Liman dediğinde ne gelir ki akla? Kallavi gemiler, envai tür yükler, vinçler, forkliftler, gümrükler, gümrükçüler, çalan düdükler, inip binenler, vesaireler... Velâkin bundan böyle 'liman deyince' aklıma hüzün ve umarsızlık gelecek... Tonilatolarca acı, tarifi mümkünsüz keder, irikıyım şiddette esen elem rüzgârları gelecek. Çanakkale Kepez'de, limandaydım önceki gün. Hani, ağır yaralı Mavi Marmara'nın nekahet üssündeydim yani. Orada, aynen de bu görüp hissettiklerimi doldurdum çünkü yürek heybeme. 'Neymişti?' Mavi Marmara buradan 'kalkacakmıştı.' Şehit aileleri başta, her milletten aktivistleri, bu davaya gönül verenleri, haber için doluşmuş gazetecileri de böğrüne alıp, İstanbul Sarayburnu'da 'akacakmıştı!' güya. Olmadı, olamadı...
MAKUL İTİRAZLAR GALERİSİ '
Mışlı geçmiş' zamanların omurgalandığı masallara döndü, yalan oldu bu seyahat. Beynelmilel deniz hukukunun cevaz vermeyişi bir yana, zaten perişan edilip sakat bırakılmış tekneyle, hele o fırtınada sivil yolcularla denize açılmaya "yassah' geldi. Eşinin, evladının, babası, abisi, kardaşının şehit düştüğü küpeşte kuytuları, filika altları, güverte sahanlıkları, kamara koridorlarında; yitik kokular, düşsel siluetler, suretler arayacak olanların hevesleri kursakta, elleri böğürde kaldı, oyyy!.. Bütün bir ikindi, akşam, yatsı zamanlarından sabah salasına kadar gözlediğim o 'iyi' insanlar, bunca kederli ve hederli bekleyişin ardından 'kös' döndüler. Neticeten, gemiye binilemedi, Çanakkale geçilemedi. Ne yapabileceksek onu yaptık. Karayolu marifetiyle İstanbul'a döndük. Sabaha karşı saatlerde tren katarı gibi art arda dizilmiş otobüsler Malkara-Kınalı- Kumburgaz tarikiyle gerisin geri süzülürken, 'yükümüz kırgın kalpli insan yükü' yazıldı konşimentolara. Haaa unutmadan, bu reddedilişe itirazsız kalındı desem kusur; itirazın dozunu, şiddetini, şekil şemalını yazsam kural ihlali olur. Duygusallığın doruklarına varmış kalabalıkların makul görülesi karşı çıkışlarından doğan manzaraya, dâhili ve harici akbabaları güldürmemek için aldığımız 'toplu basın kararına' uyuyor ve kendi payıma susuyorum. Sabah oldu hayroldu şükür ki... Çanakkale Kepez Limanı'ndan böylesi buruk dönen yürekler, Sarayburnu'nda geminin avdetini bekleyen on binlerin coşkusuna kaynayınca, güllük gülistanlık ortamlar doğdu bir güzel. İnsanlığa yapılmış sabotaj akranına, kabotaj bayramına dönüşen tabloyla tokat attı sağduyu güruhları.
MERMİ YERİNE HAVAİ FİŞEK
Balıkçısı, kayıkçısı, motorcusu, vapurcusu aralarına alıp Mavi Marmara'yı, mavi Marmara sularında eskortladı, Sarayburnu'na yanaşmasını böylece koltukladı. Bu kez İsrail'in acımasız komando askeri mermileri değil, hoş geldin naraları, havai fişekleriydi gemi etrafında patlayan. Ve elbette, bu görkemli görüntünün en yakıcı sahnesi, beklenen sahne oldu. 9 şehidin yakınları gemiye girdiler ve başta da dediğim gibi. "Eşinin, evladının, babası, abisinin, kardaşının şehit düştüğü küpeşte kuytuları, filika altları, güverte sahanlıkları, kamara koridorlarında; yitik kokular, düşsel siluetler, suretler aradılar." İşte o an Yahya Kemal'in dizeleri gelip çöktü içime: "Biçare gönüller ne giden son gemidir bu. Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu."