Salı 26.03.2013 00:00
Son Güncelleme: Salı 26.03.2013 17:16

Başbakan Erdoğan konuştu

Başbakan Erdoğan, AK Parti grup toplantısında milletvekillerine hitap etti.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İsrail'in, Mavi Marmara'ya yapılan saldırının ardından belki farklı hesapları olabileceğini belirterek, ''O zamana kadar kan döktüğü bir çok vahim olay gibi bunun da belki unutulacağını, yaptığı tüm hukuksuzluklar gibi belki bunun da üzerinin örtüleceğini zannediyorlardı. Ancak İsrail, bu sefer farklı bir anlayış, yapıyla karşılaştı. AK Parti Hükümeti olarak, bu hukuksuzluk, bu saldırganlık, katliam karşısında biz susmadık'' dedi.
Erdoğan, partisinin TBMM Grubu'nda yaptığı konuşmaya, vefatının 4. yılında BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nu anarak başladı. Erdoğan, Yazıcıoğlu'nu rahmet ve hasretle andığını ifade ederek, Türk siyasi hayatının inancıyla, dava adamlığıyla, ilkeleriyle, duruşu, üslubuyla, çilekeş, örnek şahsiyetlerinden biri olarak gördüğü Yazıcıoğlu'nun eksikliğinin, bu günlerde çok daha derin şekilde hissedildiğini kaydetti. Erdoğan, Yazıcıoğlu'nun ailesi ve millete başsağlığı diledi.
Grup konuşmasında Erdoğan, geçen hafta yurt içi ve yurt dışında yaptığı temaslar hakkında da bilgi verdi.
Erdoğan, geçen haftaki grup toplantısından sonra, bakanlar, milletvekilleri, gazeteci ve işadamlarının bulunduğu geniş heyetle, resmi ziyaret için Danimarka'ya gittiğini anımsattı. Danimarka'dan sonra Hollanda'ya geçtiğini ifade eden Erdoğan, Danimarka ve Hollanda'da kraliçe ve başbakanlar ile görüştüğünü, iş formlarına katıldığını anlattı. Erdoğan, Hollanda'nın, 17 milyar dolarlık bir yatırımla Türkiye'de olduğunu dile getirerek, Türkiye'nin ise Hollanda'da, soydaşların yatırımıyla birlikte 8,5 milyar dolarlık bir yatırıma sahip olduğunu belirtti.
İki ülkedeki görüşmelerin verimli geçtiğini dile getiren Erdoğan, siyasi konuları, AB'yi, bölgesel, küresel sorunları ele almanın yanı sıra ülkeler arasında ticaret ve yatırımları artırmak için istişareler gerçekleştirdiklerini kaydetti.
Erdoğan, AK Parti Genel Merkezi'nde 22 Mart'ta genişletilmiş il başkanları toplantısı yaptıklarını, 23 Mart'ta Eskişehir'de Eskişehir-Konya arası yüksek hızlı trenin resmen hizmete alınmasının startını verdiklerini belirtti. Erdoğan, Polatlı yakınlarında inşa ettikleri bir demiryolu makasıyla Eskişehir hattını Konya'ya bağladıklarını, 23 Mart'ta tren seferlerinin başladığını anımsattı. Erdoğan, bu tarihten itibaren 15 gün süreyle Eskişehir-Konya arası bilet fiyatın 5 lira olduğunu belirterek, Mevlana, Yunus, Nasreddin Hoca hoca aşıklarını bu seferlerden yararlanmaya çağırdı.

''KOLTUĞA TERS DE DÜZ DE OTURSALAR''

Ankara-Eskişehir hattını 2009'da, Ankara-Konya hattını 2011'de, son olarak da Eskişehir-Konya hattını açarak yüksek hızlı tren hatlarını üçe çıkardıklarına işaret eden Erdoğan, üçgen şeklindeki bu hattın, sembolik olarak da önemli anlamlar içerdiğini kaydetti. Erdoğan, bunun, üç başkenti birbirine bağladığına ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara, Selçuklu devletinin başkenti Konya, Türk dünyası kültür başkenti Eskişehir, bu yüksek hızlı tren hatlarıyla birbirine yakınlaştı. Tarihi ve kültürel başkentlere, önümüzdeki ay ve yıllarda yeni tarihi başkentleri de ekliyoruz. İnşallah yıl sonuna doğru, planımız 29 Ekim, o gün Marmaray ile birlikte Eskişehir-İstanbul Yüksek Hızlı Tren hattını hizmete alacak, Osmanlı'nın son başkentini de bu hattın için dahil edeceğiz. Ardından Bursa geliyor, orası da tarihi başkent. Bursa'yı da bu hatta ekleyerek, Osmanlı'nın ilk başkentini de Yüksek Hızlı trenle buluşturacağız. Ardından Selçuklu Devleti'ne başkentlik yapmış bir başka ilimiz Sivas, Yüksek Hızlı Trenle bu hatta bağlanacak. Bunun da çalışmaları sürüyor.
Yüksek Hızlı Tren standardında olmasa da evsafı yüksek olan Yozgat, Erzincan, Erzurum, Trabzon, Kars, burada da aynı adımları atıyoruz. Mersin, Adana, Gaziantep aynı şekilde, önümüzdeki yıllar içinde bu ağın içine girecekler.
Eskişehir-Konya hattı, sembolik olarak kültürlerin ve medeniyetimizin önemli şehirlerinin birleştirilmesi anlamını da kapsıyor. Ankara ile Eskişehir'i Yüksek Hızlı Trenle bağlayarak, adeta Hacıbektaş'ın şehri ile Yunus Emre'nin şehrini birbirine yakınlaştırdık, şimdi Konya'yı Eskişehir'e bağlayarak Yunus Emre dostlarıyla Mevlana dostları da birbirine yakınlaştırmış olduk. Nasreddin Hoca'yı da unutmamak gerekiyor. Nasreddin Hoca Sivrihisar sınırlarında bir köyde doğmuş, Konya Akşehir'e gidip, orada eğitim görmüş, vefat etmiştir. Nasreddin Hoca'nın eşeğine ters binerek de olsa düz binerek de olsa kat ettiği bu yolu artık vatandaşlarımız Yüksek Hızlı Trenle, koltuğa ters de düz de otursalar iki saatte tamamlayacaklar. Hacı Bayramı Veli diyarından Mevlana diyarına, Mevlana diyarından Yunus diyarına böyle bir bağlantı, üçgen sağlanmış oluyor. İnşallah bu ağlar genişleyerek devam edecek.''

