Cumartesi 26.01.2013 00:00
Son Güncelleme: Cumartesi 26.01.2013 17:30

Başbakan'dan CHP'li Güler'e tepki

Türk-Kürtler arasında üstünlük tartışması başlatan CHP milletvekiline Başbakan Erdoğan, Marmara Üniversitesi'ndeki törende cevap verdi.

Başbakan Erdoğan, ırkçılık tartışmalarıyla ilgili olarak "Kendisini başkasından üstün görmek ırkçılıktır. Modern kavramla faşizmdir" dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bir ırkın diğerine, bir milletin diğerine, bir ulusun diğerine üstünlüğünü savunmak, en başta bu topraklara karşı saygısızlıktır, en başta bu toprakların özüne ihanettir'' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir ırkın diğerine, bir milletin diğerine, bir ulusun diğerine üstünlüğünü savunmanın, en başta bu topraklara karşı hürmetsizlik, en başta bu toprakların özüne ihanet olduğunu belirterek, ''Parlamentoda bir milletvekili, sanıyorum kariyeri de var. Ama ulus ile millet kavramını birbirine karıştırıyor. Ülkemizdeki Türk için kalkıyor millet, diğeri için ulus diyor. İçerikten haberi yok. Birisi öz Türkçe, diğeri Arapça'' dedi.
Marmara Üniversitesi'nin 130. kuruluş yıl dönümü ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ''fahri doktora'' verilmesi dolayısıyla üniversitenin Haydarpaşa Yerleşkesi'ndeki Ord. Prof. Dr. Reşat Kaynar Konferans Salonu'nda tören düzenlendi.
Başbakan Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, salı günü TBMM'de, AK Parti Grup Toplantısı'nda ''asabiyet'' ifadesini kullandığını hatırlatarak, ''Tabii birileri, herhangi bir sözlüğe bakma ihtiyacı hissetmeden, bu çok önemli kavramı, öfke gibi, sinirlilik gibi anlayarak, adeta şecaat arz ederken sirkatin söylediler, adeta cahilliklerini ortaya koydular'' dedi.
Asabiyetin 14'üncü yüzyılda, İbn-i Haldun'un kullandığı ve yüzyıllar boyunca da konuşulan, tartışılan, geliştirilen bir kavram olduğunu anlatan Erdoğan, kavramın özünün daha önce de ifade ettiği gibi şeytanın ''Beni ateşten yarattın, onu çamurdan'' diyerek, kökene vurgu yaparak, kökeniyle ilgili kibirlenerek isyan etmesine dayandığını söyledi.

''KENDİSİNİ BAŞKALARINDAN ÜSTÜN GÖRME IRKÇILIKTIR''

İnsana, insanoğluna dair, çok açık bir gerçeğin görülmesi gerektiğine değinen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Hiçbirimiz, nerede dünyaya gözlerimizi açacağımızı, hangi anne babanın çocuğu olarak doğacağımızı, hangi toplumda, hangi ülkede, hangi deri rengiyle hayata 'merhaba' diyeceğimizi seçme imkanına sahip değiliz. Yeryüzünde hiç kimsenin ama hiç kimsenin, 'Ben şurada doğdum, şu anne-babanın çocuğu olarak doğdum, şu deri rengiyle doğdum' diyerek bir başkasına karşı kibirlenme, gururlanma, böbürlenme, üstünlük sergileme hakkı yoktur ve olamaz.
Böyle bir kibir, böyle bir böbürlenme, kendisini başkalarından üstün olarak görme, insanlık dışıdır, modern kavramlarla bunu söylersek ırkçılıktır, faşizmdir. Bir kere bu topraklar, tarih boyunca hiçbir zaman bu kavramlara ev sahipliği yapmamıştır. Osmanlı'da asla böyle bir farklılığı göremezsiniz, Selçuklu'da da göremezsiniz. Bir ırkın, bir kavmin, bir kabilenin diğerlerine üstünlük taslaması asla kabul görmemiştir.''
Başbakan Erdoğan, Avrupa'da 1930 ve 1940'lı yıllarda ırkçılık ve faşizm yükselirken, Türkiye'de bu yönde bazı denemelerin ve girişimlerin olduğunu ama bunların asla başarıya ulaşamadığını ve kabul görmediğini ifade etti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bizi biz yapan, bizi şekillendiren, toplumsal hayatımızı, aile hayatımızı, şehir, köy hayatımızı çerçevelendiren hangi kaynağa bakarsanız bakın, orada ırk ayrımını göremezsiniz. Ahmet Yesevi'den tutun, Mevlana'ya kadar... Yunus Emre'den tutun, Hacı Bektaş'a kadar... Pir Sultan Abdal'dan Fuzuli'ye, Ahmed-i Hani'den Mehmet Akif'e kadar, bu toprakların hamurunu yoğuran hiçbir kaynakta ayrımcılık yoktur. Bir ırkın diğerine, bir milletin diğerine, bir ulusun diğerine üstünlüğünü savunmak, en başta bu topraklara karşı saygısızlıktır, en başta bu toprakların özüne ihanettir. Parlamentoda bir milletvekili, sanıyorum kariyeri de var. Ama ulus ile millet kavramını birbirine karıştırıyor. Ülkemizdeki Türk için kalkıyor millet, diğeri için ulus diyor. İçerikten haberi yok. Birisi öz Türkçe, diğeri Arapça.''

