Giriş Tarihi: 18.05.2010 17:18 Son Güncelleme: 18.05.2010 17:46

"Nükleer silah onlarda ama konuşan yine onlar"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İran ile Türkiye ve Brezilya arasındaki uranyum takası anlaşmasına güvenmeyen ve hala yaptırımlardan bahseden bazı ülkeler bulunduğunu belirterek, ''Bunlar bu ülkede yaşamıyorlar veya bu bölgede yaşamıyorlar ama biz bu bölgede yaşıyoruz. Bu bölgede biz bomba
seslerini duyduk, izledik. Her gün yüzlerce, binlerce insanların ölümüne bu bölgede biz şahit olduk, biz şahit oluyoruz. Dolayısıyla insanlığı tehdit eden böyle bir nükleer silahın bölgemizde değil, dünyanın hiçbir yerinde olmasını istemiyoruz. Bu sürece girerken Türkiye olarak hep biz bunu istedik, hep biz bunu anlattık. Ama şu anda bu süreçte bu ifadeleri kullananların da ne yazık ki kendilerinde nükleer silahın olduğunu hep biliyoruz. Nükleer silah onlarda ama konuşan yine onlar'' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İran, Türkiye ve Brezilya arasında varılan uranyum takası anlaşmasına ilişkin, ''Bu anlaşma sorunun diplomasi ve müzakere yoluyla çözümü açısından aslında hayati önem taşımaktadır. Bunu bu yönden ele almakta çok çok faydalar var. Türkiye neredeyse bir yıldır diplomasi yoluyla sorunun çözümünü savunan girişimlerini sürdürmektedir. İran ile bu çerçevede çok yoğun görüşmeler yaptık. Başta ABD, Rusya ve AB ülkeleri olmak üzere dostlarımızla bu temaslarımızı değerlendirdik. Son dönemde Sayın Mula'nın da bu sürece katılmasıyla birlikte bu çalışmayı noktaladık ve böylece imzalanan bu deklarasyona inanıyorum ki tüm uluslararası camia da destek vermek suretiyle dünya barışına katkıda bulunacak'' açıklamasını yaptı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Washington'da yapılan Nükleer Güvenlik Zirvesini hatırlatarak, ''Zirvede bizden istenen şuydu; İran elindeki az zenginleştirilmiş uranyumun 1200 kilosunu size verecek. Size vermesi halinde biz de zenginleştirilmiş 120 kilo uranyumu sizin elinizle İran'a aktarabiliriz. Bunları geniş manada konuştuk ve 1200 kilo az zenginleştirilmiş uranyumun Türkiye'ye emanet edilmesini bir ay içerisinde karara bağladık'' dedi.

FAHRİ DOKTORA ÜNVANI

Başbakan Erdoğan'a, ''Medeniyetler İttifakı, halklar arası dostluk ve barışa olan katkılarından'' dolayı Madrid Avrupa Üniversitesinde düzenlenen törenle fahri doktora unvanı verildi. Törende, ''mücadeleci ve zamanının önemli bir lideri'' olarak nitelenen Başbakan Erdoğan'a cübbe giydirildi ve unvanı takdim edildi. Törene, Başbakan Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik ve Elazığ Milletvekili Necati Çetinkaya da katıldı.
Erdoğan, İran ziyareti sırasında Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva ve İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ile uranyum takasına ilişkin anlaşmayı imzaladıklarını anımsattı.
Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Nükleer programla ilgili atılacak adım... Bizden dünyanın istediği şuydu; kısa bir süre önce Washington'da Nükleer Güvenlik Zirvesi yapıldı. Nükleer Güvenlik Zirvesinde bizden istenen şuydu; İran elindeki az zenginleştirilmiş uranyumun 1200 kilosunu size verecek. Size vermesi halinde biz de zenginleştirilmiş 120 kilo uranyumu sizin elinizle İran'a aktarabiliriz. Bunları geniş manada konuştuk ve 1200 kilo az zenginleştirilmiş uranyumun Türkiye'ye emanet edilmesini bir ay içerisinde karara bağladık. Bir yıl içerisinde 120 kilo zenginleştirilmiş uranyum bize teslim edilecek. Bunların tamamını İran'a teslim ettikten sonra elimizdeki 1200 kilo az zenginleştirilmiş uranyumu da biz Uluslararası Atom Enerjisi Kurumuna teslim edeceğiz.Tabii burada insani amaçlı olarak her ülke uranyumun zenginleştirilmesini yapabilir ama kalkıp da kitle imha silahı olarak veyahutta atom bombası üretme amacıyla nükleer silah inşa etmek veyahutta onu üretmek amacıyla bunu kullanamaz. Biz bölgemizde zaten böyle bir şey istemiyoruz.Fakat çok açık, samimi bir şey söylüyorum; bugün nükleer güvenlik konusunda konuşanlara dikkat ettiğiniz zaman, 'Biz belirleyiciyiz' diyenlere baktığımız zaman burada BM Güvenlik Konseyi'nin beş tane daimi üyesini görüyoruz ve bunun yanında da Almanya'yı görüyoruz. Ama sizin hepinizde bu var. Hepinizde nükleer silah var. Sizde nükleer silah varken siz başkasında olmasın dediğiniz zaman bunun inanılırlığı olmuyor. Burası bir sosyal bilim merkezi olması sebebiyle bir gerçeği teyit etmemiz lazım; dünyada bizler üstünlerin hukukunu mu oluşturacağız yoksa hukukun üstünlüğünü mü oluşturacağız? Bu çok önemli. Eğer üstünlüğün hukukunu oluşturmak için varsak insan olarak kendimizden utanmamız gerekir ama hukukun üstünlüğünü oluşturmak için varsak o zaman yaradılışımızın gereğini yerine getirmiş oluruz. Çünkü unutmayalım ki bu hukuk hepimize lazım. Zira emperyalizme insanlığın hiçbir zaman boyun eğdirilmesine razı olmamalıyız.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Avrupa Birliği (AB) şunu da diyebilir, 'şöyle ya da böyle, biz sizi kabul etmiyoruz', biz bunu alkışlarız, takdir ederiz. Ama hem 'sizsiz olmaz' hem de 'sizinle olmaz' derseniz bu dürüstlük olmaz ve bu AB müktesebatının 'ahde vefa' ilkesine de ters düşer. Zaten şu anda da ters düşüyor'' dedi.
Erdoğan, törende yaptığı konuşmada, Türkiye'nin komşuları başta olmak üzere tüm ülkelerle diplomasi ve diyalogdan yana bir ülke olduğunu söyledi.Türkiye'nin bugün, sadece komşularıyla, sadece bölgesindeki ülkelerle ilişkilerini yeni bir boyuta taşıyanbir ülke değil, aynı zamanda, bölgesindeki tüm ülkelerle aynı anda konuşabilen, çok yönlü iletişim kurabilen bir ülke olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, ''Burası son derece önemlidir. Biz öyle bir adımı atmış durumdayız ki her sorunun çözüm yeri olarak diplomasiyi, diyaloğu görüyoruz. Bu, Türkiye'nin bir imkanıdır. Hem kendisi için bir imkandır, hem bölgesi için hem de Avrupa için aslında bir imkandır diye düşünüyorum'' şeklinde konuştu.
