Salı 04.12.2012 00:00
Son Güncelleme: Salı 04.12.2012 17:15

Flaş dokunulmazlık açıklaması

Başbakan Erdoğan, AK Parti İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nda BDP'lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili çok önemli açıklamalarda bulundu.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti hükümetleri olarak bugüne kadar hazırladığımız diğer 10 bütçe gibi, bu 11'inci bütçemiz de sosyal yönü güçlü bir bütçe olarak hazırlandığını belirterek, ''2013 bütçemiz aslında Türkiye'nin küresel finans krizi karşısında, özellikle bu krizin yürürlükte olduğu dönemde net duruşunu, dik duruşunu da ispat eden bir anlayışla hazırlandı'' dedi.
Erdoğan, parti genel merkezindeki AK Parti Milletvekilleri Değerlendirme ve İstişare Toplantısı'ndaki konuşmasında, bazı gündemdeki konuları hem de sonrasında basına kaplı toplantıyla konuları kendi aralarında değerlendirmek için grup toplantısının yerine söz konusu toplantının düzenlendiğini belirtti.
Basına açık bölümün ardından yapılacak kapalı toplantıda samimi istişare yapacaklarını ve gündemlerindeki konuları ele alacaklarını belirten Başbakan Erdoğan, Aralık ayıyla ekonominin ülke gündeminde ağırlıklı yer edindiğine dikkati çekti.
Aralık ve Ocak aylarında geride bırakılan yılın ekonomik verilerinin netleştiğini söyleyen Erdoğan, bütçe çalışmalarının da hız kazandığını söyledi. TBMM'de Plan ve Bütçe Komisyonu'nun yoğun müzakerelerin ardından 2013 bütçesinin hazırlıklarını tamamladığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, emeği geçenlere teşekkür etti.
''İnşallah önümüzdeki hafta bütçe tasarısı Genel Kurul'a gelecek, Genel Kurul'da da bütçe üzerinde müzakereler yapılacak, 2013 bütçemiz oylanacak ve yürürlüğe girecek'' diyen Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Aralık ayı boyunca gerek hükümet olarak gerek parti olarak bütçe üzerindeki değerlendirmelerimizi, bütçedeki yenilikleri, artışları, 2013 bütçemizin özelliklerini milletimizle paylaşacağız. Şu kadarını söylemeliyim ki AK Parti hükümetleri olarak bugüne kadar hazırladığımız diğer 10 bütçe gibi, bu 11'inci bütçemiz de sosyal yönü güçlü bir bütçe olarak hazırlandı. Başta eğitim, sağlık, adalet ve emniyet olmak üzere milletimizi doğrudan ilgilendiren, milletimizin yaşam standartlarını yükselten, Türkiye'yi istikrar içinde büyüten bir vizyonla bütçemizi hazırladık. 2013 bütçemiz aslında Türkiye'nin küresel finans karşısında, özellikle bu krizin yürürlükte olduğu dönemde net duruşunu, dik duruşunu da ispat eden bir anlayışla hazırlandı. Küresel finans krizinin etkileri şu anda bile dünyanın birçok ülkesinde ağır bir şekilde hissedilirken biz, küresel kriz öncesindeki bütçelerimizle yarışan, onlardan çok daha ileri seviyeleri gözeten hedefleri bütçemize koyduk.''

İHRACAT RAKAMLARI

Aralık ayının başında ülke ekonomisine yönelik sevindirici haberlerin alındığını, 1 Aralık'ta Türkiye İhracatçılar Meclisi'nce Kasım ayı ihracat rakamlarının açıklandığını hatırlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Kasım ayında ihracatımız bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 20 arttı ve 12 milyar 771 milyon dolar olarak gerçekleşti. Geriye dönük 12 aylık ihracatımız ise Kasım sonu itibarıyla 151 milyar 526 milyon dolara ulaştı ve bir kez daha tüm zamanların rekorunu elde ettik. Yola çıktığımız zaman ihracatımız 36 milyar dolardı. 2011'de bunu 135 milyar dolara kadar yükseltmiştik. Şu anda 11 aylık ihracatımız 139 milyar dolara ulaştı. Aralık ayında gerçekleşecek ihracatla inşallah 2012'yi 150 milyar dolara yakın belki de bunun üzerinde rekor bir rakamla kapatmış olacağız.''
Kasım ayı enflasyon oranlarının da yayımlandığını, yıllık TÜFE'nin yüzde 6,37 olarak gerçekleştiğini bildiren Erdoğan, bu düşük oranın ardından İMKB'de rekor bir seviyeye ulaşıldığını ve borsanın 73 bin 416 puana çıkarak tüm zamanların rekorunu elde ettiğini vurguladı. Başbakan Erdoğan, ''Biz göreve geldiğimizde bu on binler civarındaydı. On yılda 7 kat bu artış göstermiş durumda. Bir başka rekora Merkez Bankası rezervlerimizde ulaştık. 2002'de 27,5 milyar dolar olan Merkez Bankası rezervlerimiz şu an itibarıyla 117 milyar dolara ulaştı ve burada da tüm zamanların yine rekorunu elde ettik'' dedi.

''IMF İLE BORÇ DEFTERİNİ KAPATMIŞ OLACAĞIZ''

''Ulusa Sesleniş'' programında millete güzel bir müjdeyi açıkladığını da hatırlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Biz 2002 sonunda görev geldiğimizde Türkiye'nin IMF'ye borcu 23,5 milyar dolardı. 10 yılda biz bu borcu ödedik. Ülkenin, milletin sırtındaki bu yükü erittik ve Ağustos ayı itibarıyla borcumuzu 1,3 milyar dolara kadar gerilettik. 14 Kasım'da IMF'ye yeni bir dilim daha ödeme gerçekleştirdik, Türkiye'nin IMF'ye olan borcu yıllar sonra ilk kez 1 milyar doların altına düşerek 900 milyon dolara inmiş durumda. Şu anda bizim IMF'ye olan borcumuz 900 milyon dolar. Şubat ve Mayıs'ta yapacağımız iki taksitle birlikte artık IMF ile borç defterini kapatmış olacağız. Kimler borçlandı, AK Parti iktidarı mı? Hayır. Bizden önceki iktidarlar borçlandı ve ağırlıklı borçlanmayı kimler yaptı? MHP, DSP, ANAP koalisyon hükümeti yaptı. Biz bu borçları ödedik, sürekli ödedik. O yolsuzlukların olduğu dönemler, görev zararıyla bankaların millete adeta aldatmacayla, yutturmacayla çalışıldığı dönemler ve bankalarımızın iflasın eşiğine geldiği dönemler artık kapandı. Şu anda gerek Ziraat Bankası, gerek Halk Bankası, biliyorsunuz halka açık yine bir satış oldu ve burada da yine dünyadaki krize rağmen çok ciddi rakamlarla bir satış gerçekleşti, aynı şekilde Vakıfbank'ın durumu hepsi de gayet iyi bir noktaya ulaşmış oldu.''
Başbakan Erdoğan, ''İnşallah Aralık ve Ocak aylarında ekonomimize ilişkin böyle güzel haberler almaya devam edecek, istikrar içinde, güven içinde büyümeyi, Türkiye'yi büyütmeyi sürdüreceğiz'' dedi.

ZİYARET VE TEMASLARINI DEĞERLENDİRDİ

Partisinin 20 Kasım'da TBMM'de yapılan grup toplantısından bu yana geçen süre içindeki ülke içinde ve ülke dışında önemli ziyaret, görüşme ve kabuller gerçekleştirdiğini belirten Erdoğan, bu tarihlerdeki programına ilişkin de bilgi verdi.
21-22 Kasım'da D-8 Zirve için Pakistan'a ziyarette bulunduğu, burada zirveye katılan liderlerle önemli görüşmeler yaptığını belirten Erdoğan, 24 Kasım Kasım Öğretmenler Günü kapsamında bu tarihte İstanbul'da Türkiye'nin çeşitli illerinden gelen öğretmenlerle Öğretmenler Günü'nü kutladıklarını söyledi. 25 Kasım'da Kütahya'da önemli toplu açılışlar gerçekleştirdiğini belirten Erdoğan, Kütahya ile Afyonkarahisar ve Uşak'a da hizmet verecek Zafer Havalimanı'nın açılışının açılışını yaptıklarını da söyledi. Yurt içi yanı sıra yurt dışı uçuşlar da yapılacak bu havalimanı sayesinde İstanbul'daki Atatürk Havalimanı'nın yükünün de önemli ölçüde azalacağını bildiren Erdoğan, havalimanı ve bölgedeki toplu açılışlarına ilişkin bilgi de verdi.
26-27 Kasım'da Madrid'te Türkiye ve İspanya Hükümetlerarası Zirve'nin gerçekleştirdiklerini belirten Erdoğan, bu süreçte Türkiye'de ağırlanan önemli yabancı ülke temsileri hakkında da bilgi verdi.
İstanbul'da dün ise Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in de katılımıyla Üst Düzey İşbirliği Konseyi'nin 3'üncü zirvesinin yapıldığını hatırlatan Erdoğan, Putin ile yaptığı birebir ve heyetler arası görüşmelerde iki ülke arasındaki güncel konuları ve bölgesel meseleleri de ele aldıklarını söyledi.
2011'de ticaret hacminin 30 milyar dolar olduğu Rusya ile şu anda 35 milyar dolara giden bir sürecin yaşandığını belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
''Önümüzde koyduğumuz hedef en kısa zamanda 100 milyar dolara ulaşmak. Şu anda nükleer enerji santralimizi Akkuyu'da Rusya ile yapıyoruz. Bunun bedeli 20 ila 22 milyar dolar arasında. 7 yıl içinde bitirilecek bu santralle ilgili şu ana kadar yaklaşık 1,5 yıl içinde, 1,5 milyar doları buldu ki bu yıl sonuna kadar zannediyorum 2 milyar dolara kadar bir yatırımı orada gerçekleştirmiş olacaklar. Sadece bununla kalmıyor aynı zamanda gençlerimizi şu anda Rusya'ya gönderiyoruz. Bu gençlerimiz orada nükleer enerji alanında eğitim alıyorlar ve bu eğitim aldıktan sonra bu gençlerimiz de bu santralde gerek inşa süreci içinde gerekse inşa süreci bittikten sonra burada istihdam edilecekler.''

''VİCDANSIZLIKTA, DUYARSIZLIKTA, TEPKİSİZLİKTE CHP'NİN GENEL BAŞKANI, İSRAİL İLE YARIŞIYOR''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım 2012'de Filistin'in yeniden tarih sahnesindeki yerini aldığını belirterek, ''Bölgenin selameti, bölgenin barış ve huzuru için bu aşamadan sonra artık İsrail de sorumlu davranmak zorundadır. Bu süreçte şu çok net olarak görüldü; bu bölge artık eskisi gibi değildir. Bu bölgenin aktörleri, liderleri, idarecileri artık eskisi gibi değildir. Deyim yerindeyse, hem bölge ülkelerine hem tüm dünyaya İsrail'in hukuksuz ve insanlık dışı girişimleri artık gına getirmiştir'' dedi.
Erdoğan, parti genel merkezindeki AK Parti Milletvekilleri Değerlendirme ve İstişare Toplantısı'ndaki konuşmasında, Filistin'in Birleşmiş Milletler'de (BM) gözlemci devlet statüsü kazanmasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
BM'de, 29 Kasım 1947'de Filistin topraklarını parçalayan ve İsrail'e devlet kurmanın yolunu açan planın kabul edildiğini anımsatan Erdoğan, 29 Kasım gününün Filistinliler için bölünmüşlüğün, işgalin, gasp edilmiş toprakların acı bir hatırası olduğunu kaydetti. Erdoğan, 29 Kasım 1977'de, her yıl 29 Kasım'ın ''Uluslararası Filistinlilerle Dayanışma Günü'' olarak ifa edilmesinin kararlaştırıldığını belirterek, 29 Kasım 2012'nin ise Filistin tarihinde dönüm noktası olacak şekilde kayıtlara geçtiğini, Filistin'in BM'de gözlemci devlet statüsü kazandığını vurgulandı.
Kararın hemen ardından Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı aradığını ve kendisini henüz daha Genel Kurul'dayken kutladığını aktaran Başbakan Erdoğan, Abbas ve beraberindekileri Türkiye'nin BM Daimi Temsilciliği'ne davet ettiklerini, kararın, heyete tahsis edilen Türk Evi'nde kutlandığını ifade etti.
''Ben bir kez de buradan AK Parti Genel Merkezi'nden Filistin'deki ve Filistin dışındaki tüm Filistinli kardeşlerimi yürekten tebrik ediyorum'' diye konuşan Erdoğan, sürgünde hayatını kaybeden Filistinli şair Mahmud Derviş'in ''Ve ant içerim ki bir mendil işleyeceğim yarına kadar / Gözlerine sunduğum şiirlerle süslü ve bir tümceyle baldan ve öpücüklerden tatlı bir Filistin vardı, bir Filistin yine var'' dizelerini okudu.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Şair Mahmud Derviş kendisi görememiş olsa da 29 Kasım 2012'den itibaren, Allah'ın inayetiyle, bir Filistin yeniden tarih sahnesinde yerini aldı, bir Filistin yine var. Bu aşamadan sonra İsrail, tahrikkar girişimlerinden, çatışmacı tutumundan, huzur bozucu eylemlerinden en önemlisi de katliamlarından, etnik temizlik girişimlerinden ve yeni yerleşim bölgeleri inşa etme provokasyonlarından derhal vazgeçip, uluslararası hukukun gereklerini yerine getirmek durumundadır.
Bölgenin selameti, bölgenin barış ve huzuru için bu aşamadan sonra artık İsrail de sorumlu davranmak zorundadır. Bu süreçte şu çok net olarak görüldü; bu bölge artık eskisi gibi değildir. Bu bölgenin aktörleri, liderleri, idarecileri artık eskisi gibi değildir. Deyim yerindeyse, hem bölge ülkelerine hem tüm dünyaya İsrail'in hukuksuz ve insanlık dışı girişimleri artık gına getirmiştir. Bölge ülkeleri çok daha fazla dayanışma ve işbirliği içinde İsrail'in hukuksuz, insanlık dışı eylemleri karşısında seslerini yükseltmiştir.
İsrail bilmelidir ki; bölgede bugünün siyasi ve toplumsal haleti ruhiyesi dünden çok ama çok farklıdır. Bunu dikkate alarak İsrail artık kandan ve gözyaşından beslenmeyi terk etmek mecburiyetindedir. En başta kendi halkını kandırmaktan, kendi halkına zulmetmekten kaçınmak zorundadır. İsrail bölgeye zarar veriyor, bölge barışına zarar veriyor. Ama İsrail dışına zarar verdiği kadar kendi içine, kendi halkına, kendi vatandaşlarına da büyük zarar veriyor. Filistin için başlayan yeni sürecin İsrail için de başlamasını, İsrail'in artık aklını başına almasını samimi şekilde temenni ediyorum.''

