Cumartesi 10.03.2012
Son Güncelleme: Cumartesi 10.03.2012

TÜSİAD ve sivil toplum

TÜSİAD yine 'sivil toplum' oldu geçen hafta. Eğitim reformu konusunda dile getirdikleri görüşler ve o minvalde devam eden tartışmalar, TÜSİAD'ın kendi pozisyonunu deklere etme biçimiyle bir 'krize' dönüştürüldü. TÜSİAD'ın önerileri ve teknik açılardan bir karşılığı olup olmadığı başka bir husus, eğitim uzmanlarının sahasına giren bir başlık. Tartışmanın önemli bir diğer başlığı siyaset ve siyasal alanın sınırlarına ilişkin.
Başbakan Erdoğan ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik'in konuyla ilgili yaptığı açıklamalar, mutat olduğu üzere TÜSİAD ve yandaşı çevrelerce, özetle 'sivil toplum susturulmak isteniyor' teması etrafında ele alındı. Verilen cevapların çok sert olduğu, AK Parti'nin 'madem öyle, siyasi parti kurun' önerisine anlam verilemediği, AK Parti'nin bu tutumu alışkanlık haline getirdiği gibi ifadeler basına yansıdı.
Aslında AK Parti'nin bütün yaptığı, siyasal alanın özerkliğini ve siyasal karar alma iradesini bir kez daha sergilemesinden başka bir şey değil. 27 Nisan'a niye karşı çıkıldıysa, Kürt meselesinde güvenlikçi paradigmalara niye itiraz ediliyorsa, oligarşik devlet yapılmasına, bu yapının payandası sermaye çevrelerine ve ana akım medyanın siyaset dizaynına niye karşı çıkıldıysa, TÜSİAD'a verilen cevaplarda da aynı eğilim sergilendi. Yani aslında TÜSİAD'lık bir durum yok ortada. Fakat bu tartışma bir açıdan TÜSİAD'ın Türkiye siyaset tarihinde üstlendiği bir takım işlevleri konuşmak ve hâlâ var olduğunu zannettiği düzenin sona erdiğini hatırlatmak için iyi bir vesile.
Hem sivil hem de toplum

Malum, sivil toplum kavramı, İsviçre çakısı gibi. Her mevzuda devreye sokulan, her eve lazım, her derde deva bir şey. Kullanımı, işlevi, 'sivil toplum'dan gelen herhangi bir eleştiriye cevaba verilen tepkiler, kavrama atfedilen kutsiyet, eleştiriden muaf olduğunu varsayma tutumu ile kavram, anlamlı bir siyasal perspektifi veya duruşu ima etmekten öteye geçmiş durumda. Modern zamanların 'düşünce' ekürisi "fikrine katılmıyorum ama saygı duyuyorum" lafazanlığının örgütlenmiş hali sanki.
TÜSİAD'ın bir sivil toplum örgütü mü olduğu, bir çıkar grubu mu olduğu veya bunları meczeden bir baskı grubu mu olduğu aslında tartışmalı bir durum. En azından kendileri bu konuda muğlak bir durumu devam ettirmek konusunda bir hayli kararlı görünüyor. Tartışmalı olmayan tek şey, geçmişi itibariyle ve hâlâ tekrarlamaya çalışmaktan imtina etmeyecek şekilde; TÜSİ- AD'ın bahsi geçen tüm niteliklerden feyz alan bir sermaye örgütü olduğu ve gücünü/varlığını siyasete yön biçmek yönünde kullandığıdır. Çünkü ne olduğu konusunda net bir tercihi yokmuş gibi davranmak daha işlevsel TÜSİAD açısından. Pozisyonunu açıklamak zorunda kaldığında da, bahsi geçen niteliklerden birini, ama çoğunlukla sivil toplum örgütü, olduğunu ifade ediyor. Sivil toplum örgütü olmak şık duran bir şey çünkü. Batılı, medeni ve siyaseten 'liberal' duran bir şey. Üstelik hem sivil, hem de toplum. Kullanım biçimiyle kirli olduğu varsayılan, doğru siyasalardan ziyade popülist veya ideolojik davrandığı düşünülen siyasetin dışında kalan bir şey oluyor o zaman. Böylece herhangi bir konuda dile getirdikleri herhangi bir öneriye, yapılan her itiraz, birdenbire 'sivil toplumu susturuyorlar' feveranına malzeme oluyor, ifade edildiği üzere yandaş medyada büyük kriz manşetleri öne çıkartılıyor.
Milli irade ve sivil toplum

