Giriş Tarihi: 18.02.2011 22:12 Son Güncelleme: 18.02.2011 22:13

Arınç gündemi değerlendirdi

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, basın mensuplarının kendi alanlarındaki faaliyetlerde özgür olması gerektiğini belirterek, ''Bir insanın karşılığında meslek olarak gazeteci yazıyorsa, bu gazeteci ilanihaye suç işlemez, suçtan masumdur, imtiyazı vardır diye bir anlayış çağ dışı bir anlayıştır'' dedi.
Arınç, NTV canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Basın özgürlüğünün olmazsa olmazlarından biri olduğunu vurgulayan Arınç, bunun hem Anayasa hem de basınla ilgili kanunlarda düzenlendiğini söyledi.
Yeni çıkarılan RTÜK'le ilgili kanunda ve hazırlıklarını bitirdikleri internet medyası ve haber portalları ile ilgili kanunlarda basın özgürlüğüne fevkalade önem verdiklerini dile getiren Arınç, ''Tabi bunun da sınırları, Anayasa'nın 28. maddesinde yani 'basın özgürdür sansür edilemez' dendikten sonra bazı kısıtlamalar var, bu da Anayasa'nın hükmüdür, Anayasa'nın hükmünü de biz yazmadık. Geçmişten bu yana bu var'' diye konuştu.
Arınç, bütün özgürlükler gibi basının kendi alanındaki faaliyetlerine yönelik de bir takım kısıtlamalar ve sınırlamalar bulunduğunu ifade etti.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi Francis Joseph Ricciardone'nin basın özgürlüğü konusundaki değerlendirmelerine ilişkin Arınç, Ricciardone ile yaptıkları görüşmede, kendisinin, ''Türkiye'nin, son yıllardaki demokratikleşme konusunda attığı adımları fevkalade olumlu bulduklarını, Türkiye'de güzel şeyler oluyor'' anlamına gelecek değerlendirmelerde bulunduğunu söyledi. Arınç, şunları kaydetti:
''Anlamaya çalışıyoruz diyor. Ben de zaten anlamaya çalışmasını tavsiye ettim. Bunun için biraz zaman geçmesi gerekir dedim. Çünkü ABD mentalitesiyle veya Türkiye'de belli çevrelerin yazdığı, çizdiği bir takım şeylerle olaylara bakılırsa yanlış anlamalar olabilir. Türkiye şartlarında, Türkiye'yi biraz daha yakından tanıyarak burada basın özgürlüğü, medyanın durumu, hükümete karşı tavırlar, hükümetin yanında yer aldığı iddia edilen bir takım basın organları, bunların sözlerinin bence iyi bir analiz edilerek gerçek anlamını bulmaya çalışmasında fayda var. Bir defa söylediğim, yani basının özgür olması, bu konuda kısıtlamaların asgari seviyede olması, basına veya basın mensuplarına karşı yıldırıcı, baskı, caydırıcı önlemler olmaması konusu genel bir düşüncedir ve doğru bir düşüncedir. Ama özel bir olayı anlatırken eğer bunları kullanıyorsa, sanki Türkiye'de aksine bir uygulama varmış gibi de anlaşılabilir.''
''İÇ İŞLERİNE KARIŞMA OLARAK GÖRMÜYORUM''
Ricciardone'nin değerlendirmelerini Türkiye'nin iç işlerine karışma olarak görmediğini, bir yanlış anlama olabileceğini belirten Arınç, ''Ben de bunları anlamaya çalışıyorum demiş. Bu bağışlanacak bir şeydir. Doğrudan Türkiye'deki bir takım özgürlüklerin yok edildiğini anlatmaya çalışan bir konuşma değil. Yani bu kadar büyük bir yanlışı yapabilecek bir insan değil. Özellikle Wikileaks belgelerinin hala konuşulduğu bir zamanda bu tür bir yanlış anlamaya yol açacak sözleri konuşmaması gerekirdi. Ben sadece Türkiye'yi biraz daha yakından tanıyın, ondan sonra bu konularda hüküm verin anlamına gelebilecek ince bir eleştiri yaptım'' diye konuştu.
Diplomatların, bir ülkedeki şu veya bu spesifik uygulamaları söz konusu ederek bunlar üzerinde konuşabilecek siyasi enstrümanlar olmadığını vurgulayan Arınç, diplomatların kendi ülkelerini temsil edip, bulundukları ülkeyle ilgili kendi diplomatik kanallarına bilgiler verebildiğini belirtti. Arınç, ''Yoksa siyasi aktörler olarak her gün, her olayı yorumlayan kişiler diplomatlardan olmaz'' dedi.
''MUHALEFET ÖZGÜRLÜĞÜ''
Bülent Arınç, ''muhalefet özgürlüğünün engellendiği'' yönündeki değerlendirmelere ilişkin, bu eleştirilerin hukuki bir dayanağı olmadığını, bunların siyasal eleştiriler olduğunu belirtti.
Özgürlükler konusunun sadece Türkiye'nin sınırlarıyla ilgili bur konu olmadığına dikkati çeken Arınç, bu konunun bütün dünyayı ve insanlığı ilgilendirdiğini söyledi.
Özgürlüklerin bütün insanlığın ortak malı olduğunu ve savunulması gerektiğini vurgulayan Arınç, şöyle konuştu:
''Bununla ilgili kurum ve kuruluşlar da var zaten. Mesela, Türkiye basın özgürlüğünde şu sıradan şu sıraya düştü şeklinde bazı anketler ve grafikler yayımlanıyor. Bunları dünyada belli kurumlar, kuruluşlar yapıyorlar. Bir kısmı yanlı, Türkiye'deki belli bir siyasi merkeze yönelik propaganda amaçlı yapılıyor olabilir diyebilirsiniz ama büyük bir kısmı da tarafsız, objektif bir takım araştırmalar. Bunların içerisinde son yıllarda Türkiye'de bazı gazetecilerin mesleklerini yaparken baskı ile karşılaştıkları hatta yargılandıkları, yargılanmak üzere oldukları yazılı.
Ben genelde medyayı ilgilendiren konularda sorumluluğu olan bir bakanım. TRT, Anadolu Ajansı, RTÜK, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bende ve diğerleri. Bu konuya benim bigane kalmam mümkün değil. Ama bugün ODA TV'yi, dün Ergenekon'dan 2 seneyi geçkin bir zamandır içeride olduğu bilinen bazı isimler... Bu konular kapsamında ele aldığımız zaman meseleye hukuki açıdan şöyle bakabiliriz: Gazeteciler, basın mensupları da belli sahada görevli insanlardır. Bu insanlar haber toplarlar, yazı yazarlar, karikatür çizerler, kitap çıkarılar, yani kendi alanlarında bir faaliyet içerisinde bulunurlar. Bundan dolayı özgür olmalıdırlar. Ancak kanunun suç saydığı eylemleri işlediklerinde de mutlaka haklarında soruşturma açılır, gerekli delil bulunursa kovuşturma açılır, sonunda ya beraat ederler ya mahkum olurlar. Bir insanın karşılığında meslek olarak gazeteci yazıyorsa, bu gazeteci ilanihaye suç işlemez, suçtan masumdur, imtiyazı vardır diye bir anlayış çağ dışı bir anlayıştır.''