''FİLİSTİN'DE BÖLÜNMÜŞLÜK GÖRMEK İSTEMİYORUZ''

Başbakan Erdoğan, konuşmasında Filistinlilere de şöyle seslendi:
''Biz Filistin'de bölünmüşlük görmek istemiyoruz, Filistin'de bir parçalanmayı kabul etmiyoruz, Filistin'de asla nifak görmek istemiyoruz. Filistin toprakları üzerinde kardeşin kardeşe husumetine, küslüğüne hatta çatışmasına asla ve asla şahit olmak istemiyoruz. Bunu Filistin'deki tüm taraflara defalarca ifade ettim. Eğer Filistin'in gözlemci devlet statüsüne kavuşmasına tüm dünya bu kadar seviniyorsa, heyecanlanıyorsa Filistin'deki tarafların da bunu görüp, aralarında dayanışmayı, işbirliğini, kardeşliği daha da güçlendirmeleri üzerinden de bir sorumluluk düşüyor. Bu sorumluluğu bilmeleri gerek. İnşallah Filistin'de bu birlik ve beraberliğin daha da güçlenmesi için canla başla çalışmaya devam edeceğiz.''
Filistin, Suriye ve özellikle Gazze meselesiyle ilgili iç politikada ortaya konan tavırlara da değinen Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun diğer bazı ülkelerin dışişleri bakanlarıyla Gazze'ye gittiğini, trajediyi bizzat yaşadığını ifade etti. O sırada kendisinin de Mısır'da olduğunu anımsatan Erdoğan, saldırının ateşkesle sonuçlandırılması için yoğun bir trafik içine girdiklerini, görüşmeler yaptıklarını anlattı. ''Bütün derdimiz ateşkesin bir an önce sağlanması ve oradaki kanın durmasıydı'' diyen Erdoğan, Davutoğlu ve diğer dışişleri bakanlarının Gazze'ye geçmesinin orada planlandığını, bu yönde adımlar atıldığını ve Davutoğlu'nun Gazze'ye gittiğini hatırlattı.

''GÖZYAŞI DÖKENİ ELEŞTİREN KATLİAMI İSTEYEN KADAR TAŞ KALPLİDİR''

Davutoğlu'nun yaralılar, doktorlar ve hastane çalışanlarıyla görüşmek ve dertlerini dinlemek için Gazze'deki Şifa Hastanesi'ne de gittiğini belirten Erdoğan, ziyarete ilişkin şunları söyledi:
''Kendisi de oradaki hazin olayı anlattı. Gazze'de Şifa Hastanesi'nde Dışişleri Bakanımızı bir odaya alıyorlar. Odada maalesef yeni getirilmiş üç şehidin cenazesi var. Biri 15 yaşlarında bir genç kız, diğer 75-80 yaşlarında bir yaşlı ve hala kanı akmakta olan bir genç erkek; üç şehit. O esnada odaya şehide genç kızın acılı babası giriyor. Kendisine, Türkiye'nin Dışişleri Bakanı'nın orada olduğunu söylüyorlar. 15 yaşındaki kızını kaybetmiş o acılı baba, bizim Dışişleri Bakanımızın boynuna sarılıyor, odadaki herkes orada gözyaşı döküyor.
Ardından Türkiye'de, bakın çok acıdır, çok hazindir, son derece talihsizdir ki CHP'nin Genel Başkanı çıkıyor 'O fotoğraf yapmacık fotoğraf' diyor. Densizlik burada da kalmıyor, CHP Genel Başkanı 'Ağlayacaksan bu ülkede binlerce şehit anası var, birine sarılıp ağlasaydın bari' diyerek densizliğini daha da alt seviyeye düşürüyor. Bakın, çok açık konuşuyorum; vicdansızlıkta, duyarsızlıkta, tepkisizlikte CHP'nin Genel Başkanı İsrail ile yarışıyor. İsrailli yetkililer, CHP'nin Genel Başkanı'nı arayıp 'Bizim yapamadığımızı siz yapıyorsunuz, desteğinizden dolayı tebrik ederiz, teşekkür ederiz' derlerse hiç şaşırmayın. Eminim ki İsrailli yöneticiler tıpkı Suriye'nin kanlı idarecileri gibi Türkiye'de de böyle bir destekçilerinin olmasından ziyadesiyle memnundurlar. Zaten bu arada biliyorsunuz Beşşar, Kılıçdaroğlu'ndan çok memnun aynı şekilde İsrail de çok memnun. Kimler kimlerle nerede buluşuyor, bunun ortaya konması için başka bir örnek görmeye gerek yok.
Böyle bir vicdansızlık olabilir mi, böyle bir şey siyasete alet edilebilir mi? 15 yaşında bir genç kız daha yeni şehit edilmiş, babası onun cansız bedenini daha oracıkta görmüş, böyle bir manzara karşısında gözyaşlarını kim tutabilir? Allah bunu hiç kimseye yaşatmasın, Allah bu acıyı düşmanımıza dahi yaşatmasın. Böyle bir manzara, böyle bir tablo karşısında gözyaşı dökeni eleştiren işte bu katliamı isteyen kadar taş kalplidir. Bunların kalbi o kadar kararmış ki bunların kalbinde ayrımcılık o kadar yer etmiş ki şehitleri Filistinli, Türkiyeli diye ayıracak kadar kendilerinden geçmiş, kendi özlerine bunlar yabancı kalmışlardır. CHP'nin başına Genel Başkan olmuş ama şehitliğin nasıl bir mertebe olduğunu, ne yüce bir makam olduğunu anlayamayacak kadar maalesef cahil.''