Sivil toplumun işlevi, temsil ettiği kesimlerin sesini duyurmak, doğru olduğunu düşündüğü 'şeylerin' duyulmasını sağlamaktır. İktidara bir takım talepleri iletir, taleplerin yerine gelmesi için temsil süreçlerini zorlar. Hatta toplumsal temsil ve demokrasi ilişkisi sebebiyle gündem belirleme düzeyinde, iktidara birtakım misyonlar da atfedebilir. Fakat bu durum, siyasete sınır biçmeye ve öneriler eşliğinde bir yaşam tarzı dayatmaya dönüştüğünde iş biraz garipleşiyor. Önerilerinin karşı çıkılmayacak doğrular olduğunu varsaymak, karşı çıkıldığında gericilik atfetmek, siyasi iktidara hareket alanı biçmeye kalkışmaktan başka bir şey değildir. Sivil toplum, elbette, kendi beklentileri karşılanmadığında eleştirilerini dile getirebilir, farklı öneriler dile getirebilir. Fakat demokratik meşruiyet,siyasal çoğulculuktan gelir.Bu meşruiyet iktidara bir karar verme yetkisi ve iradesi tanır. Hiçbir siyasal düzen, tek bir kriter ile tarif edilemediği gibi demokrasi de, tek bir kriter ile tarif edilmez. Bu bağlamda, seçimler her şey değil fakat çok şey demektir. Milli iradenin temsil edildiği, karşılık bulunduğu en önemli pratiktir.
Hatırlanırsa, 28 Şubat'ta 'TSK sivil toplum örgütü gibi çalışıyor" övgülerine mazhar olmuştu. Yine ve hâlâ sivil toplum örgütü olduğunu düşünen TÜSİAD'ın o dönem ne yaptığını konuşmaya, hatırlatmaya gerek var mı? O süreçte, siyasete nizam vermek isteyen sermaye çevreleri, daha önceki darbe girişimlerinden de güçlü bir karşı duruş sergilemiş, sürekli bir biçimde en ön safta dizilmişti. Peki, o günden bugüne TÜSİAD neyi yapmadı? Bu soru konuşulmayı, üzerinde durmayı hak eden bir soru.
28 Şubat ve hesaplaşma

Geçen hafta 28 Şubat ile hesaplaşma süreci farklı boyutlarıyla çeşitli platformlarda dile getirildi. Son yaşanan tartışma ve 28 Şubat sürecinin mirası, listeye TÜSİAD'ı da daha somut bir şekilde eklemek gerektiğini göstermiştir.
İçinden geçtiğimiz süreç, tüm kurumların, yapıların, çevrelerin kısacası adeta o süreçte rol oynayan herkesin 28 Şubat ve darbecilikle hesaplaşmaya, gücü ve birikimi yettiği kadar, başladığı bir dönem. Hatta zaman zaman yeni CHP bile, böyle bir tutumu sergiliyormuş gibi bile yapabiliyor. Yeni dönem ve hesaplaşma süreci, genel bir bağlamda, salt 28 Şubat ile sınırlı kalmıyor, bir bütün olarak darbecilikle ve siyaset düşmanlarıyla hesaplaşmaya dönüşmüş durumda. Çünkü 2002'den bu yana dönüşen Türkiye ve AK Parti'nin siyasal performansı eski düzene dönüş hayallerini tüketmiş durumda.
Soru son derece açık: TÜSİAD ne yapacak ve TÜSİAD ne yapmalı? Bu soruya cevabı, TÜSİAD çevreleri henüz güçlü bir şekilde vermiş değil. Ne Türkiye tarihinde sergiledikleri, siyasete nizam verme pratiği ile hesaplamış durumda, ne de 28 Şubat'taki büyük ve kurucu performansları ile hesaplamış durumda. Bu yüzden hâlâ eski düzenin devam ettiğini zannedebiliyor. Zaten 'sivil toplum örgütü' olduğunu düşündüğü için susması da demokratik zenginlik açısından hoş olmaz! Hem, bildiğim kadarıyla, sivil toplum örgütleri, karşılaştıkları itirazlar sonrasında 'bizi susturmak istiyorlar' demez. Tam tersine, gücünü sivil olmaktan, toplumsal talepleri dile getirmekten aldığı için, daha güçlü şekilde konuşur. Bu bağlamda TÜSİAD, 'sivil toplum örgütüymüş' gibi yapmak yerine, 28 Şubat sürecinde olanlarla ve oynadığı rolle hesaplaşırsa, sivil siyasete de, sivil topluma da mümtaz bir katkı sunmaya başlar belki.
2002'den beri yazan çok, ama bu vesileyle tekrar hatırlatmış olayım: AK Parti sivil siyasi irade konusunda bir hayli kıskanç ve kimseyle paylaşmaya niyeti yok. Çünkü 'denetleme iktidarı' yalnızca ve yalnızca milletindir. Bu tutum, sadece AK Parti'nin değil, sadece iktidarın değil, Türkiye'de çoğulcu demokratik siyasetin de garantisidir.
CEMAL HAŞİMİ

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.