Son dakika haberleri: Başkan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi'nde İçişleri Bakanlığı tarafından düzenlenen Türkiye Yüzyılında Türkiye'nin Göç Yönetimi Programı'na katıldı.
"MİNİK MUHACİRLERLE YAN YANA"
Konuşmasına başlamadan önce Suriyeli küçük çocukları sahneye davet eden Başkan Erdoğan, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi: İçişleri Bakanlığımızın kıymetli mensupları, saygıdeğer hocalarım, kıymetli katılımcılar, sevgili öğrenciler, sizleri en kalbi duygularımla, saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum. Hatırlayın, Kılıçdaroğlu iktidara gelir gelmez Suriyeli öğrencileri Türkiye'den Suriye'ye göndereceğini söylemişti. O zamanlar ben tam aksine şunu ifade etmiştim:
"Asla biz, Suriye'deki muhacirleri buradan göndermeyeceğiz." Çünkü bizim bakış açımız farklıydı. Biz göçü onların anladığı manada değil; Mekke'den Medine'ye hicret olarak telakki ettik. Ve buna da fırsat vermedik. İşte burada gördüğünüz küçük muhacirler var. Onlar bizim evlatlarımız, bizim yavrularımız. Öğretmenlerimiz de onlarla hemhal oldu, onları yetiştirdi, bugünlere getirdi. İşte güzellik burada… Gerçekten ensar olmak, ne kadar güzel bir şey, burada bir kez daha görüyoruz. Türkiye Yüzyılı'nda, "Türkiye'nin Göç Yönetim Modeli" programı vesilesiyle sizlerle bir arada olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Programın başarılı geçmesini temenni ediyorum. Panele iştirak eden tüm bürokratlarımıza, akademisyenlerimize ve alanında uzman isimlere katkılarından dolayı şimdiden teşekkür ediyorum. Bu önemli panele vesile olan İçişleri Bakanımızı ve ekibini tebrik ediyorum.
"TOPRAKLARINI TERK ETMEK ZORUNDA KALDILAR"
Göç konusunda nasıl bir hassasiyete sahip olduğumuzu ve bu minvalde yürütülen çalışmaları az önce İçişleri Bakanımız açıkça ifade etti. Göç meselesi, özellikle son yıllarda küresel bir olgu olarak tüm dünyanın gündemini meşgul ediyor. Her yıl milyonlarca insan; savaş, istikrarsızlık, terör, yoksulluk ve iklim değişikliğinin yol açtığı sıkıntılar sebebiyle doğdukları toprakları terk etmek zorunda kalıyor. Birleşmiş Milletler Uluslararası Göç Örgütü verilerine göre, şu an dünya genelinde 281 milyondan fazla göçmen bulunuyor. Göçmen işçi sayısı ise 165 milyonun üzerinde. Son üç-dört yılda savaşların da etkisiyle mülteci sayısı 120 milyona dayanmış durumda. Yine veriler gösteriyor ki, her dakikada en az 20 kişi çatışma, zulüm ve terör nedeniyle göç etmek zorunda kalıyor. Dünya nüfusunun yüzde 3,6'sı bugün göçmen olarak hayatını sürdürmeye çalışıyor.
"10 YILDA 72 BİN İNSAN GÖÇ YOLUNDA ÖLDÜ"
Ne yazık ki, savaşlar bitmedikçe, krizler çözülmedikçe ve iklim değişikliğinin etkileri derinleştikçe bu oranlar katlanarak artmaktadır. Bu süreçte zaman zaman hepimizi insan olarak derinden sarsan pek çok manzarayla da karşılaşıyoruz. Hemen her gün umut yolcularının ölümüyle sonuçlanan bir olayın, bir kazanın veya bir felaketin haberini alıyoruz. Unutmayın; Ege'de, Akdeniz'de botlar içerisinde botlar şişlenerek öldürülen göçmenler var. Bunları hep birlikte gördük, yaşadık. İnsafsızca bu eylemler gerçekleştirildi. Son 10 yılda 72 binden fazla insan, göç güzergâhlarında hayatını kaybetti. Daha önce de farklı vesilelerle dile getirdiğim gibi, Suriye'deki çatışmalardan kaçıp Avrupa'ya sığınan binlerce çocuğun nerede olduğu, akıbetlerinin ne olduğu hâlen ortaya çıkarılamadı. Nice hayatlar; organ mafyası, fuhuş mafyası ve insan tacirlerinin kanlı pençelerinde sönüp gitti. Burada şu tenakuzu da ifade etmek mecburiyetindeyim: İnsanları göçe mecbur eden politikaların arkasında çoğunlukla Batılı güçler olmasına rağmen, iş yükü paylaşımına gelince bu ülkeleri ortalıkta göremiyoruz.
