Pazar 31.01.2010 00:00
Son Güncelleme: Pazar 31.01.2010 16:30

"Seçim tarihi biraz öncesine alınabilir"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''EMASYA Protokolü'nü gündemimizden çıkaracağız, ortadan kaldıracağız. Bununla ilgili koordinatör bakanımız çalışmalarını yürütüyor'' dedi.

Başbakan Erdoğan, Taha Özhan'ın sunduğu ''Enine Boyuna'' programına katılarak, gazetecilerin sorularını yanıtladı. ''Harekat ve darbe planlarının gerekçesi olarak iç tehdit tanımı veya buna bağlı EMASYA protokolü gibi şeyler söylendi. Mevcut Milli Güvenlik Strateji Belgesi yaklaşımı bunları onaylayan bir tarzda mıdır?'' sorusu üzerine Erdoğan, mevcut olanın bunun için gerekçe oluşturup oluşturmamasının çok önemli olmadığını söyledi.
Erdoğan, ''Çıkarmamız gerekenleri tamamen çıkartırız ve buna göre de adımlarımızı atarız. Aslolan şudur; milli birlik ve kardeşlik projesiyle ilgili ve demokratik açılım süreciyle ilgili olarak sorun alanlarını buralardan çıkarmak istiyoruz. Sorun alanlarının burada kalmaması gerekir. Bunlar üzerinde şu anda ekiplerimiz çalışıyor. Ona göre de bu görüşmeyi yapacağımız toplantıda, bunları ileri süreceğiz ve adımlarını atacağız.''
Başbakan Erdoğan, EMASYA'nın da bunlardan birisi olduğunu belirterek, bunun üzerinde çalışmaların sürdüğünü söyledi. Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bakanımızın da ifade ettiği şekliyle EMASYA Protokolü'nü gündemimizden çıkaracağız. EMASYA Protokolü diye bir şey olamaz, olmayacak. Bunun adımını atıyoruz, atacağız. Şu anda arkadaşlar hazırlıklarını yapıyorlar ve bu işi bitireceğiz. Zaten bu bir protokol, kanun filan değil. Kanun, Genelkurmay, İçişleri burada müşterek bir çalışma yapar. Yasal düzenleme gerekiyorsa, yasal düzenleme de yapacağız. Protokolü ortadan kaldıracağız, bunun adımını atacağız. Bununla ilgili koordinatör bakanımız çalışmalarını yürütüyor. Kısa zamanda bu işi bitireceğiz.''
''MGK, KARAR MERCİ DEĞİLDİR, BİZE TAVSİYEDE BULUNUR''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin kanuni geçerliliği olmadığını, bir genelge olduğunu belirterek, ''Bu yıl siyaset belgesi yeniden ele alınacak. Ele alırken, endişeleri de tamamen ortadan kaldırmaya yönelik adımları atmakta hükümetimiz kararlıdır'' dedi.
Başbakan Erdoğan, TRT-1'de yayımlanan Taha Özhan'ın sunduğu ''Enine Boyuna'' programına katılarak, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Erdoğan, ''2003 yılında Başbakan olarak göreve başladığınızda Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ni gördünüz. Belgede, sizin de mensubu olduğunuz siyaset akımı ve şahsınızı içeren vatandaş kitlesi 'iç düşman, tehdit' olarak yorumlanabileceği şeklinde ifadeler vardı. Bunu görünce ne hissettiniz?'' sorusu üzerine, geldikleri nokta itibarıyla bu konuların konuşulmasının çok önemli bir süreç olduğunu söyledi.
Belgenin bütününün tüyler ürpertici tablo ortaya koyduğunu anlatan Erdoğan, ''Özellikle 12 Eylül sürecinden sonraki yapılanma içerisinde çok farklı yaklaşımlar oldu. Bunlar sivil irade ile uyumlu yaklaşım tarzları değildi. Salı günü yaptığım konuşmada halkını dışlayan, halkını tehdit unsuru olarak görenlere yönelik ifadem var, onun çağ dışı olduğunu ifade eden bir yaklaşımım var. Siyaset belgesinin aslında kanuni geçerliliği yok, bir genelge'' dedi.
Milli Güvenlik Kurulunun (MGK) göreve geldikleri dönemdeki havasının farklı olduğunu kaydeden Erdoğan, AB sürecinde MGK'nın bir istişari kurul olarak geçmesi ve uygulamaya o şekilde devam etmesinin süreci çok farklı bir şekle dönüştürdüğünü ve siyaset belgesi içinde çok ciddi değişiklikler yapıldığını söyledi. Erdoğan, şöyle konuştu:
''Göreve geldiğimiz dönemdeki siyaset belgesi ile şu andaki siyaset belgesi çok farklı. Bu yıl siyaset belgesi yeniden ele alınacak. Ele alırken, endişeleri de tamamen ortadan kaldırmaya yönelik adımları atmakta hükümetimiz kararlıdır. Bunun MGK'da tekrar müzakeresini yapacağız. MGK, karar merci değildir, bize tavsiyede bulunur. Bunları ya Bakanlar Kurulu kararına dönüştürürüz ya da yasa çıkarmak gerekirse adımını atarız. Siyaset belgesi ile ilgili eksiklikler üzerinde çalıştık ve 2010 için atacağımız adımda da demokratik sürecin gereği neyse bunu yapacağız.''
''Bundan sonra iç tehdit olmayacak diyebilir miyiz?'' sorusuna Erdoğan, ''Asla. Böyle bir şeyi asla düşünemeyiz ve bu tür yapılanmalara müsaade edecek, bu tür zemini oluşturmaya müsaade edecek imkanlara fırsat vermeyecek şekilde bir düzenleme yapılacak'' yanıtını verdi.
''BU İFADELERİ KULLANMAMAK GEREKİR''
Başbakan Erdoğan, ''8 yıllık iktidarınızda demokratikleşme adımları attınız. Bir yandan da darbe iddiaları ve söylentileri var. Burada bir tezat mı var? Bunu nasıl yorumluyorsunuz?'' sorusu üzerine, şunları söyledi:
''Bu ifadeleri kullanmak istemem. Bu ifadeler kullanıla kullanıla meşruiyet kazanıyor, bunları birlikte gündemimizden çıkarmamaz lazım. Bunların işaret fişekleri yok mu? Maalesef olmuş. Bunlar da ortada. Bazı köşe yazarları ne yazık ki köşelerinden hala gaz vermeye devam ediyorlar. Ben ne gaz veren veya gaza gelen, ne de gaz alan olmak istemiyorum bu noktada. Biz gerçekleri konuşalım, değerlendirelim, bunun üzerinden netice almaya çalışalım.
Köşesinde rahat rahat konuşuyor. 'Özal bile uyguladı, Erdoğan nutuk atıyor' diyor. Ortada bazı gerçekler var. Nedir bunlar? Bugün savcı yürütmeden bir şey talep ettiği zaman bunu sümenaltı etmeyen irade, iktidar var, yürütme şu anda bu noktada. Ergenekon meselesinde bunu görüyoruz, diğer olaylarda da bunu görüyoruz. Hiçbir konu sümenaltı edilmemiştir, faili meçhullerin üzerinde yoğun bir şekilde yürüyen ve bunları ortaya çıkarmaya çalışan bir iktidar var ortada.''
Başbakan Erdoğan, merhum Abdi İpekçi'nin kızının ''Babamın faillerinin bulunmasının tam zamanı, üzerine gidilerek ortaya çıkarılabileceğini düşünüyorum'' yönünde ifadesi bulunduğunu anımsatarak, şöyle devam etti:
''Bu bir umut ışığı olduğu anlamına geliyor. Ergenekon'da olanları biliyorsunuz. Neler ortaya çıkıyor. Sonraki süreçte ortaya çıkanlar gün yüzü gibi ortada. Nerelerden neler çıktığı ortada. Bunun ardından daha başka şeylerin gelebileceğini söyledim. Bunlar işaret fişekleri. Bir normalleşmeye gidiyorsunuz, giderken de sancılar olacaktır. Bu sancıları yüksek dozda darbe olarak gösterme gayreti içine gidenler var. Biz bunu böyle düşünmek istemiyoruz. Bunu, aydınlık yarınların olduğu bir Türkiye'nin alt yapısı olarak görüyoruz.''