ESKİŞEHİR TEMASLARI

Başbakan Erdoğan, Eskişehir, Türkiye ve bölge için son derece önemli bir adımı attıklarına işaret ederek, hafta sonu yapılan törenle Eskişehir'in 2013 için Türk dünyası kültür başkenti olduğunu anımsattı.
Eskişehir'in 4 ilçesini ziyaret ettiğini anlatan Erdoğan, ilk olarak Mihalgazi ve ardından Sarıcakaya'ya geçtiklerini belirtti. Erdoğan, bu ilçelerin Osmanlı'nın kuruluşuna şahitlik ettiğini dile getirerek, ''Oradaki hanım kardeşlerimiz adeta lider havasında, beyaz yaşmaklı hanım kardeşlerimiz. Onlar 'Başbakanım, Osman Gazi'den bu yana buraya gelen ilk lider sizsiniz' dediler. Özellikle Mihalgazi ve Sarıcakaya kadını, beyaz yaşmaklısı, topraktan rızkını, bereketini çıkarıyor, ekonomi dersi verebilirler. 'İstihdam için neler yapmam lazım' dediğinizde, elinize dosya sıkıştırabiliyorlar'' diye konuştu.
Erdoğan, bu iki ilçeden sonra Çifteler ilçesine geçtiklerini anlatarak, bu ilçenin demokrasi tarihinde çok farklı bir yeri bulunduğunu kaydetti. Erdoğan, Adnan Menderes'in, çok partili dönemde, 1948'de burada ilk mitingini yaptığını, 20 bin kişiye hitap ettiğini, o çıkışın 1950'de iktidarı getirdiğini belirtti. Erdoğan, bu anlamlı mitingden 65 yıl sonra Çifteler'de yine böyle coşkulu bir miting gerçekleştirdiklerini anlattı.

MAVİ MARMARA SALDIRISI

Başbakan Erdoğan, geçen hafta içinde, Türkiye, millet, özellikle de içinde bulundukları bölge açısından iki önemli olay yaşandığını vurguladı. Erdoğan, bunlardan birinin baharın başlangıcı kabul edilen, bölgede coşkuyla kutlanan nevruz ve devam eden çözüm süreci olduğunu vurguladı.
Erdoğan, 22 Mayıs 2010'da Gazze'ye insanı yardım ulaştırmak için yola çıkan, abluka altındaki Gazze'ye bu yardım malzemesini ulaştırma niyetinde olan Mavi Marmara gemisinin, içindeki sivil insani yardım görevlileriyle Türkiye'den yola çıktığını anımsattı.
Bu gemide sadece Türklerin değil, 36 ayrı ülkeden kişilerin bulunduğunu belirten Erdoğan, farklı ülkelerden de insani yardım götürebilme arzusuyla bu yardımseverlerin, gönüllüler ordusunun bu işin içinde olduğunu kaydeden Erdoğan, bu yardım gemisinin Akdeniz'de, uluslararası sularda, 31 Mayıs'ta İsrail devletinin güvenlik birimlerinin saldırısına uğradığını kaydetti. Erdoğan, silahsız olmasına rağmen 9 kişinin burada şehit olduğunu vurgulayarak, ''Bunlardan bir diğeri de Uğur kardeşimiz, bitkisel hayatta, neredeyse 3 yıldır bu şekilde yaşımını sürdürüyor. Rabbimden kendisine şifa diliyoruz. Böyle bir tablo var'' dedi.
Bu olaylar yaşandığında, kalabalık heyetle Şili'de bulunduklarına dile getiren Erdoğan, temasları derhal keserek, Türkiye'ye döndüklerini, olayla ilgili inceleme yaptıklarını, olayı tüm boyutlarıyla değerlendirdiklerini anlattı. Erdoğan, ''Danışmanım Nabi Bey'e, süratle oluşturan ekiple İstanbul'a gidiyorsunuz dedik. Oradan STK'larla birlikte Tel-Aviv'e gidecek, hastanelerde, cezaevinde, gözaltında kim varsa, bunları süratle, en kısa zamanda, 24 saatte hemen alıp, buraya dönmesini sağlayacaksınız. Arkadaşlarımız İsrail'e gittiler, yoğun temaslar sonucunda süratle yaralılarımızı, hepsini ambülans uçaklarla, diğer şekilde alarak Türkiye'ye ulaştırdık, süreci burada devam ettirdik. Ellerindeki gemimizi ve alıkoydukları yolcuları, süratle bırakma noktasında o süreç başladı'' diye konuştu.

''HUKUKTAN ASLA TAVİZ VERMEDİK''

Başbakan Erdoğan, uluslararası hukuk, uluslararası kuruluşlar nezdinde, olayı tam bir kararlılıkla takip ettiklerini bildirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Mavi Marmara'ya yapılan saldırının ardından İsrail'in belki farklı hesapları vardı onu bilemem. O zamana kadar kan döktüğü bir çok vahim olay gibi bunun da belki unutulacağını zannediyorlardı. Yaptığı tüm hukuksuzluklar gibi belki bunun da üzerinin örtüleceğini zannediyorlardı. Ancak İsrail, bu sefer farklı bir anlayış, yapıyla karşılaştı. AK Parti Hükümeti olarak, bu hukuksuzluk, bu saldırganlık, katliam karşısında biz susmadık. Bir çok devlet başkanları, hükümet başkanları, dışişleri bakanları, gerek şahsımda, gerek Dışışleri Bakanımızla bir çok görüşmeler yaptılar. Nasıl bir normalleşme sağlayabiliriz, arayı nasıl düzeltebiliriz gibi. Bizler 'üç şart yerine gelmediği sürece bu konuda bizden olumlu adım asla beklemeyin. Çünkü bu devlet onurludur, gururludur, bu milletin evlatları şahsiyetlidir, onurludur, onların kılına gelen bir zararın hesabını biz sormak, bu hesabın sorumluluğu altında süreci takip etmek zorundayız' dedik. Ricacı olarak gelen devlet, hükümet başkanları, dışişleri bakanları, hiçbir itirazi cümle kullanmadan geri döndüler. Bu konuda geri adım atmıyorduk, atmamakta kararlıydık, asla vazgeçmedik, takipten yorulmadık, haklarımızdan, beklentilerimizden, olması gerekenin olmasından, yani hukuktan asla taviz vermedik. Bu olayın ardından İsrail'e bu üç şartı sürekli olarak tekrar ettik. Onların da çok ileri gelenleri oldu, onları da devreye soktular. Kendilerine bir şey söyledik, bir özür, iki tazminat, üç Filistin'e ambargonun kaldırılması. Özür kelimesi yerine, yani 'apology' kelimesi yerine bunlar ısrarla, 'üzüntü duyduk, üzüntü verici, bunu kullansak olmaz mı?' Hayır. Kesinlikle özür. Bu olmadığı takdirde olmaz. 'Tazminatı kabul edelim, onda mutabıkız ama diğer ikisi olmasa' Kesinlikle olmaz, üçte üç olacak; özür dilenecek, tazminat ödenecek, Filistin'e uygulanan ambargo kalkacak. Bu üç şart yerine getirilmediği sürece, ilişkilerin farklı noktaya gelmeyeceğini, iyileşmek bir yana bunun değerlendirmeye dahil alınamayacağını, uluslararası her platformda dile getirdik. BM Genel Kurulu'nda yaptığım konuşmada da aynen ifade ettim.
ABD Başkanı Barack Hüseyin Obama, İsrail'e yaptığı bu resmi temaslar öncesinde de Dışişleri Bakanı bize geldi. Dışişleri Bakanı Sayın Kerry ile gerek konutunda yaptığımız görüşmede, gerekse benden sonra Dışişleri Bakanımız ile uzun uzadıya görüşmelerde, bu konunun etraflıca ele alarak değerlendirmesini yaptık. Ne gibi bir çerçeve oluşturalım ki bu işi çözelim, çerçeveyi ortaya koyduk, 'şöyle şöyle olursa' detaylarına varıncaya kadar bir süreç başlayabilir. Sayın Obama'nın Ortadoğu'ya gelişinde, önümüze yine bir metin geldi, o metinde tabii kabul edemeyeceğimiz bazı şeyler vardı. Dedik 'hayır, biz burada sadece şehitlerimiz değil, Filistinli kardeşlerimizin hak ve hukukunu da böyle bir görüşmede bir kenara koyamayız, onun da bu anlaşmaya dercedilmesi lazım. O da aynı şekilde buraya girdiği gibi. Bunun yanında Filistin-İsrail ihtilafında İsrail'in Türkiye ile işbirliği yapması da burada kayıt altına alındı.''

''OBAMA'NIN ŞAHİTLİĞİNDE BU GÖRÜŞMEYİ GERÇEKLEŞTİREREK, BU İŞİ BU ŞEKİLDE BİTİRDİK''