''ŞEHİDİ TÜRK DİYE, ARAP DİYE AYIRMAK BIRAKIN IRKÇILIĞI, EN BAŞTA ÇANAKKALE'DE YATAN GAZZELİ ONLARCA ŞEHİDE SAYGISIZLIKTIR''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, muhalefetin kendilerine ''Filistin ile neden bu kadar ilgileniyorsunuz, Suriye ile neden bu kadar ilgileniyorsunuz' diye sorduğunu belirterek, ''Eğer zahmet edip Çanakkale Şehitliği'ne gidersen, oradaki isimleri okursan zerre kadar da ecdadının oradaki bulunuşunun esbabı mucizesini bilirsen neden ilgilendiğimizi anlarsın''dedi.
Başbakan Erdoğan, AK Parti Milletvekili Değerlendirme ve İstişare Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendi tarihinden bile bihaber olduğunu, kendi öz tarihine yabancı olduğunu söyledi.
''Sizin Gazze'de, Filistin'de ne işiniz var, Suriye ile neden bu kadar ilgileniyorsunuz'' diyenlere cevap veren Başbakan Erdoğan, Milli Savunma Bakanlığı'nın şehitler listesinden Çanakkale Savaşı ve İstiklal Savaşı'nda Anadolu'da şehit düşen Filistinli, Suriyeli ve Gazzeli şehitlerden bazılarının isimlerini saydı.
''Bu çocuklar bizim ordumuzda savaştılar, bizim sancağımız, bayrağımız altında savaştılar'' diyen Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bu Yafalı, İdlipli, Şamlı, Bağdatlı, Saraybosnalı, Gazzeli çocuklar Anadolu'nun evlatlarıyla yan yana savaştı, birlikte şehit düştü ve şu anda bizim topraklarımızda yatıyor. Nasıl ki bizim Ortadoğu'nun her karışında toprağa düşmüş, orada yatan şehitlerimiz varsa burada da Edirne'den Kars'a kadar Anadolu da mücadele etmiş Arap kardeşlerimiz var, onların şehitleri var. Şehidi Türk diye, Arap diye ayırmak bırakın ırkçılığı, en başta Çanakkale'de yatan Gazzeli onlarca şehide saygısızlıktır. 'Filistin ile neden bu kadar ilgileniyorsunuz' diye soruyorlar. 'Suriye ile neden bu kadar ilgileniyorsunuz' diye soruyorlar. 'Gazzeli şehitlere niçin bu kadar ağlıyorsunuz' diye küstahlık yapıyorlar. Eğer zahmet edip Çanakkale Şehitliği'ne gidersen, oradaki isimleri okursan zerre kadar da ecdadının oradaki bulunuşunun esbabı mucizesini bilirsen neden ilgilendiğimizi anlarsın.
Dersim'de katledilen Seyit Rıza'nın üzerini örtenler elbette Suriye'ye, elbette Filistin'e, elbette Gazze'ye niye gözyaşı döktüğümüzü anlayamazlar. Kendi ülkesinin Dışişleri Bakanı'na dünyanın gözü önünde en amiyane küfürleri eden bir genel başkan elbette Türkiye'nin dış politikasını anlayamaz, böyle bir genel başkan demokrasimiz için çok büyük bir talihsizliktir. Allah CHP seçmenine, CHP'ye gönül vermiş tüm vatandaşlarıma sabır versin diyorum.''

''BUNLAR HER ZAMAN KÜÇÜK MESELELERE TAKILIP KALDI''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan, Filistinli ve Suriyelilere seslendiğini vurgulayarak, ''Sizin dedeleriniz geldiler bizim topraklarımızda şehit düştüler, onlar nasıl ki bizim dedelerimizin kardeşiyse, sizler de bizim öz be öz kardeşimizsiniz. Her şehit bizim, hepimizin ortak şehididir. Kılıçdaroğlu'na rağmen, o zihniyette olanlara rağmen. Allah tüm şehitlerimizden razı olsun, tüm şehitlerimizin mekanı cennet olsun'' diye konuştu.
Suriye'nin özgürlük mücadelesini ve Filistin'in varlık mücadelesini gönülden desteklediklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, ''Türkiye'nin kalpten selamlarını Suriyeli ve Filistinli kardeşlerimize buradan tekrar iletiyorum'' dedi. CHP tarihi boyunca hiçbir zaman büyük meselelerin takipçisi olmadığını, buna vizyonlarının yetmeyeceğini belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bunların vizyonu bırakın Edirne'den ötesini, Edirne'ye bile ulaşamaz, zaten de ulaşamadı. Bunların vizyonu bırakın Gaziantep'in ötesini Gaziantep'e, Şanlıurfa'ya, Van'a, Iğdır'a bile ulaşamaz. Bunlar her zaman küçük meselelere takılıp kaldı, bunlar küçük meselelerin etrafında dönüp durmaktan başka birşey bugüne kadar yapmadılar, yapamadılar.''