"ANADOLU GÖÇMEN YURDU OLMUŞTUR"
Dünyadaki her yüz mülteciden yetmiş beşine, zengin devletler değil, düşük ve orta gelirli ülkeler ev sahipliği yapıyor. Suriye'deki zulümden kaçan insanların ezici çoğunluğu da komşu ülkelere sığındı. İç savaş sebebiyle yerlerinden edilen on bir milyon Sudanlının yine önemli bir kısmı komşu ülkelere göç etti. Myanmar'daki katliamlardan Orta Afrika bölgesindeki iç savaşlara kadar her yerde hep aynı manzarayla karşılaşıyoruz. Yani, imkânları sınırlı ülkeler kapasitelerinin çok üzerinde yük alırken, Batılı ülkeler ya feveran ediyor ya da kabul ettikleri birkaç yüz mülteciyi insani trajedileri reklam malzemesi haline getirerek kullanıyor. Kıymetli misafirler, Türkiye, üç kıtanın kavşak noktasında yer alan bir ülkedir.
Asırlardır olduğu gibi bugün de doğu ile batı, kuzey ile güney arasında bir güç merkezi vazifesi görüyor. Dolayısıyla, yakın çevremizdeki istikrarsızlıklardan doğrudan etkileniyoruz. Her ne kadar göç ve göçmen meselesiyle son dönemde yoğun bir şekilde yüzleşiyor olsak da, aslında biz bu konunun yabancısı değiliz. Anadolu, tarih boyunca hep bir göçmen yurdu olmuştur.
"TOPLAM 4 MİLYON GÖÇMEN VAR"
Yaşadıkları yerlerde zulüm, baskı ve şiddet gören tüm mazlumlar, güvenli bir liman olarak daima Anadolu'yu, Türkiye topraklarını gördü.
Engizisyondan kaçan Musevilerden Doğu Avrupa'daki Hristiyanlara, Kafkasya ve Balkanlar'daki Müslüman kardeşlerimizden Nazi zulmünden kaçanlara kadar herkes, ülkemizin ve milletimizin kapısını çaldı. Bugün de bölgemizde, kimin başı dara düşse, Allah'a hamdolsun, bir eman yurdu olarak yönünü önce Türkiye'ye çeviriyor. Açık söyleyeyim: Bundan sonra da yüksünmüyor, kesinlikle şikayet etmiyoruz. Bilakis mazlumun imdadına koşmayı, düşenin elinden tutmayı komşuluk ve insanlık görevimiz olarak telakki ediyoruz. Burada, muhalefetin abartılı rakamlarla sık sık istismar ettiği bir konuyu da açıkça ifade etmek istiyorum: Ülkemizde, muhalefetin özellikle de insanlık düşmanı kimi faşist çevrelerin iddia ettiği gibi bir göçmen sayısı asla yoktur ve olmamıştır. Türkiye'de hâlihazırda: 2 milyon 768 bini geçici koruma statüsündeki Suriyeli kardeşlerimiz, 1 milyon 90 bini ikamet izniyle kalanlar, 176 bini uluslararası koruma altındakiler olmak üzere toplamda 4 milyon 33 bin göçmen bulunmaktadır. Aldığımız tedbirler sayesinde bu sayı günden güne azalmaktadır.