AK Parti Genel Başkanı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Barack Obama'nın, İsrail'den ayrılırken, İsrail Başbakanı Netenyahu ile birlikte kendisini aradığını belirterek, ''Telefonla yaptığım görüşmede önce Netenyahu'nun sesini aldım, 'Sayın Obama'nın sesini özlemiştim önce kendisiyle bir görüşeyim' dedim. Kendisiyle görüştüm ve kendisiyle görüştükten sonra metni karşılıklı görüştük ve sonunda tekrar Obama ile bu süreci teyit ettik. Obama'nın şahitliğinde bu görüşmeyi gerçekleştirerek, bu işi bu şekilde bitirdik'' dedi.
Başbakan Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda, İsrail'in, Mavi Marmara gemesine yaptığı saldırı dolayısıyla Türkiye'den özür dilediği sürece ilişkin bilgi verdi.
ABD Başkanı Barack Obama'nın İsrail'den ayrılırken, İsrail Başbakanı Netenyahu ile birlikte telefonla kendisini aradığını söyleyen Erdoğan, ''Telefonla yaptığım görüşmede önce Netenyahu'nun sesini aldım, 'Sayın Obama'nın sesini özlemiştim önce kendisiyle bir görüşeyim' dedim. Kendisiyle görüştüm ve kendisiyle görüştükten sonra metni karşılıklı görüştük ve sonunda tekrar Obama ile bu süreci teyit ettik. Dolayısıyla Obama'nın şahitliğinde bu görüşmeyi gerçekleştirerek, bu işi bu şekilde bitirdik'' dedi.
Bu konuşmaların ardından önce ABD'nin, sonra İsrail'in açıklama yaptığını ifade eden Erdoğan, ''Ama hepsi yazılı metinlerde ve telefon kayıtlarında var. Ardından da biz açıklamamızı yaptık. Çünkü eşeği sağlam kazığa bağlayacağız, ondan sonra Allah'a emanet edeceğiz'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, İsrail Başbakanı Netenyahu'nun; Mavi Marmara olayından dolayı Türkiye'den özür dilediğini, şehitlerin ailelerine tazminat ödenmesi konusunda hükümetine talimat verdiğini, Filistin'e ambargonun kaldırılması için çalışmaların başlatılacağını söylediğini kaydetti.
Kendisinin de Türkiye, millet ve şehitler adına bu özrün kabul edildiğini söylediğini belirten Erdoğan, çok kısa bir zaman içerisinde, muhtemelen Nisan ayında, Filistin, Gazze, Batı Şeria'ya yapacağı ziyaretle birlikte, ambargonun ne durumda olduğunu yerinde görme ve tespit etme fırsatını bulacağını bildirdi.
Erdoğan, Gazze'nin yeniden imarı ve yaşanan insani sorunların aşılması ve Filistin sorununun arzu edilen şekilde çözülmesi konusunda Türkiye'nin elinden gelen katkıyı yapmaya devam edeceğini ifade ederek, şöyle konuştu:
''Bundan sonra artık biz telefon görüşmesiyle verilen sözlerin tutulup tutulmadığını, yeni uygulamalara bakmak suretiyle takip edeceğiz. Sürece göre de tavrımızı belirleyecek ve adımlarımızı da ona göre atacağız. Bu özür ve adımlar, Mavi Marmara Gemisi'nde katledilen şehitlerimizi geri getirmeyecek, Filistin'de on yıllardır uygulanan insanlık dışı muameleyi telafi etmeyecek, Filistin şehitlerini geri getirmeyecek. Ancak şehitlerimizin hatırası için, Filistin'in şehit kahramanları için bu özrün son derece önemli olduğuna inanıyor, o şehitlerin kanının böylece yerde kalmadığını özellikle vurgulamak istiyorum. Bölgedeki tüm kardeşlerimiz, yöneticiler, kanaat önderleri, partiler yaptıkları açıklamalarda İsrail'in özrünü ülkemizin bir başarısı, zaferi olarak niteliyorlar, artık yeni bir dönemin başladığını ifade ediyorlar. Filistin'de ve çevre ülkelerde, sürecin içinde olan tüm kardeşlerimizle yaptığımız istişareler neticesinde geldiğimiz bu nokta, Filistin sorununun çözümü konusunda, sorumluluğumuzu daha da artırıyor ve yeni bir denklem oluşturuyor.
Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü geçtiğimiz hafta içinde, 35 Filistin'li genci Türkiye'de ağırladı ve çeşitli etkinlikler yaptı. Bu etkinlikler kapsamında Filistin'li gazeteci yazar Vaddah Hanfer'in İstanbul'daki konferansta söylediği şu sözleri sizlerle paylaşmak istiyorum: 'Türkiye geçtiğimiz hafta 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi'nin 98. yıldönümünü kutladı. Çanakkale'de Filistin'liler de vardı, Filistin'liler de şehit oldu. Çanakkale Zaferi ne kadar sizin zaferiniz ise o kadar da Filistin'in zaferidir. Siz Çanakkale ruhuna ne kadar sahip çıkıyorsanız, biz de Çanakkale ruhuna o kadar sahip çıkıyoruz. Bizim Filistin'le bağımızın, bağlantımızın altında bu var, Çanakkale ruhu var. Yavuz Sultan Selim, Sultan 2. Abdülhamid nasıl Filistin'e sahip çıktıysa, kuruluşundan itibaren Türkiye nasıl Filistin'e sahip çıktıysa biz de ayrı anlayışla, ruhla Filistin'e sahip çıkıyoruz ve çıkmaya devam edeceğiz.'

''MEŞAL ÇOK DUYGULANDIĞINI, ÇOK SEVİNDİĞİNİ SÖYLEDİ''

Başbakan Erdoğan, bütün bu olaylardan sonra Hamas Siyasi Lideri Halid Meşal'i aradığını belirtti.
Bilgilendirdiği Meşal'in, ''çok duygulandığını, çok sevindiğini'' söylediğini kaydeden Erdoğan, o görüşmede kendisine, ilk fırsatta Gazze'yi ziyaret edeceğini ve Gazzeliler ile kucaklaşacağını söylediğini anlattı.
''Mavi Marmara'da 9 kardeşimiz şehit edildiğinde, bunun acısını yüreğimizde hissettik. Bütün ülke, dünyadaki dost ve kardeşlerimiz bu acıyı yüreklerinde hissettiler'' diyen Erdoğan, sadece Mavi Marmara'nın değil, Türkiye'nin, insanlığın bütünüyle vicdani olarak saldırıya uğradığını düşündüklerini, ama öfke ve nefretle değil soğukkanlılıkla, itidalle hep hareket ettiklerini vurguladı. Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
''Bu saldırı karşısında elbette boyun eğecek değildik ve haklı olduğumuz bir davada haksız duruma düşmek gibi bir lüksümüz de asla yoktu. Onun için 'hukuk' dedik, 'BM' dedik, 'uluslararası anlaşmalar' dedik. Meşru zeminde mücadelemizi kararlılıkla sürdürdük. Biz isterdik ki böyle bir meselede muhalefet de ülkenin ve milletin yanında olsun, böyle milli bir meselede muhalefet de bizim yanımızda yerini alsın, bizi değil Türkiye'yi hedef alan bir saldırı karşısında muhalefet de dik dursun, mertçe, cesur bir duruş sergilesin ama ne yazık ki muhalefette bunu göremedik. Gerek saldırı esnasında gerek saldırı sonrasında, başta CHP olmak üzere muhalefet, ülkesinin, milletinin yanında durmak yerine, gitti saldırganların yanında saf tuttu, saldırganların ağzıyla, diliyle bize var gücüyle saldırdı. CHP Genel Başkanı ne dedi: 'Biz olsaydık Mavi Marmara'yı göndermezdik.' İsrail çıktı bu sonucu Mavi Marmara'ya bağladı. CHP Genel Başkanı çıktı, aynı kelimelerle, adeta papağan edasıyla İsrail'le aynı kelimeleri kullanarak, 'bu sonucu Mavi Marmara yarattı' dedi. Bunların hepsi kayıtlarda mevcut. Biz İsrail'e Tevrat'tan 'öldürmeyeceksin' emrini hatırlattığımızda, buna Tel Aviv cevap vereceğine, çıktı CHP Genel Başkanı, İsrail sözcüsü gibi buna cevap verdi, dış politikamızı aşağıladılar.
Bu olay sonrasındaki gelişmeleri, dış politika tarihimizin en ağır hezimetlerinden biri olarak ilan ettiler. İsrail'in elinin güçlendiğini söylediler, 'elde var sıfır' dediler, 'diplomatik garabet' dediler. Dışişleri Bakanımıza en ağır hakaretleri yaptılar, gensoru önergeleri verdiler. Bizim, Türkiye'nin yanında değil, İsrail'in, saldırganların yanında yer aldılar. Bugün nasıl Türkiye'ye karşı, düşmanca eylemler içinde olan Suriye'nin kanlı rejimi ile aynı fotoğraf karesinin içindelerse, o günde gittiler, aynı şekilde İsrail'le o fotoğraf karesinin içinde saf tuttular. Hiç şaşırmadım. Bunların dış politikadan anladığı; susmaktır, boyun eğmektir, geri çekilmektir, görmezden gelmektir, el pençe divan durmaktır. Bunların dış politikadan anladığı, kendi ülkelerinin düşmanlarıyla, halkına zulmeden zalimlerle aynı fotoğraf karesine girmektir.'

''BÜYÜK TÜRKİYE VİZYONUNU PAYLAŞMAYA DAVET EDİYORUM''

''Ekranları başında olanlara, CHP'ye MHP'ye, BDP'ye gönül verenlere, tüm milletime sesleniyorum'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bunlardan mahcubiyet, özür beklemeyin. İsrail özür diledi ve özür diler ama CHP özür dilemez. Ben bir Başbakan olarak Dersim olayı ile ilgili özür diledim ama CHP Genel Başkanı, kendi memleketinin insanlarıyla ilgili olarak kalkıp da bu konuda bir kelime duydunuz mu ağzından? Duyamazsınız. Tam aksine, o dönemin grup başkanvekili miydi, genel başkan yardımcısı mıydı bilemiyorum, - ismini anmama da gerek yok - yaptığı açıklamadan dolayı, orada da sus pus oldular. Bunların tarihinde hatasını kabul etmek, özür dilemek yoktur ama pişmanlık, pişkinlik ziyadesiyle vardır.
Hitler, Mussolini... Bunlarla ilgili geçmişte CHP Genel Başkanı, Başbakanı, o zamanlar oraya gönderdikleri elçiler olsun, kendileri olsun, özür beyanları... Bunları belgelerle açıkladım. Türkiye günlerdir CHP'nin açıklama yapmasını, tıpkı İsrail gibi özür dilemesini bekliyor. Ama onlar pişkinliğin zirvesine ulaştılar. Dün Dışişleri Bakanımız hakkında gene gensoru önergesi verdiler. Ama bu defa da adresi şaşırdılar. Enerji ile alakalı bir konuda Dışişleri Bakanımız hakkında gensoru verdiler. Neyse biz adresi düzelteceğiz. Dün Sayın Davutoğlu'na 'yanlış gelmiş bu mektup, mektubun asıl sahibi enerji bakanı, enerji bakanımız onlara gerekli cevabı Meclis'te verir' dedim. Bu şekilde bu yanlışlığı düzeltmiş olduk. İsrail'e sözcülük yaptılar, mahcup oldular. Şimdi de Suriye'nin yanında duruyorlar ama sonunda yine mahcup olacaklar. Bize değil Türkiye'ye zarar vermek için atağa geçtiler. Orada da mahcup olacaklar, ama hiç beklemeyin yüzleri kızarmayacak. Türkiye'nin büyük bir devleti, aziz milleti var. Türkiye'nin güçlü bir iktidarı var ama Türkiye'de, Türkiye'ye ayak uyduramayan, Türkiye ile birlikte adım atamayan, hedefleri, vizyonu paylaşamayan küçük bir muhalefet var. Son haftalarda yaşanan büyük değişimin muhalefeti de değiştirmesini gönülden arzu ediyorum. Şu anda 7 yaşındaki çocuktan 70 yaşındaki amcamıza, ninemize, İstanbul'daki Diyarbakır'daki vatandaşımızdan, Berlin'deki Lahey'deki vatandaşımıza, Yemen'deki kardeşimizden Saraybosna'daki kardeşimize kadar herkes, Türkiye ile gurur duyuyor, Türkiye ile övünüyor. Muhalefetin de bu sevinci paylaşmasını yürekten temenni ediyor. Onları büyük Türkiye vizyonunu paylaşmaya davet ediyorum.''

