Son Güncelleme: Perşembe 22.04.2010
Beni internetten haber okumaya kimse zorlayamaz
SABAH'la birlikte doğan muhabirimiz 25 yaşındaki Merve Yurtyapan, gazetemizde 22 yıldır yazan Hıncal Uluç'la röportaj yapma hayalini, 25. yıl özel ekimiz için gerçekleştirdi
SABAH'ın çıkma hazırlığı yapılırken Rahmi Turan (Genel Yayın Yönetmeni) benden gelmemi istedi. Ben de Gelişim Yayınları'nı bırakmayacağımı söylemiştim. 'Ama isterseniz size yazı veririm,' dedim. Sonra ara ara benden yazılar istediler, röportajlar yaptılar. Zaten hepsi arkadaşlarımızdı. 1990'ın sonunda da SABAH'ta başladım.
O dönemde habercilikte atlatma durumu vardı. İki arkadaşı düşünün polis adliye muhabiri... Akşam beraber yemek yiyorlar, ama biri ertesi gün müthiş bir haberle arkadaşını atlatmış. Bir bakıyorlar o gazetede olan haber burada yok. Gazete o zaman konuşulurdu. Bir başlıktan, fotoğraftan, haberden bahsedilirdi.
Türkiye'de çok fazla şey değişti. Çok büyük devrimler yaşandı. Sosyal yaşantımız baştan aşağı değişti. Kriz dönemlerini de, bolluk dönemlerini de yaşadık. 25 yıl çok hızlı geçti. Büyük şehirlerin gece yaşantısına bakıldığı zaman anlaşılıyor zaten. Kolay ve ucuz para kazanmak, kriz dönemlerinde mümkün değil. Gazeteciliğe başladığım yıllarda ilk yurtdışına gittiğimde üç gün için 30 dolar vermişlerdi. Günlük 10 dolar; otel, yeme ve içme dahil. Sonra senede bir kere yurtdışına çıkmak kaydıyla 200 dolar alma hakkı verdiler. 200 dolar çıktığı zaman biz kendimizi zengin gördük. Şimdi 200 dolar, bir gecelik otel parası.
TAKSİ PARAMIZ YOKTU
O zamanlarda bir maç 17.00'de biterdi. Yürüye yürüye Galatasaray Postanesi'ne giderdik. Taksiye binilecek para da yok... Ankara'ya haberi yazdırırdık. Şimdi maçta önlerinde bilgisayar duruyor, bir yandan yazıyorlar. Maçın birinci yarısı bitiyor, ilk yarıya ait yazıyı yazıp ikinci yarı bittiğinde de beş dakika sonra yazılarını gazeteye yolluyorlar. Beş dakika sonra yazı gazetede baskıya girmeye hazır hale geliyor. Biz telefonla yazdırırdık. Oradan bir arkadaş daktiloyla yazardı. Onun yazdığı kurşuna dizildikten sonra sayfaya konulurdu. Hazırlanan sayfanın üstüne bir karton koyulur ve presle o kartondan baskı alınırdı. O kalıba yeniden kurşun dökülür, sayfanın tamamının kalıbı çıkar, o prototipe takılarak üstünden kâğıt geçirilir ve gazete çıkartılırdı. Şimdi benim stadyumdan yazdığım yazı, üç dakika sonra gazeteyi basacak kalıbın içinde oluyor. Kazandığımız hıza bak. O zamanlar İstanbul'daki maçın fotoğrafını foto muhabiri ilk beş dakikada çeker, koştura koştura kendi gazetesi için karta basar, kurumasını beklemeden zarfa koyar, atlar bir arabaya havaalanına gelir, Ankara'ya giden bir yolcu bulur ve zarfı onun eline verirdi. 'Sizi Ankara'da falanca karşılayacak, bu zarfı ona vereceksiniz,' derdi. Şimdi fotoğrafı, baskıya beş dakika içinde hazır hale getiriyorlar. Hem de 300 poz arasından seç seçebildiğini... Teknoloji o kadar ilerledi.