"KAÇAKÇILARLA MÜCADELEMİZ SÜRÜYOR"
Ayrıca kamu diplomasimizin stratejik bir unsuru olarak, uluslararası öğrencilerin ülkemizde eğitim görmesini de teşvik ediyoruz. Bu kapsamda, dünyanın 190'ı aşkın ülkesinden yaklaşık 340 bin civarında misafir öğrenciye ev sahipliği yapıyoruz. Yine iddiaların aksine, bu öğrencilerin ezici çoğunluğu burslu olarak değil; kendi masraflarını karşılayarak ülkemizde eğitim almaktadır. Türkiye mezunlarının, bugün birçok ülkede bakan, bürokrat, iş insanı ve yönetici olarak görev yapması da bu projenin ne kadar isabetli ve değerli olduğunu açıkça göstermektedir. Kaçak göç ve göçmen kaçakçılarıyla mücadeleyi de ihmal etmiyoruz. Son iki yılda, 270 bin düzensiz göçmenin sınırlarımızdan girişi engellendi. Ülkemizde illegal olarak bulunan 263 bin kişi sınır dışı edildi. Göçmen kaçakçılarına yönelik 14 bin 400 operasyon düzenlenirken, 9 bin 867 araca el konuldu. Bu operasyonlar kapsamında 23 bin 780 kişi gözaltına alındı.
"SURİYE'DE ARTIK ÖZGÜRLÜK VAR"
Değerli arkadaşlar, göç ve göçmen konusunda hükümetimizin politikası gayet nettir: Binlerce yıllık medeniyetimizin, tarihimizin ve bizi biz yapan kadim değerlerimizin merceğinden bakıyoruz. Tahtımı veririm, tacımı veririm, ama devletime sığınan mazlumu asla vermem. Suriye'de 13,5 yıl süren zulüm ve çatışmalar, 8 Aralık itibarıyla sona erdi. Bir milyon insanın katledilmesine, 13 milyon kişinin yerlerinden edilmesine sebep olan Esad rejimi devrilirken; Suriye halkının özgürlüğünü temsil eden yeni bir yönetim iktidara geldi. Şimdi bu yeni yönetim, bizim ve bölgedeki diğer kardeş ülkelerin desteğiyle, savaş yorgunu Suriye'yi yeniden ayağa kaldırmak için uğraşıyor. Çeşitli zorluklara, engellere ve sabotajlara rağmen Suriye kendini yavaş yavaş toparlıyor. Suriye kendine geldikçe, ülkedeki istikrar ve güven ortamı güçlendikçe, geri dönenlerin sayısı da hızla artmaya başladı. 9 Aralık'tan bu yana sadece Türkiye'den Suriye'ye dönenlerin sayısı 200 bine ulaştı. Gönüllü, güvenli ve onurlu bir şekilde vatanlarına geri dönenlerin toplam sayısı ise 931 bin 450 kişiyi buldu. Benzer bir durumun Ürdün ve Lübnan başta olmak üzere diğer komşu ülkelerde de yaşandığını biliyoruz.
"SİCİLİMİZE LEKE SÜRDÜRMEYİZ"
Az önce, Suriye'den gelen Muhammed evladımızın kalplerimize dokunan hikâyesini hep birlikte izledik. Rabb'imize binlerce kez hamdediyoruz. Türkiye olarak... Son asrın en büyük insanlık sınavlarından birini alnımızın akıyla vermenin haklı gururunu yaşıyoruz. Çünkü ölümün, işkencenin kol gezdiği böyle bir meselede, tam 13,5 yıl boyunca gerçekten çok ağır eleştirilere maruz bırakıldık. Katliamların tüm vahşetiyle sürdüğü günlerde, ülkemizdeki mazlumları otobüslere doldurup ölüme göndermekten bahsedenlerden; 14-28 Mayıs seçimlerinde sağa sola ırkçı afişler yapıştırılmasına, Ankara'da ve Kayseri'de yaşanan alçakça provokasyonlardan, her seçim öncesi körüklenen yabancı düşmanlığına kadar pek çok badire atlattık. Hükümetimizi müşkül duruma düşürmek için her yolu denediler. Lafa gelince mangalda kül bırakmayan birçok isim de, sırf siyasi çıkarlarını koruma uğruna, muhalefetin bu nefret söylemlerine ses çıkarmadı. Sustular, izlediler, ağızlarını açıp tek bir cümle dahi kurmadılar. Ama bütün bu sınamalarda biz, hükümet olarak bize yakışanı; inancımıza ve insanlığımıza yakışanı yapmaktan asla vazgeçmedik. Unutmayın, bu millete bir daha Boraltan Köprüsü faciası gibi bir utanç yaşatmayacağız demiştik. Bu sözümüze her türlü riski göze alarak, hamdolsun, 13,5 yıl boyunca sadık kaldık. Türkiye, merhum Fethi Gemuhluoğlu'nun o yüreklere dokunan ifadesiyle; "Göze sezdirmeden gözyaşı silen dostların ülkesi" olmayı, her türlü kışkırtmaya rağmen, bizim dönemimizde başarmıştır. İnşallah bundan sonra da bu tertemiz sicilimize leke sürdürmeyeceğiz.
