Pazartesi 11.04.2016
Son Güncelleme: Perşembe 25.08.2016

‘Güçlü Türkiye’nin yardım yüzüyüz’

Kızılay’ın yeni genel başkanı Kınık, kurumun yenilenen vizyonunu anlattı: Türkiye güçlenirken Kızılay da bu yürüyüşe uyum sağlayacak. Göç ve uyum süreci için yeni adımlar atacağız

Kızılay geçtiğimiz hafta yaptığı genel kurulda yeni başkanını seçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da yaptığı konuşma ile damgasını vurduğu bu genel kurulda Dr. Kerem Kınık Kızılay'ın yeni Genel Başkanı seçildi. 1999 Marmara depreminde iyi bir sınav vermeyen Kızılay'da son 15 yılda büyük bir değişim yaşanıyor. Halktan kopuk, eski Türkiye'nin alışkanlıklarının yoğun olarak hissedildiği Kızılay kurumunun yerini daha sivil bir kurum aldı. Kızılay'ın yeni Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık ile bu büyük değişimi ve insani yardımın geleceğini konuştuk.

-Heyecanlı bir seçim yaşandı. Kıran kırana bir seçim olacağını tahmin ediyor muydunuz?

Seçim süreci coşkuluydu. Tatlı ve biraz heyecanlı bir yarış vardı. Biz keyif aldık. Her seçimin kendi içinde bir kaygısı vardır. Ama sonuçta güzel geçti. İpi biz göğüslemiş olduk. Kızılay'ın 667 şubesi vardı. Biz planlarımızı şubelerimizle paylaştık. Bu büyük bir maratondu bizim için. Delegelerimizle kucaklaştık. Karşı liste eski Kızılaycılardan oluşuyordu. Güçlü bir ekipti. Ama Kızılay delegeleri değişimden, vizyondan ve reformdan yana oyunu kullandı.

-Devletin ağırlığı Kızılay üzerinde hep hissedildi. Bu ağırlık ve aşırı ciddiyetin kaynağı nedir?

Şimdi Kızılay 1864 yılında kurulmuş. Osmanlı geleneğini ve Cumhuriyet geleneğini üzerinde taşıyan bir kurum. Bürokrasinin Kızılay üzerinde hep bir ağırlığı oldu. Kızılay'da mülkiyeli tabipler hakimdi. Yani Paşa olan tabipler. Marko Paşa, Tevfik Sağlam ve Refik Sağlam paşalar bu ağır devlet geleneğini Kızılay'a taşıyan isimler oldu. O dönemin şartları bunu gerektiriyordu. Çünkü savaş yıllarıydı. Bu anlamda bir yönetici profili gerekiyordu. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra dünya genelinde sivilleşen bir Kızılay hareketi var. Kızılay teşkilatı bu anlamda özellikle son dönemde giderek sivilleştiğini söyleyebiliriz.

-Kızılay ve Kızılhaç'ın organik bir bağı var mı?

Kızılay ve Kızılhaç hareketinin çıkış noktası aynı. İki kurumda kendi içinde her ülkede bağımsız. Ama kuruluşu Cenevre konvansiyonuna dayanır. 195 ulusal derneğin oluşturduğu bir federasyon var. Türkiye bu federasyonun yönetim kurulunda. 2017 yılında ise başkanlığına aday. KKTC Kızılay'ını da gözlemci olarak bu federasyona soktuk.

OSMANLI'DAN KIZILHAÇ KURMASI İSTENİYOR

-Türkiye nasıl yer alıyor bu organizasyonda?

Balkan savaşlarından sonra uluslararası insani yardım ihtiyacı ortaya çıkıyor. 1. Dünya Savaşı'ndan sonra çok büyük bir dram yaşanıyor. Uluslararası Savaş Hukuku çerçevesinde her devletin bir ulusal derneği olmasına karar veriliyor. Kızılhaç kuruluyor. Osmanlı'dan da bir Kızılhaç kurması isteniyor. Osmanlı'da ilk olarak Yaralılara Yardım Cemiyeti Kuruluyor. Türkiye'deki temsilcisi ise Hristiyan Marko Paşa. Marko Paşa Cenevre'ye gidiyor ve "bizim sembolümüz hilaldir" diyerek haç kullanmayı reddediyor. Haç değil hilali kabul ettiriyorlar. Daha sonra hilal yaygınlaşıyor. Mesela Endonezya ve Senegal gibi ülkeler halkın çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen Kızılhaç logosu kullanıyor.

1999 DEPREMİNDEN SONRA BÜYÜK DEĞİŞİM BAŞLADI

-1999 Marmara depreminde Kızılay iyi bir sınav veremedi ve büyük bir imaj kaybına uğradı. O günden bu yana ne değişti

Kızılay zaman zaman kendini yenileyememiş. Mesela 1999 Marmara depreminde Kızılay kendisiyle yüzleşmek zorunda kaldı. Depolarındaki görüntüler ve afete geç reaksiyon vermesi Televizyon ekranlarına yansıdıktan sonra dönüşüm başladı. Bugün artık eski Kızılay'dan eser yok. Marmara depreminde sertifikalı arama kurtarma personeli sayımız 200 civarındaydı. Van depreminde bu rakam 4 binin üzerindeydi. Bu çok büyük bir sıçrayıştır. Yasalar değişti AFAD kuruldu. Bugün artık yeni bir dönemdeyiz. "Bugün güçlü Türkiye ve güçlü Kızılay" mottosuyla yola çıktık. Türkiye güçlenirken Kızılay da bu yürüyüşe uyum sağlamak zorunda ve bunu gerçekleştiriyoruz.

-Kızılay'daki hantal yapı ile ilgili bir önyargı var. Bunun tamamen değiştiğini söyleyebilir misiniz?

Bu tamamen değişti. Şu an Kızılay'ın 60'ın üzerinde yerel afet depoları hazır durumda. Beslenme ve gıda konusunda Kızılay ana sorumlu. Barınma konusunda ise AFAD'a yardımcı ana çözüm ortağı pozisyondadır. Doğal ya da beşeri afet olacakmış gibi 340 bin kişilik barınma ve beslenme kapasitesini hazır tutuyoruz. 50 bini aşkın çadır kapasitemiz var. Günlük 600 çadır üretiyoruz. Eskiyen çadırları yeniliyoruz ve Suriye gibi ihtiyaç sahibi lokasyonlara gönderiyoruz.

-Daha sivilleştiğinizi söylüyorsunuz. Bu sivilleşme halk nezdinde karşılık buldu mu?

Kızılay milli bir kurum. Vatandaş nezdindeki Hilal-i Ahmer yani Kızılay markası vardı. Vatandaş nasıl ordusuna sahip çıktıysa Kızılay'a da hep sahip çıktı. Geçmişte yanlış işler yapılsa da bu kurum bizim kurumumuz dedi. Marka itibar ölçümleri yaptırıyoruz ve son dönemde marka değerinin ve itibarının hızla arttığını gözlemliyoruz. Halk sahipleniyor ve daha da sahiplenecek.

-Gönüllüler konusunda bir eksiğinizin olduğunu düşünüyor musunuz?

Kızılay'ın gönüllüler konusunda bir eksikliği var. Bunu bir özeleştiri olarak söylüyorum. Yeni dönemde 2 milyon Kızılay gönüllüsü hedefliyoruz. Her evde bir Kızılay gönüllüsü olacak. Bir STK'nın etkisi gönüllüsü ile ölçülür. Gönüllüsü olmayan STK olmaz. İlkokuldan itibaren çocuklarımız Kızılay ve faaliyetleri ile tanışacak.

ARTIK ÇADIRLARDA NANO TEKNOLOJİ KULLANIYORUZ

-İlkokul ders kitaplarında Kızılay çadırları vardır. Bu klasik çadır modeli de değişti mi?

Artık o ders kitaplarındaki çadırlar ortadan kalktı. Çadır tiplerimizi değiştirdik. Nano teknolojiyi kullanıyoruz. Geleneksel çadır malzemesi pamuktur ve raf ömrü vardır. Üzerinden bir yaz bir kış geçtiği zaman çürür. Biz yeni bir tekstil malzemesi ürettik. Üretimi hızlı, uzun ömürlü, ekonomik, yanmaz, ısı ve ses izolasyonu mükemmel, geri dönüşümü mümkün bir çadır malzemesi. Ürettiğimiz çadır yurtdışında birinci aldı. Isıtma sisteminde farklı bir teknoloji ile yangın ve zehirlenmeleri ortadan kaldırdık.

-Mülteciler artık bizim meselemiz. Bu konuda neler yapılıyor?

Bir bölümü Suriye'nin içindeki çalışmalarımız diğeri Türkiye içindeki Suriyeli misafirlerimize yönelik çalışmalarımız var. Kızılay kartlar aracılığıyla kamplardaki Suriyeli mültecilere yardımda bulunuyoruz. Kamp dışında dul ve yetimlere yönelik bir projemiz var. AB'den gelen fonla birlikte Suriyeli mültecilerle ilgili merkez sayımızı 10'a çıkarıyoruz. Daha çok uyum üzerinde çalışıyoruz. İnsani yardımın acil evresi bitti. Artık bu insanlara Türkçe'yi öğretmemiz gerekiyor. Meslek edindirme ve psikolojik destek vermemiz gerekiyor. Ayrıca Suriye içine yönelik ise dünyadaki insani yardımların lojistiğini üstleniyoruz.

-Kızılay büyük bir organizasyon. Bu dev organizasyon nasıl çalışıyor?

Kızılay'ın 5.500 maaşlı çalışanı var. Bütün organizasyonda ise 20 bin civarında bir kitleden bahsedebiliriz. 700'e yakın şubedeki başkanlar ve yönetim tamamen gönüllülük esasına göre çalışır. En önemli operasyonumuz kanda çalışıyor. 3300 personelimiz kan organizasyonda yer alıyor. 7 gün 24 saat çalışıyoruz. Yılda 2 milyon ünite kan topluyoruz ve Cizre'ye, Yüksekova'ya kadar bu kanı ulaştırıyoruz.

-Kızılay denilince akıllara kan bağışı ve afet geliyor. Çalışmalarınız bu iki alanla sınırlı mı?

Bunlar geleneksel misyonları. 2016 yılı sonrasında kendimize bazı temel alanlar seçtik. Mesela göç Türkiye'nin yeni yüzleştiği bir alan. 3 milyon mültecimiz var. Bunun birçok boyutu var. Uyum da bunlardan biri. Kızılay şimdi bu sisteme destek veriyor. Göçü kaynağında durdurmak için çalışmalara başladık. Türkiye'de verilecek hizmetleri Suriye'nin içinde veriyoruz. Yaşlılar ve özürlülere ağırlık verdik. Sağlıklı yaşlanma birimleri oluşturduk. Yaşlılık hastanesi açma hedefimiz var.

-STK'lar ve farklı kamu kurumlarının Kızılay'la aynı kulvarda faaliyet göstermesine nasıl bakıyorsunuz?

Ben kurumsal şovenizme karşıyım. Bu alana kimse girmesin gibi bir yaklaşımımız yok. 2015 yılı rakamlarıyla 81 milyon kendi imkanlarıyla yaşayamayacak durumda. 65 milyon resmi mülteci var. 230 milyon göçmen var. 14 milyon insan açlığa bağlı sebeplerle erken ölüyor. 5,5 milyon çocuk önlenebilir sebeplerle yaşamını yitiriyor. 350 bin anne basit sebeplerle doğumda yaşamını yitiriyor. İnsani yardım sektöründe 26 milyar dolarlık bir bütçe var. Bu bütçe yetmiyor. Bunun birkaç katı bütçeye ihtiyaç var. Uluslararası toplum insani yardımdan giderek desteğini çekiyor. Çok fazla aktöre ihtiyaç var.
İsa Tatlıcan - Sabah.com.tr - @isatatlican

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.