Perşembe 20.03.2014 00:00

Erdoğan’a mahalle değil gezegen baskısı var

Daily Sabah ve Yenişafak yazarı Suheyb Öğüt, milliyetçiliğin derin kodlarını Sabah.com.tr’ye anlattı.

Abdulaziz KARAKUŞ / SABAH.COM.TR

Öğüt, seçim dönemlerinde yaşanan toplumsal gerginlikleri ve hizipleşmelerin topluma nasıl yansıdığını da, milliyetçiliğin zaman zaman ayrışmaya nasıl sebep olduğunu da anlattı.

Sohbetimize toplumdaki bu gerginliğin sebebini sorarak başlamak istiyorum. Son zamanlarda insanımız üzerinde bir gerginlik görüyorum. Öyle bir gerginlik ki bazı sosyalist arkadaşlarım fırsat bulsalar buralardan kaçıp gitmeyi düşünür hale geldiler. Yaşam tarzlarına müdahale edildiğini düşünüyorlar. Eskiden biz toplum olarak birbirimize karşı daha mı anlayışlıydık? Daha önceki hükümetler daha mı demokratlardı da şimdi bazı kesimler 'Türkiye tarihinde bu kadar baskı görmedi' diyorlar? Gruplar arasındaki hizipleşmeler neden bu kadar keskinleşti? Biri diğerini neden bu kadar tehlikeli görüyor?

Ben bu zamana kadar birbirimize karşı anlayışlı olduğumuzu düşünmüyorum. Çok eskiden beri cemiyetimizde müthiş bir çatışma ve ayrışma vardı. Biz cemiyet olarak -hadi ulus olarak diyelim-zaten parçalanmış durumdaydık. Parçalanmışlıktan kastım ideolojik mahallelerde fragmante ve izole hayatlar yaşıyor olmamızdır. Çatışma her siyasi cemiyet için tabii bir durumdur. Ama bizdeki cari çatışma, mesela Avrupa ülkelerinde yaşananlardan çok daha büyük, çok daha sert. Neredeyse birbirimize selam veremez hale gelmiştik. Uzun zamandan beri böyleydi. Belki bazı gri alanlardan bahsedebilirsiniz: Adam Türk milliyetçisi, Kürtlere hiç tahammülü yok, ama Kürt arkadaşı olabiliyor.

Bu nasıl oluyordu?

Kürt arkadaşı oluyor ama yanında tek kelime Kürtçe konuşamıyordu. Kürt davası hakkında bir şey söyleyemiyordu. Kürt kürtlüğünü izhar ve temsil etmediği sürece Kürt ırkçısı birisi onunla arkadaşlık edebiliyordu. Fakat aksi bir durum ortaya çıkarsa aynı sınıfta ders almaları bile mümkün olmuyordu. Bu yüzden Türk milliyetçisinin Kürtlerle arkadaş olduğu durumları gri alan olarak tavsif etsek de aslında ortada pek bir gri alan olmadığını söylemek zorundayız.

Peki bu zamana kadar var olduğunu söylediğiniz bu sert çatışma nasıl gün yüzüne çıktı? Ne oldu? Ülkede ne değişti?

Şimdi ona geleceğim. Şu anda insanlar arasında bir devrim isteği yayılıyor. Bahsettiğiniz rahatsız olan gruplar 'ah bir devrim olsa da kurtulsak' diye bekliyorlar. Ben devrimden İslam adına yapılsa bile katiyen hoşlanmam. Biz ıslah deriz, yenilenme deriz ama devrim demeyiz. Çünkü devrim süreçleri her zaman kanlı olmuştur. Asıl konuya gelecek olursam. Devrim istekleri her zaman demokrasinin genişlediği, cemiyette rahatlamanın yaşandığı dönemlerde ortaya çıkar. Bu dönemlerde daha önceki militarist yapının etkisiyle baskılanan gruplar, cemaatler (sadece dini olanlardan değil seküler olanlardan da bahsediyorum) özgürce konuşamamış, kendilerini ifade edecek ortamlar bulamamışlardır. İşte bu grupların içlerinde biriktirdikleri öfkeler, özgürlükler genişlemeye başladığında ortaya çıkar. Adeta bir patlama yaşarlar.

"ÖZGÜRLÜK ARTTIKÇA SOKAK HAREKETLERİ ARTTI"

Yani AK Parti dönemindeki sokak hareketlerini, kolayca meydanlara çıkmaları özgürlüklerin genişlemesine mi bağlıyorsunuz?

Evet. En net örneği de Kürt sorunudur. 90'larda 'Kürt sorunu' diye bir şeyi bile telaffuz edemiyorduk. 'PKK sorunu' deniyordu, 'terör' deniliyordu. Şimdi 'Kürt sorunu' başlığı altında Kürtlerin hak ve özgürlüklerini konuşuyor, barış sürecini tesis etmeye çalışıyoruz. Fakat dikkat edin; baskının olduğu o dönemlerde Kürtler siyasi olarak bu kadar veryansın etmiyorlardı. Ne zaman ki Andımız kaldırıldı, Kürtçe tedrisat başladı, üniversitelerde Kürdoloji enstitüleri açıldı, TRT Şeş kuruldu, o zaman eleştiriler daha da sertleşti. KCK operasyonları yapıldığında mahkûmlar Kürtçe savunma yapmak istediler ve bu talepleri yerine getirildi. Normalde Avrupa Birliği standartlarında kural şudur; kişi devletin resmi dilini biliyorsa başka dilde savunma yaptırılmaz. AK Parti hükümeti burada AB standartlarının üzerinde bir karara imza attı. Bugün bir Kürtle konuştuğumda 15 yıl öncesinden daha dertli.

İşte bu durum, Gezi süreci ve bugünlerde Berkin'in ölümüyle başlayan sokak hareketleri, vandallık olsa bile, hükümetlerin hukuki olarak özgürlükleri artırmasından kaynaklanıyor. Bugün hakikaten otoriter bir idare olsaydı, Atatürk'ün hukuku askıya alarak ihdas ettiği 'Takrir-i Sükun' gibi olağanüstü hal uygulamaları hayata geçirilir ve neticede Türk Solu dergisi de bırakın 'Tayyip'i idam etmek şart' diye manşet atmayı, başbakanın adını bile ağızlarına alamazdı.

Tek sebep olarak özgürlüklerin genişlemesini gösterebilir miyiz?

Tek sebep bu değil. Bugün ülkede en çok isyan eden Kürtler değil, dindarlar da değil. Fakat sosyolojik açıdan en çok bu iki grubun isyan etmesi gerekiyor.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.