Türkiye'nin bölgesinde insan haklarını, özgürlükleri, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü hassasiyetle savunan bir ülke konumunda bulunduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Türkiye, hiç tartışmasız Avrupa coğrafyasının bir parçasıdır, Avrupa kültürünün bir parçasıdır ve bu konuda yerini, konumunu ciddiyetle korumaktadır, korumaya da devam edecektir. Türkiye'nin söylediği söz, aynı anda Balkanlarda da Kafkaslar'da da Orta Doğu'da da Avrupa ve Afrika'da da makes bulur. Türkiye sevindiğinde bu bölgedeki ülkeler de sevinir. Türkiye üzüldüğünde şu anda bölgemizdeki ülkeler de hüzünlenir. Bu yüzden, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği, sıradan bir ülkenin üyeliğinden çok fazla anlam taşır. Çok geniş bir coğrafyada yansıma bulur.Bakınız, bizim AB'ye müracaatımız 1959'da, 50 yıl geçti. 50 yıldır Türkiye, Avrupa Birliği kapısında bekletilmektedir. Neden? Sorunun cevabını biz hala alabilmiş değiliz. Zaman geliyor, 'siz büyük bir ülkesiniz' deniyor. Zaman geliyor, 'sizin nüfusunuz fazla' deniliyor. Ama biz AB'ye güç katmak istiyoruz. Yük almaya geliyoruz, siz AB'yi Medeniyetler İttifakının bir adresi olarak kabul etmiyor musunuz? AB'yi bir sosyal ve siyasi birlik olarak kabul etmiyor musunuz? Buraya güç katacak ve 1.5 milyarlık İslam dünyasıyla Batı dünyasına köprü olacak bir ülke aramıyor musunuz? Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak Türkiye'nin şu anda AB'ye girmesi 1.5 milyarlık İslam dünyası ile Batının bütünleşmesi anlamına gelir. Burada Türkiye'den daha anlamlı, daha güçlü bir köprü olamaz. Ama, AB şunu da diyebilir, şöyle ya da böyle, 'biz sizi kabul etmiyoruz', biz bunu alkışlarız, takdir ederiz. Ama hem 'sizsiz olmaz' hem de 'sizinle olmaz' derseniz bu dürüstlük olmaz ve bu AB müktesebatının 'ahde vefa' ilkesine de ters düşer. Zaten şu anda da ters düşüyor.''
''ÇOK GÜÇLÜ BAĞLARLA BİRBİRİNE BAĞLIDIR''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB'ye tam üyeliğin Türkiye'nin dış politikasının birinci önceliğini teşkil ettiğini dile getirerek, ''Bunu da özellikle vurgulamam gerekiyor. Biz özgüven içinde üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz, AB'nin de taahhütlerine tabii ki bağlı kalmasını bekliyoruz'' dedi.
Türkiye'nin en büyük ticaret ortağının AB üyesi ülkeler olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, 2008 yılında Türkiye'nin gerçekleştirdiği 132 milyar dolarlık ihracatın 63 milyar dolarlık kısmının AB üyesi ülkelere yönelik olduğunu kaydetti. Bu rakamın, 2008 yılında Türkiye ihracatının yaklaşık yarısına tekabül ettiğini ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
''Aynı yıl ülkemizin yaptığı 202 milyar dolarlık ithalatın 75 milyar doları yine AB üyesi ülkelerledir. Yine ülkemizin 2009 yılında yaptığı 141 milyar dolarlık ithalatın 57 milyar dolarlık bölümü AB üyesi ülkelerdendir. Yatırımların desteklenmesi konusunda da uluslararası yatırımcıların hiçbir tereddüte kapılmadan kendi vatandaşlarımızla eşit şartlarda Türkiye'de yatırım yapmasının önü açıktır. Nitekim, İspanya Türkiye'nin ilk 5 ülkesi arasındadır. Bunun sonucu olarak Türkiye'ye 2007 yılı içinde 22 milyar dolar uluslararası sermaye girişi olmuş ve reel yatırım sağlamıştır. 2008 yılında bu 18 milyara düşmüş ve bu küresel finans kriziyle birlikte son yılda bu 7.6 milyar dolara düşmüştür.
Bütün bunlara rağmen, bizler kararlı şekilde bu süreci işletiyoruz ve bu rakamlar açıkça gösteriyor ki ülkemiz ekonomisi Avrupa ile çok güçlü bağlarla birbirine bağlıdır. İspanya'ya bu vesileyle Türkiye'nin AB'ne verdiği destekten dolayı ayrıca buradan da teşekkür ediyorum. Halklarımız arasındaki temaslar, her geçen gün artıyor. Bu yakınlaşma ülkelerimiz arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilere de olumlu katkılar sağlıyor, sağlamaya da devam edecek, buna da inanıyorum. Ve ben doğrusu sizler huzurunda şahsıma tevdi edilen bu fahri doktora unvanından dolayı Madrid Avrupa Üniversitesine ve yöneticilerine, akademisyenlerine teşekkür ediyorum. Bu payeyi gururla taşıyacağımı bilmenizi isterim.''

"EVET TÜRKLER GELİYOR SEVGİYİ BÜYÜTMEK İÇİN"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Tarihte birçok şeyler anlatırlardı, bize de söylerlerdi. Yüzyıllardır, 'anne, Türkler geliyor' diyen Batılı toplumlara biz bugün, 'evet, Türkler geliyor, sevgiyi büyütmek için, dayanışmayı yüceltmek için, kardeşliği pekiştirmek için, iş birliğini geliştirmek için Türkler geliyor' diyoruz''dedi.
Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, Avrupa ve İspanya'nın saygın eğitim kurumu Madrid Avrupa Üniversitesinden fahri doktora unvanı verilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Şubat ayında İspanya'ya beraberindeki heyetle resmi ziyarette bulunduğunu, İspanya'nın, Avrupa Dönem Başkanlığını yürüttüğü o tarihte, yoğun gündem içinde, Türkiye–İspanya Hükümetler Arası İkinci Zirvesini yaptıklarını ifade eden Erdoğan, gerçekten dolu dolu bir zirve olduğunu, o ziyareti sırasında da Sevilla'ya giderek ''Kültürlerarası NODO Vakfının Barış Ödülünü de aldığını kaydetti.
Gerek NODO Vakfının ödülünün, gerekse bugün aldığı doktora unvanının kendi şahsından çok, Türkiye ile İspanya arasında hızla gelişen dostluğu payelendirdiğini aktaran Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bakınız, İspanya, Akdeniz'in en batısında, Türkiye de en doğusunda yer alan iki büyük devlet. Tarihte zaman zaman bu iki büyük devletin Akdeniz'de yoğun bir rekabet halinde olduğunu görürüz. İnebahtı, yani İspanyol dostlarımızın deyimiyle Lepanto Savaşı gibi sıcak karşılaşmaların yaşandığı anlar da oldu. Ancak tarihi nasıl okuduğunuz, tarihe nasıl baktığınız, hangi zaviyeden baktığınız son derece önemli. İnebahtı Savaşı'na, Türkiye ile İspanya arasında yaşanmış bir savaş olarak da bakabilirsiniz; Türkiye ile İspanya'nın birbirini daha yakından tanıdığı, yakınlaşmaya başladığı, aralarında yeni bir dönemin kapılarının aralandığı bir hadise olarak da bakabilirsiniz. İnebahtı Savaşı'nı acıların yaşandığı bir mücadele olarak da görebilirsiniz, Cervantes gibi dünyaya mal olmuş bir yazarın doğduğu bir olay olarak da görebilirsiniz. Şuraya da dikkatlerinizi çekiyorum; 11'nci yüzyıldan itibaren Doğu ile Batı, Haçlı Seferleri yoluyla çok kanlı çatışmalar yaşadı. Bugün bize anlatılan ya da ders kitaplarında ifadesini bulduğu şekliyle, Haçlı Seferleri, Doğu ile Batı'nın, Hristiyanlarla Müslümanların, Avrupalılarla Türklerin ve Arapların savaşıdır.