''KİTAPLAR VAROLUŞUMUZUN İDAMESİDİR''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Galatarasay Üniversitesi'ndeki yangına ilişkin ''Yangının, tarihi binayı tahrip etmesi yanında daha da önemlisi, içindeki kitapların da zarar görmesi bizi ziyadesiyle üzdü. Kitaplar varoluşumuzun idamesidir. Böyle acı hadiselerin tekrar yaşanmaması için gerek tarihi binalarımızda gerek kitap gibi son derece hassas eserlerin bulunduğu mekanlarda daha dikkatli, daha tedbirli olunmasını yetkililerden ve kullanıcılardan özellikle rica ediyorum'' dedi.
Marmara Üniversitesi'nin 130. kuruluş yıl dönümü ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ''fahri doktora'' verilmesi dolayısıyla üniversitenin Haydarpaşa Yerleşkesi'ndeki Ord. Prof. Dr. Reşat Kaynar Konferans Salonu'nda tören düzenlendi.
Üniversitenin tanıtımının yapıldığı kısa film gösterimiyle başlayan törende, Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Recep Bozlağan, üniversite senatosunun Başbakan Erdoğan'a fahri doktora unvanı verilmesine ilişkin kararını okudu.
Bozlağan, Başbakan Erdoğan'a, ''Uluslararası gündemde siyasi, sosyal belirsizliklerin artarak dünya barışının tehlikeye düştüğü ve küresel ekonomik krizin birçok ülkeyi iktisadi, siyasi ve sosyal açıdan etkilediği dönemde, Türkiye'de siyasi istikrarın sağlanması, demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin kurumsallaştırılarak düzenlenmesi, sosyal paylaşımın tesis edilmesi, yapısal reformların gerçekleştirilmesi, uluslararası ilişkilerin geliştirilmesi ve küresel barışı sağlanmasına 10 yıl boyunca başarıyla uyguladığı politikalarla katkı yapması ve Türkiye'nin küresel güç haline gelmesinde gerçekçi vizyon koyması'' dolayısıyla fahri doktora unvanı verildiğini aktardı.
Daha sonra Rektör Prof. Dr. Zafer Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a fahri doktora unvanını sundu ve cübbesini giydirdi. Gül, Erdoğan'a ayrıca fakültenin kurulduğu dönemdeki isminin yazılı olduğu bir tabak hediye etti.

BAŞBAKAN ERDOĞAN, FAHRİ DOKTORA UNVANI İÇİN TEŞEKKÜR ETTİ

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, törende yaptığı konuşmada, kendisine tevdi edilen fahri doktora unvanı için üniversite rektörüne, senatosuna ve Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne teşekkür etti.
Erdoğan, 1981 yılında mezun olduğu üniversitenin kendisi için çok anlamlı olduğunu ifade ederek, bugün, mezun olduğu yerden fahri doktora unvanı almanın heyecanını yaşadığını, üniversitenin öğrencisi ve mezunu olmaktan her zaman iftihar ettiğini söyledi.
Salonun kendisi için ikinci bir anlamı olduğunu kaydeden Erdoğan, geçtiğimiz günlerde vefat eden gazeteci Mehmet Ali Birand'la İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde ''32. Gün'' programını burada yaptıklarını, o gün programın çok coşkulu olduğunu anlattı.
Erdoğan, yöneticilik döneminde iki kavrama çok dikkat ettiğini ifade ederek, bunlardan birincisinin güvenlik, diğerinin ise istikrar olduğunu aktardı.
Bunların yanı sıra özellikle emek, sermaye, tüketim, yatırım, üretim gibi kavramlara önem verdiklerini bildiren Erdoğan, bu kavramların ''insan'' kavramı üzerine inşa edildiğini, insan varsa emek, sermaye, tüketim, yatırım, üretim olduğunu, yoksa bunların hiçbirinin olmadığını dile getirdi.
''Zaten insanın mükemmeliyeti, yaratılanların en şereflisi olması özelliği buradan geliyor. Her şey onunla başlıyor, onunla bitiyor'' diyen Erdoğan, sıra ve okul arkadaşı, üniversitenin rektör yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Arat'ın bu görevde bulunmasının kendisi için ayrıca bir memnuniyet olduğunu vurguladı.
Başbakan Erdoğan, okul yıllarında büyük sıkıntı çektiklerini, bazen okulların kapalı olduğunu, terör sıkıntısı yaşadıklarını anlatarak, ''Bugün tevdi edilen fahri doktora unvanını da inşallah, nefes alıp verdiğim sürece, tıpkı diplomam gibi, büyük bir iftiharla, büyük bir gururla taşıyacağımı ifade etmek istiyorum'' dedi.
Galatasaray Üniversitesi'nin Beşiktaş Kampüsü'nde meydana gelen yangın nedeniyle bilim camiasına geçmiş olsun dileyen Erdoğan, ''Yangının, tarihi binayı tahrip etmesi yanında daha da önemlisi, içindeki kitapların da zarar görmesi bizi ziyadesiyle üzdü. Kitaplar varoluşumuzun idamesidir. Böyle acı hadiselerin tekrar yaşanmaması için gerek tarihi binalarımızda gerek kitap gibi son derece hassas eserlerin bulunduğu mekanlarda daha dikkatli, daha tedbirli olunmasını yetkililerden ve kullanıcılardan özellikle rica ediyorum'' diye konuştu.
TBMM'de 23 Ocak'ta görüşülen ve kabul edilen bir yasayla, Ankara'da ''Sosyal Bilimler Üniversitesi'' adı altında yeni bir üniversite kurulduğunu dile getiren Erdoğan, yeni üniversitenin, ülkeye, millete ve bilim camiasına hayırlı olması diledi.

ARTAN ÜNİVERSİTE SAYISI

Başbakan Erdoğan, 10 yıl önce 53'ü devlet, 23'ü vakıf olmak üzere toplam 76 üniversite bulunduğunu, 10 yıl içinde 51'i devlet, 42'si vakıf olmak üzere 93 yeni üniversite kurduklarını ve toplam sayının 169'a ulaştığını, şu anda 81 ilin tamamında üniversite bulunduğunu, İstanbul, Ankara, İzmir dışındaki illerde de üniversite sayılarının 2'ye, 3'e, 4'e yükseldiğini anlattı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti:
''Geçen hafta Gaziantep'teydim. Orada 1'i devlet olmak üzere 2 vakıf üniversitesi var. Şimdi 3'üncüsü geliyor. Buna paralel olarak, 10 yıl önce 76 bin olan akademik personel sayısını da yüzde 56 artışla şu anda 119 bin personele yükseltmiş bulunuyoruz. 2006 yılından bugüne kadar 3 bin öğrencimizi yurt dışına göndererek, dünyanın en iyi okullarında eğitim almalarını sağladık ve sağlıyoruz. Bu rakamı asla övünülecek rakam olarak görmüyorum. Bizim bu rakamı, 20 bine, 30 bine çıkarmamız lazım. Gençlerimiz gitsinler, lisansüstü, doktora yapsınlar ve gelsinler. Ufuk farklı bir şey. Her yıl 1000 öğrenciyi bu şekilde göndermek suretiyle inşallah üniversitelerimizin akademik personel ihtiyacını da gidermiş olacağız. Yapılan tüm eleştirilere, olumsuz bakışlara rağmen, yeni kurulan üniversitelerimiz aşkla heyecanla büyüme mücadelesi veriyor ve bulundukları şehirlerin çehresini ciddi şekilde değiştiriyorlar.''

''MARMARA ÜNİVERSİTESİ ÇOK DAĞINIK''

Marmara Üniversitesi'nin çok dağınık olduğunu ancak toplu olmasına yönelik adımlar atıldığını belirten Erdoğan, Maltepe'de başlayan sürecin devam edeceğini, TSK'dan alınacak yaklaşık 2 bin 500 dönümlük yerle birlikte üniversitenin ağırlıklı ana gövdesinin oluşturulacağını dile getirdi.
İlleri ziyaretinde fırsat buldukça üniversiteleri ziyaret ettiğini ve durumu yerinde incelemeye gayret ettiğini anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Hepsinde bir heyecanı görüyoruz. Çünkü bir özlem var. Evladını adeta göçe gönderir gibi göndermek zorunda kalan anne ve babalar, şimdi kendi iradeleriyle kendi ilinde gördüğü için şükranlarını ifade ediyor. Ama burada bir sıkıntımız var. İnşallah burada akademisyen açığını kapattığımızda bu göç daha fazla azalacaktır. Fakültenin adedinin artması sürece çok daha farklı bir zenginlik katacaktır. O zaman Hakkari'deki bir gencim illa kalkıp Ankara'ya İstanbul'a gideyim sıkıntısı içerisine girmeyecek, orada öğrenimine devam edecektir. Hakkari'ye, komşu illerden gidenler olacaktır. Bunlar orada gençlerimizin birbiriyle kaynaşmasını ve o ilin ekonomisine, kültürüne çok çok zenginlik getirmesi bakımından da önem arz edecektir. Gerçekten, üniversitelerin, beklentilerimizin dahi ötesinde bir canlanmaya, bir heyecana vesile olduğunu, çok başarılı işler ortaya koyduklarını görüyoruz. Hiç kuşkusuz, yeni üniversiteler, Marmara Üniversitesi gibi büyük, köklü üniversitelerimiz üzerindeki yükü kısmen de olsa alıyor. Kendi şehrinde ya da yakın şehirlerde üniversitede eğitim alma imkanı bulan öğrencilerimiz, büyük şehirlerin, buradaki üniversitelerimizin de rahatlamasını, bilim faaliyetlerine daha fazla odaklanmalarını sağlıyor. Bu süreç devam ettiğinde, inanıyorum ki, yeni kurulan üniversiteler, Türkiye'nin de gelecek nesillerin de çok farklı bir yerde olmalarını sağlayacak, yeni Türkiye'nin inşasında başarılı görevler üstlenmiş olacaklardır.''

