Bir Reykjavik gerilimi

İzlandalı Arnaldur Indridason, İskandinav polisiyelerinin son dönem en önemli yazarlarından biri olarak gösteriliyor. Son derece prestijli bir İngiliz polisiye ödülünü, orijinal dili İngilizce olmayan romanıyla kazanmış olması bile, sanırım onun başarısına dair en önemli kanıtlardan biri. Pek çok diğer ödülün daha sahibi olan yazar, hayli üretken de biri. Bununla birlikte Sesler, onun ülkemizde yayınlanan ilk romanı. Sırf bu nedenle bile ilgiyi hak eden romanın hikayesi, tam da mevsime çok uygun bir tonda, Noel zamanı, karlar altındaki bir İzlanda-Reykjavik otelinde geçiyor. Noel ruhuna ve kara teslim olmak için bekleyen kentin en büyük oteli Amerika ve Avrupa'dan akın akın gelen turistlerle dolup taşarken otelde bir cinayet işlenir. Otelin kapıcısı, Noel zamanlarında çocukları eğlendirmek için Noel Baba olan Gulli, tam kalbine aldığı bıçak darbesiyle öldürülmüştür. Reykjavik Cinayet Masası'ndan dedektif Erlendur ve yardımcıları Elinborg ile Sigurdur Oli maktulü gördüklerinde bunun sıradan bir cinayet olmadığını hemen anlar. Çünkü kanlar içindeki Noel Baba yarı çıplaktır, pantolonu ayak bileklerine kadar inmiştir ve penisinden de bir prezervatif sarkmaktadır! Herkesin otelin kapıcısı olarak bildiği Gulli'nin geçmişinde çok çok önemli bir sırrın gizli olduğu neredeyse bellidir artık. Bu tuhaf olayı çözmek içinse kendi çocukluğunda da bir trajedi saklı olan hüzünlü gözlü dedektif Erlendur'dan daha uygun biri olamaz kuşkusuz. Zaten Noel'den ve Noel ruhundan olabildiğince uzak durmaya çalışan (zaten kendi uyuşturucu bağımlısı kızıyla da yeterince sorunları vardır) Erlendur için, Noel'i bu cinayet mahalli otelde geçirip, kendini davaya adaması iyi bir çözüm olacaktır. Öte yandan dedektif Elinborg da fena halde dövülmüş bir çocukla ilgili baktığı davadan duygusal olarak son derece etkilenmekte ve bundan çocuğun şiddet düşkünü babasını -adamın suçsuzluk iddialarına rağmen- sorumlu tutmaktadır. Erlendur'un otelde kalan, değerli plak koleksiyoncusu, eksantrik bir İngilizle tanışmasıyla gizemin halkaları da çözülmeye başlar. Erlendur, İngiliz'den Gulli'nin çocukluğunda sesiyle büyüleyen, popüler bir çocuk korosu solisti olduğunu öğrenir. Peki ne olmuştur da dünün çocuk yıldızı, kendini yıllarca bir otelin izbe odasına neredeyse hapsedip, en düşük işlerle uğraşmıştır?

GEÇMİŞİYLE YÜZLEŞİYOR
Erlendur, Gulli'nin geçmişinde saklı olan sırları araştırmaya başladıkça tüm hikayede karşılaştığımız bilinmeyenler de birbiriyle ilişki kurmaya başlar. Bir yandan da Erlendur kendi geçmişiyle de yüzleşecektir. Cevaplanması gereken ilk sorular ise şunlardır; Gulli'nin annesi ve kız kardeşi onu neden reddetmişlerdir? Başta müdür olmak üzere, otel yönetimi ne saklamaktadır? Indridason'un gerilimi son noktaya kadar en yüksekte tuttuğu bu romanın en belirgin özelliklerinden biri ise kuşkusuz Kuzey Avrupa polisiyelerine özgü yoğun melankoli ve hüzün duygusu... Karakterlerin psikolojileri ve kişisel sorunları kadar, atmosferin yapısı da bu duyguyu güçlendiriyor. Öte yandan Indridason ebeveynlik sorunları, uyuşturucu bağımlılığı, kadına yönelik şiddet başta olmak üzere her türlü şiddet yatkınlığı ve bireyin yalnızlığı gibi günümüze has en önemli sorunları da hikayenin kalbine yerleştirip, asıl olarak bu temalar etrafında dolaşıyor. Ancak anlatılanların bu güzel romanın iç kapayıcı bir hikaye anlattığını da sanmayın. Yer yer karşınıza çıkan mizah ve özellikle dedektif Erlendur ile otel yönetimi arasında geçen durumlar da okuru bir hayli eğlendiriyor.