Ama, bu hadiselere biraz yakından baktığınızda, biraz derinden incelediğinizde, bu seferlerin aynı zamanda Doğu ile Batı'nın kaynaşmasına, kültürel ve bilimsel alışverişine inanılmaz katkılar yaptığını görürsünüz. 1099'da Kudüs'ün Haçlı orduları tarafından alınmasının ardından, 100 yıl boyunca oradaki Batılıların artık Doğulu olduğunu görürsünüz. Öyle ki, sonradan gelen Batılılar, oradaki Doğulu soydaşlarını tanımada zorluk çekmiştir. Haçlı seferlerinin bir Müslüman-Hristiyan çatışması olduğu tezi de ilerleyen yıllarda ciddi şekilde inanıyorum ki sorgulanacaktır. Çünkü Haçlılar, yolları üzerindeki Hristiyan Rumlarla, Ermenilerle de savaşmıştır. Gün gelmiş, Müslümanlarla ittifaklar kurulmuştur, gün gelmiş, Yahudilerle Müslümanların, Yahudilerle Hristiyanların ittifaklarına şahit olunmuştur. Savaşların, çatışmaların ötesinde, iki tarafın arasında çok yoğun bir kültürel, bilimsel, sanatsal alışveriş yaşanmış; tıp ve mühendislik başta olmak üzere Batılılar Doğu'dan çok önemli bilgi ve tecrübeler edinmişlerdir. İşte sadece bu örnek bile, tarihin göründüğü gibi ya da bize gösterildiği, bize aktarıldığı gibi olmadığının, başka zaviyelerden bakıldığında farklı anlamlar taşıyabildiğinin çok önemli bir delilidir.''

''YANLIŞ ANLAMALAR ÜZERİNE Mİ İNŞA EDECEĞİZ?''

Geleceğin geçmişin hatıraları üzerine mi inşa edileceğinin, yoksa ortak bir gelecek idealiyle mi hareket edileceğinin önem taşıdığını dile getiren Başbakan Erdoğan, ''İlişkileri husumetler, yanlış anlamalar, ön yargılar üzerine mi inşa edeceğiz; yoksa dostluk, dayanışma ve paylaşım üzerine mi inşa edeceğiz? Biz, Türkiye ve İspanya olarak, ikinciyi tercih ettik'' dedi.

MEDENİYETLER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ FORUMU
Türkiye ile İspanya'nın hem aralarında, hem de bölgelerinde en geniş anlamda dünyada geleceği, tarihi husumetlerden, kin, öfke ve gözyaşından, ön yargılarından arındırıp, sevgi, dostluk, kardeşlik üzerine bina etmeyi, en azından bu yolda mücadele etmeyi tercih ettiğini belirten Erdoğan, böylece yeni bir süreci başlattıklarını söyledi. Erdoğan, şunları kaydetti:
''Tarihte birçok şeyler anlatırlardı, bize de söylerlerdi. Yüzyıllardır, 'Anne, Türkler geliyor' diyen Batılı toplumlara biz bugün, 'Evet, Türkler geliyor, sevgiyi büyütmek için, dayanışmayı yüceltmek için, kardeşliği pekiştirmek için, iş birliğini geliştirmek için Türkler geliyor' diyoruz. Batı deyince kimi çevrelerde oluşan kötü çağrışımların, emperyalist anlayışların değil, evrensel değerlerin, Avrupa Birliği ile somutlaşan ortaklık ruhunun ve paylaşım kültürünün anlaşılması gerektiğini ifade ediyoruz.
İspanya'nın da, bizim bu hissiyatımızı paylaştığını, destek verdiğini, bizimle bu yolu birlikte yürüdüğünü görmekten dolayı son derece mutluyuz. İspanya'yı ve Türkiye'yi Medeniyetler İttifakı girişimine sevk eden, açıkçası bu yeni paradigma, ezber bozan bu yeni bakış açısıdır. Değerli dostum Zapatero ile birlikte 2005 yılında başlattığımız bu girişim, kısa sürede önemli mesafeler kaydetti. İttifak'ın Dostlar Grubundaki üye sayısı şu anda 120'ye ulaştı. Yani 120 ülke ve uluslararası kurum, kuruluş şu anda bu Dostlar Grubu içinde yerini aldı. İki hafta sonra Rio de Janeiro'da Medeniyetler İttifakı'nın üçüncü forumunu gerçekleştireceğiz. Üçüncü Forum, İttifak'ın Latin Amerika ve Karayip ülkelerince daha yakından tanınması için eşsiz bir fırsat sunacak.''

