmaya çağırdığını ifade eden Erdoğan, ''Meriç bize büyük bir ülke, büyük bir millet olduğumuzu hatırlattı. Nice okuyanını tarihiyle barıştırdı'' dedi.
Erdoğan, Cemil Meriç'in aykırı, sancılı sesinin uzun yıllar görmezden gelindiğini, fakat aradan geçen zamanın Meriç'i doğruladığını ifade etti.
Turgut Cansever olmasaydı talebesi Halil İbrahim Düzenli'nin de ifade ettiği gibi bilincin biçimler dünyasına yansıması, idrakin inşasının da eksik kalacağını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Çanakkale mahşerini, Yemen'i, medeniyet tasavvurunu Mehmet Niyazi Özdemir'den öğrendik. Dostluğu, Fethi Gemuhluoğlu'ndan öğrendik. Küçük Ağa ile Kurtuluş Savaşı'nı Osmancık ile Osman Beyi, Şeyh Edebali'yi Tağrık Buğra'dan öğrendik. 40 vakıf insanını da tek tek saymam mümkün değil, ama bir tanesi eksik kalsaydı inanın bu topraklarda, benliğimizde, tasavvurumuzda mutlaka bir noksanlık hissederdik. Osmanlı 40 yıl, 50 yıl yaşayacak ağaçlar değil, her yaptığı eserin yanı başına yüzlerce yıl yaşayacak çınarlar dikerdi. İşte bu 40 kişiyi, onlar gibi nice münevveri, nice mütefekkiri, ilim ve sanat erbabını ben yüzyılları aydınlatacak nice nesilleri ağırlayacak çınarlar olarak görüyorum.''
TÜRKİYE'NİN BUGÜN EN BÜYÜK, ÖNEMLİ VE KRONİK MESELELERİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin bugün en büyük, önemli ve kronik meselelerinin çözümü için ortaya koydukları samimi iradenin, ''anlamsız, fikri, entelektüel ve hatta hissi temelden yoksun'' bir muhalefetle karşılandığını belirtti.
Başbakan Erdoğan, ''Milliyetçiyim diye muhalefet edenler, millet ve milliyet tasavvurundan yoksun, sosyal demokrat olduğunu iddia edenler dünya gerçeğinden, sosyal demokrasinin fikri temelinden yoksun. Mukaddesatçıyım diyenler manevi geleneğin irfan ve hikmet anlayışından yoksun. Değeri, ideali, erdemi, aşkı ve düşünceyi ihmal eden kim olursa olsun, yüzeyselliğe, çapsızlığa ve ilkesizliğe mahkum olmaktan kurtulamaz'' dedi.
Türkiye Milli Kültür Vakfının 40. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla Haliç Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen ''40 Vakıf İnsana Vefa'' toplantısının açılışında konuşan Erdoğan, son 200 yıl içinde yaşanılan, değişik buhranların, Türkiye'nin fikir iklimi üzerinden adeta bir silindir gibi geçtiğini söyledi. Kamplaşmalar yaşandığını, bloklar oluştuğunu, savrulmalar, dalgalanmalar ve kutuplaşmalar meydana geldiğini belirten Erdoğan, ''hakikat ışığının'', fikirlerin çarpışmasından doğduğunu vurguladı. ''Ancak bizde, fikirler çarpışmadı, ne yazık ki ayrı kutuplara savruldu'' diyen Başbakan Erdoğan, bu zor süreçte, Türkiye'nin kimi meselelerinin ihmal edildiğini, üzerinde yeterince durulmadığını, yeterince önemsenmediğini gördüklerini ve görmeye de devam ettiklerini kaydetti.
Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Şu öz eleştiriyi yapmanın zamanıdır inancındayım: Tarih ve medeniyet tasavvurumuzdan mülhem bir mimari anlayış, halen şehirlerimize nüfuz etmiş değil. Mirasımız ve medeniyetimiz üzerine bina edilmiş bir ekonomi, bir iktisat teorisi oluşmuş değil. Dış politikada bugün bile Türkiye'nin ekseni, yönü tartışma konusu yapılıyorsa, Doğu ile Orta Doğu ile münasebetlerimiz soru işaretleri doğuruyorsa, burada da bir tefekkür zemini noksanlığı olduğu aşikar.