''BİR ŞEYLER BU ÜLKEDE YAPILMIŞ''
Bir emekli orgeneralin değişik televizyon kanallarında dolaşarak gazetecilerin sorularını yanıtladığını anımsatan Erdoğan, ''Ortada bir gerçek var. Bir şeyler bu ülkede yapılmış, yapılmamış değil. Bazı şeyler söylenmiş ve uygulamada bazı gerçekler olmuş. Eğer 'şu yoktur' derseniz bu olmaz'' dedi.
Başbakan Erdoğan, eşi Emine Erdoğan'ın GATA'da tedavi gören Nejat Uygur'u ziyaret etmek istediğinde yaşadıkları olayı şöyle anlattı:
''Nejat Uygur'un hanımı arıyor ve 'Ne olur sizinle dışarıda buluşsak, buraya gelmeseniz. Çünkü yetkililer 'sıkıntı doğabilir, gelmemesi isabetli olur' diyor. Bunu en üst düzeyde gündeme getirdim. 'Nedir bu? Ne yaptıklarının farkında mısınız?' diye sordum. Bunu artık söylemek zorunda kaldım. Bugüne kadar söylemedim, bazı gazeteler yazdı. Benzeri olaylar bu ülkede yaşandı. Peki bunun yapılmasına müsaade eden irade dürüst davrandı diyebilir miyiz, özgürlükçü diyebilir miyiz? Bu sıkıntılar hala var. Sizin Cumhurbaşkanı, Başbakan olmanız vesaire... Burada bir gerilim var. Köşe yazarları bunları yazıyor. Yazıyorsun da bazı gerçekleri gör. Kimlere bu ülkede ne tür uygulamaların olduğunu gör.
Eğer burada iktidar bazı şeylere sabrediyorsa, bunları afişe etmemişse sadece ülkede bir gerilim olmamasından dolayıdır. Biz bunları istemiyoruz. Onun için de diyoruz ki dünyanın gelişmiş ülkelerine bakalım, ileri demokraside dünyada nelerin olduğunu görelim. Bunlara baktığımızda bizim daha almamız gereken önemli mesafeler olduğunu görürüz. Bu tür zihniyetler de bir gecede değişmiyor. Bir zaman alacak. Ama bütün mesele hep birlikte bu mücadeleyi vermemiz gerekiyor. Sayın Özal'a yapılanlarla, o günkü gazetelere baktığımda aynı şeyler şimdi de yazılıyor. Başlıklarda da köşe yazıları da aynı. Beyefendiler rahatsız oluyor, niye rahatsız oluyorsunuz? Aynı şeyleri o zaman da siz yazdınız. Yeni kuşağa söylemiyorum. Şimdi inkarcı pozisyonuna düşüyorlar. Ama o günün uygulamaları da bugünün uygulamaları da ortada.''
"SEÇİM TARİHİ BİRAZ ÖNCESİNE ALINABİLİR"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2011'in seçim yılı olduğunu belirterek, ''Seçimin tarihi de temmuz ayının mevsim koşulları sebebiyle belki biraz öncesine alınabilir. Onun dışında bir şey asla düşünülemez'' dedi.
Genel seçim tarihiyle ilgili tartışmalar konusunda Erdoğan, şunları söyledi:
''2011 seçim yılıdır. Seçimin tarihi de temmuz ayının mevsim koşulları sebebiyle belki biraz öncesine alınabilir. Onun dışında bir şey asla düşünülemez. Süresinde biz seçimimizi yapacağız. Yani bu birkaç hafta olur, birkaç gün olur. Bunun dışında bir şey asla söz konusu olamaz. Türkiye buna alışmalıdır. Yani biz 16 ayda bir hükümet değiştiren ilkel bir Türkiye olmamalıyız. Bugüne kadar bu böyle geldi...''
''BU ÜLKEDE 7 YIL ÖNCE NEREDEYDİK? ŞİMDİ NEREYE GELDİK?"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Eğer siz hakikaten siyasi partilere böyle bir hissiyatı demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinde vermeye gayret ederseniz. Hele hele bunu Yargıtay Başsavcısı bu şekilde ifade ederse, burada düşünmemiz gerekir. Yargıtay Başsavcısı ortada herhangi bir şey yokken nasıl böyle bir ifadeyi kullanır? Böyle bir şey olur mu?'' dedi.
Başbakan Erdoğan, TRT-1'de yayımlanan Taha Özhan'ın sunduğu ''Enine Boyuna'' programına katılarak, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
''Toplumun geldiği noktayı nasıl görüyorsunuz? '' şeklindeki soru Erdoğan, şunları kaydetti:
''Toplum aslında henüz her şeye A'dan Z'ye vakıf değil, olacak. Daha olacak. Nasıl olacak? Bu sürecin bu şekilde değerlendirilmesi, müzakere edilmesiyle olacak. Yani her şey daha olmuş bitmiş değil. Yavaş yavaş bunlar müzakere edile edile bu mesafeyi almış olacağız. Ama ben şunu çok açık net söyleyebilirim; bizim yöneticiler olarak, idareciler olarak eksiklerimiz olabilir. Bu aynı şekilde Genelkurmay'da da olabilir. Ama şuanda Genelkurmay'da Genelkurmay Başkanımız olsun, kuvvet komutanlarımız olsun, olaylara yaklaşımında bizim paslaşmamız olumlu bir şekilde gelişiyor. Eğer bu olumlu gelişmeler olmamış olsa zaten bu neticeleri almakta da zorlanırız.''
Erdoğan, hangi kurum olursa olsun, gerek silahlı kuvvetleri, gerek emniyet teşkilatı, gerekse diğer devlet kurumları olsun bu gelişmelerin yaşandığını dile getirerek, göreve geldiklerinde Enerji Bakanlığındaki yolsuzluklar olduğunu ve işin üzerine gittiklerini anımsattı.
''Emniyet teşkilatında da var olan konuların araştırıldığını, halen cezaevinde bulunanlar olduğunu hatırlatan Erdoğan, Silahlı Kuvvetlerde de askeri yargıda yargılanan 40'ı aşkın subayın bulunduğunu söyledi.Erdoğan, ''Silahlı kuvvetlerimiz de işin üstüne ciddi anlamda gidiyor. İş böyle kendi haline bırakılmış değil. Çünkü, bu kurumlarımız öyle pek şaibe kaldıracak kurumlar değil. Bunların üzerinden bu şaibeleri ne yapıp yapıp temizlememiz lazım. Bunları oralarda bırakmamaz lazım'' dedi.
