CHP, sadece referandum kaybetmenin sancısıyla değil, son 7 yılda 7 seçim kaybetmenin ağır travmasıyla da sarsılıyor.
Bu durum, ister istemez CHP içindeki muhalifleri harekete geçirdi. Dahası onlar CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu en zayıf anında yakalamışken, yüklenmek derdindeler.
Kılıçdaroğlu da bunun farkında ve onların bu hesabını bozmak için "kapı önüne koyma" siyaseti dahil her şeyi yapacağını açık açık söyledi. Tabii CHP'deki iç savaş sadece bu boyutuyla sürmüyor, başka hamleler de var. Şimdi biraz referandum öncesine gidelim ve kurt siyasetçi Deniz Baykal'ın daha o günlerde, devreye soktuğu ince hamleye yakından bakalım. Baykal, önce eski arkadaşı HDP'li Ahmet Türk'ün evini ziyaret etti, sonra da cezaevinden çıkan Türk'le yüz yüze özel bir görüşme yaptı. CHP kulisleri bu görüşmeye, "Baykal yine bir şeyler planlıyor" şüphesiyle yaklaştı ama ne olduğunu da tam anlayamadı. Bunun bir ittifak arayışı olduğunu o günlerde yazmıştım.
İşte bu arayışa Kemal Kılıçdaroğlu başka bir hamleyle karşılık verdi. Bunu da Tuncay Özkan'ın cezaevine giderek HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'la görüşmesiyle öğrendik.
Özkan'ın bu görüşmesi üzerinde fazla durulmadı ama Kılıçdaroğlu bu hamleyle, hem Baykal'ın hamlesine güçlü bir cevap vermiş oldu hem de 2019'a giden süreçte yeni ittifak arayışlarının ilk adımını attı. Türk yerine Demirtaş'ı seçerek de tabanına güçlü bir mesaj verdi. Özkan'ın Twitter mesajı da bu doğrultudaydı:
"Adalet, özgürlük, barış için müthiş düşünceleri var. İlk duruşmasından itibaren söyleyecekleri çok önemli." 7 Haziran sonrası "birlikte salladık" diyen CHP'liler bir kez daha hayal kırıklığı yaşar mı bilemem ama şu konuda ısrarlılar:
"HDP, teröre karşı çıkmadığı, PKK'yla arasına mesafe koymadığı sürece birlikte olamayız."HDP ile ittifaka sıcak bakanlar da şunu söylüyor: "Demirtaş'ın söylediklerini bekleyelim,Kandil'e meydan okuyabilir" İlginç bir sürece giriyoruz. Bu adımların Suriye'deki gelişmelerle de ilişkili olabileceği ve Demirtaş'ın Kandil'den habersiz bu adımıatmayacağı söyleniyor.
Bu da akla iki soru getiriyor: "Acaba yeni bir küresel projeyle mi karşı karşıyayız yoksa siyasette yeni bir sentez mi gerçekleşiyor?"