Salı 06.11.2012 00:00
Son Güncelleme: Salı 06.11.2012 14:00

Ergenekon'da şok gizli tanık

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen ''Ergenekon'' davasında gizli tanık '' Deniz'' kimliğini açıkladı. Bu gizli tanığın Şemdin Sakık olduğu ortaya çıktı.

Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, CHP milletvekilleri Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal ile emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün de aralarında bulunduğu 65'i tutuklu 274 sanıklı ''Ergenekon'' davasının 255. duruşması başladı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde oluşturulan salonda görülen duruşmaya, emekli Tuğgeneral Veli Küçük, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ve gazeteci Tuncay Özkan'ın da aralarında bulunduğu 33 tutuklu sanık katıldı.
Duruşmaya, CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, annesinin cenazesine katılması için izin verilen emekli Orgeneral Hasan Iğsız, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ve İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in de aralarında bulunduğu 32 tutuklu sanık gelmedi. Bu davadan tutuksuz yargılanan ''Odatv'' davasının tutuklu sanığı Yalçın Küçük de duruşmada hazır bulundu.
Mahkeme Heyeti Başkanı Hasan Hüseyin Özese, duruşmada gizli tanık ''Deniz''in dinleneceğini belirtti. Gizli tanık kimliğini açıklamak istediğini, sesi ve görüntüsü bozulmadan ifade verebileceğini söyledi. Mahkeme heyetinin talebi kabul etmesinin ardından gizli tanık adını açıkladı.
Gizli tanık odasında ifadesi alınan kişinin Şemdin Sakık olduğu anlaşıldı.
Duruşma, Sakık'ın beyanlarının alınmasıyla devam ediyor.

SAKIK'IN İFADELERİ

''Ergenekon'' davasında tanık olarak dinlenilen PKK itirafçısı Şemdin Sakık, ''Bu olayın (Bingöl'de 1993'te 33 askerin şehit edilmesi) tetikçisi, PKK'dır. Örgüt liderinin 'eylem yapın' talimatına karşın bu askerler tedbirsiz yola çıkarılmıştır. Neden tedbir alınmadı?'' dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada dinlenilen Şemdin Sakık, İP Genel Başkanı Doğu Perinçek'in, terör örgütü elebaşısı Abdulah Öcalan'ı ziyaretinden sonra militan sayısında patlama olduğunu söyledi.
Çekilmesinden sonra Doğu Perinçek'in yerini ''Ergenekon'' davası sanıklarından Yalçın Küçük'ün doldurduğunu anlatan Sakık, ''Doğu Perinçek'in Abdullah Öcalan ile ilişkisi ne ise Yalçın Küçük'ün ilişkisi daha fazlaydı. Küçük bize, silahlı eğitim veriyordu. İkinci başkanımız mı diye düşünüyorduk. 'Rüzgara tutunmuş adam' başlıklı bir makale yazmıştı. Bu yazı, örgütün güçlendirilmesini ve savaşın kızışmasını isteyen bir yapıdaydı. Abdullah Öcalan bize Yalçın Küçük'ün Türkler için bir şans, örgüt için Allah'ın lütfu olduğunu söylerdi'' şeklinde konuştu.
O dönemlerde Abdullah Öcalan ile konuşmalarında, silahlı mücadelenin bir çıkmaza girdiğini söylediğini aktaran Sakık, bu nedenle ayrı düştüklerini ve örgütten kaçtığını anlattı.
''Aslında 1993'te en büyük darbe oldu. Bu ülke bir değişime uğradı'' diyen Sakık, PKK'nın, silah olarak kullanıldığını savundu. Sakık, ''PKK'nın gerektiğinde Türklere, gerektiğinde ise devlet içindeki dinamiklere yöneltildiğini'' söyledi.

33 ASKERİN ÖLDÜRÜLMESİ

Sakık, Bingöl'de 25 Mayıs 1993'te 33 askerin şehit edilmesine ilişkin şu açıklamalarda bulundu:
''33 asker şehit edildi, direkt üzerime atıldı. Olayı üzerime yığdılar. Devlet, o dönemde Kulp kırsalında olduğumu biliyordu. Ruh halimi bile biliyordu. Benim hakkımda, istihbarat almış, 'Yeşil ile ilgisi var' dediler. O dönem örgüt tek taraflı ateşkes ilan etmişti. Devlet de bu ateşkesi bozmak için her gün operasyon yapıyordu. Örgüt lideri, 'herkes birbirini korumak için misilleme yapabilir' diye talimat verdi. Öyle karakol basmak, büyük eylem yapmak imkanı yoktu. Kimlik sorma, yol kesme, mayın döşeme gibi eylemler yapıyorduk. Büyük silahlarımız yoktu. Küçük silahlarımız vardı. Askere yol kesme yapıldı. Götürelim mi, vuralım mı, tartışması yapıldı. Güvenlik kuvvetleri olay yerine gidince 2'si öldürülüyor. Ayak üstü karar veriliyor. Kimi öldürülüyor kimini de yanlarında götürüyorlar. Bu olayın tetikçisi, PKK'dır. Örgüt liderinin 'eylem yapın' talimatına karşın bu askerler tedbirsiz yola çıkarılmıştır. Neden tedbir alınmadı? Bu planlanmış bir şeydir. Bu olayda insani olarak sorumluluk kabul ediyorum. Her gün telsizleri dinleyen, nerede ne kadar kişi olduğumuzu bilen, 200 kişi olduğumuzu bilen güvenlik güçleri, bu taburu çıkarırken, eylem yapılacağını bildiği halde neden tedbir almadı?''
Bu sürecin planlama olduğunu ileri süren Sakık, ''Öncesinde Özal, onun öncesinde Cem Ersever, onun öncesinde Eşref Bitlis gitmiştir. Kilit noktaları tutanlar tasfiye edildi. Güçlü bir savaş için bu bahaneyi yaratmaları gerekiyordu. Tek başına 33 asker olsaydı 'kazadır', 'kana susamış timin işidir' derdik. Ama bu zincirin halkasıydı. Türk halkını titretecek eyleme gerek vardı. Savaş talimatı da aynı yıla denk geldi. 1993'te gerçek anlamıyla 12 Eylül'den daha kanlı, daha köklü, daha korkunç bir darbe oldu. Sayı olarak, nitelik olarak da daha kanlıdır. Devletin en kilit noktalarındaki insanlar götürüldü'' diye konuştu.

GAFFAR OKKAN CİNAYETİ

Sakık, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'ın öldürülmesi olayına değinmek istediğini belirterek, ''Ergenekon davasıyla ne kadar ilgilidir bilmiyorum. Bu ölçüde faili meçhul olarak kalan, gizlenen olayların hepsi birbirine bağlıdır. Bir gücün işidir'' dedi.
Yeni yakalandığında, Diyarbakır valisi ve emniyet müdürünün kendilerine hitap eden bir toplantı yaptığını, isteği üzerine dönemin Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ile 5 dakika görüşerek, eşya, yiyecek gibi sorunlarını bildirdiğini anlattı.
Okkan'ın kendisine ilgi göstererek, ''Ülkeye zarar verdin, hizmet de etmelisin'' dediğini ifade eden Sakık, ''Böyle bir sıcak ilişkiyle başlayan, saygı duyduğum insanın ölümü gerçekleşti'' dedi.
Şemdin Sakık, 1994'te Tunceli kırsalındayken militanlar tarafından alınan 2 ormancıdan birini yanına aldığını, aralarında baba-oğul ilişkisi oluştuğunu söyledi.
Sakık, 1998'de örgütten ayrılınca, bu kişinin de 1 yıl sonra Diyarbakır'da yakalanıp itirafçı olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
''Başvurdum, beni görüştürdüler. Zaman zaman göreve çıkıyordu. Dicle'de bir yüzbaşının yanında kalıyordu. Gaffar Okkan, şehit düşünce ona sordum. Okkan'a yapılan eyleme bakıldığında, dünyanın hiç bir yerinde bu kadar yağdan kıl çekercesine, hedefi yüzde yüz vuran eylem görülmemiştir. 'Bunlar Lübnan'da eğitilen Hizbullah olsa bomba kullanırlar' dedim. 'İran'daki Hizbullah olsa hiç bir zaman sonuca gitmezler' dedim. 'Bu kesinlike Hizbullah işi değil' dedim. Cezaevinde yan koğuşumda Hizbullah lideri kalırdı. Havalandırmadan konuşurduk. 'Bilmiyoruz' diyorlardı. Bunlar bunun çeyreğini bile yapamazlar. PKK'nın bile bu kadar başarılı bir eylemi olmamıştır. Her faili meçhul cinayet, yüzde yüz devlet desteklidir. Gaffar Okkan'a, askeri, siyasi, istihbarat açısından bakarsanız, kesinlikle Hizbullah işi değildir. Bu bölgede, bütün silahlar karışıktır. PKK silahları, ordunun elindedir. Silahlardan çıkan mermiye bakarsanız, tetikçisini bilmek mümkün değildir.''

ŞEMDİN SAKIK'IN 19 YILLIK BÜYÜK SIRRI

PKK'NIN İKİ NUMARALI İSMİYKEN YAKALANDI

18 YIL KANLI EYLEMLERİN EMRİNİ VERDİ

SAKIK'TAN ŞOK İDDİALAR: AÇIKLANIRSA ÖCALAN BİTER...

SAKIK'IN KALDIĞI CEZAEVİNDE TÜNEL BULUNDU

ŞOK "33 ER" İDDİASI

ŞEMDİN SAKIK'IN GİZLİ TANIK DENİZ KOD ADIYLA VERDİĞİ İFADELER

PKK terör örgütü içinde uzun süre faaliyet gösteren Gizli Tanık DENİZ alınan ifadesinde;
"1986-1987 yıllarında Abdullah ÖCALAN'ın Bekaa Vadisinde bulunan Helve kampında bulunduğu sırada gazeteci ve siyasi kimliği olan Doğu PERİNÇEK'in röportaj adı altında geldiğini, ilgisi çeken ilk olayın Doğu PERİNÇEK'in Abdullah ÖCALAN tarafından bizzat karşılanması ve askeri tören yapılması olduğunu, Doğu PERİNÇEK'e kampta bir oda tahsis edildiğini, Doğu PERİNÇEK'in kampta 10 gün kadar kaldığını, Abdullah ÖCALAN hiçbir misafiri ile bir defadan fazla birlikte yemek yemediği halde Doğu PERİNÇEK ile kaldığı süre boyunca bütün yemekleri birlikte yediklerini, Abdullah ÖCALAN'ın kendisi ile görüşmeye gelen herkesle görüştüğünü ve gelenlerin yüzüne karşı güzel sözler söylediğini, ancak gittikten sonra da arkasından ajan, işbirlikçi ya da benden yararlanmaya geldi şeklinde sözler söylediğini, fakat Doğu PERİNÇEK hakkında övücü sözler söylediğini, Doğu PERİNÇEK'in PKK terör örgütü elebaşısı Abdullah ÖCALAN'la görüşmesinin ardından bu görüşmesini bir kitap haline getirip yayınlatması ve Aydınlık dergisinde dizi halinde yayınlamak suretiyle varlığı yokluğu çok fazla hissedilmeyen Abdullah ÖCALAN ve PKK örgütünün Türkiye siyasetinde gündemleşmesini ve ülke içerisinde örgütün taban bulmasını sağladığını, 15 Ağustos 1984 olayları ile örgütün adını Türkiye'de hissettirmişse de daha sonra yapılan operasyonlarla örgütün ağır darbeler aldığını, örgütün o dönemde siyasi olarak ta sıkışmış bir durumda olduğunu ve yayınlanan bu görüşmenin adeta örgüt için bir can simidi haline geldiğini, bu röportajın yayınlanması ile Doğu PERİNÇEK'in örgütün adeta ikinci lideri konumuna geldiğini ve yayınladığı bu kitabın örgüt mensuplarının evlerindeki kitaplıklarda yerini aldığını, Doğu PERİNÇEK'in Abdullah ÖCALAN'ın Türkiye ve Türk askerine karşı silahlı mücadele ettiği dönemlerde Abdullah ÖCALAN'la görüşüp hatta bu görüşmelerini yayınlamak suretiyle örgütün propagandasını yaptığı halde, bugün her ne kadar Abdullah ÖCALAN'ın samimiyetsizlikle suçlansa bile bir barış ortamından bahsetmekte ve çözümün diyalog ile olabileceğini söylediğini, ancak Doğu PERİNÇEK'in ise tam da bu dönemde Abdullah ÖCALAN ve PKK'ya karşı çok ciddi söylemler ve yayınlar yaptığını ve Doğu PERİNÇEK'te ki bu değişimi anlamakta güçlük çektiğini…" beyan etmiştir.
Gizli Tanık DENİZ'in ifadesinde; Abdullah ÖCALAN liderliğindeki PKK örgütünün 1980 ihtilali öncesinde Türkiye'ye terk etmesinin nedeni darbenin olacağından haberdar olması olduğunu, kendisinin örgüte Bekaa vadisinde katıldığını, örgütün ilk yayınlarından Maraş Katliamı üzerine başlıklı broşürde de 12 Eylül Darbesinin olacağı yazıldığını, örgüt ve lideri bu darbeyi önceden haber aldıkları için en etkin önlem olarak yurt dışına gitmeyi kararlaştırdığını Abdullah ÖCALAN'ın örgütte yapmış olduğu birçok konuşmasında bu durumu şu şekilde açıkladığını; "Bir yanda Pilot diğer yanda Kesire ajanı vardı, günlük olarak beni denetleyerek devlete bilgi veriyorlardı, bende kendilerini kullanıyordum, onlar benden bilgi almaya çalışırken ben onlardan bilgi alıyordum, onlar sayesinde devlet içindeki gelişmeleri öğreniyordum, darbenin olacağını biraz bunların anlatımlarından biraz da kendi yorumlarımdan çıkarttım" diye anlattığını, Öcalan'ın, Pilot Necati ve Kesire Yıldırım için sürekli MİT ajanı dediğini, MİT ajanı olarak söylediği Kesire YILDIRIM ile evlenmesini de onun kendisi üzerinde denetim kurduğunu düşünmesini sağlayıp örgütü oluşturduğu şeklinde açıkladığını,beyan ettiği görülmüştür.
Gizli Tanık Deniz ifadesinde eylem ile ilgili olarak;
"Bildiği bir konuyu da burada açıklamak istediğini söyleyerek ŞEMDİN SAKIK YAKALANDIKTAN SONRA KENDİSİNE YETKİLİLER TÜRKİYE'DE TANINMIŞ ARALARINDA AKIN BİRDAL İSİMLİ GAZETECİ, YAZAR VE SİYASETÇİLERİN ÖRGÜTLE NE TÜR İLİŞKİLERİNİN OLDUĞUNU SORMUŞ OLDUKLARINI, ONU BU KİŞİLER HAKKINDA İFADE VERMEYE ZORLADIKLARINI, Şemdin SAKIK'ın bu kişileri tanımadığını, bu kişilerin örgütle olan irtibatları konusunda bir bilgisinin olmadığını söylediğini, bu görüşmeden iki veya üç gün sonra Akın BİRDAL'ın suikasta uğradığını, Bu olaydan sonra yine Şemdin SAKIK'ı sorguya alarak yine aynı içerikli evrakı tehdit yoluyla imzalatmaya çalıştıklarını Ancak kendisi bilgisi olmadığı bir konuda kimseye suç yükleyemeyeceğini beyan ederek imzalamadığını" beyan etmiştir.
Yalçın KÜÇÜK, Haymana Zindanı, 8 Mayıs " başlıklı, "Doğu ya selam" ibareleri ile başlayan 2 sayfalık belge ile ilgili olarak; Yalçın KÜÇÜK'ün Haymana cezaevinden Aydınlık Dergisi gönderdiği bir mektup olduğunu beyan ettiği, Gizli Tanık DENİZ 04.06.2008 tarihinde alman ifadesinde; 1986-1987 yıllarında Abdullah ÖCALAN'm Bekaa Vadisinde bulunan Helve kampında bulunduğu sırada gazeteci ve siyasi kimliği olan Doğu PERİNÇEK'in röportaj adı altında geldiğini, Doğu PERİNÇEK'in Abdullah OCALAN'la görüşmesinin ardından bu görüşmesini bir kitap haline getirip yayınlatması ve Aydınlık dergisinde dizi halinde yayınlamak suretiyle varlığı yokluğu çok fazla hissedilmeyen Abdullah ÖCALAN ve PKK örgütünün Türkiye siyasetinde gündemleşmesini ve Türkiye içerisinde örgütün taban bulmasını sağladığını, 15 Ağustos 1984 olayları ile örgüt adım Türkiye'de hissettirmişse de daha sonra yapılan operasyonlarla ağır darbeler aldığını, siyaseten de sıkışmış bir durumda olduğunu, yayınlanan bu görüşmenin adeta örgüt için bir can simidi haline geldiğini, bu röportajın yayınlanması ile Doğu PERİNÇEK'in örgütün adeta ikinci lideri konumuna geldiğini ve yayınladığı kitabın örgüt mensuplarının evlerindeki kitaplıklarda yerini aldığını. Ferit İLSEVER isimli şahsı İşçi Partisi genel sekreteri olarak bildiğini, Yazar olarak tanıdığı Yalçın KÜÇÜK'ü 1993 ve 1996 yıllarında Şam'da yukarıda anlattığı gelişmeler sonrasında kurulan kampta Abdullah OCALAN'la görüşmek için geldiğini gördüğünü, bu tarihlerden önce de geldiğini Abdullah OCALAN'la görüşmelerinin yayınlanması nedeniyle bildiğini, Yalçın KÜÇÜK'ün daha sonra örgütün yayın organı olan MED TV'de Atölye isminde bir program sunduğunu, bu programda telefonla Abbullah ÖCALAN'm katılımını sağlayıp o dönemde programı sürdürmekte olduğunu, Yalçın KÜÇÜK'ün PKK örgütü nezdindeki rolünün, örgütü silahlı eyleme teşvik etmek konusunda Abdullah ÖCALAN'ı yönlendirmek olduğunu. Abdullah ÖCALAN'm da Yalçın KÜÇÜK hakkında "Senin her cümlen benim beynimde bir kıvılcım meydana getiriyor" şeklinde söylemlerde bulunduğunu bildiğini, Abdullah ÖCALAN'm üst düzey örgüt mensupları ile teknik mevzuları konuştuğunu, ancak durum değerlendirmesi yapmadığını, bunu Yalçın KÜÇÜK ile yaptığını, Yalçın KÜÇÜK'ün adeta Abdullah ÖCALAN'm beyni olduğunu. Abdullah OCALAN'a 1996 yılında gerçekleştirilen daha doğrusu Şam'da ki okulun önünde patlatılan bombayı gerek Yalçın KÜÇÜK'ün gerekse Abdullah ÖCALAN'm haberdar olduklarını kendi beyanları ile açıklamışlardır dediği, bu açıklamalarda Yalçın KÜÇÜK'ün