''BİZDE İSE KÜRESEL FİNANS KRİZİNE RAĞMEN, DEĞİL ARTMASI, HARÇLAR EĞİTİMİN GÜNDEMİNDEN TAMAMEN ÇIKTI''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Dikkatinizi bir yere çekmek istiyorum; küresel finans krizi nedeniyle şu anda İngiltere'de üniversite harç miktarları 3 kat artırılmıştır. Bizde ise küresel finans krizine rağmen, değil artması, harçlar eğitimin gündeminden tamamen çıktı'' dedi.
Marmara Üniversitesi'nin 130. kuruluş yıl dönümü ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ''fahri doktora'' verilmesi dolayısıyla üniversitenin Haydarpaşa Yerleşkesi'ndeki Ord. Prof. Dr. Reşat Kaynar Konferans Salonu'nda tören düzenlendi.
Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, üniversitelerle ilgili sessiz sedasız gerçekleştirdikleri ve üzerinde de maalesef pek fazla durulmayan bir düzenlemeyi hatırlatmak istediğini belirterek, şunları kaydetti:
''On yıllar boyunca, üniversitelerin içinde ya da dışında, protesto gösterilerinde, basın açıklamalarında, eylemlerde, üniversite harçları hep birinci gerekçe olarak ifade ediliyordu. On yıllar boyunca, 'parasız eğitim' gibi, 'harçlara son' gibi sloganları çokça duyduk. Şartların oluşmasıyla imkanların artmasıyla bu yıl biz, üniversitede harç olayını artık kaldırdık. Üniversitelerde birinci öğretim ve açık öğretim öğrencilerinden artık harç alınmıyor. 2 milyon 184 bin üniversite öğrencimiz, harç ödemeden okullarına devam ediyor. Dikkatinizi bir yere çekmek istiyorum; küresel finans krizi nedeniyle şu anda İngiltere'de üniversite harç miktarları 3 kat artırılmıştır. Bizde ise küresel finans krizine rağmen, değil artması, harçlar eğitimin gündeminden tamamen çıkarılmıştır. Üniversite öğrencilerimizin barınma, kredi ve burs ihtiyaçlarında da çok önemli ilerlemeler kaydettik.''

''10 YILDA, 128 BİN 600 YENİ KAPASİTE OLUŞTURDUK''

Başbakan Erdoğan, 2002 yılında 193 yurtta 188 bin öğrenciye hizmet verilirken, şu anda 345 yurtta 308 bin öğrenciye hizmet verildiğini belirterek, şöyle devam etti:
''10 yılda, 128 bin 600 yeni kapasite oluşturduk. Geçtiğimiz ay, bir tek toplu açılış töreninde Ankara'da 53 yeni yurt binası açtık ve yatak kapasitesini 40 bin artırdık. Şu anda yeni bir çalışma içindeyiz. Kredi Yurtlar Kurumu yurtlarının tamamına internet erişimi sağlamak için çalışmalarımızı Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile birlikte sürdürüyoruz.
Aynı şekilde, 10 yıl içinde burs ve kredilerde yüzde 522 oranında artış sağlandı. 2002 yılında bildiğiniz gibi lisans öğrencilerine 45 lira olan burs ve kredi miktarını, 2013 başında 280 liraya çıkardık. Bunun yanında 200 lira da beslenme yardımı veriyoruz. Ve bu konuda 'Şuna verelim, buna vermeyelim' diye bir ayrımımız yok.
Yüksek lisans öğrencilerine gelince 10 yıl önce yüksek lisans öğrencilerinin aldığı 90 liradır. Bakın şimdi burada 560 lira olmuştur. Doktora öğrencisi de aylık 135 lira alıyordu, bugün 840 liraya geldi. İsteyen her öğrenciye, istisnasız, durumuna göre kredi ya da burs olacak şekilde bu ödemeyi aylık olarak yapıyoruz. Bu sadece emanetin sahiplerine aslında benim ifademle iadesidir.''
Üniversiteler ve Türkiye ile ilgili son derece önemli bir gelişmeyi de paylaşmak istediğini belirten Erdoğan, şunları söyledi:
''Türkiye'de, 2001 yılında, üniversitelerimizde 16 bin 328 uluslararası öğrenci vardı. Şu an itibariyle üniversitelerimizdeki uluslararası öğrenci sayısı 32 bini aşmış durumda. Marmara Üniversitesi'nde 126 farklı ülkeden öğrenci var. Toplam öğrenci sayısı, 2 bin 500. Ülkemiz genelinde bu sayıyı yeterli bulmuyoruz. Bu sayı, hem üniversitelerimizin hem Türkiye'nin potansiyelini yansıtmıyor. OECD rakamlarına göre, dünyada 4 milyon uluslararası öğrenci var. Biz, bu 4 milyon öğrenciden sadece 32 binini ülkemize çekebiliyoruz ve dünyada bu noktada üzülerek söylüyorum 30. sıradayız. Daha ileriye gitmemiz lazım.''

YABANCI ÖĞRENCİLERE VERİLEN BURSLARA DÜZENLEME

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2012 yılının başında, Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı öğrencilere verilen bursları ''Türkiye bursları'' adı altında yeniden düzenlediklerini anlatarak, Türkiye'de okumak isteyen öğrenci sayısında 2012'de çok ciddi artış olduğunu, imkanlar dahilinde bir seçme yapıldığını ve bu yıl, sadece devlet bursuyla Türkiye'ye 4 bin 18 öğrenci geldiğini ve eğitim görmeye başladığını söyledi.
Marmara Üniversitesi'nde 126 farklı ülkeden 2 bin 500'e yakın öğrencinin eğitim görmesinin çok anlamlı olduğunu belirten Erdoğan, bu sayıların çok daha yukarılara çıkarılması gerektiğini kaydetti.
Erdoğan, ''Uluslararası öğrenciler, üniversitelerimize, ekonomiye katkı sağladıklarından daha çok, mezuniyet sonrasında Türkiye ile o öğrencilerin ülkeleri arasında bir iletişim köprüsü kuruluyor. Buradaki benim sevgili genç arkadaşlarım, öğrencilerimizin arkadaşları oluyor. Yarın belki bunlar kendi ülkelerine gittiklerinde ülkesinde başbakan olacak, belki bakan olacak veya herhangi bir kurumun başına geçecek. Onlarla bu irtibatın mezun olduktan sonra devam ettirmenin önemini özellikle hatırlatmak istiyorum. Birçok farklı ülkeden, 150 ülkeden öğrencinin, Türkiye üniversitelerinde eğitim görmesi, Türkiye'nin şehirlerinde yaşaması, gençlerimizin ufkunun daha da genişlemesine, dünyayı daha yakından tanımalarına da fırsat veriyor'' değerlendirmesinde bulundu.

''ŞEHİTLERİMİZ VE ŞEHİTLİKLERİMİZ, BU ÜLKEDE AYRIMCILIĞIN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGELDİR''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kendisini güçlü olarak görenin ırkını yüceltmesi ne kadar tehlikeliyse, kendisini mağdur olarak görenin de ırkını yüceltmesinin, ırkını bir ayrımcılık unsuru olarak kullanmasının o kadar tehlikeli olduğunu belirterek, ''Irkçılığın panzehiri, antitezi asla ırkçılık olamaz'' dedi.
Marmara Üniversitesi'nin (MÜ) 130. kuruluş yıl dönümü ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ''fahri doktora'' unvanı verilmesi dolayısıyla üniversitenin Haydarpaşa Yerleşkesi'ndeki Ord. Prof. Dr. Reşat Kaynar Konferans Salonu'nda tören düzenlendi.
Başbakan Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, bir köşe yazarının ''Başbakan, Arapça, Farça, İngilizce, Fransızca konuşacağına, Türkçe konuşsun'' dediğini hatırlatarak, ''Kendisine tavsiye ediyorum, bizim Türkçemizde, Türkçeleşmiş Türkçe diye bir anlayış vardır. Nihat Sami Banarlı, Türkçe'nin Sırları kitabında bunu çok açık ortaya koyar. Orada diyor ki; 'Ketebe, yektübü Arab'ındır; kitap, katip benimdir'. Hala bizim Dışişleri Bakanlığı'nda katip kullanılır. Kitap zaten kullanılıyor. Şimdi biz sekreter kullanıyoruz. Sekreter bizim mi? O değil. Ama artık o da Türkçeleşmiş. Bunlar aslında dilleri zenginleştirir. Aynı şekilde Farsça'dan da İngilizce'den de ithal kelimeler vardır. Irkından, kavminden, asabiyetinden dolayı her kim kime kibirlenirse, o, aşağıların en aşağısındadır'' diye konuştu.

''AYRIMCILIĞIN ACISINI ÇOK AĞIR YAŞADIK''

Başbakan Erdoğan, MÜ'de 1970'lerin sonunda öğrenciyken, topluma ve gençlere enjekte edilmek istenen o ayrımcılığın acısını çok ağır yaşadıklarını ve ağır faturalar ödediklerini söyledi.
''Sünni, Alevi dediler. Türk, Kürt dediler. Doğulu, batılı, sağcı, solcu, milliyetçi, sosyalist, İslamcı dediler ve nice gencin hayatıyla, istikbaliyle oynadılar'' diyen Erdoğan, gençler arasında bir miktar revaç gören bu ayrımcılık senaryosunun, millet nezdinde hiçbir itibar görmediğini, ayrımcılığın millet nezdinde, bin yıl önce de bugün de itibar görmediğini ve görmeyeceğini ifade etti.