''BAŞIMIZIN ÜSTÜNDE YERİ VAR''
Bu raporlarda karşılığında gazeteci yazan bazı kişilerin ''terör örgütü lehinde propaganda yapmak'', ''adam öldürme'', ''cinsel taciz'' gibi suçlamalara muhatap olduklarını gördüğünü belirten Arınç, şunları kaydetti:
''Bir basın mensubu, bir gazeteci kendi alanında sadece haberle, sadece haberi iletmekle herhangi bir şeklide cezaya muhatap olmamalı. İçeri girmemeli, yargılanmamalı. Amenna, başımızın üstünde yeri var. Ama biz şimdi mesela ODA TV hakkında nasıl bir suç işlediğini bilmiyoruz. Ben şahsen bilmiyorum. Soruşturma evresinde, yarın iddianameye dönüşürse veya sanıkların kendisine anlatılmıştır bu, onlar söylerse, şimdi isimleri şüpheli onların, ancak o zaman bileceğiz. Ama ben eminim ki Türk Ceza Kanunu'nun bazı maddeleri var, 'adli görevi etkilemeye teşebbüs', 'soruşturmanın gizliliğini ihlal', 'kişisel haklara zarar vermek', 'belli örgütler lehine çalışmak' gibi. Bu suçlamalardan birisiyle eğer yargılanma ihtimalleri varsa bu artık siz basın özgürlüğü yoktur şeklinde anlayamazsınız. Her meslek grubunun içerisinde, kendi mesleğinin dışında bir takım işler yapan veya suç işlemeye mütemayil kişiler bulabilirsiniz.''
''YÜREKTEN KABUL EDİYORUM''
Bakan Arınç, gazetecilerin muhalefet etme özgürlüğünün olabildiğince esnek değerlendirilmesi düşüncesinde olduğunu söyledi.
AİHM'nin ifade özgürlüğü bağlamında kabul ettiği her şeyi yürekten kabul ettiğini vurgulayan Arınç, ''Cebir ve şiddet istemeyecek, suç işlemeye tahrik etmeyecek ve kişileri hedef gösterip hakaret etmeyecek. Bunun dışında ne yaparsa serbesttir'' dedi.
Ergenekon, Balyoz ve KCK davalarında da gündeme gelen tutuklama kararlarının veriliş şekli ve gerekliliğinin kamuoyuna yansıdığı belirtilerek, hangi koşullarda bir tutuklama gerektiği şeklinde hukukçu olarak görüşü sorulan Arınç, insanların niçin tutuklanacağı ve böyle bir tedbir uygulanacağının bilinen şeyler olduğunu ifade etti.
Arınç, ''Ne siz, ne ben. Bu tutuklamalarda hakim ve savcı değiliz. Bütün bu tutuklamalar, gözaltına almalar, arama kararı çıkartmaların hepsi hakimlerin, savcıların işidir. İkimiz de hakim ve savcı değiliz, Sayın Kılıçdaroğlu da hakim ve savcı değil, Sayın Erdoğan da hakim savcı ve değil. Dolayısıyla bir yargısal faaliyet olarak yürütülen konularda siyasetçilerin söz söylemesi esasında doğru değildir'' diye konuştu.
Eleştiri olabileceğini dile getiren Arınç, ama yargının bir kararını eleştirirken diğerine alkış tutmanın uygun bir hareket olmayacağını vurguladı.
Arınç, kendisinin de Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarına karşı çıktığını, bu kararları eleştirdiğini ifade ederek, hala bunları doğru, haklı ve hukuka uygun bulmadığını kaydetti.
Bülent Arınç, şöyle konuştu:
''Ama Anayasa Mahkemesinin kararı olduğu için de boynumuzu bükmüş ve gereğini yapmışızdır. Kaç defa bu mahkemelerde yargılanmış bir siyasi parti mensubuyum ben. Refah Partisinin kapatılması istendi, sanıklardan biri bendim. Fazilet Partisinin kapatılması istendi bendim, AK Parti'nin kapatılması istendi yine sanıklardan biri bendim. Ama artık Türkiye parti kapatma ve partiler hakkında kapatma davası açma ayıbından kurtulsun diye biz Anayasa'nın değişikliğini getirdik, en çok biz kapatılıyoruz diye şikayet edenler evet oyu kullanmadı.''
Soruşturmanın gizliliğini ihlal konusunda da gazeteciler hakkında açılan davalar olduğunun hatırlatılması üzerine Arınç, bunun çok yaşandığını belirterek, muhalefet kanadından gazetecilerin aksine, en çok muhalefetin eleştirdiği gazetecilerin bundan zarar gördüğünü dile getirdi.
Arınç, bu konunun sol-sağ veya iktidar-muhalefet olarak ayrılabilecek bir konu olmadığını söyledi.
''BASIN ÖZGÜR OLMALI''
''Soruşturmanın gizliliğinin asıl olduğu, evrensel bir hukuk kuralıdır'' diyen Arınç, şöyle konuştu:
''Sizin hakkınızda, benim hakkımda şüpheli sıfatıyla bir soruşturma yapılsa, benim özel hayatımın korunması lazım, gizliliğe riayet edilmesi lazım. Ama birileri bu olayı kendi gazete sütunlarına taşırsa, benim özelimi ifşa ederse, henüz dava açılmadan, o zaman ben bundan zarar görürüm. Evrensel hukuk diyor ki soruşturma gizli olacak. Eğer bunu kabul ediyorsak bu gizliliği ihlal etmenin de bir suç olduğunu kabul etmemiz lazım. Ancak şunu yapabiliriz, bu konuda çalışmalarımız var, hem bizim hem Adalet Bakanlığı'nın... Bir, gazetecilerin suçlandığı bu maddelerdeki ceza unsurlarını daha net hale getirmemiz lazım ve muğlaklıktan, ortada kalmaktan kurtarmamız lazım. İkincisi, ceza süreleri konusunda, mesela basın kanunundaki ceza süreleriyle, orada adli para cezaları var, ceza kanunundan kaynaklanan süreler şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalardır. Burada o tecil sınırları içerisinde kalabilecek, yani asgariye indirilebilecek bir düzenleme olabilir. Bir üçüncüsü de, bir suçu işlersiniz bir yıldır, ama basın yoluyla işlerseniz yarı miktarında arttırılır, o yarı miktarındaki arttırmayı da kaldırırsanız belki cezaevine girmekten gazetecilerimizi kurtaracak bir noktaya gelebiliriz. Bunu biz belli bir gazeteci grubu, yayın grubu için değil. Tüm basın mensupları için bunu yapmalıyız. Çünkü basın hakikaten özgür olmalı ve kendi görevini çok iyi şartlarda yapabilmeli.''
TELEFON DİNLEME KONUSU
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ''telefon dinlenme konusunda'' sıkıntısını paylaştığını, ayrıca bir gazetede bazı AK Parti'li vekillerin de bu sıkıntıyı gündeme getirdiğine yönelik bir haberin yayınlandığının dile getirilerek, kendisine yansıyan bir sıkıntı olup olmadığının ve muhalefetin sıkıntısını nasıl değerlendirildiğinin sorulması üzerine Arınç, ''Belki de Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu konuyu tekrar gündeme getirmesinin güncel bir endişeden kaynaklandığını da tahmin ediyorum'' dedi.
Arınç, bir kanun çıkarıldığını ve yasaya uygun dinleme yapıldığını ifade ederek, asıl şikayet edilen konunun herkesin elindeki teknolojik imkanlarla birilerini dinlemesi olduğunu dile getirdi. Bakan Arınç, ''Bu yasal olmayan dinleme, ahlaksız bir iş, çirkin, kötü, suç sayılan bir fiil'' diye konuştu.
Yasal olmayan dinlemelerin çirkin, yakışıksız olduğunu tekrarlayarak, kişisel verileri yasal olmayan yollardan elde etmeye çalışmanın da ayrıca bir suç olduğunu düşündüğünü belirten Arınç, ''Biliyorsunuz 26 maddelik Anayasa değişikliğinin en önemli maddelerinden bir tanesi de kişisel verilerin korunmasıdır. Buna CHP hayır dedi ama biz onlar adına da böyle bir Anayasa değişikliğini uygun gördüğümüzü ifade ettik. Bunu kim yapıyorsa elbette ortaya çıkarılmalıdır'' dedi.
Bunun AK Parti ya da CHP'ye yönelik bir eylem olmadığını anlatan Arınç, basit, günlük olaylarda bile telefon dinlemelerinin olmasının insanların huzurunu bozan, toplum içinde güvenle yaşamasını engelleyen çirkin bir fiil olarak vurguladı.
RTÜK YASASI
RTÜK ile ilgili yasaya dikkat çeken ve eleştirilen konulardan birinin Başbakan veya görevlendireceği bakanın geçici yayın yasağı getirmesine dair madde olduğunun belirtilmesi üzerine Arınç, RTÜK ile ilgili yasanın 1994'te çıktığını, bunu 17 sene sonra yeni baştan değiştirdiklerini dile getirdi. Arınç, aslında çok geç kalmış bir iş yaptıklarını ifade ederek, ''Bundan dolayı da kendimi çok mutlu hissediyorum'' diye konuştu.
Bu yetkinin milli güvenliğin gerektirdiği hallerde, acil konularda kullanılabileceğini ifade eden Arınç, ancak bu yetkiyi yargı denetimine bağladıklarını söyledi.
Arınç, RTÜK kanununun en azından 10 yıldır değiştirilmesi gerektiği görüşünü dile getirerek, geç kalmış bir işi büyük bir başarıyla yaptıklarını, TBMM'de de büyük bir konsensüsle ortaya çıktığını bildirdi.
Bu maddenin kaldırılmasının söz konusu olup olmayacağının sorulması üzerine Arınç, bunun talep edildiğini ancak uygun görülmediğini, çünkü varlığından bugüne kadar rahatsız olunmadığını ifade etti.
ŞİVAN PERVER KONUSU
Şivan Perver ile buluşmasının hatırlatılması ve sanatçının geri dönüş hayalleri kurarken, bazı çevrelerce hainlikle suçlanmasını nasıl karşıladığını, ayrıca görüşmesinin detayının sorulması üzerine Arınç, bazı toplantılara katılmak üzere Almanya'ya gittiğini hatırlattı.
Arınç, Perver'den ziyaret talebi geldiğini dile getirerek, kendisini tanımadığını ancak ismini bildiğini, bazı türkülerini de dinlediğini söyledi.
Perver'in geçmişteki siyasi hayatına yönelik bazı bilgi ve duyumları bulunduğunu, çok iyi bir ozan olduğunu anlatarak, ''Türkiye hasretiyle yandığını ifade eden bir insan. Bizim müşterek kültürümüzün yetiştirdiği çok önemli bir kişi. Ben böyle hatırlıyorum kendisini'' dedi.
Perver'in üç arkadaşıyla kaldığı otele geldiğini belirten Arınç, bir iki saat kadar çok iyi bir sohbet ettiklerini, birbirlerini kucakladıklarını kaydetti.
Arınç, Perver'in demokratik açılımın başarıya ulaşması gerektiğini, bunun Türkiye'nin bir şansı olduğunu ifade ettiğİni, kendisine de bir görev düşüyorsa bir konser tertipleyebileceğini anlattığını bildirdi.
Kendisinin de memnuniyetini dile getirdiğini belirten Arınç, örgütün, bazı siyasetçilerin ve bir iki gazetenin hedefi haline geldiğini söyledi.
Arınç, ''Düne kadar adeta taptıkları bir insanı, söyledikleri olumlu cümleler sebebiyle TRT 6'da üç beş dakikalık konuşmasıyla düşman haline getirdiler. Buna hepimizin karşı çıkması lazım. Yani Şivan'ı müdafaa etmek, korumak, Şivan Perver'in Türkiye'ye dönüşünü temin etmek her yurtseverin görevi. Ben bir siyasetçiyim, hükümette bir bakanım, ama sıradan bir insan, bir vatandaş olarak bu etiketleri taşımasaydım dahi, herkesin, basın mensubu olarak da, sanatçı olarak da Türkiye'nin yetiştirdiği bu büyük değere sahip çıkmamız lazım. Şivan'a Kürtler de Türkler de, bu coğrafya da yaşayan milyonlarca insan da bir kardeşi olarak sahip çıkmalı'' diye konuştu.
KAYIPLAR VE FAİLİ MEÇHULLER
Kayıplar ve faili meçhullerle ilgili bir komisyon kurulması yönündeki soruya karşılık da Arınç, ''Böyle bir komisyon kurmaya gerek yok. Şu bakımdan yok, 8 yıldır iktidardayız. AK Parti döneminde 55 tane mafya ve çete çökertildi'' dedi.
Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''8 yıldan beri biz faili meçhulleri konuşuyoruz, 8 yıldan bu yana kuyular kazılıyor, 8 yıldan bu yana toplu cesetlerin bulunduğu iddia edilen yerler araştırılıyor. 8 sene evvel bunları kimse konuşamıyordu, bunları itiraf edemiyordu. Bugün kurmay albaylar bile bu cinayetler sebebiyle mahkemelerde yargılanabiliyor, belediye başkanları yargılanabiliyor, Şırnak olaylarıyla bağlantılı olarak söylüyorum. İlk defa AK Parti hükümeti döneminde herkes cesaretle yaşadığı olayları acıları anlatmaya, itirafta bulunmaya, iddiada bulunmaya, ihbarda bulunmaya başladı. Bunların üzerine gidiyoruz, yargı kendine düşeni yapıyor. Biz de kolluk kuvvetlerimizle bunları değerlendiriyoruz.''
Faili meçhul cinayete kurban gidenlerin ailelerinin de bir komisyon talebi olduğunun belirtilmesi üzerine Arınç, 30 yıl önce işlenmiş cinayetler için de komisyon kurulabileceğini ifade ederek, ''Siyasi bir organdır yasama organı. Yasama organı, meclis araştırması icrai bir sonuç ortaya çıkarmaz. Sadece tespitle ilgili kalır'' dedi.
Arınç, faili meçhul cinayetleri araştırma komisyonunun 1991-95 yılları arasında kurulduğunu, ancak o zamanki hükümet ve parlamento çoğunluğunun bunun görev yapmasına izin vermediğini, sonuç raporunu tartışmayıp, raporu bastırmadığını söyledi.
Bülent Arınç, şunları kaydetti:
''Bizse 8 yıldan bu yana, bir tek faili meçhul cinayet benim bildiğim kadarıyla Hablemitoğlu cinayetidir. Onun dışındaki bütün failler ya 24 saat içinde, ya 36 saat içinde bulunmuştur, yargıya teslim edilmiştir. Yargı kararını vermiş vermemiş... Burada Hükümeti, İçişleri Bakanlığını, polisi vesaireyi suçlama noktasından çıkmamız lazım. Elbette yakaladıktan sonra Türk bayrağı önünde kahraman gibi poz verenlerin de cezasını vermek lazım. Ben şunu söylüyorum, hükümet olarak biz bugün, faili meçhul cinayetlerle, kaçırmalarla, kayıplarla, şunlarla bunlarla, dört başı mamur çalışıyoruz, görevimizi yapıyoruz. Ayrıca bunun için araştırma komisyonu kurulacaksa kurulabilir, ama araştırma komisyonu hükümete yön verecek nokta da değil. Biz zaten bulmuşuz, teslim etmişiz. Bunun siyasi saiklerini, arka planını sebeplerini elbette meclis araştırabilir. Ama çok güncel bir hadise veya çok güncel bir ihtiyaç değil. Onu söylemek istiyorum.''
Arınç, sözlerini şöyle tamamladı:
''Biz bunlarla mücadele ederken ana muhalefet lideri de ''O örgütü gösterin ben de üye olayım'' diyor. Yani bütün bu örgütlerle, yani suç örgütleriyle mücadele topyekun bir iştir. Dünyada terörle mücadeleyi bir ülke tek başına başaramaz. Terörle mücadele ortak bir çabayı gerektiriyor. Bunun için bütün örgütlerle mücadelede de iktidarıyla, muhalefetiyle eleştirileri, önerileri de içine almak şartıyla ancak baş edebiliriz. Yoksa meydan okuyarak ben de bu örgütün bir üyesiyim demek, veya avukatıyım demek Türkiye'de bu mücadelenin önünde en büyük engel olur.''

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.