''Her yer bina'' şikayeti
İstanbul Üniversitesi çalışma ekonomisi öğrencisinin, her yerin alışveriş merkeziyle dolduğu ve çok fazla bina inşaatı bulunduğunu ifade ederek, ''Çocukların uçurtma uçuracağı, misket oynayacağı yer kalmadı. Ayağımız neredeyse toprağa değmiyor. Bu şartlarda çocuklar nasıl çocukluğunu yaşayacak'' sorusu üzerine de Gül, her çağın kendine has gerçeği olduğunu söyledi. ''Bizim çocukluğumuz bu atmosferde geçti'' diyen Gül, Türkiye'de şehirleşmenin çok hızlı yaşandığını, binaların çok hızlı yapıldığını anlattı.
Gül, belli bir dönemde imar durumlarının da özensiz gerçekleştiğini vurgulayarak, ''Böyle olunca çok ihmal oldu. İnsanlar kötü evlerden, biraz daha iyi evlere gelmeyi yeterli zannettiler. Köylerden, ilçelerden çevre illerden büyük şehirlere müthiş akım oldu. Türkiye'deki en büyük değişim aslında şehirlere olan göçle yaşandı ve bu hala devam ediyor'' dedi. Bu durumun sonucu olarak plansız, programsız çarpık yapılaşma yaşanmasının yanında ihmallerin de söz konusu olduğuna dikkati çeken Gül, ''Son yıllarda bunun farkına varıldı. Çevre bilinci uyanmaya başladı. Büyük parklar, belediyelerin önem verdiği sosyal ihtiyaçları karşılayacak imkanlar, kaynaklar ayrılmaya başlandı. Doğru istikamette geri dönüşün başladığını ifade edebilirim'' diye konuştu.
''Rüyamızda görsek hayra yorarız, karşınızdayız''
Endüstri mühendisi Nesibe Şahin Akar Yıldız da sorusundan önce, uygulamaya ilişkin duygularını, ''Devlet büyüğünü rüyamızda gördüğümüzde hayra yorumlanır. Biz sizi karşımızda görüyoruz. Herhangi bir tabire ihtiyaç olmadan bunun devletle milletin iletişimi adına çok hayırlı bir adım olduğunu düşünüyorum. İnşallah devam eder'' diyerek dile getirdi.
Gül, Yıldız'ın, ''Eğitim sistemimizdeki en büyük yara, dershanelere mahkum edilen öğrenci ve aileler. Devletin üstlenmesi gereken eğitim işi, bir bakıma dershanelere ihale ediliyor. İlkokul üçten itibaren kesintisiz bir dershane süreci başlıyor. Çözüm öneriniz nedir?'' sorusunu şöyle yanıtladı:
''Dershaneler de eğitim sisteminin bir gerçeği ama iyi bir gerçeği değil. Bu, eğitim sistemimizde yetersizlik olduğunu gösteriyor. Yetersizlik iki açıdan var; imkan olarak, arz talep ihtiyacını karşılama açısından yetersizlik var. Şimdi çoğaldı ama vaktiyle yeteri kadar üniversite olmayışı, kontenjanın sınırlı olması ama liseden mezun olanların sayısının çok olması... Yarış söz konusu olunca, imtihanla öğrenciler üniversiteye alınmaya başlayınca kaçınılmaz olarak dershaneler ortaya çıktı. Maalesef İyi bir sistem değil bu.
Son yıllarda üniversite sayısı çok artınca, iyi üniversitelerin sayısı çoğalınca, kontenjanlar çoğalınca dershane sayısında azalma başlamış. Sorular gelince, ilgili kurumlardan bilgi aldı arkadaşlarımız. Son yıllarda azalmış. 4 bin 500'lere kadar ulaşan dershane sayısı şimdi 4 binin altına düşmüş.
Bir başka sebebi de imtihan. Bir yere sınavla giriliyorsa, kazanmak için yarış başlıyor. Eğer üniversiteye giriş sınavları yerine, ileride liselerdeki başarılarınız, lise boyunca herkesin başarısı, not ortalamasına bakılan sisteme geçilirse o zaman dershaneler devreden çıkacak, herkes bulunduğu okulda daha başarılı olmaya çalışacaktır. Bütün bunların yanında dershanecilik bir nebze de olsa devam edebilir çünkü her zaman yarış söz konusu hayatta. Yarışa hazırlanmak için destek unsurları ortaya çıkacaktır. Önemli olan, bunu eğitim sisteminin çok temel bir aracı olmaktan çıkartmak. Şu anda eğitim sistemimizin neredeyse temel aracı halinde. Okul, üniversite, dershane üçlü ayağı var. Ailelere yük oluyor, ayrıca israf oluyor. Siz okulda bir konuyu öğreniyorsunuz ya da öğrenmiyorsunuz onu orada kapatıp dershaneye gidip orada öğrenmeye çalışıyorsunuz. Bunlar hep israf.''