''YARGI VESAYETİ''
Başbakan Erdoğan, ''yargı yoluyla AK Parti'nin sindirilmemesinin var olup olmadığının dile getirilmesi ve son dönemde gündemde olan partilerin bu tür kapatma davalarına ilişkin hissiyatlarının var olacağına ilişkin sözlerin hatırlatılması ve kendi hislerinin'' sorulması üzerine, şunları söyledi:
''Geçenlerde ifade edilen 'siyasi partiler bunu hisseder' ifadesi, sizin 'ne hissediyorsunuz?' ifadesiyle masaya ortak yatırılması gereken bir konu. Eğer siz hakikaten siyasi partilere böyle bir hissiyatı demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinde vermeye gayret ederseniz. Hele hele bunu Yargıtay Başsavcısı bu şekilde ifade ederse. Burada düşünmemiz gerekir. Yargıtay Başsavcısı ortada herhangi bir şey yokken nasıl böyle bir ifadeyi kullanır? Böyle bir şey olur mu? Bunu kullanacaksınız, ondan sonra bu ülkede siyaset yapacaksınız. Bu olacak iş mi? Bunları şimdi bir siyasi lider konuştuğu zaman, niye konuştu? Kardeşim orada konuşma, burada konuşma, nerede konuşacaksın? Parlamentonun yüzde 65'ini oluşturacaksın. Bu halkın yüzde 47'si sana inanacak, sana güvenecek ve sana gelecek oyunu verecek. Bu iradeyle iş başına gelmiş olacaksın. Ondan sonra acaba biz bu parti üzerinde nasıl bir kapatma davası açarda bununla ilgili böyle bir çalışmanın içerisine gireriz... Bu ülkede 7 yıl önce neredeydik? Şimdi nereye geldik? Bunun hesabını yapacaksın. Böyle bir dava açıldığı zaman bu ülkede ne ne olur? Buna bakmamız gerekiyor. Allah aşkına yani biz bu filmi tekrar tekrar seyretmeye mecbur muyuz? Böyle şey olur mu? Bizim sağlıklı bir şekilde çalışmamız gerekiyor. Tüm kabinenin, tüm parlamentonun sağlıklı bir şekilde çalışması gerekiyor. Yani biz her şeyi bırakacağız, bundan sonra tekrar hissetmeye başlayacağız. Ne hissediyoruz? Böyle şey olur mu? Ondan sonra da 'sivil vesayet...' Hani nerede sivil vesayet? Böyle bir sivil vesayet olur mu? Bu sivil vesayeti üzerinde başka bir vesayet var. Ne o? Yargı vesayeti... Sıkıntı burada. Türkiye'yi yargı devleti olmaya gayret gösteren bir zihniyetle karşı karşıya bırakmak istiyorlar. Çok ciddi bir sıkıntı. Nerede olursa olsun, hangi konuda olursa olsun.''
''TEK PARTİ DİKTASI'' KONUSU
Erdoğan, ''tek parti diktası'' diye bir konunun da çıkarıldığını ifade ederek, kendilerine 5 yıllık seçim süresi verilmişken bunu referanduma götürdüklerini ve 4 yıla indirdiklerini hatırlattı.
Cumhurbaşkanını halk tarafından ve 5 yılda bir seçilmesi konusunu da halka götürdüklerini hatırlatan Erdoğan, ''Demokrasiye saygı bu, demokrasi standardını yükseltmek bu. Biz bu adımı attık. Bunu yaptığımız için mi biz tek parti diktasını getiriyoruz'' dedi.
Bu konunun CHP'ye sorulması gerektiğini de ifade eden Erdoğan, tek partili dönemin bu ülkedeki tek temsilcisinin onlar olduğunu söyledi. Erdoğan, o dönemden çok partili hayata geçildiğini de dile getirerek, ''Bu işin Türkiye'deki tek temsilcisi CHP olduğuna göre, zaman zaman 'Biz sizin cemaziyülevvelinizi biliriz' dediğimizde, hemen rahatsız oluyorlar'' ifadesini kullandı. Bunu tarihin bildiğini kaydeden Erdoğan, bundan rahatsız olmanın bir anlamı olmadığını söyledi. Türkiye'de artık bunların görülmek istenmediğini ifade eden Erdoğan, ''Kararlı bir şekilde yaptığımız tüm bu açılımlarla, yargıçlar yönetimi noktasında çok açık tavrı hep birlikte almamız gerekiyor. Siyasi partiler olarak, milletçe bu adımı atmamız gerekiyor ki burada yargıçlar yönetimi olmayacak, bu ülkede tamamıyla halkın yönetimi olacak. Halkın iradesi de zaten seçimden seçime belirlenir'' diye konuştu.
Seçimlerin ne getirip ne götüreceğinin takdirini de halkın yapacağını ve bunun saygın olduğunu söyleyen Erdoğan, ''Yoksa hakikaten yargıçların dudakları arasına iş sıkışıp kalırsa durumumuz çok kötü'' dedi.
''ASIL İKTİDAR, ASIL İRADE, ASIL YARGI BANA GÖRE HALKTIR''
Siyasi kapatma davalarına ilişkin mevzuat değişiklikleri konusundaki bir başka soruya Erdoğan, ''Böyle bir adımı atabilmek için önümüzde bir çok engel var. Sütten ağzımız yandı, şimdi yoğurdu artık üfleyerek yeme durumuna geldik. 411 paranoyası var. 367 olayı var. Bunları hep yaşadık. İstiyoruz ki parlamentoda bir konsensüs oluşsun'' diye yanıt verdi.
Anayasa değişikliğiyle ilgili bir uzlaşma komisyonu oluşması için bir önceki Meclis Başkanı Köksal Toptan'ın çağrısına ana muhalefetin olumsuz, MHP'nin de olumlu olumsuz belli olmayan bir yanıt verdiğini kaydeden Erdoğan, şimdi de bu çağrının yapıldığını ve benzer yanıtlar verildiğini belirtti. Erdoğan, bu işin sadece kendilerine bırakılmaması ve beraber çalışmak için çağrıda bulunduklarını belirterek, ''Ortada bir 82 var. Bu 82'nin değişmesinin gereğine Türkiye'nin büyük çoğunluğu 'evet' diyor'' dedi.
Sivil anayasa talebine halkın kahir ekseriyetinin evet dediğini ifade eden Erdoğan, ''Tamamen bu parlamentoya ait, millete ait bir anayasayı... Tamamını değiştirmeye gerek yok. Bu iddiayı ortaya atanlar da tahrik ediyorlar'' diye konuştu.
Beraberce yapılması ve bir konsensüs istediklerini de kaydeden Erdoğan, buna yanaşılmadığını, uzlaşmaz olarak sonra kendilerinin gösterildiğini söyledi.
Bir adım atmak istediklerini ve 14 Mart olayı (AK Parti hakkında kapatma davasının açıldığı tarih) olduğunu, bir yıl kaybettiklerini belirten Erdoğan, siyasi ve ekonomik manada bu nedenle kayıplar olduğunu kaydetti. Yatırımcının bir ülkeye girerken istikrar ve güven aradığını kaydeden Başbakan Erdoğan, ''AK Parti'nin halkın gönlündeki yeri belli. Asıl iktidar, asıl irade, asıl yargı bana göre halktır. Halk gerektiğinde indirir, gerektiğinde çıkarır. Yoksa yargının vereceği kararlar gelip geçicidir'' diye konuştu.
''TÜRKİYE'DE 170 BİN CİVARINDA ERMENİ VAR. BUNLARIN YAKLAŞIK 70 BİNİ VATANDAŞIMIZ, DİĞERLERİ KAÇAK''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'de yaşayan 170 bin civarındaki Ermeni'nin yaklaşık 100 binin kaçak olduğunu belirterek, ''Biz bunlara göz yumuyoruz. Çünkü böyle bir gerilimi istemiyoruz. Attığımız adımlara karşı olumlu yaklaşımlar görmüyoruz'' dedi.
''TEKEL işçileri, eczacılar, doktorlar, avukatlar yönelik çalışmalar bir dönüşüm. Bu dönüşüm iyi yönetilebiliyor mu, zamanlaması iyi yapılabiliyor mu?'' sorusu üzerine Erdoğan, bunların planlı ve programlı işler olduğunu belirterek, ertelediği zaman da ''niye bu kadar ertelediniz?'' diye sorulacağını söyledi.
Başbakan Erdoğan, ''Sırtımızdaki yumurta küfesi çok ağır. Bunu hafifletmemiz lazım. 'Acaba bu ne der, şu ne der' diye bakarsak, hiçbir adımı atamayız. Bunlar ertelene ertelene gelecek kuşakların üzerine çok daha büyük yük olarak kalır, biz bunun kalmasını istemiyoruz'' dedi.
