İDRİS KARDAŞ'IN YAZISINDAN ÖNE ÇIKAN BAŞLIKLAR:
Yeni sistemin hayata yavaş yavaş geçtiği, kurumların oluşmaya başladığı heyecanlı günler yaşıyoruz. Bu sistem sadece halkın Cumhurbaşkanı'nı seçtiği ve bu Cumhurbaşkanı'nın hükümeti kurduğu bir sistem olarak kurgulanmadı elbette.
YENİ SİSTEMİN ANA UNSURLARI
16 Nisan öncesinde de sık sık anlatmaya çalıştığımız üzere, Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesi ve hükümeti direk kurması milli iradenin ülke yönetiminde tek söz sahibi olmasını doğuracaktır. Bu da demokratik meşruiyeti güçlü bir siyasal sistem anlamını taşır. Yeni sistemin en önemli en değerli özelliği de budur. Ancak bu başlı başına sistemin tamamını ifade etmiyor. Yeni sistemin en kritik ayağı siyasetin nasıl üretileceği konusudur. Üretilen siyasetin toplumsal meşruiyete dayanması esas olmalıdır. İşte bu noktada Cumhurbaşkanlığı kurulları gibi yapılar sistemin ana unsurlarıdır.
Yeni sistemi bizim de somut olarak göreceğimiz, yaşayacağımız en önemli kısmı olan Cumhurbaşkanlığı kurullarının bugünlerde kurulması ve açıklanması bekleniyor. Peki bu kurullar siyasette, ülke yönetiminde, yeni sistemin pratikte uygulanması bağlamında ne ifade edecek? Bu konuya biraz eğilmek gerekiyor. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da ifade ettiği gibi Türkiye, demokratik bir devrimi yaşıyor ve bu kurullar bu demokratik devrimin en kritik ayakları olacak. Bu yüzden de üzerinde sıkça konuşmalıyız ve geliştirmek için de hepimiz çalışmalıyız.
Dünyada yaşanan demokrasi tartışmalarının özü genel itibariyle temsili demokrasinin asgari düzeyde gerekli ama yetersiz olduğu üzerine şekilleniyor. Gerçekten de seçimden seçime ülke yönetimini belirlemek günümüz dünyasında hem toplumsal ihtiyaçları hem de yeni birey anlayışının beklentilerini karşılamıyor. Dolayısıyla çoğulcu demokrasi ve katılımcı demokrasi kavramları ile temsili demokrasi arasında geçişler, köprüler kurularak en uygun sistem arayışı tüm dünyada devam ediyor.
DÜNYADAKİ DİĞER DEMOKRATİK SİSTEMLER İÇİNDE DEVRİM NİTELİĞİNDE
Çoğulcu demokrasiyi; siyasal partilerin yanında, çıkar gruplarının da örgütlü olması (bunlara en genel tanımlamayla sivil toplum örgütleri deniyor) ve bu yapıların siyaset alanını, ülke yönetimini kendi çıkarları doğrultusunda etkilemeye çabalaması şeklinde açıklayabiliriz.
Katılımcı demokrasi ise bu yapıların, sivil toplum kuruluşlarının, demokratik kitle örgütlerinin yada bireylerin, ülke yönetimini etkileme çabasının yanında bizzat politika üretimine katılımını öngören bir demokrasi çeşidi olarak kabul ediliyor.
İşte bu noktada Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kurulan kurullar, temsili demokrasi içerisinde seçilen Cumhurbaşkanı'nın yani siyasi iradenin, çoğulcu ve katılımcı demokrasi ile harmanlanması, melezleşmesi prensibiyle çalışacaklar. Bu da sadece Türkiye için değil, dünyadaki diğer demokratik sistemler için de devrim niteliğinde. Bunu açalım.
Demokratik siyaset nasıl üretilir sorusu kurulların mantığını oluşturan esas soru kalıbıdır. Demokratik siyaset toplumsal talep ve ihtiyaçlara yani toplumsal meşruiyete göre oluşturulan siyasettir. Meşruiyetini toplumdan alır. Eğer ürettiğiniz siyaset, toplumsal talep ve ihtiyaçlara dayanmıyorsa burada demokratik siyasetten söz edemeyiz. Peki Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kurulan kurullar bunu nasıl sağlayacak?
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN