Son Güncelleme: Pazartesi 28.09.2015 16:21
Refahyol'u ben yıktım
28 Şubat sürecinin kibirli patronu Aydın Doğan, hükümet yıkma itirafını sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan'a değil, Yeni Şafak'ın sahiplerine de yaptı. Gazete patronlarını tehdit eden Aydın Doğan, hükümeti nasıl devirdiğini büyük bir pişkinlikle anlatıyordu. İşte yalanlarıyla Türkiye ile dalga geçen “ben siyasete müdahale etmedim, kimseye böyle açıklamalar yapmadım” diyen Aydın Doğan’ı utandıran o haber…
"SEÇİLMİŞLERE MÜDAHALE ETMEDİM"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kanal 7 ve Ülke TV ortak yayınında Aydın Doğan'ın kendisine, "Öyle dönemler oldu ki, biz hükümet getirdik, hükümet götürdük" dediğini anlattı. Erdoğan'ın bu sözleri gündeme bomba gibi düştü. Aydın Doğan ise sahibi olduğu Hürriyet gazetesinde cumartesi günü Erdoğan'ı yalanlamaya çalıştı. Doğan, "Hayatım boyunca seçilmiş hiçbir lidere, hiçbir devlet insanına böyle veya bu manaya gelecek bir şey söylemedim. Asla söylemem" ifadelerini kullandı. Oysa Aydın Doğan'ın 'hükümetler yıkmakla' övündüğüne birçok kişinin şahit olduğu biliniyor. Doğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Conrad Otel'de söylediklerinin benzerini 2000 yılında Yeni Şafak'ın sahipleri Ahmet Albayrak ile Nuri Albayrak'a söylemişti.
"HÜKÜMETİ YIKTIM"
Doğan, Ahmet Albayrak ve Nuri Albayrak'a, "Refah-Yol şirketlerimize 60-70 kişilik teftiş ekipleri göndermeye başlamıştı. Baktım ki bizi bitirmeye çalışıyorlar operasyonu başlatıp hükümeti yıktım" dedi. Nuri Albayrak, Üsküdar'daki Doğan Holding binasında Aydın Doğan ile yaptıkları o görüşmeye ilişkin çok önemli detaylar verdi. Albayrak'ın tarihi görüşmeye ilişkin önemli açıklamaları şöyle:
"DOĞAN, BİZE ORTAKLIK TEKLİF ETTİ"
"Gazetenin genel müdürlüğüne Mehmet Atalay'ı getirmiştik. Medya camiasında çok sayıda toplantı oluyordu ancak hiçbirine katılmıyorduk. Kurumu temsilen Genel Müdürümüz, Yayın Yönetmenimiz katılıyordu. Aydın Doğan, Atalay'a "Yeni Şafak'ın patronlarıyla görüşemiyoruz" diyerek bizi davet etmişti. Bu davet 5 ay içinde birkaç defa tekrarlayınca 'Gidelim bari' dedik. Üsküdar'daki Doğan Holding binasında buluştuk. Sağ olsun, kendisi bizi karşıladı. Görüşme esnasında bize iş ortaklıkları da teklif etti. Tabii biz hiçbirini kabul etmedik."
"REFAH-YOL'U BEN YIKTIM"
"Doğan görüşmenin bir yerinde, 'Refah-Yol Hükümeti iktidara geldikten sonra şirketlerime Maliye'den 15, Hazine Dış Ticaret'ten 5, Gümrük'ten 10 kişi geliyor ve denetleme yapıyorlar. 60-70 kişilik teftiş ekibi bizi inceliyor, hesapları denetliyorlar. Baktım ki bunlar bizi bitirmeye çalışıyorlar, biz de operasyon için düğmeye bastık ve Refah-Yol'u yıktık' dedi."
"NAZLI ILICAK'A SÖYLEYİN BENİMLE UĞRAŞMASIN"
"Aydın Doğan, sohbetimiz sırasında bizden bir de ricada bulundu. 'Nazlı Ilıcak benim aleyhimde çok yazı yazıyor, rica etsem ona söyler misiniz, benim hakkımda yazmasın' dedi. Ahmet abim de (Albayrak) 'Biz bilgisiz, belgesiz, hukuki altyapısı olmayan haber ve yazı yayımlamıyoruz. Bu konuda dikkat ederiz' karşılığını verdi. Aydın Bey memnun kaldı. Bunun üzerine biz kendisine 'Şahsımızla ilgili değil ama sizin gazetede de Emin Çölaşan var. Müslümanlara, İslam'a, dindarlara hakaret ediyor. Siz de kendisine söylerseniz, Müslümanlara hakaret etmesin' dedik. 'Ben yazarımıza bir şey demem' ifadelerini kullandı.
"BEN KELKİTLİYİM..."
'Siz söylemezseniz biz de söylemeyiz' deyince, 'O zaman ben patronla uğraşırım' diyerek tehdit etti. Tehdit üzerine Ahmet abi masaya elini vurarak 'Aydın Bey, yarın başlayalım' cevabını verdi ve kalktık... Sert bir şekilde kalkınca Aydın Doğan ortamı yumuşatmaya çalıştı. 'Ben Kelkitliyim, siz Oflusunuz. Hepimiz Karadenizliyiz' gibi sözler söylemeye başladı."