''TERÖRÜ ADETA YOKLUĞA MAHKUM ETMEK ZORUNDAYIZ''

Tarih boyunca üst üste üretilen, çoğaltılan, büyütülen ön yargıların artık aşılması gerektiğini dile getiren Erdoğan, ''Kitle iletişiminin bu kadar yaygınlaşması ve hızlanması, ön yargıları büyütmekte değil, tam tersine gerçeklerle yüzleşmekte kullanılmalı. Küreselleşme, ayrımcılığı ve farklılıkları değil, benzerlikleri öne çıkarmalı'' diye konuştu. Başbakan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bakınız, 11 Eylül'de New York'ta, ardından Londra'da, Madrid'de, İstanbul'da terör saldırılarını yaşadık. Bu saldırılar olduğu zaman hepimiz dertlendik, üzüldük. Terörle tam 30 yıldır mücadele eden bir ülke olarak, terörün bir rengi, bir inancı, bir aidiyeti, ırkı olmadığına inanıyoruz. Terör, insanlık dışıdır, dolayısıyla insana ait olan vasıfları taşıyamaz, insanlığın erdemini ihtiva eden kimliklerle terör ifade edilemez. Bu acı olaylardan yola çıkarak, bir inancın, bir dinin, kültürün, mezhebin, hatta daha da büyük bir genellemeyle toptan Doğu'nun itham edilmesi, terörün amacına ulaştığını gösterir. Çünkü terör, propagandasının yapıldığı oranda güçlüdür. Dolayısıyla bu noktada iyi düşünmek ve bu noktada terörü adeta yokluğa mahkum etmek zorundayız.
Burada bir kez daha tekrar etmekte fayda görüyorum; antisemitizm ne kadar insanlık dışıysa -ki bunu ilk dillendiren liderlerden biri benim- ama bunun yanında, ırkçılık ne kadar insanlık dışıysa, İslamofobia da o kadar insanlık dışıdır. Medeniyetler İttifakı, bu tür kitlesel ayrışmaların, kopmaların, uzaklaşmaların, kamplaşmaların insanlığa fayda getirmeyeceği gerçeğinden hareketle yoluna devam ediyor. Zorlu bir yoldayız, meşakkatli bir yoldayız. Ama Türkiye ve İspanya gerçekten iki büyük devlet, iki büyük medeniyet temsilcisi ve bu yolu kararlılıkla yürüyerek inanıyorum ki ezberleri bozacak, bozmaya devam edecektir.''
20'nci yüzyılın başında, Birinci Dünya Savaşı'nda Türkiye birçok ülkenin istila ve işgal hareketlerine maruz kaldığını belirten Erdoğan şöyle devam etti:
''Bugün içinde bulunduğumuz sınırlar dahi işgal edildi. Ancak, 1919 yılında başlattığımız Kurtuluş Savaşı'nı zaferle sonuçlandırdık ve 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'ni kurduk. Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni vizyonu, eski düşmanlıkları devam ettirmek, eski husumetleri sürdürmek, kin ve öfke üzerine bir dış politika inşa etmek olmamıştır. Tam tersine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ifadeleriyle, 'Yurtta Sulh, Dünyada Sulh' ilkesiyle hareket edilmiş, tarihte yeni bir süreç başlatılmıştır.''
Hükümet olarak son 7.5 yılda, Türkiye'nin dış politikasına bu ilke doğrultusunda yeni bir ivme kazandırdıklarını anlatan Erdoğan, ''komşularla sıfır problem'' diyerek çevredeki ülkelerle ilişkileri yeni bir boyuta taşıdıklarını söyledi.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev'in Türkiye'ye konuk olduklarını, Rusya ile 17 anlaşma imzalandığını anımsatan Erdoğan, Rusya ile Türkiye arasındaki vizelerin kaldırıldığını da ifade etti.
Yunanistan'a yaptığı resmi ziyarete de değinen Erdoğan, her şeyin masada olması gereğine inandıklarını, diplomasi varken başka yollar aranmaması gerektiğini ifade etti. Erdoğan, Yunanistan'da yaşanan sıkıntılı döneme rağmen, gerçekleştirdikleri ziyarette Yunanistan'la anlaşmalar imzalandığını kaydetti.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.