TEK TİP KIYAFET

Okullarda tek tip kıyafet uygulamasına son veren Milli Eğitim Bakanlığı yönetmeliği etrafında dönen tartışmalara da değinen Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti :
''Okullarda tek tip kıyafeti sonlandıran genelgeye kafayı taktılar, orada takılıp kaldılar. Neymiş? Laiklik elden gidiyormuş. Her zamanki terane, benim oğlum bina okur, döner döner yine okur. CHP Genel Başkanı sürekli pedagogdan bahsediyor, yahu sen onu bırak da git bir tarihçiyle bu meseleyi konuş. Okullarda üniforma meselesinin nerelere dayandığını bir gör. Sadece kepleri eksik. Bir ara şapka da taktırıyorlardı biliyorsunuz. Eğer okullardaki üniforma meselesiyle ilgili birkaç kitap karıştırırsan orada Cizvit Papazlarını, Mussoli'niyi, Hitler'i göreceksin bir de tabi İsmet İnönü'yü göreceksin. 1945'te faşizm çok ağır bir yenilgi aldı, ama maalesef bizde faşist uygulamalar sona ermedi. Biz, 2002'den bugüne yıllardır milletin üzerinde oluşturulan baskıyı, bu faşizan uygulamaları tek tek kaldırıyoruz, dayatmalara son verdik, son veriyoruz, militarist uygulamalara son verdik, son veriyoruz, özgürlüğü kısıtlayan, tercih özgürlüğünün önüne geçen her uygulamayı vakti geldiğinde kaldırıyoruz.''

''VELİLER ÜZERİNDEN BÜYÜK BİR KÜLFETİ KALDIRIYORUZ''

Başbakan Erdoğan, CHP'nin ilkokul, ortaokul, lise ve üniversitede dahi tek tip kıyafeti zorbalıkla savunmuş bir siyasi parti olduğunu söyleyerek, ''Üniversite'de kılık kıyafetle estirdikleri terör işte bu bağnaz kafanın, tek tipçi kafanın maalesef zihinlere, hayatlara kazınmış bir eseridir. Dün ikna odalarında kız çocuklarımızın kılık kıyafetlerine müdahale edenler, bugün de tek tip kıyafeti savunuyorlar'' diye konuştu.
CHP yöneticilerinin serbest kıyafet yönetmeliğini dahi okumadıklarını öne süren Başbakan Erdoğan, serbest kıyafet uygulamasının veliler üzerinden çok önemli bir külfeti kaldırdığını, çocukların parkta, bahçede, sokakta, evde giydiği kıyafetleri okulda da giyebileceğini anlattı.
''Zenginin kıyafeti çok daha şık olur, çok daha pahalı olur, fakir fukaranın ki farklı olur'' eleştirisi yapıldığını anımsatan Erdoğan, şunları söyledi:
''Sanki tek tip olduğu zaman bu farklılık hissedilmiyor, birçok şeylerle hissediliyor. Normal günlük kıyafetin üzerine veliler bir de önlük, forma almak zorunda kalıyor, buna artık son veriyoruz. Kimse kusura bakmasın o ilkokullarda bizlerde okuduk, o önlükleri bizler de giydik. Önlük hiçbir zaman gelir farklılığını örtmüyor, örtemez. Önlük bile giyse önlüğün renginden, kumaşından, pantolondan, ayakkabısından, çeşidinden, kırtasiye malzemelerinden kimin zengin, kimin fakir olduğu anında ortaya çıkıyor, kimse kimseyi aldatmasın. Biz buralardan geldik, kimi aldatıyorsun. Bakıyorsun bir öğrencinin ayakkabısının altı delik deşik, pençe vurdurmuş, bir diğerine bakıyorsun ki iki ayda bir ayakkabısı değişiyor, zaten kimin kim olduğu, hepsi ortada. Biz, bu yeni yönetmelikle hem tek tip uygulamasına son veriyor, hem de veliler üzerinden büyük bir külfeti kaldırıyoruz. Uygulama başladığında 1980'lerden beri konuşulan, ama bir türlü hayata geçirilemeyen kararın ne kadar isabetli olduğu görülecektir. Aksaklıklar çıkarsa buna da müdahale eder, sorunları derhal çözeriz. Şimdiden tüm öğrencilerimize, tüm velilerimize hayırlı olsun diyorum.''

''ŞİMDİ SİYASET YOLU KAPANMASIN' DİYORLAR. ZATEN HİÇ KAPANMADI AMA BDP'LİLERİN YOLU SİYASETİN YOLU MUDUR?''

AK Parti Genel Başkan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bizim tüm iyi niyetimize, tüm teşviklerimize, tüm çabalarımıza rağmen BDP çözümün bir parçası olmak yerine ne yazık ki terörün bir parçası olmakta ısrarcı oldu'' dedi.
Başbakan Erdoğan, genel merkezdeki AK Parti Milletvekili Değerlendirme ve İstişare Toplantısı'nda terör konusunda, terörle mücadele konusunda, Kürt vatandaşların sorunları konusunda hiçbir dolambaçlı yola bugüne kadar müracaat etmediklerini vurguladı.
Erdoğan, şöyle devam etti:
''Daha en başından, partimizi kurduğumuz andan itibaren Türkiye'nin bu önemli meselesi hakkında her zaman samimiyetin diliyle, gönül diliyle, en önemlisi de milletimizin, 75 milyonun diliyle, hassasiyetiyle konuştuk. Her zaman yaptığımız gibi bugün de sadece ve sadece milletimin diliyle, sadece ve sadece gönül diliyle sizlere ve aziz milletime sesleniyorum. Herkes bir defa etnik bir kafa zihniyetini bir kenara koysun. Bir defa bölgesel milliyetçiliği bir kenara koysun, açık, net olsun. Biz, 'birilerinin elinde silah var' diyen onların diliyle konuşamayız. Biz haklının ve hakkın diliyle konuşmak zorundayız, ortada bir gerçek var.''
TBMM'nin dünyanın birçok parlamentosundan ayıran çok önemli bir özelliğinin bulunduğunu ifade eden Erdoğan, ''TBMM, Türkiye topraklarının işgal altında olduğu bir dönemde kurulmuş, işgale son verecek olan istiklal savaşımızı bizzat sevk ve idare etmiştir. TBMM, ülkemizin, milletimizin başına gelebilecek en ağır sorun karşısında bu sorunu çözmek üzere teşekkül edilmiştir. Demokrasilerde ülkeyi ve milleti ilgilendiren her sorunun yegane çözüm merci TBMM'dir'' dedi
TBMM'nin milletin seçtiği temsilcilerden oluştuğunu, milleti temsil eden, millet iradesinin tecelligahı olan bir zemin olduğunu vurgulayan Erdoğan, ''Türkiye'de müdahalelerin daha ilk yanlışı sorun çözme merci olan Meclis'i bir sorun gibi görerek kapatması olmuştur. Meclis sorun çıktığında kapatılacak değil, soruna çözüm üretebilecek bir makamdır. Aynı şekilde milletvekili sorun çıktığında yok sayılacak değil, tam tersine soruna çözüm üretebilecek, AK Parti olarak Meclis'i, milli iradeyi, Meclis'in ve milletvekillerinin sorun çözme iradesini biz her şeyin üzerinde gördük. Bunu her zaman savunduk ve 10 yıl boyunca da bu iradeyi sürekli olarak güçlendirdik'' ifadelerini kullandı.
Meclis iradesini zayıflatmaya, yok etmeye yönelik tüm planları deşifre ettiklerini ve yargıya intikal ettirdiklerini belirten Erdoğan, ''Kendisini Meclis'in, milli iradenin üzerinde gören kurumların yapılarını milli iradeyi güçlendirecek şekilde güçlendirdik'' diye konuştu.

''BDP TERÖRÜN BİR PARÇASI OLMAKTA ISRARCI OLDU''

Meclis'te alınan kararların yok sayıldığı durumlarda milletin hakemliğine başvurduklarını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi :
''Örneğin Cumhurbaşkanlığı seçiminde doğrudan millete gittik ve milletin hakemliğine başvurduk. 10 yıl boyunca yaptığımız tüm reformlarda, attığımız her adımlarda milleti, milletin hassasiyetlerini, milletin iradesini gözettik. Dokunulmazlık milletvekiline bir üstünlük, bir ayrıcalık, bir istisnai durum sağlamak üzere değil, milletvekilini güçlendirmek, dolayısıyla milli iradeyi güçlendirmek amacıyla getirilmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin de ifade ettiği gibi yasama dokunulmazlığı milli iradenin eksiklik gerçekleştirilmesinin bir aracıdır. Yasama dokunulmazlığı milletvekillerinin görevlerini her türlü kaygı ve baskıdan uzak şekilde yapmalarını sağlamak için vardır. Yasama dokunulmazlığı milletvekillerinin keyfi ceza kovuşturmalarıyla etkisiz hale getirilmelerini önlemek için vardır. Biz, AK Parti'yi kurduğumuz günden beri terör meselesinin de özellikle, siyasi Kürtçülük meselesinin de özellikle üzerinde ısrarla durduk. TBMM'nde bunun çözülebileceğini, çözüm yerinin Meclis olduğunu her fırsatta ifade ettik. 2007 ve 2011 seçimlerinde Meclis'e giren bugün BDP çatısı altında toplanmış milletvekillerinin çözümün bir aracı olabilmeleri için her fırsatta biz teşvik ettik. Reformların yapılabilmesi, hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, Türkiye'nin daha iyi standartlarda demokrasiye kavuşabilmesi için BDP'nin sürece dahil olması, sorumluluk yüklenmesi gerektiğini her zaman kendilerine söyledik. Bizim tüm iyi niyetimize, tüm teşviklerimize, tüm çabalarımıza rağmen BDP çözümün bir parçası olmak yerine ne yazık ki terörün bir parçası olmakta ısrarcı oldu.''

''BDP TERÖR ÖRGÜTÜNÜN İRADESİNİ TEMSİL ETMEYİ SEÇMİŞTİR''

''Özellikle Kürt kardeşlerime, vatandaşlarıma soruyorum, elinizi vicdanınıza koyun'' diyen Erdoğan, ''BDP bugüne kadar çözüm için, kanın durması için, gözyaşının durması için ne yapmıştır, hangi adımı atmıştır, hangi yapıcı eleştiriyi, makul bir öneriyi getirmiştir. BDP gençlerin ölmesi ve öldürmesini engellemek adına, annelerin gözyaşlarını dindirmek adına bugüne kadar hangi samimi çabanın içinde olmuştur'' dedi.
Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''BDP Meclis içinde kendisini seçenlerin değil, terör örgütünün iradesini temsil etmeyi seçmiştir. BDP Meclis içinde ve dışında yaşatmayı değil, ölmeyi ve öldürmeyi teşvik eden bir tutum içinde olmuştur. BDP, 'Kürt meselesi' adıyla ortaya bir başlık atmış ve bunu çözmek için değil, bir 'Türk meselesi' çıkarmak için böyle bir fitneyi, nifak girişimini alevlendirmek için çok güçlü tahrik içinde, provokasyon içinde olmuştur.''

''BDP ALÇAKÇA DÖNGÜNÜN DEĞİRMENİNE SU TAŞIDI, HALA SU TAŞIYOR''

Etnik milliyetçiliği kabul etmediklerini, Türk ve Kürt milliyetçiliklerinin de karşısında olduklarını vurgulayan Erdoğan, ''Nasıl bir tavır içinde olduklarını hepimiz görüyoruz. Terör örgütü çocukları ikna ederek değil, kaçırarak dağa götürdü, hala götürüyor. O çocuklar dağda bile birer ölüm makinesine, birer robota dönüştürülüyor. Gidenler, gelenler anlatıyor, o inlerde, mağaralarda o çocuklara neler yapıyorlar. Kızlar ne hale getiriliyor. Bunlar artık açık, net elimizde belgelerle, bilgilerle var, artık bunlar gizli saklı değil, ama bütün bunların benim Kürt kardeşlerim tarafından çok iyi bilinmesi lazım'' dedi.
Erdoğan şunları kaydetti:
''Bütün bu olanlar karşısında BDP aleni şekilde alçakça döngünün değirmenine su taşıdı, hala su taşıyor. Dağı adres olarak gösteriyorlar, terörü adete kutsuyorlar, terörün diliyle, ağzıyla konuşan o gençlerin kanlarının akıtılmasına bunlar ortak oluyor. O gençler dağda ölüyor, öldürülüyor, infaz ediliyor, tacize, tecavüze uğrayıp katlediyor, o gençlerin cenazeleri şehirlere geldiğinde, BDP kendi eliyle ölüme gönderdiği bu gençleri bu kez de cenazeleri üzerinden istismar yapacak kadar alçalıyor. İşte bazen yürekli babalar çıkarsa bunları kovuyor, ama korktuğu zaman da başını öne eğiyor. O gençlere hayatı zehir ederek, o gençleri hayatlarının baharında hayallerinin hasreti içinde ölüme gönderdiler. Yetmedi cesetlerini bile istismar edecek kadar insanlıktan çıktılar, bu gerçekten insanlık dışı cenaze törenlerinde bakıyorsunuz en önde BDP'liler var. Yeri geliyor polisle, askerle çatışıyor, güvenlik güçlerine hakaret etmekten, şiddet uygulamaktan geri durmuyor, yine yetmedi en son gittiler kameraların önünde, milletin önünde eli kanlı teröristlerle kucaklaşmak gibi bir densizlik sergilediler, öpüşmek gibi bir densizlik sergilediler. Samimiyetin ne denli, nerelere ulaştığını gösterircesine.''