yurtdışında bulunduğu bir sırada Abdullah ÖCALAN'ı arayarak "sana suikast girişiminde bulunulacak, Şam'ı terk et" şeklinde haber verdiğini, Abdullah ÖCALAN'm da buna rağmen Şam'dan ayrılmayacağını ama tedbir alacağını söylediğini bildiğini, Bu açıklamaların örgütün yayın organlarında da yer aldığım, Abdullah ÖCALAN'm Şam'da bulunduğu dönemlerde 199O'lı yıllardan sonra Yalçın KÜÇÜK'ün kendisi ile görüşmeye başladığını, bu dönemden sonra Yalçın KÜÇÜK'ün yurtdışında Fransa, Brüksel gibi Avrupa ülkelerinde kaldığını, Abdullah ÖCALAN'm Suriye'den çıktıktan sonra ise Türkiye'ye döndüğünü, bunun da oldukça dikkat çekici bir durum olduğunu. Kendisinin Ergenekon soruşturmasında ismi geçip de tanıdığı şahıslar ile ilgili beyanlarının bunlardan ibaret olduğunu, ayrıca bu kapsamda olabileceğini düşündüğü konular ile ilgili de beyanlarda bulunduğunu, genel olarak bilgi sahibi olduğu Ergenekon yapılanması ile PKK'nın hem kuruluşu, hem Yalçın KÜÇÜK Doğu PERİNÇEK ilişkisi ve yukarıda anlattığı konular göz önünde bulundurulduğunda ilişkili olduğunu düşündüğünü beyan etmiştir. Gizli Tanık GALİP'in alman ifadesinde; Örgütte Pilot Necati olarak bilinen şahıstan ve bu şahsın Abdullah ÖCALAN ile olan ilişkisinden bahsetmek istediğini, Plot Necati'nin mesleğinin pilotluk olduğunu, Ağrılı olduğunu bildiğini, Abdullah ÖCALAN'm pilot Necatinin devletin adamı olduğunu, kendisini kontrol etmek üzere görevlendirildiğini, kendisine Ankaradayken para yardımı yaptığını, fakat pilot Necatinin kendisini kontrol edemediğini, kendisinin onu kullandığını ve bir takım bilgileri aldığını, bundan dolayı da devletin kendileri üzerine gelmediğini beyan ettiğini, Pilot Necati'nin Abdullah ÖCALAN'a üstü kapalı olarak "sen bir kuşsun istediğimiz zaman seni pişirip yeriz' dediğini söylediğini, Abdullah ÖCALAN ile Pilot Necati'nin ilişkisinin 1976-1977 yıllarında başladığını ve Abdullah ÖCALAN'ın yurt dışına çıkana kadar devam ettiğini, Abdullah ÖCALAN'ın Pilot Necati'nin bir uçak kazasında öldüğünü Yalçın KÜÇÜK'ün kendisine söylediğini beyan etmiştir. Gizli Tanık Emek alman ifadesinde; kendisinin PKK örgütü içerisinde Mahsum Korkmaz Akademisinin bulunduğu kampta ve Suriye'deki örgüt evlerinde kaldığı dönem içerisinde Abdullah ÖCALAN'ı Türkiye'den ve değişik ülkelerden birçok kişinin görüşmek üzere geldiğini, gelenler arasında Doğu PERİNÇEK'in de olduğunu, Doğu PERİNÇEK'in kampa ve Suriyede bulunan evlere gelmesinin nedenlerinden biride Türkiye Ti sol örgütler ile PKK arasında amaç birliği sağlayacak bir devrimci platform oluşturmak amacıyla geldiğini bildiğini, görüşmelerin gizli yapıldığı için başka hangi konularda görüştüklerini bilmediğini, Abdullah ÖCALANT Mahsum Korkmaz Akademisinde ziyaret etmeye Cengiz Ç AND AR ile Mehmet Ali BİRAND'm geldiğini gördüğünü, ayrıca Yalçın KÜÇÜK, Yunan İstihbarat Subayı ve Suriye İstihbarat Subaylarının geldiğini duyduğunu, bu gelen şahısların Abdullah ÖCALAN'ın yanına niçin geldiklerini ve amaçlarının ne olduğunu bilmediğini beyan etmiştir. Gizli tanık SON TEZGAH alman ifadesinde; 198O'de Türkiye İşçi Partisi'nin gençlik örgütü olan GENÇ ÖNCÜ yapılanmasının merkez yöneticilerinin şimdi TKP'nin yöneticileri olduklarım, Aydemir GÜLER'in başkanlığını yaptığını, 1980'den sonra TİP'e muhalefet eden, TİP-TKP birleşmesine karşı çıkanların Gelenek diye bir dergi çıkarmaya başladıklarını, daha sonra Sosyalist İktidar Partisini örgütlediklerini ve en sonunda TKP olduklarını, halen TKP olarak devam ettiklerini o dönem bunların devlet içinde karanlık