''ŞEHİTLİKLİKLER, TEK BİR MİLLET OLDUĞUMUZU ANLATAN MANİFESTOLARDIR''

Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bizim şehitlerimiz ve şehitliklerimiz, bu ülkede ayrımcılığın önündeki en büyük engeldir. Özellikle Çanakkale Şehitlerimiz bunun en güzel ifadesidir. Onlar adeta settir, en büyük barajdır. Irkının, kavminin, asabiyetinin üstün olduğuna inananlar varsa gitsinler ve o şehitliklerimize baksınlar. Onların orada nasıl kucak kucağa yattığını, o farklı kavimlerden olanların nasıl kucak kucağa yattığını, hatta ta Yemen'den Çanakkale Savaşları için buraya gelen insanları görecekler. Balkan coğrafyasından gelen insanları görecekler. Orada o toprağın altında, o mezar taşlarında hiç kimse ayrımcılık göremez. O şehitlikler, millet kavramını en iyi izah eden, milletin ne demek olduğunu tartışmaya mahal bırakmadan açıklayan, bizim nasıl tek bir millet olduğumuzu bize anlatan manifestolardır.
Bizim toplumumuzda, birbirimizi tarif etmek için kullandığımız kavramlar bin yıllardır bellidir ve aynıdır. Dost deriz, kardeş deriz, can deriz, komşu deriz, hemşehri deriz, toprak deriz. Anadolu'nun bir çok yerinde bu ifadeleri bulursunuz. Ama bizim ecdadımız hiçbir zaman ötekine ırkıyla kavmiyle hitap etmemiş, o nazarla bakmamıştır. Biz de öyle bakmayız, bakamayız.
Kendisini güçlü olarak görenin ırkını yüceltmesi ne kadar tehlikeliyse kendisini mağdur olarak görenin de ırkını yüceltmesi, ırkını bir ayrımcılık unsuru olarak kullanması o kadar tehlikelidir. Irkçılığın panzehiri, antitezi asla ırkçılık olamaz. Irkını yücelten, başka ırkları yok sayan, aşağılayan karşısında, kendi ırkını öne çıkarmaya çalışan da aynı derecede yanlış bir yoldadır. İşte biz, özümüze bakarak, kaynaklarımıza bakarak, modern dünyanın bu hastalıklarıyla baş etmek, bunları aşmak zorundayız.''

''BU TOPRAKLARIN ÖZÜNDEKİ İLKE ÇOK NETTİR''

Başbakan Erdoğan, bu toprakların özündeki ilkenin çok net olduğunu vurguladı.
Senegal seyahatinde köleler adası olan Goree Adası'na gittiklerini anlatan Erdoğan, gezdikleri zemini taş binada, 12 kişinin yaklaşık 3,5 ay kaldığını belirtti.
Bu kişilerin daha sonra gemilere bindirilerek 3,5 aylık gemi yolculuğu sonunda Amerika'ya götürüldüklerini aktaran Erdoğan, bu kölelerin bir kısmının yolda öldüğünü, yaşayanların ise Amerika'ya ulaştığını söyledi.
Çocukların durumunun ise ayrı bir felaket olduğunu belirten Erdoğan, çocukların dar uzun bir hücre istifleme anlayışıyla kaldığını aktardı.
Bunları o zamanın Batı ülkelerinin yaptığını ifade eden Erdoğan, Senegal'in o zamanlar sömürge konumunda olduğunu, o çocukların bir kısmının orada öldüğünü, bir kısmının da köle gemileriyle Amerika'ya gönderildiğini belirtti.
Bunların bitmediğini söyleyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Ruanda katliamımını biliyorsunuz. Cezayir, daha yeni. Bunlar 20. asrın maalesef acı tabloları. Ama kimse bunun hesabını soruyor mu? Hayır, konuşmazlar. Bunu Birleşmiş Milletler'de dile getirdiğimiz zaman bazıları rahatsız oluyor. Diyorlar ki; 'Bunları gündeme getirmenin bir anlamı var mı?' Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin, Birleşmiş Milletler'in işlevi bu. Niye kurulmuş Birleşmiş Milletler? Bunun için kuruldu. Tüm dünyayı, tüm insanlığı 5 ülkenin dudaklarının arasına mahkum etmek acaba insanlığın özgürlük değerleriyle özlemiyle bağdaşıyor mu? Kimse konuşamıyor, herkes korkuyor.''
''IMF üç kuruş, beş kuruş verecek'' diye siyasi iradenin IMF'ye teslim edildiğini kaydeden Erdoğan, ''Aynısını bana yaptılar. 'Maliye'de reform' dediler. 'Size ne?' dedim. Reform yapılacaksa o reformu biz yaparız. O size ait bir şey değil. Siz paranızı tahsil ediyor musunuz? Ediyorsunuz. Artık sizden para da istemiyoruz. 'Stand-by anlaşması da yapmayacağız' dedik. Onlarla o günden bugüne stand-by anlaşmasını yapmadık, bildiğiniz gibi 23,5 milyar dolardan borcu aldık, 860 milyon dolara düşürdük, Mayıs'ta da sıfırlıyoruz. Şimdi bizden borç para istiyorlar. Biz de şimdi 5 milyar dolar borç veriyoruz'' diye konuştu.

