Giriş Tarihi: 6.7.2014

Başörtüsü siyasi simge değil, laikliğin gereği

Başörtüsü için daha önce "laiklik karşıtı siyasi simge" diyen AYM, son kararında "Laik devlet din ve inançlara karşı eşit durmalı. Bireylerin inançlarını barış içinde yaşamalarını sağlamalı" dedi

Anayasa Mahkemesi (AYM), duruşmalara başörtüsü ile alınmayan Avukat Tuğba Arslan'ın haklarının ihlal edildiğinin tespitini yaptığı kararının gerekçesini yayınladı. AYM bu kararıyla, 1989, 1991, 2008 ile Refah Partisi ve Fazilet Partisi kapatma kararlarında başörtüsü için yaptığı "siyasi simge" ve "laiklik karşıtı simge" yorumlarını tamamen reddetti. Yeni Türkiye'nin başörtüsüne çağdaş bakışını ortaya koyan kararda şu ifadeler yer aldı:
ÖZGÜRLÜK DEĞERLENDİRMESİ:
Başörtüsünün 'laiklik karşıtı' bir 'dini ve siyasal simge' olduğu varsayımının ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilmesi, başörtüsü takanların takmayanlar üzerinde yaratabileceği etkileri değerlendirmemize kolaylık sağlayabilir. Din ve inanç temelinde nefrete teşvik olarak nitelendirilebilecek sözler, düşünce özgürlüğü kapsamında korunabiliyorken, başörtüsü takarak dinin açıklanabilmesinin yasaklanabilmesi için de benzer şekilde başkalarının hak ve özgürlüklerinden yararlanmalarını engelleyen çok önemli gerekçelere dayanılması gerekir. Türkiye'de başörtüsünün herhangi bir surette başkaları üzerinde baskı oluşturduğu yönünde herhangi bir iddia veya somut olgulara dayalı veri ortaya konulabilmiş değil.
KARŞILIKLI TAHAMMÜL:
Bir dini sembolün onu kullanan din mensuplarınca zorunlu bir dini vazife olarak telakki edilmesi anlaşılabilir bir durum. Denetlenmesi gereken mesele, dini bir sembolün zorunlu olarak algılanmasının başkaları üzerinde oluşturduğu etkidir. Bu durumda devletin görevi varsayımlara dayanarak inançların sembollerini yasaklamak, başka bir deyişle hak ve özgürlükleri kısıtlamak değil hem çoğunluğun din ve vicdan özgürlüğünü yerine getirmesine engel olmayacak hem de çoğunluk karşısında azınlığın ezilmesine engel olacak ve bireylerin karşılıklı tanıma ve tahammül içinde yaşamasını sağlayacak tedbirler almak. Herhangi bir dinsel davranış gibi başörtüsünün de dini bir inancın değil de siyasi bir görüşün ifadesi olup olmadığına karar vermek AYM'nin ilgi alanı dışındadır.
LAİKLİKLE DİN HAPSEDİLEMEZ:
Dini inançlar katı laiklik anlayışıyla hapsedilemez. Katı laiklik anlayışına göre din, bireyin sadece vicdanında yer bulan bunun dışına çıkarak toplumsal ve kamusal alana kesinlikle yansımaması gereken bir olgu. Laikliğin özgürlükçü yorumu ise dinin bireysel boyutunun yanında aynı zamanda toplumsal bir olgu olduğu tespitinden yola çıkmakta. Laik devlet din ve inançlar karşısında eşit mesafede durmalı. Bireylerin dini inançlarını barış içinde serbestçe öğrenebilecekleri ve yaşayabilecekleri düzen oluşturması gerekir.
HAKİMLER CÜRET ETMEMELİ:
Başvurucuların kendi dinleriyle ilgili yorumlarını ve alışıldık dini uygulamaların neler olduğunu sorgulamak yargı organlarının ilgisi dışındadır. Mahkemeler veya kamu gücünü kullanan organlar dinsel bir iddianın inandırıcılığına karar vermeye cüret etmemeli.
SINIRLANDIRILMAZ:
Bireyin iç dünyasındaki dini duygu ve inanışların dış dünyaya yansıması özgürlüklerin gereği. Anayasa'nın 15'inci maddesinde savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde dahi kimsenin din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı ve bunlardan suçlanamayacağı açıkça belirtilmiştir.
'KARARLARIMIZ KANUN OLAMAZ'
AYM önceki kararlarında başörtüsü yasağına ilişkin açık bir kanun olmadığı eleştirilerine karşı Anayasa'nın kendisinin bir kanun olduğunu ve verdikleri kararların herkesi bağladığını savunmuştu. AYM son kararında bu temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlandırılabileceğini, anlatarak, "Türk hukukunun bazı alanlarında hakimin yarattığı hukuk, hukukun bir kaynağı olarak kabul edilmekle birlikte insan hak ve hürriyetlerinin sınırlandırılması gibi tamamen biçimsel kanunilik ilkesi temelinde örgütlenen bir alanda, kanun niteliğinde kural özelliği taşıyamaz" dedi.
YÜZDE 92'MİZ MÜSLÜMAN
Türkiye'de 81 ilde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen aile yapısı ileri analiz araştırması, Türk halkının dini görüşleriyle ilgili de ilginç sonuçlar ortaya çıkardı. Araştırma sonuçlarına göre, vatandaşların yüzde 92'si kendilerini "Müslüman ve inançlı" olarak tanımlıyor. Yüzde 49'u dinin bütün gereklerini yerine getirdiğini, yüzde 43'ü ise bazı gereklerini yerine getirdiğini ifade ediyor. Kendini "inançsız" olarak tanımlayanların oranı ise yüzde 0.9. Toplumun yüzde 55'i dini bilgileri eş, dost ve akrabadan öğreniyor. Yüzde 0.9'la en düşük dini öğrenme yeri ise cemaat ve tarikatlar. Araştırmaya göre toplumun yüzde 90'a yakını nikahsız yaşama ve evlilik dışı çocuk sahibi olmaya karşı. Bu oran, 2008'de yüzde 65'di. Nikahsız yaşamaya olumlu bakanların oranı ise yüzde 20'den yüzde 7.6'ya geriledi. Katılımcıların yüzde 50'si evlilikte mezhep farklılığına karşı.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.