Popülizme fırsat vermek istemediklerini vurgulayan Erdoğan, gazetecilere, ''Kapattığınız bir kurumda TEKEL işçileri için ne yaparsınız?'' diye sordu.
Gazeteci İsmet Berkan, ''TEKEL işçilerine iki yıl vakit verdiniz, başka türlü değerledirilebilirdi. Başka yerlerde istihdam sağlamak gibi'' yanıtını verdi.
Erdoğan, 4C kapsamına ''evet' der hale gelenlerin olduğunu, hala ''istemeyiz'' diyenlerin de bulunduğunu belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Niye? Şuna alışmışlar. 'Evet nasılsa rahatız. Ben şimdi nereye gönderilirsem gönderileyim, 4C kapsamında değil de normal statüde, oturacağım, aydan aya maaşımı alacağım'. Şimdi yeni bir teknik geliştirdiler. 'Devlete verin, gittiğimiz yerde daha düşük ücrette çalışalım ve orada kıdem tazminatı devam etsin'. Yaklaşım tarzı bu. Bende diyorum ki, 'biz bu devleti adeta bir özel sektör mantığı ile mi çalıştıracağız yoksa geçmişten bu yana alışılmış haliyle mi yürüteceğiz?' Devleti bu işin içinden çekmek istiyoruz. Devlet, artık ticaretin içinde olmamalı. Özel sektörün girmediği yere devlet girmeli, özel sektörün girdiği yerde de devlet durmamalı, çıkmalı ki bu işi rekabete açalım, ülkenin bu noktada yatırımı, istihdamı ve üretimi artsın. Bizim bunu başarmamız lazım. Bu kadar gerçekçi bir açıklama yapıyorsunuz, bundan rahatsız oluyorlar. Biz kimden alıyoruz, kime vereceğiz. Ben çalışandan alacağım, üretim olmadan TEKEL işçisine parayı vereceğim. Bunu yapamayız, haksızlık.''
TAM GÜN YASASI
Başbakan Erdoğan, ''Tam Gün Yasası''na da değinerek, ''Doktorlar meselesinde de medya bize çok güzel destek verdi. Nasıl destekse?'' dedi.
''Tam Gün Yasası derken yanlış mı yapıyoruz, biz bu konu üzerinde çok durduk'' diyen Erdoğan, yarım gün hastaneye veya üniversiteye uğrayan, sonra orada görünmeyen hocalar bulunduğunu, bunları biraz da açık konuştuğu için rahatsız olanların olduğunu söyledi.
Devlet hastanelerinde ''Tam Gün Yasası'na'', ''evet'' diyenlerin oranının yüzde 85 olduğuna dikkati çeken Erdoğan, yasa ile ücretleri ciddi manada artırdıklarını kaydetti. ''Sağlık noktasında bu işe kellemizi değil, vücudumuzu koyduk taşın altına. Halkımızın bu konudaki sorunu çok büyük'' diyen Erdoğan, bu sorunu doktorlarla beraber çözmek istediklerini dile getirdi.
''Doktorlarımız bütün iyi niyetimize rağmen bugün bir Başbakandan fazla maaş alıyor. Bundan pratisyenleri değil, klinik şeflerini kastediyorum'' diyen Erdoğan, böyle bir noktada kalkıp da ''Hayır, biz part time çalışacağız'' denilirse hastanın mağdur olacağını söyledi.
Türkiye'de yeterli sayıda doktor bulunmadığını, artırılması için YÖK ile çalışma içinde olduklarını belirten Erdoğan, ''Biz 'Seçim yılına giriyoruz, buna göre yatırım yapalım, bunları da okşayalım' anlayışıyla olaya yaklaşamayız'' dedi.
Eczacıların bu dönemde gördükleri imkanı ve parayı hiçbir dönemde görmediğini ifade eden Erdoğan, devletin bu işin içinden çekilmesi için eczacılara 2,5 milyon lira verdiklerini anlattı.
Danıştay'ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının eczacılara ilişkin aldığı kararın yürütmesini durdurduğunu anımsatan Erdoğan, bu konudaki çalışmaların sürdürüldüğünü bildirdi.
''Biz, Türk Eczacıları Birliği ile ilgili bir kavganın içinde değiliz. Vatandaşımızın sırtındaki yükü bir taraftan kaldırırken eczacıların sırtındaki yükü de kaldırıyoruz'' diyen Erdoğan, çözümden yana olduklarını, halkın ve eczacıların menfaatine olmayacak bir adıma da ''evet'' diyemeyeceklerini vurguladı. Erdoğan, ''Burada bir konsensüs oluşsun. Popülizme prim vermeyelim. Meseleleri karşılıklı olarak ideolojik yaklaşımlarla değil, halkın menfaatini ön plana çıkararak çözelim istiyoruz. Bütün derdimiz, sıkıntımız budur'' görüşünü dile getirdi.
ERMENİSTAN İLE İLİŞKİLER
Başbakan Erdoğan, Ermenistan ile ilişkilere değinirken, ''Ermenistan meselesinde İsviçre'deki protokolün gerisine asla düşemeyiz'' dedi.
Kapıların açılması gibi meselelerde ''Minsk Üçlüsü''nden bir şey istediklerini, bunu ABD Başkanı Barack Obama, Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev ve Rusya Başbakanı Vladimir Putin'den rica ettiğini, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile henüz görüşme fırsatı bulamadığını ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
''Minsk Üçlüsü'nün ciddi ihmali var. 20 yıllık bir süreçte bu işi bir yere getiremediler. 20 yılda Rusya, ABD ve Fransa bu işi sıkı tutmuş olsa bu problemlerin hiçbiri ortaya çıkmazdı. Ne bizim Ermenistan ile aramızda sıkıntı kalırdı, ne Ermenistan ile Azerbaycan arasında sıkıntı kalırdı. Onlar 'şu şöyle olacak' deseydi Ermenistan bu işgali kaldırırdı. Ermenistan'ın burada bir işgali var, Birleşmiş Milletler bunu teyit etmiş. Bu işgal kalktığı andan itibaren ortada böyle bir sorun kalmaz. Ama burada Rusya, Amerika, Fransa beklenen performansı ortaya koymadı. Nisan ayı yaklaşıyor. Biz kendilerine de söyledik. 'Sizin nasıl parlamentonuz varsa bizim de aynı şekilde parlamentomuz var'. Biz parlamentomuza herhangi bir şeyi dayatacak konumda değiliz. Parlamentomuz kararı nasıl verirse, biz o karara aynen uyarız.''
İsviçre'deki protokolü parlamentoya götürdüklerini, Ermenistan'ın ise protokolü Anayasa Mahkemesine gerekçe yazdırarak parlamentosuna sevk ettiğini hatırlatan Erdoğan, bu gerekçenin oradaki meclis tartışmalarına dayanak olacağını ve işi sıkıntıya sokacağını söyledi. Bununla Sarkisyan'ın ve iktidarın kendini güçlendirmek isteyebileceğini kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bütün bu olayların yanında özellikle Kafkasya ile attığımız adımın da bu süreçle yakından ilişkisi var. Biz burada da özellikle Rusya, Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan ve sürecin içinde aktif rol alamayan Gürcistan burada müşterek bir adımı atarak, süreci güçlendirebiliriz. Bu süreç içindeki takipçiliğimiz devam edecek. Ama burada bir neticeye varamadıktan sonra kalkıp da ABD'nin talebi doğrultusunda 'Tamam biz bu adımı atıyoruz, işi bitirdik' diyemeyiz.''