"GÖÇ, YENİ BİR BULUŞMADIR"
Faşizme, ırkçı vandallığa ve provokasyonlara müsaade etmeyeceğimizi burada bir kez daha ifade etmek istiyorum. Batı ülkelerinde sıkça şahit olduğumuz, göçmenlere yönelik kötü muamele gibi insanlık dışı davranışlara ülkemizde fırsat vermemekte kararlıyız. Şayet herhangi bir sebeple bu süreçte hukukun, insani değerlerin ve göçle ilgili temel politikalarımızın dışına çıkan olursa, kim olursa olsun, gerekeni yapmaktan ve gereğini yerine getirmekten çekinmeyeceğiz. Kimsenin gözünün yaşına bakmayacağız. Değerli arkadaşlar, artan hareketlilik sebebiyle, göç ve göçmen olgusunun sadece güvenlik parantezine alınması eksik bir yaklaşım olacaktır. Farklı hayatları, farklı hikâyeleri bir araya getiren göç meselesi, tarih boyunca kültürel etkileşimin en etkili vasıtalarından biri olmuştur. Göç, yeni bir buluşmadır. Etnik kimliği, dini, dili, kültürü, hayat tarzı ve anlayışı farklı insanların aynı zeminde bir araya gelmesidir. Bu buluşmanın; ekonomiden ticarete, kültürden bilime kadar her alanda olumlu etkileri olduğunu göz ardı edemeyiz.
"ÖN YARGILARDAN KURTULALIM"
Burada bir üzüntümü de ifade etmek isterim: Faşist çevrelerin körüklediği korku ikliminden dolayı, göçmenlerin Türk ekonomisine katkıları maalesef ülkemizde sağlıklı bir şekilde tartışılamadı. Farklı düşünenler, artısıyla ve eksisiyle tabloyu ortaya koymaya çalışanlar ise sindirildi, susturuldu ve hedef hâline getirildi. İş dünyamızda da, linç edilmekten çekindikleri için, kapalı kapılar ardında bize söylediklerini kamuoyu önünde cesaretle dillendiremediler. Gelinen aşamada şunu açık ve net bir şekilde görebiliyoruz: Türkiye'nin kalkınması ve hedeflerine ulaşması için maddi sermaye kadar, beşeri sermayeye de ihtiyaç vardır. Gelişen ve gelişmeyi hedefleyen ülkelerin, göç konusuna sadece güvenlik odaklı yaklaşmadığını görüyoruz. Tam tersine, bu meseleyi çok boyutlu bir şekilde değerlendiriyor ve daha pozitif politikalar izliyorlar. Toplum olarak bizim de artık bu konuları daha objektif, daha serinkanlı ve ön yargılardan uzak bir şekilde konuşmamız, tartışmamız gerekiyor. Milletimize entegre olmuş, ekonomimize katkı sağlayan; sanayiden tarıma, hizmet sektöründen diğer alanlara kadar katma değer üreten kardeşlerimizle ilgili daha rasyonel politikaları mutlaka devreye almak mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde ekonomide hedeflerimize ulaşmakta zorluk çekeriz.