''YANİ SENİN TERÖRİSTİN KÖTÜ, BENİM TERÖRİSTİM İYİ MANTIĞIDIR BU...''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, Bursa mitinginde bir grubun ''vur de vuralım, öl de ölelim'' sloganına karşı ''Merak etmeyin, onun da zamanı gelecek'' dediğini belirterek, ''Bir siyasi sorumluluk taşıyan insana, böyle bir ifade yakışır mı? Yani senin teröristin kötü, benim teröristim iyi mantığıdır bu mantık'' dedi.
Partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuşan Erdoğan, muhalefetin çözüm sürecine yönelik tavrını değerlendirdi. MHP'nin Bursa mitingine işaret eden Erdoğan, kendilerine aynı seviyeye düşüp küfür ve hakaretlere, iftira ve hezeyanlara yanıt vermeyeceğini ancak bu partiye gönül verenlere bir şeyi hatırlatmak isteğini dile getirdi.
Kendileri ile ''yavru muhalefet'' arasında çok temel bir fark olduğunu belirten Erdoğan, mitingde, sayıları ne olursa olsun kalabalık içinden bir grubun ''vur de vuralım, öl de ölelim'' sloganı attığını hatırlattı.
Erdoğan, ''Genel Başkan da çıkıyor; son derece sorumsuz şekilde 'merak etmeyin, onun da zamanı gelecek' diyor. Bir siyasi sorumluluk taşıyan insana, böyle bir ifade yakışır mı? Yani 'senin teröristin kötü, benim teröristim iyi' mantığıdır bu mantık. Kime vur diyorsun, kimi vuruyorsun. Zamanı gelecek dediğin zaman, bununla neyi ifade ediyorsun? Bu ülkenin karşılıklı bir özgüvene, dayanışmaya, huzur ve barış içinde yaşamaya ihtiyacı varken, sen 'vurmanın da öldürmenin da zamanı gelecek' diye böyle bir ifadeyi kullanıyorsun'' diye konuştu.
Geçmişte mensubu olduğu siyasi partide bu tür sloganları atanlar olduğunu ifade eden Erdoğan, ''O zaman ben de bulunduğum makam itibarıyla, 'bizim kitabımızda ne vurmak ne öldürmek yok' der, ön keserdik. 'Çünkü biz vurmaya, öldürmeye değil, biz hayat vermeye geldik' derdik. Bizim anlayışımız bu...'' dedi.
AK Parti Gençlik Kolları'nın şu an üye sayısının yaklaşık 2 milyon civarında olduğunu hatırlatan Erdoğan, onlara hiçbir zaman teröre çanak tutacak mesaj vermediklerini, tam aksine her zaman itidali tavsiye ettiklerini vurguladı.

''TERÖR BİTERSE MHP'YE İSTİSMAR ALANI KALMAYACAK''

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Sizin elinizde döner bıçaklar, molotofkokteyller, taş, sopa olmayacak. Siz bilgisayarlarla konuşacaksınız, bilgisayarınızla mesajınızı vereceksiniz. Bu şekilde geleceğe yürüyeceksiniz. Her zaman sağduyuyu, soğukkanlılığı ve ağırbaşlılığı tavsiye ettik. Çünkü benim milletimin buna ihtiyacı var. Bizim işimizin vurmayla, kırmayla değil; okumayla, yazmayla, öğrenmeyle, öğretmeyle olduğunu her fırsatta hatırlattım. MHP Genel Başkanı'nın kalabalığın gazına gelip böyle sorumsuzca bir dil kullanması, çok açık biçimde bir talihsizliktir. MHP Genel Başkanı'nın kullandığı bu dil; 80 öncesinde öldürülen, 80 sonrasında idam edilen gençlerin hatıralarına açık şekilde saygısızlıktır. Bu dil, bu tavır, bu siyaset; Türkiye'nin ve milletimizin asla hayrına değildir. Kışkırtan, tahrik eden, ayrıştıran bir dil Türkiye'ye hizmet etmez, Türkiye'nin birlik ve bütünlüğüne hizmet etmez. Daha önce de ifade ettim; MHP Genel Başkanı çatışmadan beslenen, öfkenin, nefretin, kırıp dökmenin, bölüp parçalamanın dilinden beslenen bir siyaset izliyor. MHP Genel Başkanı yaşatmanın değil, ölmenin ve öldürmenin istismarından beslenen bir dil kullanıyor. Yaptığı bu....Bunun sebebi de çok açık ve çok net; bu ülkede terör biterse MHP'ye istismar alanı kalmayacaktır. Bunu görün. Bu ülkede acılar sona ererse MHP'ye kullanacak dil de kalmayacak. Ay yıldızlı Bayrağa sarılmış şehit cenazeleri gelmezse, MHP'ye slogan atma zemini kalmayacak. Bunu bildikleri için altlarındaki zemin hızla kaydığı, Türkiye huzura doğru ilerlediği için MHP son derece huzursuz.''

'''BİRİLERİ CİDDİ ŞEKİLDE RAHATSIZ...''

Erdoğan, şu anda çözüm süreci kararlılıkla ilerlerken Türkiye'de güzel ve umut verici gelişmeler yaşanırken bundan hem içeride hem de dışarıda birilerinin ciddi şekilde rahatsız olduğunu kaydederek, şunları söyledi:
''Bunların bir kısmının aşırı solda...Bunların bazıları terör örgütüne 'silah bırakma, terörden vazgeçme' diye akıl veriyor. Köşelerinde, televizyon ekranlarında terörün bitmesi, Türkiye'ye bahar gelmesi karşısında adeta üzüntüden bunlar kahroluyor. Diğer bazıları terör örgütünden doğacak boşluğu doldurmak için rol kapma noktasında alçakça eylemlere girişiyor. İşte partimize yapılan saldırı, Adalet Bakanlığı'na yapılan saldırı gibi...Aşırı soldakiler ve aşırı sağdakiler de aynı gözyaşını döküyor, aynı üzüntüyü paylaşıyor. Birbirlerinden hiçbir farkı yok, yaptıkları aynı. Onlar da terör biteceği, şehit cenazeleri gelmeyeceği, istismar bataklığı kurutulacağı için üzülüyor, gözyaşı döküyor ve çırpınıyor. Biz bu zavallıların gözyaşından hiç rahatsız değiliz. Anneler ağlamasın da bu terör baronları istedikleri kadar ağlasınlar.''

''SANAL TEHDİTLERİ ORTADAN KALDIRDIK''

Ülkede on yıllardan beri suni olarak düşman üretildiğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
''İrtica dediler, sanal tehdit ürettiler. Ne oldu, var mı böyle bir şey? Yok. Bölücülük dediler, sanal tehdit ürettiler. Milletin iradesine ipotek koydular. Ne oldu? Hepsi boş. Devletin bekası dediler, darbe ürettiler. Terör dediler, terörle mücadele yerine zulüm, baskı, ayrımcılık ürettiler. Toplum mühendisliği için hangi tehdit, hangi korku gerekiyorsa onu ürettiler ve toplumu dizayn etmek istediler. Biz AK Parti olarak ne yaptık? Biz milletimizle el ele verdik. Bizim toplum mühendislerimiz yoktu, bizim milletimiz vardı. Biz milletimizle beraber onların çizdiği rotada yolumuza devam ettik. Biz gönül birliği yaptık milletimizle ve tüm bu sanal, suni tehditleri de ortadan kaldırdık. Onların kırmızı kitaplarını, vesairelerini ortadan kaldırdık. Bu ifade ettikleri tehdit unsurlarını ortadan kaldırdık. Ne oluyor, var mı böyle bir şey toplumda? Yok. İşte şimdi bu elitlerin, bu savaş baronlarının, bu toplum mühendislerinin elinde tek bir bahane, tek bir gerekçe var; o da terör. Son sığınakları, son bahaneleri, son gerekçeleri, hatta son umutları bu. Eğer bu tehdit ortadan kalkarsa, eğer bu korku biterse, bu gerekçe hükmünü yitirirse işte bunların da tüm umutları suya düşecek.
Çok açık söylüyoruz: Bunlar bu ülkede on yıllar boyunca demokrasi açığından beslendiler. Bunlar bu ülkede on yıllar boyunca darbelerden, hukuksuzluktan, çetelerden, cuntalardan beslendiler. Bunlar on yıllar boyunca terör karşıtıymış gibi görünüp terörden, kandan, gözyaşından beslendiler. Hiç kusura bakmasınlar; biz bu ülkede demokrasi açığını kapattık ve kapatıyoruz. Biz bu ülkede hukuksuzlukla, çetelerle, cuntalarla cesaretle mücadele ettik ve ediyoruz. İşte şimdi de terör bataklığını inşallah kurutuyoruz, Türkiye'nin ayağındaki bu prangayı söküyor ve atıyoruz.''

''BÖYLE BİR AKİLLER HEYETİNE, BİR AKİL İNSANLAR GRUBUNA İHTİYACIMIZ OLABİLİR''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bir akiller heyetine, bir akil insanlar grubuna ihtiyacımız olabilir. Bunlardan da istifade etmek isteriz. Her kesimin burada olmasını da isteriz ama bu grup, karar merci değildir. Burada biz Hükümet olarak seçiciyiz'' dedi.
Partisinin TBMM Grup toplantısında konuşan Erdoğan, çözüm sürecine değindi. Çözüm süreci başladığı andan itibaren yollarda olduklarını kaydeden Erdoğan, doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde illere gittiklerini, vatandaşlarla kucaklaştıklarını, işi Ankara'dan idare etmediklerini söyledi.
Erdoğan, çözüm sürecini herkesin anladığını, memnuniyetle izlediğini ve umutlandığını ifade ederek, ''Ama Ankara'daki genel başkanlar yüzlerindeki, gözlerindeki çamuru silip bu süreci anlamak yolunda en küçük çaba göstermiyorlar'' diye konuştu.
Partisine ve Adalet Bakanlığı'na saldıran merkezlere yönelik güvenlik güçlerinin düzenlediği baskınların birilerini rahatsız ettiğini kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Kimi? Bakıyorsunuz CHP ilgililerini, yetkililerini rahatsız ediyor; 'bu tür baskınlar hukuksuzdur' diyorlar. Ne olacaktı, seyir mi edilecekti? 11 tane çelik kapı, öbür tarafta bilmem kaç tane çelik kapı, her türlü şeyler oralarda yapılacak. Adeta buralar kendileri için bir hücre evi olarak kullanılacak ve ondan sonra da bu devletin güvenlik güçleri, siz bu ülkenin iktidar partisinin 200 metre mesafeden oraya LAW silahıyla ateş yapın, Adalet Bakanlığı'na el bombalarıyla atış yapın. Ee, bunun karşılığında da devletin güvenlik güçleri sessiz sedasız dursun, 'iyi yapıyorsunuz' desin, alkışlasın. Yok böyle bir şey. Gereği neyse bunlar yapılacaktır. Alınacaktır, bulunacaktır bunların failleri. Dışarıda hangi ülkelerden besleniyorlarsa, onların da üzerine gidiyoruz. Onların da üzerine gideceğiz. Onları da dünyaya rezil edeceğiz. Her türlü uluslararası toplantılarda onları da belgelerle dile getirmek suretiyle ifşa edeceğiz. 'Bakın diyeceğiz, siz dünyada hak ve özgürlükleri savunmuyorsunuz. Siz demokrasinin lafını yapıyorsunuz. Ama ülkelerinizde özel kamplarda bunların yetişmesine çanak tutuyorsunuz.' Adreslerine varıncaya kadar, resimleriyle, belgeleriyle bunları uluslararası toplantılarda da ifşa edeceğiz ki kim nedir veya kim kimdir bunlar iyi bilinsin. Bizim hiç kimseden gizlediğimiz bir şey yok, gizli saklı yürüttüğümüz bir süreç de yok. Hele hele meşruiyet zemininin dışına çıkacak, hukukun dışına çıkacak bir adım asla söz konusu bile değildir ve olamaz. Milletim bunu anlıyor, görüyor ve takdir ediyor. Anamuhalefet bunu dahi göremiyor, görmek istemiyor.
Aziz milletimden tekrar rica ediyorum, CHP'ye gönül veren kardeşlerimden rica ediyorum. Yönetici takımı anlamaz bu işten, ama gönül veren kardeşlerimden rica ediyorum. MHP ve BDP'ye gönül veren kardeşlerimden rica ediyorum; bu konuları lütfen hassasiyetle, başlarını iki ellerinin arasına alsınlar, öyle değerlendirsinler. Muhalefetin kışkırtmalarına asla kulak asmasınlar. MHP'nin kan kokan diline, bazı BDP'lilerin kışkırtmalarına, bazı medya kuruluşlarının, bazı yazarların sorumsuzca iftiralarına, sahte senaryolarına bakıp aldanmasınlar. Hele CHP'nin kafa karışıklığına bakıp zihinlerini hiç bulandırmasınlar. Ne yapıyorsak Türkiye için yapıyoruz. Ne yapıyorsak Türkiye'mizi daha da büyütmek için yapıyoruz. Ne yapıyorsak gençlerimiz, çocuklarımız, aydınlık yarınlar ve en önemlisi de aziz şehitlerimiz için yapıyoruz.''