''KİMSE DİLE VE GÜNDEME GETİRMİYOR''
Başbakan Erdoğan, kendisini ziyaret eden İstanbul'daki Ermeni vatandaşlardan bir temsili grupla yaptığı görüşmeye değinerek, Türkiye'de 170 bin civarında Ermeni olduğunu söyledi. Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bu Ermenilerin yaklaşık 70 bini vatandaşımız, diğerleri kaçak olarak bulunuyor. Biz bunlara göz yumuyoruz. Çünkü böyle bir gerilimi istemiyoruz. Demek ki bir dertleri, sıkıntıları var, ülkemize gelmişler. Kendileriyle de bunu konuştuk. Bizden bazı farklı ricaları oldu. Bizim asla yasal bir zemine sağlam olarak oturmadıktan sonra bu işi kabullenmemiz söz konusu değil. Attığımız adımlara karşı olumlu yaklaşımlar görmüyoruz. Bakın biz hava kapısını açtık. Akdamar Adası'ndaki kilisenin yapımını gerçekletirdik. Bu kadar kaçak Ermeni vatandaşını burada kabul ediyoruz. Buna benzer farklı konular var. Ama bunları kimse dile ve gündeme getirmiyor.''
KIBRIS
Başbakan Erdoğan, Kuzey Kıbrıs'ın olumlu yaklaşımlarına Güney Kıbrıs'ın olumlu yaklaşmadığını gördüklerini ifade ederek, BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun'a süreçte aktif rol almasını istediklerini anlattı.
Ki-mun'un bugün ya da yarın Kıbrıs'a gideceğini ve görüşmeleri bizzat takip edeceğini kaydeden Erdoğan, ''Bana göre Hıristofyas rahat hareket edemiyor, zor da bir döneme girdik. Kuzey Kıbrıs'ta cumhurbaşkanlığı seçimi var. Vakit bir hayli yaklaştı, nisan geldi. Kuzey Kıbrıs'ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi ne getirir, ne götürür bilemiyoruz. Talat, 'seçim sürecine girmiş olsak da kesintiye uğratmayalım' diyor. Bu iradesini de takdir ettim. Sürecin kesilmesi sürecin gecikmesine vesile olabilir'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, konuşmasında Orams Davası'na da değinerek, şunları söyledi:
''Orams Davası ile ilgili İngiltere yönetimi, ciddi bir rehavet, yanlış yaklaşım içerisinde olmuştur. Yaklaşımları tarafımızdan asla doğru bulunmamıştır. Konunun tam görüşmelerin yapıldığı dönemde açıklanması da ayrıca bir yanlıştır. Sağlıklı bir döneme girmemesi halinde süreç daha da uzar diye düşünüyorum. Tüm bunlara rağmen bu yıl içinde bir netice alalım istiyoruz, gayretlerimiz bu istikamette devam ediyor.''
''HER ŞEYDEN ÖNCE BİZ VEKİLİZ. ASIL OLAN MİLLETTİR''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''AB normlarında istiyoruz ki bir anayasayı ülkemize kazandıralım ve bu bir sivil anayasa olsun. Azami ölçüde bunu başaralım ve bütün bu sıkıntıları aşalım istiyoruz'' dedi.
TRT-1'de yayımlanan Taha Özhan'ın sunduğu ''Enine Boyuna'' programına katılarak, gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, ''Sivil diktatörlük tek adamlık kampanyalarıyla parti kapatma arasında bir ilişki görüyor musunuz?'' sorusu üzerine, ''Benim böyle bir hissim yok. Biz bu yola çıkarken bir defa bir şeylere inanarak, bir şeyleri görerek bilerek çıktık. Bunlara eğer biz prim vermeye kalkarsak o zaman zaten partimiz AK Parti olarak kendine yakışanı yerine getirmemiş olur ve halkın iradesi bizim için kutsal olandır. Bunun dışında biz o tür yaklaşım tarzlarını hiçbir zaman kabul etmiyoruz. Fazla bir şey kalmadı, 18 ay var. 18 ay sonra halkın hissiyatını çok iyi görecekler ve halkın hissiyatı her türlü hissiyatın önündedir diye düşünüyorum'' karşılığını verdi.
Başbakan Erdoğan daha önce ifade ettiği ''Gaz verilmesin'' sözlerine ilişkin bir soru üzerine de belli bir grup medyanın köşe yazarlarının yazdıklarına değinerek, ''Bizi merhum Özal'la vuruşturmak suretiyle oradan gaz veriyor'' diye konuştu.
İşin ''Madem ki inanmıyorsun Genelkurmay Başkanını görevden alırsın'' veya ''Alınması gerekenleri alırsın'' noktasına getirildiğini dile getiren Erdoğan, ''Sayın Baykal da söylüyor'' yorumu üzerine, şunları kaydetti:
''Onu söylüyorum. Sen bu ülkede koalisyonlara ortak oldun, bu tür sıkıntılar yok muydu? Başbakan yardımcılığı yaptı az da olsa, yok muydu? Yapılması gerekenleri iktidarlarınız döneminde, tek başına iktidar olmak o ayrı bir konu, zaten nasip olur mu olmaz mı bilemem, ama buralarda biraz dürüst olacaksın ve asıl Türk Silahlı Kuvvetlerine gölge düşürmek veya Silahlı Kuvvetlerimizin bu kadar hassasiyetle korunması gerektiğini bir taraftan ifade edeceksin, bir taraftan da 'madem güvenmiyorsun görevden alırsın' diyeceksin. Böyle bir şeyi ne gündeme getiriyorsun, buna ne gerek var? Bir defa çirkin olan, yanlış olan bu. Ama bunların dertleri bağcıyı dövmek mi dövdürtmek mi? Sıkıntı burada. Bu soruya da cevap veremiyorlar.
O da bakıyorsun aynı şekilde, 'biz hükümeti tahrik eder gaz verir de acaba böyle bir şey beklentimiz olarak gündeme gelir mi?' Bir taraftan, ağzıma dahi almak istemiyorum ama 'biz darbelere karşıyız', ama öbür taraftan 'acaba nasıl biz bu işi tahrik ederiz', kendisine göre kurnazlıklar yapıyor. E kusura bakma. Sen 72 yaşında tecrübelerle dolu birisi olabilirsin ama biz de siyasetin içinde doğduk, içinde büyüdük böyle bir gaza gelip ülkemizi bir gerilim politikası içerisinde kalkıp bu geldiği güzel noktanın gerisine götüremeyiz.
Türkiye çok iyi bir noktada, değişiyor, gelişiyor ve biz bunlara prim vermeyeceğiz. Çünkü 2010'u asla gerileyen bir Türkiye değil, büyüyen bir Türkiye olarak dünya sahnesinde o arzu ettiğimiz yere oturtacağız.''
TSK İÇ HİZMETLER KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
''Darbe söylentilerinin Türk Silahlı Kuvvetlerinin İç Hizmetler Kanunu'nun 35. maddesine dayandırıldığını'' söyleyen bir gazetecinin, ''Bu maddede değişiklik yapılıp yapılamayacağına'' ilişkin sorusu üzerine de Erdoğan, daha önce bahsettiği konsensüs gerçekleştirildiğinde bunun çok kolay yapılabileceğini söyledi.
Konsensüs olmadığı zaman faturayı sürekli bir yere keserek bir gerilim politikası oluşturulmaya gayret edildiğini dile getiren Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bütün bunları eğer bir konsensüs içinde yapmak müşterek bir çalışmayla gerçekleştirmek hakikaten olur mu, olur. Bunun için çok uzun zamana da ihtiyaç yok. Bunlar üzerinde tekrar oturulup düşünülmesi gereken bir konu ve bu noktayla ilgili olarak da dediğim gibi iktidarıyla muhalefetiyle bir konsensüsü oluşturmak şart diye düşünüyorum. Bu konuda askere özellikle o madde, bu dediğimiz konularda resen harekete geçme müsaadesini zaten vermiyor. Böyle bir şey yok. Adı üzerinde zaten İç Hizmet Kanunu. Ama oradan o dediğiniz çıkarılmaya gayret ediliyor yani durumdan vazife çıkarma anlayışı oradan kaynaklanıyor. Ama öyle zannediyorum bu siyasi iradenin toplumdaki özellikle STK'ların bu işlere bakışları çok önemli. Bu bakımdan her an bu gündeme gelebilir ama bu dönemde mi olur, bir sonraki dönemde mi olur bilemiyorum. Bu da bir konsensüsle bu adım atılırsa çok daha sağlıklı bir şekilde böyle bir yasal düzenlemeye gidilebilir.''