Başsavcı'nın oğlu maaşlı elemanıydı
"Aydın Doğan'la o görüşmeden sonra tüm gazeteler Yeni Şafak ile uğraşmaya başladı. Dönemin İstanbul DGM Başsavcısı Aykut Cengiz Engin'di. Önce bunlar gazetelerde altyapısı olmayan haberleri yapıyor, savcılık soruşturma başlatıyor, sonra bu kupürler delil olarak kullanılıyordu. Çok dikkat çekici bir noktadır, o dönem Aykut Cengiz Engin'in oğlu yurtdışında Doğan'ın bir şirketinde çalışıyordu. Bu haberlerden sonra bize operasyonlar yapıldı ve operasyonlarda hukuk gözetilmedi. İstanbul, Trabzon, Ankara ve Konya'daki şirketlerimize aynı anda operasyon yapıldı. Halbuki biz sabahtan akşama kadar şirkette çalışırdık. Bir tebligatla gelseler şubeye de gidecektik. Fakat gece 23.00'de baskın yapıp 10 yaşındaki çocuklarımıza varıncaya kadar Organize Şube'ye götürdüler. O dönem Maliye bize ceza keserdi ama ben cezayı Milliyet gazetesinden öğrenirdim. Öyle organize çalışıyorlardı. O dönem hakkımızda çıkan haberlerin kupürlerini hatıra olarak saklıyorum."
Hep kendi çıkarı için...
"Türkiye 2008'de dünyadaki ekonomik krizden hasar almadan kurtuldu. 'One minute' ile birlikte 2009-2010 gibi paralel yapının saldırıları başladı. Bu saldırılara bizimle başladılar. Bursa'da 15 bin liralık bir kum hikayesi soruşturmaya döndü; jandarma, vali ve savcı, Ahmet Albayrak'ı çete lideri gibi göstermeye çalıştı ancak başarısız oldular. MİT krizi ve Gezi olaylarında başarılı olamayınca 17-25 Aralık sürecini başlattılar. Bu süreç ülke için bir facia olabilirdi ancak ucuz atlatıldı. Refah Partisi İl Yönetimi'nde görev yaptım, İBB Meclis üyesi olarak çalıştım. İstanbul Büyükşehir Belediyespor ve Trabzonspor Kulübü Başkanlığı yaptım. Bizim için en önemli konu ülkenin huzur ve saadetidir. Hep bunun için mücadele ettik ancak bunlar hep kendi çıkarları için çalıştı. Doğru tek de olsa bir gün ortaya çıkar. Doğan'ın en büyük yanlışı kendini doğru değil de güçlü olarak hissetmesidir."
Operasyon fiyasko
"14 Ağustos 2001'de AK Parti kuruldu, 12 Eylül'de Albayrak operasyonu yapıldı. Bu operasyonda 30 kişi sorgulandı ve şirketimizden 3 kişi tutuklandı. Ancak 3'ü de ilk mahkemede serbest bırakıldı ve operasyon fiyaskoyla sonuçlandı. 'Ben kimseyi tehdit etmedim, ben hükümeti yıkmadım' diyen Aydın Doğan o dönem bu işlerin içinde fiilen yeraldı. Doğan kendini çok güçlü hissediyordu. Güçlü olan doğru, dürüst olandır ancak o hiçbir dönem doğru olmadı. Maddi olarak kazanmıştır belki ama dürüstlükten kaybetmiştir. Erdoğan, iktidara geldiği zaman kendini muktedir göremedi. İktidar başka bir şey. Tüm kurum ve kuruluşların anahtarı halkın meşru seçtiği iktidarın cebinde değildi. Anayasa Mahkemesi, Sayıştay, TSK, Emniyet... Bütün kurumlarda dış mihrakların eli vardı. Doğan da onlarla birlikte çalışıyordu. Mesela PKK bugün neden güçsüz? Hiçbir kurumda tutunacak dalı kalmadı. Lojistik desteği sadece Doğu ve Güneydoğu'daki belediyelerden alabiliyor. Türkiye'nin güçlenmesinden dolayı Batı paniklemiş durumda. 2007'de ülkeyi kaosa sürüklemeye karar verdiler. '367 kararını' icat edip Cumhurbaşkanı seçtirmediler ve o dönemin en kritik kararı da Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesinin yolunun açılması ve AK Parti'nin ülkeyi seçime götürmesidir. AK Parti seçime gitti, daha güçlü geldi ve Abdullah Gül Cumhurbaşkanı oldu."
Yeni Şafak
EN SON HABERLER
- 1 Irak'ın kuzeyinde 6 terörist etkisiz hale getirildi
- 2 Bakan Fidan, Sudan Dışişleri Bakan Vekili Muhammed ile bir araya geldi
- 3 Ayasofya'dan sonra Kariye Cami ibadete açılıyor
- 4 Antalya’da gündüz vakti 12 kursunla infaz
- 5 Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ölen oğlu son yolculuğa uğurlandı
- 6 Bakan Tunç'tan UCM Başsavcısına Gazze çağrısı: Suçluların tutuklanması sağlanmalıdır
- 7 İçişleri Bakanı Yerlikaya’dan önemli karar Koruma polisi ve araç sayısı azaltıldı
- 8 İstanbul'daki 1 Mayıs gösterilerinde polise saldıran 65 kişi adliyede
- 9 Necmettin Erbakan Akyüz: Filistin yerine LGBT bayrağı, açsaydım soruşturma açmaz ödül verirlerdi
- 10 Kamuda tasarruf tedbirleri! Bakan Yerlikaya talimatı verdi: Koruma araç ve koruma polis sayıları azaltıldı