''BDP'LİLERİN YOLU SİYASET YOLU MUDUR?''

Başbakan Erdoğan, BDP'nin hareketlerinde, tavırlarında ve eylemlerinde çözüme yönelik, siyasi mücadeleye yönelik en küçük bir işaret bulunmadığına dikkati çekerek, ''Şimdi siyaset yolu kapanmasın' diyorlar. Zaten hiç kapanmadı, ama BDP'lilerin yolu siyasetin yolu mudur? Biz parti kapatmaya ilkesel olarak karşı olan bir partiyiz. Siyasetin yolu bu, partiler değil mi, partiler. Peki bunlar 12 Eylül referandumunda parti kapatmayı yasaklayan değişikliğe niçin destek vermediler. Niçin Parlamento'yu terk edip gittiler, niçin oy kullanmadılar. Orada oy kullanmış olsalardı bugün parti kapatmak diye bir şey yoktu Türkiye gündeminde. Bizim içimizden de ne yazık ki iki, üç kişi çıktı, onlarda onlarla beraber hareket ettiler, maalesef o oylamada biz parti kapatma olayını gerçekleştiremedik'' diye konuştu.

''YERİ GELDİĞİ ZAMAN HADDİNİ, HERKESE YİNE BU PARLAMENTO, PARLAMENTO DİLİNDE BİLDİRİR''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Yeri geldiği zaman haddini, herkese yine bu Parlamento, parlamento dilinde bildirir. Aksi takdirde yaptıkları yanlarına kar kalıyor'' dedi.
Erdoğan, parti genel merkezindeki AK Parti Milletvekilleri Değerlendirme ve İstişare Toplantısı'ndaki konuşmasında, dünyanın hiçbir ülkesinde terörü destekleyen bir partinin kabul görmeyeceğini vurguladı.
Tam tersine böyle partilerin demokrasi için tehlike olarak görüldüğünü ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bu yönde kararlarının olduğunu belirten Erdoğan, şunları söyledi:
''BDP'ye oy vermiş kardeşlerime de soruyorum, bugüne kadar BDP'li milletvekilleri sizi mi temsil ettiler, sizin haklarınızı mı savundular yoksa terör örgütünü mü temsil ettiler, onun haklarını mı savundular? Hiç kimse kusura bakmasın eğer Meclis'te olacaklarsa önce terörü desteklemediklerini göstersinler. Terör örgütüyle organik bağlarını kessinler, terörü kınasınlar. Yoksa terör örgütünün bir uzantısı olarak TBMM'nin çatısı altında olmayı biz kabul etmiyoruz. Böyle bir şeyi kabullenmiyorum. Hem silahı öveceksin hem bu Meclis'in çatısı altında duracaksın, dokunulmazlık zırhının altına gireceksin, bu en başta insanın kendi kendisine saygısızlığıdır. Bu dürüstlük değildir.''
En başından beri siyaset yolunun açık olması için mücadele verdiklerini, yine vereceklerini, bundan caymayacaklarını ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
''Biz siyaset yolunu açık tuttukça BDP bunu bir sistem açığı gibi gördü, bunu istismar etmenin, bundan istifade etmenin kolaycılığına kaçtı. Kendilerini siyasetin, Meclis'in içinde tutabilmek için bakın açık açık söylüyorum, bugüne kadar kendilerine engin bir hoşgörü gösterildi. Dosyaların sayısına bakın, neredeyse bine yaklaşıyor, bütün bu dosyaların altında hep bunlar var. Durmadan tehditler, tehditler, tehditler... Bütün bu tehditler de hep organize. Seçimler gelir, sandıklarda tehditler, seçmenler tehdit altında. Bunun dışında olan zamanlarda milletvekili arkadaşlarım da dahil, teşkilatımızın mensubu olan arkadaşlarım da dahil hepsi tehdit altında. Bütün bunlar olacak, bu memleket yol geçen hanı mı? Nedir bu? Eğer biz demokratik parlamenter sisteme inanmışsak, eğer biz Türkiye'yi bir özgürlükler ülkesi olarak kabul ediyorsak, özgürlüklerin egemen olduğu bir ülke olarak bunu kabul ediyorsak Türkiye Cumhuriyeti'nin şu anda başında olan bir AK Parti iktidarı olarak, bu konuda bu zemini bizim güçlendirmemiz gerekir, böyle bir sorumluluğumuz var.
Biz kalkıp 'Hadi canım, güzel yapıyorlar, varsın yapsınlar' diyemeyiz. 'Burada böyle bir karar alınırsa, Meclis'ten böyle bir karar çıkarsa bu ülkenin ayrımcılığıdır'. Böyle bir şey söz konusu değil. Biz bunun uygulamalarını gördük, İspanya'yı, İngiltere'yi hepsini inceledik. Yeri geldiği zaman herkese haddini yine bu Parlamento, parlamento diliyle bildirir. Aksi takdirde yaptıkları yanlarına kar kalıyor.''