''TÜRKİYE'NİN REFERANDUMA ALIŞMASI LAZIM''
Erdoğan, ''Anayasa değişikliklerine ilişkin referandum süresinin kısaltılmasına yönelik teklife ilişkin AK Parti'nin tek taraflı anayasa değişikliğine niyeti olup olmadığı ve böyle bir şey olursa önceliklerinin ne olduğu'' sorularını da şöyle yanıtladı:
''Öncelikle biz pek referanduma alışkın bir ülke değiliz, 4 kez mi ne referandum yapılmış. Halbuki Türkiye'nin buna da alışması lazım. Bu tabii ki bir şeyi getirecek; eğer işi tamamen parlamento çatısı altında yürütelim dediğiniz zaman bu tek taraflı bir değişiklikler silsilesi, manzumesi oluyor. Biz diyoruz ki tek taraflı olmasın bunlar tamamıyla millet taraflı olsun. Onun için millete zaman zaman bu işleri götürebilelim, bundan da hiç çekinmeyelim. Yani millet versin bu işin kararını ve buna da alışalım, alışmalıyız da. Milletle çözelim.
Her şeyden önce biz vekiliz. Asıl olan millettir. Millete gitmekten niye çekiniyoruz? Anayasa gibi bu kadar ciddi bir konuyu da biz millete götürelim, millet bu işin kararını versin. Biz sadece işin paketini hazırlayalım. Bu mini mi olur, orta boy mu olur, geniş mi olur, bunu da aramızda konsensüsle çözelim istiyoruz. Bu konuda acil olan şu anda bazı adımlar var ki bunlar AB tarafından istenenler de var, çeşitli uluslararası kurum ve kuruluşların Türkiye'ye bakışı noktasında atılması gereken bazı adımlar var ve halkımızın talepleri, STK'ların talepleri var.''
Başbakan Erdoğan, anayasa değişikliğindeki önceliklerine ilişkin de yargı konusunda değişiklik istekleri bulunduğunu, bu konuda bazı çalışmaların yürütüldüğünü, ancak işin anayasal ve yasal boyutunun olduğunu ifade etti.
AB'nin de beklentisi olan ombudsmanlık konusunda da adımlar atılması gerektiğini dile getiren Erdoğan ''Bunun yanında Siyasi Partiler, Seçim Yasası bunlarla ilgili bazı değişiklikler var. Yani çok geniş bir beklenti olsun istemiyoruz, dar da olsa bu adımları atalım istiyoruz'' dedi.
Anayasa değişikliğinin kapsamına ilişkin de Başbakan Erdoğan şunları ifade etti:
''Söylendiği şekilde 'çok geniş kapsamlı' hayır. Değiştirilemezleri bir kenara koyup bunun dışında neler yapılabilir, ama bu konuda bir konsensüs olması halinde böyle bir adımı atabiliriz. Bu konuyla ilgili de başta Adalet Bakanımız olmak üzere bazı çalışmaları diyoruz bakanlık tarafından yürütelim ve bakanlık bazı çalışmaları yaptı, hala da yapıyorlar ve AB normlarında istiyoruz ki bir anayasayı ülkemize kazandıralım ve bu bir sivil anayasa olsun. Azami ölçüde bunu başaralım ve bütün bu sıkıntıları aşalım istiyoruz ve bu konu için de ideal bir yol olarak referandumu da görüyoruz. Referandumda da diyoruz zamandan kazanalım, böyle bir 120 günlük bekleme süresi olmasın. Bunu sadece bugün için düşünmeyelim, yarın icabında bir madde için bile halkımıza gitmemiz gerekebilir. Onun için biz 45 gün talep ettik.''
''BU YIL REFERANDUMU, BİZE KALSA ARZU EDİYORUZ''
Başbakan Erdoğan, ''Bu yıl bir referandum olabilir mi?'' sorusu üzerine, ''Bize kalsa biz arzu ediyoruz. Ama tabii bir de sayısal olarak bizim grubumuz bıçak sırtında. Olayın bir de olumlu yaklaşanı olumsuz yaklaşanı olabilir. Çünkü gizli oyla oluyor. Dolayısıyla riske etmek de istemiyoruz. Muhalefetin söylediği öyle sözler var ki garip garip... Şimdi onların buna destek vermeyişi ülke için de sağlıklı olmayacaktır. Ama bir konsensüs olursa bunun halkımıza yansıması da çok daha farklı olacaktır. Bunun beklentisi var'' yanıtını verdi.
Demokratik açılıma değinen bir gazetecinin ''Kürt meselesine'' ilişkin bir soru üzerine de Erdoğan, bunun başlık olarak ''Milli birlik ve kardeşlik projesi demokratik açılım süreci'' şeklinde kabul edilerek kamuoyuna mal edilmesi gerektiğini, böylece çok daha toparlayıcı, bütünleştirici olacağını söyledi. Erdoğan, ''Bu olayı mesela etnik unsurlar içerisinde sadece Kürt sorunu meselesi olarak ele alırsak diğer ülkemizi oluşturan etnik unsurlara haksızlık yapmış oluruz. Türkiye'de sadece benim Kürt kökenli vatandaşlarımın sorunu yok'' diye konuştu.
Türkiye'de Roman vatandaşların kazanımlarının Türk kökenli vatandaşların kazanımlarıyla mukayese edilmeyecek kadar geri olduğuna işaret eden Erdoğan, ''Ama bugün oturup konuştuğunuz zaman ne derler Kürt kökenli vatandaşlarım, biz itildik, ihmal edildik, biz şöyle olduk, gel bir de Roman vatandaşlarımıza bak. Ama bunların konuşulması dahi istenmiyor, o bakımdan söylüyorum'' dedi.
''PARLAMENTONUN YÜZDE 25'İ KÜRT KÖKENLİ''
Roman vatandaşların seslerine kulak verdiklerini, TOKİ aracılığıyla onların ihtiyaçlarına uygun konutlar inşa edildiğini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Kürt kökenli vatandaşlarımızın sorunlarını biliyoruz ve bunları zaten çözmeye başladık. Kültürel noktada adımlar attık atıyoruz, bütün sosyoekonomik konularda adımlar attık hala atıyoruz. Bütün bunların yanında yıllar yılı konuşulmuştur bunu seslendirmek kimsenin işine gelmezdi ama bu da bize nasip oldu. Diyelim bir TRT 24 saatini bir kanal olarak bu işe tahsis etti. Güvenliğe bakıyorsunuz olağanüstü hal bölgesi olmaktan orayı bizim iktidarımız çıkardı. Yatırımlar noktasında, o bölgeye yaptığımız yatırımlar, geçen yıl sonu itibariyle söylüyorum yaklaşık 12,5-13 milyar doları buldu, Güneydoğu-Doğu bu bölgeye yaptığımız yatırımlar. Şimdi ise özellikle Güneydoğu Anadolu Projesi, Doğu Anadolu Projesi, bu kapsamda bölgeye yaptığımız yapacağımız yatırımlar var.