Biz ne Batı'ya ne Doğu'ya ne Kuzey'e ne Güney'e bir tercih yapamayız. Biz hem Doğu'ya hem Batı'ya, hem Kuzey'e hem Güney'e yönelmek suretiyle normalleşmeyi yakalamış bir milletiz, bir Türkiye'yiz.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, vakıf gibi dünyaya örnek teşkil eden emsalsiz bir dayanışma medeniyetine sahipken, sosyal politikaların sorgulanmasının manidar olduğunu ifade ederek, ''Bir taraftan demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti diyeceksiniz ama sosyal etkinliklere gelince 'Hayırdır ne oluyor, bunun altında bir şeyler mi var?' diye bunun altında bir şeyler aramaya çalışacaksınız. Olacak şey değil'' diye konuştu.
Ahilik gibi köklü bir kültüre sahipken, sokak çocukları, işçi hakları, işçi- işveren ilişkileri üzerine fikirler ve eserler ortaya konulmasının düşündürücü olduğunu kaydeden Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
''Her fırsatta dile getirdiğimiz bin yıllık bir ortak yaşama rağmen, millet meselesi, millet kavramı, millet tasavvuru üzerine dört başı mamur kuşatıcı, kapsayıcı analizlerin oluşmamış olması işte bugün de sıcak bir şekilde hissettiğimiz gibi önemli bir nokta. Azınlıklar meselesi gündeme geliyor, hemen feryat figan. Onların hukukunu korumak da bizim görevimiz. Aydınlarımız kendi kutuplarına çekiliyor. Alevi vatandaşlarımızın meseleleri gündeme geliyor. Taraflar hemen gardlarını alıyor. Sosyal ve ekonomik meseleler gündeme geliyor. İdeolojiler fikirlerin önüne geçiyor. Adına her ne derseniz deyin. İster Kürt meselesi, ister Doğu, Güneydoğu Anadolu meselesi... Bakıyorsunuz aydınlarımız uç noktalara savruluyor. Siyaset ve siyasetçi ister istemez bu iklimden etkileniyor. Çünkü o da rant peşinde. Rant denilince sadece akla para gelmesin. Siyasetin de bir rantı var. Onun peşinden koşanlar da var.
Türkiye'nin bugün en büyük, önemli ve kronik meselelerinin çözümü için ortaya koyduğumuz samimi irade, anlamsız, fikri, entelektüel ve hatta hissi temelden yoksun bir muhalefetle karşılanıyor. Milliyetçiyim diye muhalefet edenler, millet ve milliyet tasavvurundan yoksun, sosyal demokrat olduğunu iddia edenler, dünya gerçeğinden sosyal demokrasinin fikri temelinden yoksun. Mukaddesatçıyım diyenler manevi geleneğin irfan ve hikmet anlayışından yoksun. Değeri, ideali, erdemi, aşkı ve düşünceyi ihmal eden kim olursa olsun, yüzeyselliğe, çapsızlığa ve ilkesizliğe mahkum olmaktan kurtulamaz.''
Başbakan Erdoğan, siyasetçi olarak, ne kadar zor, riskleri ve belki ağır bedelleri olduğunu bile bile bu yola çıktıklarını ifade ederek, ''Bugün anılan değerli fikir ve ilim insanlarından aldığımız ilhamla, onların hayatlarından tevarüs ettiğimiz samimiyet ve cesaretle yola çıktık'' dedi.
Toplumda, bu noktada, bu meselelerde çok geniş mutabakat zemini oluştuğunu, geleceğe ilişkin umutların yeşerdiğini ve güçlendiğini vurgulayan Erdoğan, bu sürecin üzerinde daha fazla durulması gerektiği inancında olduğunu söyledi.
Sürecin bilimsel ve düşünsel temellerinin güçlendirilmesi için bin yıllık kardeşliği pekiştirecek, kuşatıcı, kapsayıcı, kucaklayıcı bir aydın bakışın ortaya konulması gerektiğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
''Merhum Özal'ın o zaman gördüğü, üzerine gittiği, cesaretle savunduğu fikirlerin uzun bir kesintinin ardından bugün yeniden cesaretle savunuluyor olmasının sahiplenilmesi gerektiğine inanıyorum. Bugün, siyasetçi olarak, bizim üzerimizdeki mesuliyet, aynı şekilde, hatta misliyle ilim ve fikir adamlarının üzerindedir.
Türkiye Milli Kültür Vakfı ve mensuplarının bu mesele için çaba sarf ettiğini, gayret sarf ettiğini biliyor ve teşekkür ediyorum. Bugün vefa gösterdiğiniz 40 vakıf insanına bizim manevi borcumuz var ve bu borcu ülkemiz, milletimiz ve genç nesiller için çalışarak ödemeye devam edeceğiz.''

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.