''DOĞUDAKİ İŞSİZLİĞİN SEBEBİ TERÖRDÜR''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, farklı kavimleri, kabileleri, Türk'ü, Kürt'ü, Abhaz'ı ''yaratılanı yaratandan ötürü severiz'' anlayışıyla kucakladıklarını ifade ederek, ''Ne olur bu çözüm sürecini çok sıkı tutalım. Artık bu işi bitirmemiz lazım. Bu iş için 30 senede harcanan para, yeni bir Türkiye inşa eder. Çok ciddi rakamlar. Öyleyse bu işi bitirmemiz lazım. Bugün Güneydoğu'da, Doğu'da işsizlik çok daha fazlaysa bunun en önemli sebebi terördür'' diye konuştu.
Erdoğan, geçen hafta Gaziantep'e gittiğini hatırlatarak, bu kente terör giremediği için 2-3-4-5 organize sanayi bölgesinin yetmediğini, 6 ve 7. organize sanayi bölgesinin kurulduğunu söyledi.
Terörün olmadığı yerde durumun nereden nereye geldiğine işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Yüzlerce yıldır yankılanan bu sesi ve bu anlayışı, inşallah daha binlerce yıl, bu topraklarda hakim kılmak zorundayız. Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi. Kardeşlik denildiğinde bazıları rahatsız oluyor. Hiç kimse rahatsız olmasın. Kardeş, anne-baba karşısında, aile içinde eşit olan kişidir.
Biz de Türkiye'de kardeşlik hukukunu güçlendirecek, devlet karşısında, 75 milyonluk Türkiye ailesi içinde herkesin kendisini eşit, birinci sınıf vatandaş görmesini mutlaka ama mutlaka tesis edeceğiz. Onun için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını çok önemsiyorum..
Bu noktada üniversitelerin son derece önemli olduğunu hep ifade ediyorum. Dünyada, bilimi ırkçılığa köle eden, üniversiteleri kafatasları üzerine yoğunlaştıran rejimler oldu. Gelip geçtiler ve hiç hayırla anılmıyorlar. Bizde de üniversiteleri bu tür ayrımcı ideolojilerin merkezi haline getirmek isteyenler oldu. Onlar da hayırla anılmıyor ve artık o türler yok olup gidiyor. Üniversiteler bilim merkezleri olarak, topluma yol gösteren, istikameti belirleyen kurumlar olarak, inşallah kardeşliğin de yüceltildiği özgür merkezler oluyorlar, olacaklar.''

''ŞU ANDA NİÇİN MALİ'YE SALDIRIYORLAR?''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Şu anda niçin Mali'ye saldırıyorlar? Sevgili dostlar, Mali dünyada altın rezervinin en önde olduğu ülkelerden bir tanesi. Ama Mali altını nasıl çıkaracağını, nasıl işleyeceğini bilmiyor'' dedi.
Marmara Üniversitesi'nin (MÜ) 130. kuruluş yıl dönümü ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ''fahri doktora'' unvanı verilmesi dolayısıyla üniversitenin Haydarpaşa Yerleşkesi'ndeki Ord. Prof. Dr. Reşat Kaynar Konferans Salonu'nda tören düzenlendi.
Başbakan Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, Afrika ülkelerindeki duruma da değindi.
G-20 ülkelerinin içinde gelişmiş olan ülkeler ve bir de gelişmekte olan ülkeler bulunduğunu anlatan Erdoğan, örneğin Türkiye'nin gelişmekte olan ülkeler kategorisi içerisinde yer aldığını kaydetti.
Erdoğan, ''Fakat bu gelişmiş ülkeler, az gelişmiş ülkelere ne yazık ki ellerini uzatmıyor, imkan sunmuyor. Yani bir tarafta bakıyorsunuz ki, imkansız, sınırsız varlıklarını her türlü zevkü sefa için kullanan bir grup veya bir topluluk var ama öbür tarafta sefalet içinde yüzen bir topluluk var. İşte bunun en iyi örneği Afrika'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, sadece Somali'de değil, Gabon'da, Nijer'de ve Senegal'de insanların halini, içecek su bulamadıklarını gördüklerini ifade ederek, şöyle devam etti:
''Biz gerek DSİ gerekse sivil toplum kuruluşlarımızla orada kuyular açmak suretiyle su çıkarıyoruz ve o köylere su veriyoruz. Vatandaş temiz suyu orada görüyor. Ama o ana kadar ne yazık ki, o kirli suyu hem içmede kullanıyor hem sulamada. Ve tabii pislik bu noktada diz boyu. Bu ne olmuş, pislik bir kültür haline dönüşmüş. Orada 'temizlik' diye bir kültür ne yazık ki yok. Biz bunu uzaktan, tribünden seyredemeyiz. Hele hele Türk olunca, tarihimizden devraldığımız bu hassasiyetle bizim elimiz 780 bin kilometre karenin içinde kalmamalı. Biz dünyaya, o gelişmemiş ülkelere elimizi uzatmak durumundayız. Uzattıkça bu topraklar daha da bereketlenecektir. Ben buna inanıyorum. Tabii imkan yok değil, imkan var.''