E şimdi ülkemizde birçok şeyler söyleniyor, devletin bütün kademelerinde Kürt kökenli vatandaşlarımız var mı var, önleri açık mı açık. Şu anda benim partimin içerisinde bugün 70'e yakın Kürt kökenli vatandaşım milletvekili. Diğer partilerde yine aynı şekilde Kürt kökenli milletvekillerimiz var. Yani parlamentonun çok ciddi oranda bugün milletvekilliğine Kürt kökenli vatandaşlarımız sahip. Neredeyse yüzde 25'i buluyor. Şimdi anlatıldığı, ajite edildiği gibi bir durum aslında söz konusu değil. Bölgenin ihmaline yönelik sıkıntılar var ama bunu bizim iktidarımız şu anda gideriyor. Bugün Güneydoğu, Doğu artık eski Güneydoğu, Doğu değil. Havaalanlarından yollarına, okullarına, hastanelerine varıncaya kadar bir değişim yaşanıyor bu bölgede. Bu değişimin adımlarını attık.''
Bu alanda son Alevi çalıştayının da final olarak bittiğini, aldığı bilgiye göre tüm katılanlarda bir konsensüsün oluştuğunu anlatan Erdoğan, sonuç bildirgesi üzerinde değerlendirmelerini yapacaklarını ve bu alanda atılması gereken adımları süratle atacaklarını bildirdi.
Buraya davet edildiği halde gelmeyen grupların da olduğunu dile getiren Başbakan Erdoğan, ''Ama bu sorunları maalesef, üzülerek söylüyorum rant kapısı haline getirenler de var'' diye konuştu.
"BİZİ TEKEL İŞÇİSİ İKTİDAR YAPMADI, BİZİ MİLLETİMİZ İKTİDAR YAPTI''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TEKEL işçilerinin sorunlarını çözmek için çalıştıklarını ifade ederek, ''Şunu da bir meydan okuma olarak almayın ama bizi TEKEL işçisi iktidar yapmadı, bizi milletimiz iktidar yaptı'' dedi.
Erdoğan, TRT-1'de yayımlanan Taha Özhan'ın sunduğu ''Enine Boyuna'' programına katılarak, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin, ''Bugünkü konuşmalarınızda konsensüs yani uzlaşmadan bahsettiniz. Yarın uzlaşma bekleyen bir konu var. TEKEL işçilerinin beklentilerini nasıl çözeceksiniz? Bu konuda CHP Lideri Baykal'ın 'İktidarı asker değil, TEKEL işçileri götürecek' şeklindeki sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz. Ayrıca 4C konusu kamuoyu tarafından fazla bilinmiyor. Bu konuyu açar mısınız?'' demesi üzerine Erdoğan, ''4C'' konusunda samimiyetten uzak bir yaklaşımın bulunduğunu söyledi.
Bunu birinci derecede sendika ve sendikalar üzerinden siyasilerin yaptığını kaydeden Erdoğan, ''Bir defa Ankara'da bulunanlar TEKEL işçilerinin tamamı değildir. Oraya gelenler belli bir gruptur. Ama TEKEL işçileri de var, TEKEL işçisi olmayan farklı sendikaların oraya gönderdiği ideolojik yaklaşım içinde olan temsilcileri de var'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, iktidarları döneminde, daha önceki iktidarlarda olduğu gibi özelleştirmelerin yapıldığını, bu özelleştirmelerin üretimi olmayan, verimliliği düşük ve devlete yük olan yerlerde yapıldığını söyledi.
TEKEL'in de bu çerçevede özelleştirildiğini ve belli işletmelerin kapatıldığını ifade eden Erdoğan, burada çalışan işçilerin iş hukukuna göre, ihbar ve kıdem tazminatının verilerek iş akdinin fesh edilmesinin söz konusu olduğunu anlattı. İşlemlerin yaklaşık 2-2.5 yıllık bir süreci kapsadığını vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
''Milletim bunu iyi dinlesin istiyorum. Kemal Beyin Maliye Bakanlığı döneminde. Kemal Bey, şu andaki TÜRK-İŞ Genel başkanı ve Tekgıda-İş Sendikası Başkanı, Türk-İş yönetiminden bir arkadaşla birlikte 5-6 kişi Başbakanlıktaki odamda görüştük. Bize dediler ki '6 ay bize müsaade edin' biz altı ay süreyle buna tahammül ettik. Daha sonra tekrar bir ricada bulundular. Bugüne kadar buna katlandık. Bu bizim iyi niyet göstermemizdendi. Bunlar fabrika falan değil, tütün işletme deposu, yaprak işleme deposuydu. Özelleştirme yapıldı. Şu anda yanılmıyorsam 2-3 ilde bir organizasyon var. 300-500 kişilik onlar da en geç haziranda bitecek. Toplamda şu anda 8 bin 500 TEKEL işçisi görünüyor. Bugün son gün. Yarın bu işçilerin kıdem ve ihbar tazminatları bankaya yatıyor. 2004'te biz özelleştirme nedeniyle dışarıda açıkta kalan olmasın diye 4-C olayını gündeme getirdik. Sendikalar, bunu gündeme getirdiğimizde başta Türk-İş olmak üzere bize teşekkür ettiler. 4C o günden bugüne gündemdedir. Kimsenin sesi çıkmıyordu. 17-18 bin kişi şu anda 4C kapsamında maaş alıyor. Tabii bu döneme gelince biz burada da şöyle bir şey yapalım dedik. 'Kapatma durumunda da bunları 4C kapsamına alalım' dedik. Yasal zorunluluk olmadığı halde. Bu bizim bir iyi niyet göstergemizdi. Ve bu işçileri 4C kapsamına aldık ama asgari ücret alıyorlardı. Arkadaşlara 'bunun üzerine çalışın' dedim, çalıştılar. İlköğretim mezunlarına yaklaşık 750, orta öğretim mezunlarına 850, üniversite mezunlarına da 933 TL ücret verdik. İhbar, kıdem tazminatı, artı 4C'deki bu çalışma süreci... Tabii bu adımlar atılırken, 4C'ye bir işlem başladı. Enteresan olan 4C'yi kabullenirken bizi alkışlayanlar, sevenler şimdi '4C'yi istemezük' diyorlar.''
Kimsenin iş bulamadığı bir dönemde işçilerin kıdem ve ihbar tazminatlarının yanı sıra ''4C'' imkanını da sunduklarını ifade eden Erdoğan, sosyal güvencelerin de bu imkanın içinde yer aldığını söyledi. ''4C'' çalışmasında kıdem tazminatının sürdürülmesi konusunda sorunlar bulunduğunu belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
''Son görüşmeyi söylüyorum. Biz kendilerine dedik ki, şu anda biz ihbar ve kıdem tazminatını veriyoruz. Dün bu görüşmelerle ilgili maalesef yalan bir haber çıktı. Onu okudum, o da beni ayrıca üzdü. 'Türk-İş Başkanı'nın yanında 4C'yi bilmediğimi' söylemişim. Bakanlarıma af edersiniz kaba tabiriyle 'fırça atmışım'. Böyle bir şey söz konusu değil, bakanıma çıkışmam söz konusu değil. Sadece ben bakanıma şunu söyledim. 'Kıdem tazminatına ara vermeden devam etme imkanı doğabilir mi' bunun üzerine çalışın dedim. Allah aşkına, bu çıkışmak mıdır? Bakanı azarlamak mıdır? Ayıptır. Sendika başkanına 'bir kaç gün süre verin, arkadaşlar çalışsın' dedim. Maliye Bakanımız bu konu üzerinde çalışarak yasal bir engel yoksa kıdem ve ihbar tazminatını kesmeden 4C'ye geçiş yapılacak. Gerekirse 4C'nin içeriğinde de bir değişikliğe gidilebilir ama kaldırmak asla. Onu da söyleyeyim. Arkadaşlar konu üzerinde çalışıyor. Bu akşam kendileriyle görüşeceğim, sonra da sendika yetkilileriyle.
Tabii olayı ajite etmek suretiyle hala buralara getirmenin anlamı yok. Ben gerek Ankara'da gerek TÜRK-İŞ önünde yapılanları, tabii Ana Muhalefet Partisi Lideri'nin yaptıkları, diğerlerinin yaptıkları siyasette çirkin şeyler. Bakın şunu da bir meydan okuma olarak almayın ama bizi TEKEL işçisi iktidar yapmadı, bizi milletimiz iktidar yaptı. Ve milletimizin onlar da bireyleridir, kendilerine saygım vardır ama bu saygım hukuk içindedir hukuk dışına çıkıldığı zaman orada olay değişir. Şu anda hukuksuzluğa orada bir yerde göz yumuyoruz yapılanların hiçbirisi hukuki değildir, yasal değildir ama biz demokrasi adına 'buna bir miktar daha katlanalım' dedik.''
Başbakan Erdoğan, TEKEL işçilerinin önünde 31 Ocaktan sonra bir aylık bir süre bulunduğunu dile getirerek, ''Bir aylık sürece 4C'ye kim müracaat ederse TEKEL işçileri içinde onlar 4C'den istifade edecektir. Etmezlerse 4C'den istifade edemeyeceklerdir. İhbar ve kıdem tazminatı zaten banka hesaplarına yarın yatmış oluyor. Oradan da kendilerine bir imkan doğar'' dedi.
Yapılan çalışmalar sonunda kıdem tazminatının devamına yönelik bir imkan bulunması durumunda böyle bir düzenleme yapılacağını kaydeden Erdoğan, ''Ama bu düzenleme yapılamazsa, o zaman işçiler paralarını almış olacaklar. Ve yeni bir süreci başlatmış olacağız'' diye konuştu.
"BÜYÜMEDE 2009'DA YAŞADIĞIMIZI İNŞALLAH 2010'DA YAŞAMAYACAĞIZ, ŞU ANKİ GÖRÜNTÜ O"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, büyümede 2009 yılında yaşananların 2010'da yaşanmayacağını belirterek, ''2010'un Türkiye'nin çıkışının yeniden sıçramaya dönüşeceği yıl olacağını düşünüyorum'' dedi.
TRT 1'de Taha Özhan'ın sunduğu ''Enine Boyuna'' programına katılarak, gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, ''2010 yılında ekonomide ne yönde beklentiler olduğu, büyümenin yeniden başlayıp başlamayacağı, işçi ve memurun bundan nasıl yararlanabileceği'' yönündeki bir soru üzerine, Türkiye'nin çevresindeki ülkelerde bir belirsizliğin sürdüğünü, İran'ın sürekli gündemde olduğunu, Irak'taki belirsizliklerin devam ettiğini, ancak Türkiye'nin bu ülkeyle ekonomik faaliyetlerini sürdürdüğünü ifade etti. Başbakan Erdoğan, ''Büyümede 2009'da yaşadığımızı inşallah 2010'da yaşamayacağız, şu anki görüntü o'' diye konuştu.
Erdoğan, uluslararası kredi değerlendirme kuruluşlarının Türkiye'nin kredi notunu sürekli arttırdığına dikkati çekerek, Dünya Bankası ve IMF'nin de Türkiye'nin büyüme tahminlerine olumlu yaklaştığını söyledi. Türkiye'nin büyüme tahmininin yüzde 3.5 ve üzeri olarak görüldüğünü ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:
''Büyüme yüzde 3,5'un üstünde 5'e kadar çıkabilir. Bu tahminleri biz de görüyoruz, Türkiye'nin kredi notu sürekli yükseliyor. Dünyada da büyümekte olan 14 ülkeden biri de Türkiye. 40'a yakın ülke ekonomisinde büyümede bir düşüş söz konusu. Geçen yıl ihracatta 102 milyar doları bulduk. Aslında bu çok ciddi bir başarı. Devletin borçlanma faizinde de en son tahvil satışında çok ciddi bir katılım oldu. Bu satışta 10 yıl vade ile bir milyar dolarlık tahvil satıldı. Bu güvenin bir belirtisidir. Devletin borçlanma faizi 7 yıl önce yüzde 63'tü. Bu yüzde 7'ye kadar düşmüştü. Şu anda yüzde 8-9 civarında, enflasyonu yüzde 6,5 ile kapattık. Bu çok önemli, 2008 yılında enflasyon yüzde 10'u aşmıştı. 2009'da yüzde 6.5'a inişi, 2010'da da ineceğinin bir göstergesidir. Borçlanmada krize rağmen biz 7 yıl öncesinin konumunda değiliz. 7 yıl önce kamu net borç stoku yüzde 73'lerdeydi, şimdi yüzde 46, 47'lerdeyiz. Bütün bunlara göz attığımızda Türkiye bu süreci yere sağlam basarak atlattı ve atlatıyor. 2010'un, Türkiye'nin çıkışının yeniden sıçramaya dönüşeceği yıl olacağını düşünüyorum.''
TURİZMDE OLUMLU GÖSTERGELER
Başbakan Erdoğan, Türk turizminde geçen yıl olumlu göstergeler yaşandığını da vurgulayarak, turist sayısının yaklaşık bir milyon arttığını turizm gelirlerinin artış kaydettiğini söyledi. Turist sayısının artışını önemsediğini ifade eden Erdoğan, bunun önümüzdeki yıllar içerisinde bir umut oluşturduğunu kaydetti. İşsizlik rakamlarını da değerlendiren Başbakan Erdoğan, Başta ABD olmak üzere Avrupa'nın bir çok ülkesinde işsizliğin büyük oranda arttığını kaydetti.
ABD ve İspanya'da işsizliğin yüzde 100 arttığını, İngiltere ve Almanya gibi ülkelerde de işsizliğin büyüdüğünü belirten Erdoğan, ''Biz de bu artış yüzde 2.3 oldu. Ben bunu iyi örnek olarak almıyorum. Bizden kaynaklanmayan dünya finans krizinin bize yansımasından kaynaklanan bir durum var. İşsizliği yavaş yavaş yüzde 10'un altına düşüreceğiz hedefimiz bu'' şeklinde konuştu.
''Türkiye'de işsizliği azaltmak ve dış kaynağın çekilmesi için ne gibi yeni önlemler düşünüldüğüne'' ilişkin soru üzerine Erdoğan, işsizliğin düşürülmesinde sadece yatırımların yeterli olmadığını, yatırımların türünün de önem taşıdığını söyledi. Teknolojik ağırlıklı yatırımların işsizliğin azalmasına fazla etkili olmadığını kaydeden Erdoğan, hizmet sektörüne yapılacak yatırımların bu anlamda önem taşıdığını vurguladı. Turizm ve tarım sektöründeki gelişmelerin ve yatırımların da istihdam için büyük önem taşıdığına işaret eden Başbakan Erdoğan, turizmde destinasyon merkezlerinin sayısını arttırdıklarını belirtti.
Erdoğan, özel sektör yatırımlarının önem taşıdığını, bunun için özel sektöre güvenin zedelenmemesi gerektiğini dile getirerek, ''Gerek yerli, gerek küresel sermaye güven hissettiği zaman yatırımlarına devam ediyor. Küresel sermaye Türkiye'ye gelecek ama bana 'erken seçim var mı?' diye soruyorlar. Niye? Çıkan dedikodular sebebiyle. Diyorum ki 'asla böyle bir şey söz konusu değil. Artık Türkiye olarak zamanı neyse o zaman seçim yaparız' diyorum. Ama muhalefet hala kendine göre bir şeyler uydurup duruyor. Kimse kendini rüyalar aleminde görmesin'' dedi.
Başbakan Erdoğan, 2009 yılında kesin rakamlar çıkmamakla birlikte ülkeye 10 milyar dolara yakın küresel sermaye girişinin olduğunu dile getirerek, Türkiye'nin daha önce 22 milyar dolarları gördüğünü, yine bu hedefin üzerine çıkmak için çalıştıklarını ve dünya pazarlarını dolaştıklarını sözlerine
ekledi.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.