bağlantılarının olduğunun hep konuşulduğunu, Yalçın KÜÇÜK'ün, 1980'de TİP in muhalif kanadında yer aldığını, GENÇ ÖNCÜ ile birlikte hareket ettiğini GENÇ ÖNCÜ'nün ağa babasının Yalçın KÜÇÜK olduğunu, Yalçın KÜÇÜK'ün Sosyalist İktidar Partisi kurulunca Abdullah ÖCALAN'ı desteklemek üzere PKK'nm peşine takıldığım, PKK terör örgütünün ideolojik olarak desteklenmesi ve yönlendirilmesini Yalçın KÜÇÜK'ün yaptığını, Abdullah ÖCALAN'a yapılacak olan operasyonu deşifre edecek kadar gözü kara bir PKK yanlısı olduğunu, Terör örgütü üyesi olup 1997 yılında yakalanan Şahin ARAŞ (Nevzat K) isimli şahısın 18.09.1997 yılında alman ifadesinde; Eğitim yaptıkları Suriye'deki kampa, birçok gazeteci yazarların gelmekte olduğunu, bunlardan hatırladığı kadarı ile Gazeteci Yalçın KÜÇÜK, ÖDP partisi Başkan Yardımcısı Mahir SAYAN, Pakistan SİNDİ örgütüne mensup iki Pakistanlının Abdullah ÖCALAN'ın faaliyetleri ile eğitim hakkında bilgi almak için geldiklerini, Yunanistan'dan sivil giyimli daha sonra subay olduklarını öğrendiği şahısların ve Rus gazetecinin geldiğini, burada Abdullah ÖCALAN ile konuşup kendisi ile röportaj yaptıklarını, KDP'nin Türkiye temsilcisi olan Siraç BİLGİN 'in de bulundukları kampa geldiğini, yine bu kampta MET Tv nin yöneticilerinin sürekli olarak kendileri ile kalmakta olduklarını, bunlardan gazeteci Yalçın KÜÇÜK'ün kendilerini toplayarak Kürdistan ve Abdullah ÖCALAN hakkında ders verdiğini, kendilerine Kürtleri ve Kürdistanı anlattığını, Abdullah ÖCALAN'ı "siz tam olarak tanımıyorsunuz, o iyi bir liderdir, bu kendiliğinden çıkmadı, " dediğini ve Kürdistanm gelişmesinden Abdullah ÖCALAN oluşumunun olduğunu anlattığını beyan etmiştir. Bilgi sahibi Ümüt FIRAT'm 31.12.2008 günü İstanbul Emniyet Müdürlüğünde alınan ifadesinde; Yalçın KÜÇÜK'ün 1971 öncesinde Türkiye İşçi Partisi içerisinde bulunan bir kişi olduğunu, 1975 yılında kurulan sol parti olan Türkiye İşçi Partisi içerisinde de yer aldığını, daha sonra oradan ayrılarak 1987 yılından sonra da Toplumsal Kurtuluş adı altında bir dergi çıkardığını ve sol sosyalist düşüncelerini topluma anlatmaya çalıştığım, 1988 yılı sonrası PKK ile ilgili haberler, yorumlar yayınlamaya başladığını, daha sonra Yalçın KÜÇÜK'ün bizzat 1990 yıllarda Şam'a ve Bekaa'ya giderek Abdullah ÖCALAN ile temas kurduğunu, 1994-1995 sonrası Avrupa'ya giderek o zamanki MED TV'de programlara katıldığını, amacının Abdullah ÖCALAN'ın liderliğinde Ortadoğu'da bir Kürt statüsünün oluşacağını düşündüğünü ve kendisi de bu yapı içerisinde yer almak istediğini "Geçmişte komünizmin merkezi Moskova olduğunu, artık Bekaa olduğu" şeklinde ifadeler kullandığını, ancak gerçek maksadı hakkında somut bilgi sahibi olmadığını, Bilgi sahibi Mehmet Ali ÖZALTIN'm 17.10.2008 tarihinde alman ifadesinde; Türk Metal Sendikası Başkanı olan Mustafa ÖZBEK'in ülkücü görüşe sahip olduğunu, sendika yönetiminin de yine aynı görüşten kişilerden oluştuğunu, DEHAP'm 2. Olağanüstü kongresi 09.06.2003 tarihinde Türk Metal sendikasına ait Büyük Anadolu Otelinin kapalı spor salonunda yapıldığını, sendika üyelerinin olağanüstü kongrenin burada yapılmasından ve burada Türk bayrağına yapılan hakaret ve İstiklal Marşının okunmaması nedeniyle tepki gösterdiğini, kendisinin öğrendiği kadarıyla DEHAP'm kongre yapabilecek bir yer bulamadığını ve Büyük Anadolu Otelini de Yalçın KÜÇÜK'ün ayarladığını, Yalçın KÜÇÜK'ün şu anda sürekli ART televizyonunda program yapmakta olduğunu beyan etmiştir. Bilgi Sahibi Mehmet EYMÜR'ün alınan ifadesinde; 1994 yılında Milli İstihbarat Teşkilatına geri döndüğünü, Tansu ÇİLLER'in dönemin başbakanı, Sönmez KOKSAL'ın MİT Müsteşarlığı görevinde bulunduğunu, başında bulunduğu Özel İstihbarat Dairesinin ana hedeflerinden birinin PKK terör örgütünün başı Abdullah ÖCALAN olduğunu, Abdullah ÖCALAN'm Şam'da ikamet ettiğini öğrenmeleri üzerine Abdullah ÖCALAN'ı etkisiz hale getirmek için üst makamların oluru ile MİT'in kontrolündeki bölgede asker ve polisin katılımı ile operasyon için müşterek grup kurduklarını, basında çıkan haberlerden sonra polisin gruptan ayrıldığım, netice olarak 1 ton C4 patlayıcı yerleştirilmiş minibüsü illegal olarak Suriyeye soktuklarını, aracın planlanan şekilde Abdullah ÖCALAN'ın bulunduğu kampın önüne bırakılmadığı için eylemin tam olarak hedefine ulaşmadığını, Bütün bu süreç içerisinde hem kendi teşkilatı içerisinde hemde teşkilat dışındaki bazı kurumlarda çalışan görevlilerin Ocalan'a yönelik bu faaliyeti sabote etmek için engellemelerde bulunduğunu, Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik BİR'in özel olarak kurulan birlikteki elemanları eğitim zamanları geldiği gerekçesiyle geri çektiğini, bu engellemelerin dış istihbarat servislerinin etkisinde olan bazı görevlilerce yapıldığı kanaatinde olduğunu, Genelkurmay Başkanlığı kanalıyla Gölcük'ten aldıkları patlayıcı malzemelerin birkaç gün sonra Cumhuriyet Gazetesinde "Mit bir ton patlayıcıyı ne yapacak, neden verildi" şeklinde habere konu olduğunu, buradaki amacın bir yerlere mesaj vermek olduğunu, PKK terör örgütünü bitirmek için yaptıkları bu çalışmalarda, takiplerinde bulunan yurtdışı telefonunda (1996-97) dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı ve Şam'daki askeri ateşe arasındaki görüşmede; Suriye'ye ekipler yollandığının, Abdullah ÖCALAN'ı ipe bağlayıp sürükleye sürükleye getireceklerinin konuşulduğunu, dönemin müsteşarı Sönmez KOKSAL'ın bu konuşmayı hayretle karşılayarak bildiği kadarıyla Genelkurmay Başkanına bildirdiğini, Yalçın KÜÇÜK'ün bir zamanlar PKK'ya ve özellikle Abdullah ÖCALAN'a danışmanlık yaptığını, daha sonra aralarının açıldığını, Yalçın KÜÇÜK'ün PKK'yı yönlendiren, taktik ve strateji veren bir durumda olduğunu, teşkilat olarak PKK'yla bağlantılı yurtdışındaki bir hedef olarak kendilerine verildiğini, faaliyetlerini izlediklerini beyan etmiştir. PKK Terör Örgütü elebaşısı Abdullah ÖCALAN'ın İmralı Cezaevinde alınan ifadesinde; Suriye'de meydana gelen bombalama eylemlerinden sonra Hafız Esat'ın kendisine Ağa isimli şahısla haber göndererek bu eylemlerin kendi yüzünden olduğunu söylediğini, 06 Mayıs 1996 tarihinde kendisine suikast yapılacağını Yalçın KÜÇÜK'ün söylediğini, bunu nereden öğrendiğini sorduğunda ANAP'lı üst düzey biri tarafından kendisine sızdırıldığını belirttiğini beyan etmiştir
Gizli tanık "DENİZ" ifadesinde; PKK terör örgütüyle olan ilişkilerinden bahsettikten sonra, Yalçın KÜÇÜK'ün 1993 ve 1996 yıllarında ve daha öncesinde Suriye-Şam'daki kampta Abdullah ÖCALAN'la görüşmek için geldiğini, Abdullah ÖCALAN'la görüşmelerini yayınladığını, daha sonra örgütün yayın organı olan MED TV'de, Atölye isminde bir program sunduğunu, bu programda telefonla Abbullah ÖCALAN'ın katılımını sağladığını, Abdullah ÖCALAN'ı yönlendirerek, PKK örgütünü silahlı eyleme teşvik ettiğini, Abdullah ÖCALAN'ın da Yalçın KÜÇÜK'e "Senin her cümlen benim beynimde bir kıvılcım meydana getiriyor" dediğini, Abdullah ÖCALAN'ın üst düzey örgüt mensupları ile teknik mevzuları konuştuğunu, ancak durum değerlendirmesini Yalçın KÜÇÜK ile yaptığım, Yalçın KÜÇÜK'ün adeta Abdullah ÖCALAN'ın beyni olduğunu beyan etmesinden de şüpheli Yalçın KÜÇÜK'ün Ergenekon silahlı terör örgütü amaçları doğrultusunda PKK terör örgütünün eylem ve stratejilerinin belirlenmesinde önemli bir görev üstlendiği anlaşılmaktadır.