MALİ'DE YAŞANANLAR

Konuşmasında Mali'de yaşananlara da değinen Başbakan Erdoğan, ''Şu anda niçin Mali'ye saldırıyorlar? Sevgili dostlar, Mali dünyada altın rezervinin en önde olduğu ülkelerden bir tanesi. Ama Mali'de yaşayan altını nasıl çıkaracağını, nasıl işleyeceğini bilmiyor'' diye konuştu.
Mali'yi yıllarca Fransa'nın sömürdüğünü anlatan Erdoğan, şunları söyledi:
''Şimdi bakın Fransa uçaklarıyla oraya saldırıyor. İçeride sıkıntılar yok mu? Var. Ama bu işin yolu, bu olmamalı. 'Orada altın var' diye bunlar olursa bir diğerinde 'petrol var' diye bu tür yollar olursa orada bir yere varamayız. Suriye'ye niye gelmiyorlar, Suriye'de niye seyrediyorlar? Çünkü Suriye'de ne petrol var ne altın var. Orada şu anda sadece özgürlük mücadelesini veren insanlar var. Yani bunlar özgürlük kavramını ifadede kullanıyorlar. Gelişmiş ülkeler... Yoksa özgürlük mücadelesini verenlerin yanında olmak gibi bir dertleri yok. Türkiye ile beraber birkaç ülke Suriye'deki özgürlükçülerin, o mücadeleyi verenlerin yanında yer alıyor.''

''NEHİR AKIYOR, GİDİYOR AMA NİJERLİ DE BAKIYOR''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Afrika'da dolaştıkları ülkelerde yaptıkları tespitlere de değinerek, şunları kaydetti:
''O dolaştığımız ülkelerde yaptığımız tespitlerle birlikte bakıyorsunuz bir Nijer... Nehir akıyor, gidiyor ama Nijerli de bakıyor. Şimdi orada barajlar yapmak ve o barajları kullanma suyunu temin etmek için hemen seferberlik başlattık. Fakat üzüldüğüm şu, bizim geçmişte Mısır'daki hıdivimiz oraya padişah tarafından gönderilmiş. Sultan Yunus da Nijer'e gitmiş ve Nijer'den Niamey'den 450 kilometre mesafede adına İstanbuleva denilen İstanbul'a olan muhabbetleri sebebiyle bir yere... Cumhurbaşkanı dedi ki 'Buranın yolunu yapmak size yakışır'. 'Tamam' dedik. 'Siz bize devlet garantisini verin biz bu yolun adımını atalım ve yapalım'. Şimdi inşallah girişimcilerimizle müteahhitlerimizi konuştuk ve Niamey-İstanbuleva arasındaki 450 kilometrelik yolu... Ve ne diyor biliyor musunuz? 'Siz bize bir gidiş, bir geliş yapın yeter.' 'Bu bize yakışmaz' dedik. Ülkemizde en azından duble yol yapıyoruz. Dolayısıyla sizlere inşallah duble yollar yapacağız. Çünkü bununla beraber süratle bu yolun açılması lazım ve sorumluluğumuzun ne kadar büyük olduğunu orayı görünce anladım. Ülkemizin önde gelen iş adamlarıyla beraberdik. Tabii kaldıkları yerler hiç alışmadıkları yerlerdi. Öyle yerlerde de kalınca 'Nasıl herhalde Türkiye'de kaldığınız yerlerin kıymetini anlamışsınızdır' dedim kendilerine. Fakat 'Buna rağmen biz halimizden çok memnunuz. Çünkü buraları tanıma imkanı bulduk. Ve sorumluluğumuz arttı' dediler. Onun için bazıları diyorlar ki, 'Ülkeyi halletik de oralarda ne işimiz var?' İnanın ülkemizin en geri bölgesiyle dahi mukayese edilemeyecek derecede.''
Törene, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, THY Genel Müdürü Temel Kotil ve AK Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu da katıldı.
Bu arada tören öncesinde Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, eski Milli Eğitim Bakanlarından Orhan Oğuz'un elini öptü.
Öte yandan Öğrenci Kollektifleri üyesi bir grup, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın MÜ'ye gelişini protesto etti. Polis, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi önünde toplanan ve üniversiteye doğru yürüyüşe geçen yaklaşık 20 kişiyi gözaltına aldı.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.