''BİZİ İZLEMEYE DEVAM EDİN''

Erdoğan, ''akil insanlar'' konusuna da değinerek, ''Gazeteler tutturmuşlar bir 'akil adamlar' gidiyor. Bizden böyle bir açıklama çıktı mı? Bize bir ara televizyonda sordular; 'Böyle bir akiller grubu oluşabilir mi?' Oluşturabilirsiniz, dedik. Hemen bir 6-7 kişi topladılar, dolaşmaya başladılar, ne yaptılar, ne ettiler; bizlerin bundan haberi yok. Durumdan vazife çıkarmak...'' dedi.
Son zamanlarda yine yoğun bir şekilde bir kampanya yürütüldüğünü ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:
'' Kimi akil adamlar, kimisi akil insanlar diyor. Kimisi şu isim orada, kimisi bu isim burada filan. Bunların hangisi bizim havuzumuzda var, hangisi yok; böyle bir şey yok. Ama biz adına akiller mi deriz, akil insanlar mı deriz, böyle bir çalışmayı yapacaksak, böyle bir kararı vereceksek, bunun kararını biz veririz. Gazetelerin köşe yazarları veya medya bunun kararını veremez. Çünkü bu işin sorumlusu biziz. Hesabını bunun biz vereceğiz. Onlar vermeyecek. Dolayısıyla biz de hesabını vereceğimiz bir işin altına bedenimizi zaten koyarız ve koyduk. Süreci de böyle çalıştırıyoruz, böyle de çalıştıracağız. Ama sabırla siz bizi izlemeye devam edin. Şu olursa daha iyi olur, bu olursa daha kötü olur. En ideal, bu toplumda karşılığı olan insanlar kimlerdir, biz bunlara bakacağız, eğer böyle bir adım atacaksak. Eğer karşılığı yoksa, biz o insanlarla niçin böyle bir yola çıkalım?''

''HANIMLAR DA DAHİL OLACAĞINA GÖRE 'AKİL İNSANLAR' DAHA ŞIK DÜŞER''

Erdoğan, söz konusu heyeti kiminin ''akil adamlar'', kiminin ise 'akil insanlar'' olarak adlardırdığını anımsatarak, ''Çünkü hanımlar da bu işin içine dahil olacağına göre akil insanlar veya akiller ifadesi daha şık düşer'' dedi. Erdoğan, şöyle devam etti:
''Eğer bunu kurmanın kararını verirsek... Bunu kurmanın kararını da verdiğimizde de 780 bin kilometre kareyi kuşatacak bir adım atarız. Bu adımı attığımız zaman da onların bir yaptırım gücü değil...Onlar bizim ancak bir müşavere heyetimiz olacak. Ancak böyle bir görev için onlardan bir destek alabiliriz. Ancak toplumun bu noktada algılamasını yönlendirme noktasında biz onlardan böyle bir destek alabiliriz. Çünkü burada toplumun yanlış bir algılama sürecine girmemesi lazım.
Öyleyse böyle bir akiller heyetine, bir akil insanlar grubuna ihtiyacımız olabilir. Bunlardan da şüphesiz ki istifade etmek isteriz. Her kesimin burada olmasını da isteriz. Bu üst düzeyde belki bazı üst düzey STK'lar temsilcileriyle bulunabilir, bunun yanında gerçekten medyadan, üniversiteden, birçok kanaat önderlerinin de içinde olduğu böyle bir akiller grubu oluşabilir. Ama bütün bunların çalışma çerçevesine varıncaya kadar, ne gibi bir çerçevede bu işi yapacaklar, bunu yine kendileriyle görüşmek suretiyle böyle bir süreci başlatabiliriz. Ama bu grup bir karar merci asla değildir. Burada biz Hükümet olarak seçiciyiz. Bunu da özellikle bilmenizi istiyorum. Büyük bir devlete düşen, yakışan da budur.''
Erdoğan, korkmadan, çekinmeden, tereddüt etmeden sorunların üzerine gittiklerini, ülkeyi ve milleti daha da büyüttüklerini belirterek, ''İşte çevrede olanları görüyorsunuz. Hamdolsun ülkemiz emin adımlarla geleceğe yürüyor. Büyük devletin büyük milleti olarak 76 milyonun rahat ve huzur içinde olmasını, bizim için çözüm için dua etmesini rica ediyoruz'' dedi.
Bir iki ay içinde havanın değiştiğini, Güneydoğu'ya yatırım yapmak için lisans müracaatlarının bir anda bire 20, bire 30, bire 40 arttığını belirten Erdoğan, ''Çünkü millet yatırım yapacak ama bir şey bekliyor. Bu bölgede en fazla teşvik oraya var. Teşvik var ama öbür taraftan da terör var diye yatırımcı oraya gidemiyor. Ama bu rahatlama olduğu zaman, çözüm süreci hakikaten gerçekleştiği anda ben inanıyorum ki Güneydoğu olsun, Doğu olsun burada yatırımlarda çok ciddi patlama olacaktır ve istihdam noktasında çok ciddi bir boşluk süratle doldurulacaktır'' diye konuştu.
Erdoğan, konuşmasını, ''Çözüm, kardeşlik ve hiç bitmeyecek bir bahar yolunda büyük bir devlete yakışır şekilde diklenmeden dik durdukları için sizlere, bu gruba, misafirlerimize, teşkilatıma, bütün mensuplara tek tek teşekkür ediyorum'' diyerek tamamladı.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.