Tuncay GÜNEY, PKK terör örgütü üyesi Şahin ARAŞ, "DENİZ" isimli gizli tanık beyanlarında, Yalçın KÜÇÜK'ün "Terör örgütü elebaşısı Abdullah ÖCALAN'ın BEYNİ olduğunu, onu silahlı eylem yapması konusunda yönlendirdiğini, teorisyeni olduğunu, danışmanlığını yaptığını" söylemişlerdir.
Gizli Tanık Deniz ifadelerinde özetle; Doğu PERİNÇEK' in 1986–1987 yıllarında Bekaa Vadisinde bulunan Helve kampına geldiğinde Abdullah ÖCALAN tarafından bizzat ve askeri törenle karşılandığını, 10 gün kadar kaldığı kampta kendisine bir oda tahsis edildiğini, Abdullah ÖCALAN' ın hiçbir misafiri ile bir defadan fazla yemek yemediği halde bütün yemeklerde Doğu PERİNÇEK ile birlikte olduğunu, Abdullah ÖCALAN' ın kendisi ile görüşenlerin arkasından ajan, işbirlikçi, benden yararlanmaya geldi şeklinde sözler söylediği halde Doğu PERİNÇEK hakkında övücü sözler söylediğini, Doğu PERİNÇEK' in Abdullah ÖCALAN' la görüşmesini yayınlamasının o dönemde varlığı yokluğu hissedilmeyen Abdullah ÖCALAN ve PKK örgütünün Türkiye siyasetinde gündeme gelmesini ve örgütün taban bulmasını sağladığını, örgütün 15 Ağustos 1984 olayları ile adını duyurmuş ise de daha sonra yapılan operasyonlarla ağır darbeler aldığını, o dönemde siyasi olarak da sıkışmış durumda olan örgüt için yayınlanan bu röportajın adeta bir can simidi haline geldiğini, bu röportajın yayınlanması ile Doğu PERİNÇEK' in adeta örgütün ikinci lideri konumuna geldiğini, 1990'lı yılların başlarından itibaren PKK - Hizbullah çatışması olduğunu, hatta bundan dolayı PKK'nın şehirlerde barınamaz hale geldiğini, Hizbullah'ın yapmış olduğu eylemlerin çok sayıda ve profesyonelce olduğunu, o dönemde kendisinin örgüt içerisinde aktif olarak faaliyet yürüttüğünü, yurtdışında bulunan birçok örgüt kampını gezdiğini ve yerlerini bildiğini, Türkiye'de faaliyet yürüten örgütlerin de yurtdışında eğitim aldıkları kamplar bulunduğunu, Hizbullah örgütü mensuplarını bu kamplarda hiç görmediğini, eğitimsiz örgüt mensuplarının yukarıda bahsettiği tarzda eylem yapmalarının mümkün olmadığını, 1993 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinin PKK militanlarına karşı Diyarbakır kırsalında büyük çaplı bir operasyon başlattığını, kendisinin de o bölgede PKK militanı olduğunu, bu operasyonlarda PKK militanlarının imha sürecinde olduğu anda Türk askerlerinin telsiz konuşmalarında geri çekiliyoruz, paşa vuruldu sözlerini duyduğunu, paşanın örgüt mensupları tarafından vurulup vurulmadığı konusunda o bölgede bulunan PKK militanları ile görüşmeler yaptığını, Lice'de PKK'nın büyük bir baskını olduğu söylenerek paşanın Lice'ye gelmesinin sağlanıp helikopterden iner inmez bir asker tarafından vurulduğunu, vuran askerin de başka bir asker tarafından vurularak ikisinin birlikte helikopter ile Diyarbakır'a getirildiğini öğrendiğini, bu olayı PKK'nın yapmadığını en üst düzey örgüt mensuplarından bizzat öğrendiğini, Aydın BAHTİYAR isimli paşanın ne amaçla ve kim tarafından öldürüldüğünü bilmediğini, örgütün en önemli birimlerinin bu kadar sıkıştırıldığı ve hatta örgütün en üst düzey mensuplarından bazılarının da imha edilmesi aşamasına gelindiği bir esnada böyle bir hadise olmasının karanlık bir nokta olarak kaldığını, söylemiştir.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.