"BU HAREKETLİLİKTEN FAYDA SAĞLAMALIYIZ"
Ülkemizin güvenliğinden ve demografik yapımızın korunmasından elbette ödün vermeyeceğiz. Ancak, avuç içi kadar olan bazı ırkçı, lümpen figürlerin topluma sürekli korku yayan nefret söylemlerine de Türkiye'yi mahkûm etmeyeceğiz. İnsan hareketliliğini, Türkiye'ye ve Türk ekonomisine maksimum fayda sağlayacak bir anlayışla yönetmenin çabasında olacağız. Bu doğrultuda, Göç İdaresi Başkanlığımızın mevcut çalışmalarını sürdürürken, aynı zamanda bu meselede Türkiye'nin ihtiyaçları ve çıkarları çerçevesinde uzun vadeli bir perspektif ortaya koyması gerektiğine inanıyorum. Değişen şartlara ve ihtiyaçlara göre, bizim de paradigmamızı yenilememiz şarttır. Önyargıları kırma, gençlerimizi yabancı düşmanı akımlardan koruma ve milletimizi doğru bilgilendirme noktasında da sizlere önemli görevler düşüyor. Bizim bıraktığımız boşlukları kimlerin doldurduğunu ve özellikle gençlerimizi nasıl zehirlediklerini yakın zamanda pek çok kez gördük, yaşadık ve siyasi, toplumsal maliyetlerini üstlenmek zorunda kaldık. Önümüzdeki dönemde Göç İdaresi Başkanlığımızdan bu konuda da daha fazla gayret beklediğimi özellikle ifade etmek istiyorum. Bu düşüncelerle, Türkiye Yüzyılı'nda Türkiye'nin Göç Yönetimi Modeli Programının hayırlara vesile olmasını diliyorum. Göç İdaresi Başkanlığımızın 12. kuruluş yıl dönümünü tebrik ediyorum. Panelistlerimize şimdiden teşekkür ediyor, hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla.
İSTANBUL'DA BÜYÜDÜ, ŞAM'A UMUTLA DÖNDÜ
Başkan Erdoğan, konuşmasında Suriyeli Muhammed'in hikâyesine de yer verdi. Esad rejiminin baskısından kaçan ailesiyle birlikte Türkiye'ye sığınan Muhammed, İstanbul'da dünyaya geldi. Tüm Türkiye, onu sınıf arkadaşlarının gözyaşları içinde uğurlamasıyla tanıdı. Muhammed bugün ailesiyle birlikte Şam'a döndü. Yüreğinin bir yanı İstanbul'da, bir yanı ise Şam'da kaldı. Başkan Erdoğan, Muhammed'in hikâyesinin, Suriyelilerin güvenli ve onurlu dönüş sürecine anlam kattığına dikkat çekti.
ÖĞRENCİLERLE HATIRA FOTOĞRAFI ÇEKİLDİ
Konuşmasının sonunda, Muhammed'in sınıf arkadaşları olan Başakşehir Ahmet Kabaklı İlkokulu 4-E sınıfı öğrencilerini ve öğretmenleri Nalan Oktay'ı sahneye davet eden Başkan Erdoğan, öğrencilerle hatıra fotoğrafı çektirdi. Ardından İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Başkan Erdoğan'a, Göç İdaresi Başkanlığı'nın logosunda yer alan kırlangıç figürünün içine Tevbe Suresi 74. Ayet'in mealinin işlendiği özel bir tablo takdim etti.
"KAMU DÜZENİNDEN ÖDÜN VERMİYORUZ"
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ise programda şöyle konuştu: Göçe, yalnızca bir güvenlik meselesi olarak değil; aynı zamanda insani, sosyolojik ve uluslararası boyutları olan, çok yönlü bir olgu olarak yaklaşıyoruz. Her adımımızı; hukukun, merhametin, vicdanın ve medeniyet değerlerimizin rehberliğinde atıyoruz. Bunu yaparken de; kamu düzeninden asla ödün vermeyen bir dengeyi titizlikle koruyoruz.