''İSTEDİKLERİ GİBİ AT OYNATMALARINA MÜSAADE EDEMEYİZ''

Birilerinin, 1992, 1994 yıllarından bahsettiğini söyleyen Erdoğan, şunları kaydetti:
''Kusura bakmasınlar, sene 2012. Bugün biz 1994'te değiliz, 2012'deyiz. Bugünün şartlarıyla o günün şartları aynı değil. Rahatlıkla istedikleri gibi kalkıp at oynatmalarına müsaade edemeyiz. Bir genel başkan kalkıp karşısındaki kitleye nasıl 'Silahlanın' diyebilir. Bir genel başkan bunu dediği zaman onun mensupları nasıl hareket eder? Bunlar, bunun karşılığını, bunun bedelini ödemeyecekler mi? Sen, milletvekili olmadan önce bir de bunu söyleseydin. Şimdi milletvekili oldun, kalkıp bunu söylüyorsun. Bunun rahatlığı içinde bunu söylüyorsun. Milletvekilliği bunun için bir zırh olamaz. Biz eğer buna sessiz kalacak olursak bilesiniz ki bu halk bizi affetmez, Allah da bizi affetmez. Biz buna sessiz kalamayız.
BDP şımardıkça şımarıyor, sınırları daha fazla aşıyor. Gerilimi daha fazla tırmandırıyor. Açıkça demokrasiyi zehirliyor, açıkça hukuk sistemine meydan okuyor. Silahlı yöntemi kutsarken, teröristle sarmaş dolaş olurken demokratik siyaset üretebilir mi? Eğer senin demokrasi diye bir derdin varsa zaten mesele yok. Gel şurada, parlamentonun içinde bunun cevabını ver, o mücadeleyi orada sürdür. Ama inanın bunların hiçbir zaman böyle bir derdi olmadı. Dokunulmazlık zırhı altında her gün gerilim, her gün tahrik üreterek, sokakları çatışma alanına çevirerek siyaset üretilebilir mi? Ufacık çocuğun eline ver molotof kokteylini, insanların, otobüslerin üzerine, dükkanlara atsınlar, her tarafı yakıp yıksınlar. 7 yaşında, 10 yaşında çocuğu terörize eden bir anlayış özgürlüğe, demokrasiye inanmış olabilir mi? Buna 'eyvallah' eden bir anlayış bizimle beraber yürüyemez, kusura bakmayın.''

''ŞU ANDA ONLAR KORKU TÜRBÜLANSININ İÇİNE GİRDİLER''

Demokratik bir rejimde buna daha ne kadar tahammül edilebileceğini, hukuk sisteminde bu meydan okumanın daha ne kadar sineye çekilebileceğini soran Erdoğan, ''Aman siyaset yolu tıkanmasın, aman bunlar dışlanmasın derken BDP'nin hukuku, yasaları, anayasayı hatta insani değerleri çiğneyen söylemleri ve eylemlerine, kusura bakmayın, biz daha fazla seyirci kalamayız'' dedi.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Özellikle şu soruyu soruyorum; BDP'nin, BDP'li milletvekillerinin yakın ya da uzak gelecekte siyaseti bir sorun çözme yöntemi olarak göreceklerine, terör örgütüyle bağlarını keseceklerine gerçekten içinizde inanan var mı? Meclis'te görüyorsunuz, konuşuyorsunuz. Şu anda onlar korku türbülansının içine girdiler. Onların iyi niyetli olanı bile artık buradan çıkamaz ve onlarla beraber aynı şekilde hareket etmeye mecburdur. Çünkü iradelerini terör örgütüne kaptırmışlardır. Bunlar milletin değil terör örgütünün talimatıyla hareket ediyorlar. Bunlar emirleri dağdan alıyor, dağın avukatlığını yapıyorlar. Bu ülke bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde gereken neyse o yapılır. Meclis gereken neyse onu yapar. Hukuk, yasalar ve anayasa neyi gerektiriyorsa onu yapar. Siyasi parti yolunu mu seçtin arkadaş, hukuk, Siyasi Partiler Kanunu neyi gösteriyor, seçilme, seçme neyi gerektiriyor onu yapmak zorundasın. Sen bunun dışında hareket edersen kusura bakma bunun bedelini ödersin.''
AK Parti'nin parlamentoda yüzde 65 çoğunluğa sahipken kapatılmayla karşı karşıya kaldığını hatırlatan Erdoğan, ''İsteseydik meydanları yüz binlerle dolduramaz mıydık? Ama biz böyle bir yola tevessül ettik mi? Etmedik. 'Hak yerine bulacaktır' dedik. Çünkü biz, bize yapılanın doğru olduğuna zaten inanmıyorduk. Ortaya saçma sapan bir iddianame hazırlandığını zaten görmüştük ve hak tecelli etti'' değerlendirmesinde bulundu.

''LİNÇ, DIŞLAMA MANTIĞIYLA, ÖTELEME ANLAYIŞIYLA HAREKET ETMEYİZ''

İktidarın yoluna devam ettiğini söyleyen Erdoğan, ''Bizim için bir yıl kayıp yıl oldu. Partimiz için demiyorum, ülkemiz, milletimiz için. O yıl çok ciddi kayıplar yılı oldu çünkü küresel girişimci kendisi için güvenli liman arıyor'' dedi. Gittikleri her yerde ''Ülkede güven, istikrar nasıl? Sıkıntı var mı'' sorularının geldiğini belirten Erdoğan, ''Neden? Çünkü bu tür spekülasyonlar bile küresel girişimciyi rahatsız ediyor, onun için güvenli liman arıyorlar'' ifadesini kullandı.
''Güneydoğu'ya niçin bırakın küresel sermayeyi, bugün bizim ulusal sermayemiz gitmiyor? Diyarbakır'ın, Batman'ın, Muş'un, Siirt'in kendi sermayedarı niçin Diyarbakır'da yatırım yapmıyor'' diye soran Erdoğan, sermaye sahiplerinin ''Acaba bu yatırımı yaparsam ne zaman gelirler de benim burayı yakarlar, yıkarlar, bombalarlar'' korkusuyla yatırım yapmadıklarını, yoksa yatırım için can attıklarını ifade etti. En önemli teşvik bölgesi olmasına rağmen yürekli birkaç kişinin dışında istenilen oranda yatırımın olmadığını söyleyen Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Bir linç, dışlama mantığıyla, bir öteleme anlayışıyla AK Parti olarak hareket etmeyiz, edemeyiz. Hukuk devletinde kurallar bellidir ve onlar işler. Biz bu işletilmeyen, geciktirilen kuralların işlemesini sağlayacağız. Olay budur. Dokunulmazlık fezlekeleri önümüze geldiğinde, vicdanımızla hareket edecek, millet adına kararımızı vereceğiz. Bizim kararımızın ardından eğer dokunulmazlık kalkarsa aynı şekilde yargı, vicdanıyla ve millet adına onlar da karar verecektir.''
Erdoğan'ın konuşmasının ardından Milletvekilleri Değerlendirme ve İstişare Toplantısı basına kapalı devam etti.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.