Benim teknolojiyle fazla ilgim yok. Bilgisayarı, daktilo yerine yazımı yazmak için kullanıyorum. Bir de ansiklopedilerim var. Önceden herhangi bir bilgi almak istediğimde kalkıp kitaplığa gelip bakıyordum. Ama yıllardır burada süs diye duruyorlar. Şimdi internette yazıp istediğinden çok daha fazla bilgi alıyorsun. Bana olan katkısı bu. İhtiyacım olan bilgiye çok hızlı ulaşmamı sağlıyor.
SALDIRANLAR DEĞİŞMİYOR
SABAH hep aynı SABAH... Saldırma şekilleri değişse de bize saldıranlar değişmiyor. Aynı cepheden aynı saldırılar geliyor. Çünkü o cephe SABAH'ı hep rakip olarak görüyor ve yok etmeye çalışıyor. Ama SABAH yine aynı SABAH...
Magazinde dedikodu da olsa haber var. Sporda da ne olursa olsun bir haber var. Gazete 'Ne var, ne yok?' sorusunun yanıtı olarak yayımlanmaya başlamıştır dünya tarihinde. Ne var ne yok, sporda ve magazinde var. Ben zaten gazetelerin birinci sayfasını bugünden biliyorum. Bir gün evvel tele - vizyonda görebildiğiniz şey, ertesi gün gazetede çıkıyorsa gördüğüm bildiğim şeyi neden okuyayım? Bunun arkasını yazabiliyorsan, gazetecilik orada başlıyor.
Siyasal Bilimler Fakültesi öğrencisiydim. Bu fakülteler, en iyi gazeteci kaynağıydı. Çünkü Türkiye'de gazetecilik okulu yoktu. Şimdi tonla İletişim Fakültesi var. Bir yılda binlerce kişi mezun oluyor. Yabancı dil bilen, bilgisayara çok hâkim gençler var. Bunların yüzde 90'ı medyayla alakası olmayıp, sınav sistemi sonucunda orada olabilirler. Ama yüzde 10 bile çok büyük bir rakam ve hepsi işsiz. 'İletişim Fakültesi diplomasıyla ne yapacağız?' diyenler kapı kapı dolaşıyor. Televizyonların, gazetelerin kadrosu yok. Bu kadar iletişimci niye okuyor? Bugün ben tamamen İletişim Fakültesi öğrencilerinden yaş ortalaması 23 olan bir ekiple Türkiye'nin en iyi gazetesini çıkarabilirim. Öyle arkadaşlarımız var.
Ben hiçbir yerden vazgeçmiyorum. Benim karakterimde böyle bir şey yok. Ancak SABAH beni kovar ya da kapanırsa, o zaman vazgeçerim. Benim işim okurlarımla... Bugüne kadar da hiçbir patron okurlarımla arama girmedi. Bana 'Bunu yazma,' demediler. Ben okuyucumla baş başayım. Sansür olsa kendimi kovulmuş addederim.
EN SON HABERLER
- 1 Hatay'da deprem konutu hak sahipliği itirazları için 16 gün süre verildi
- 2 TBMM Başkanı Kurtulmuş’tan İsrail’e ateşkes çağrısı
- 3 Hakim ve Savcı Yardımcılığı Yönetmeliği Resmi Gazete'de yayımlandı
- 4 Dışişleri Bakanı Fidan, Esvatinili mevkidaşı Shakantu'yu ağırladı
- 5 CHP’li Marmaris Belediye Başkanından borç açıklaması: 650 milyon TL borç var
- 6 Başkan Erdoğan, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı El Burhan ile görüştü
- 7 Başkan Erdoğan'dan Haniye ile telefon görüşmesi: Kararı olumlu bulduk
- 8 SON DAKİKA: Başkan Erdoğan'dan öğretmenlere atama müjdesi! Yarın branş dağılımı yapılacak
- 9 Başkan Erdoğan'dan Kabine Toplantısı sonrası önemli açıklamalar
- 10 SON DAKİKA | Özgür Özel MHP lideri Devlet Bahçeli ile görüşecek