Cuma 16.11.2012

Ölümsüz Türk klasikleriyle yeni

Kapı Yayınları, erken dönem Türk klasik romanlarını Ölümsüz Klasikler başlığı altında yayımlamaya başladı. Serinin ilk kitapları Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat, İntibah, Zehra ve Araba Sevdası. İREM AKINCI değerlendirdi

Kapı Yayınları, edebiyatımız adına son derece yararlı bir çalışma olarak erken dönem Türk klasiklerini yeniden toplu olarak yayımlamaya başladı. Seriye Ölümsüz Klasikler adı verilmiş. Seriyi yayına hazırlayan Kapı Yayınları'nın editörü Mehmet Said Aydın "Üst başlık olarak 'Ölümsüz Klasikler'i tercih edişimiz sebepsiz değil. Çünkü sadece belli bir dönemin, örneğin Tanzimat'ın yahut Servet-i Fünûn'un klasikleşmiş metinlerini değil, daha geniş bir parantezde klasik eserleri yayımlamak gibi bir gayretimiz var," diyor ve bu serinin özelliklerini şöyle anlatıyor: "Dört kitapla başladığımız bu serinin birkaç ayırt edici özelliği var: İlki, ehil isimler olduğunu düşündüğümüz isimler tarafından, metinlerin günümüzde konuşulan Türkçeye yaklaştırılması... Buradaki temel saik de, metinlerin herkes tarafından okunmasını arzu etmemiz. İkincisi, Selim İleri'ye bu serinin 'önsöz'ünde başvurduk, ki mesele 'ölümsüz klasikler' olunca aklımıza daha mühim bir isim gelmedi." Peki dizi yalnızca dört kitapla mı sınırlı kalacak? "Hayır," diyor Aydın "Bu serinin başka metinlerle gelişmeye devam edeceğini, en yakın eser olarak Eylûl'u yayımlayacağımızı duyurmak isteriz." Gelelim serinin ilk dört romanına... Bilindiği gibi Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat (1875), İntibah (1876), Zehra (1896), Araba Sevdası (1898), Türk edebiyatının modern anlamda ilk romanlarını oluşturuyor. Kapı Yayınları, çok güzel bir uygulama olarak her kitabın başında, Yayıncının Notu başlığı altında bu dört kitabı da edebiyat tarihimiz içindeki yeriyle değerlendiren bir yazı koymuş. Biz de bu yazıyı takip ederek bilgilerimizi tazeliyoruz.

GERÇEK BİR OLAYDAN ESİNLENDİ

Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat
, gerçek bir olaydan esinlenerek kaleme alınır ve kadınların kamusal alanda henüz yeni yeni görünür oldukları bir dönemde evlilik konusunda fikirlerinin alınmamasını, kadın-erkeğin kamusal alanı birlikte paylaşmayıp, birbirlerini tanıma imkanından yoksun bırakıldıklarında ne tarz felaketlerle karşılaşabileceklerini anlatır. Yaşam biçimini, özellikle de kadına yaklaşımı modernize etmek, görücü usulüyle evlenmeyi, kızları okutmayarak eve kapatmayı eleştirmek adına yazılan roman estetik açıdan da gerçekçi olma peşindedir. Okur kitlesinin yaratılması okura anlayacağı düzeyde hikâye sunmayı gerektirir ve bu yüzden dil meselesi Tanzimat yazarlarının önceliği olmuştur. Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat'ta bunun tam anlamıyla gerçekleştirilmeye çalışıldığını görürüz. Karakterlerin konuşmaları günlük hayattan alınmış, anlatıcının devreye girdiği kısımlar bile dönemine göre oldukça sade bir biçimde yazılmış, dönemin meseleleri geleneksel hikâyelerdeki gibi tesadüflerle, entrikalarla örülü kavuşmanın mümkün olmadığı bir aşk hikâyesi kisvesi altında anlatılmıştır. Kadın, evlilik, deneyimsiz genç erkek meseleleri bir başka romanda, bambaşka bir biçimde karşımıza çıkar. Modern Türk edebiyatının kurucularından kabul edilen Namık Kemal'in İntibah adlı romanı kendisine hiç de uygun olmayan, iffetsiz ve kötü bir kadına kapılarak kendi ve çevresindekilerin hayatını mahveden Ali Bey'in macerasını ve sonunda değişimini anlatır. Romanın eleştirmenler tarafından en çok dikkat çekilen özelliği Namık Kemal'in kendi yarattığı kişileri anlamaya çalışmaması, onlara son derece taraflı yaklaşması ve özellikle de aslında romanın en kanlı canlı kişisi, diğer karakterlere göre daha boyutlu olan Mehpeyker'in duygularını, davranışlarının ardındaki nedenleri görmezden gelerek onu acımasızca yargılaması, kötülemesidir. Yazar, kadınları ikiye ayırarak bir kısmını 'yoldan çıkarıcı' tehlike olarak görmektedir ve çağının genç erkeklerini onlara karşı uyarmayı kendine görev edinir. Namık Kemal'in duyumsadığı gerçek budur ve bu uğurda eserini tarafsız bir anlatıcıya teslim etmektense yol gösterici müdahil bir anlatıcıya teslim etmeyi yeğler.
İNSAN DOĞASININ İNCELENMESİ
Eserinin önsözünde Namık Kemal, okuru ıslah etmek ve eğlendirmek için, eskilerin yaptığı gibi yerli yersiz, akla ağza ne gelirse söyleme yönteminin terk edilmesi gerektiğinin altını çizer. Yazara göre romancı, insan doğasını incelemeye çalışmalıdır. Bu anlayışla kaleme aldığı anlatısında Namık Kemal gerçekten de insan doğasının yönlendirmesi, meselesini
İntibah'ın temel dayanağı tiği acıdan, kaybetmeyi kabullenemediğinden her şeyi göze alabilecek bir kadın olduğunu anlar, neden kötüleştiğini kavrarız. Ali Bey ve Mehpeyker dışında başta melek yaratılışlı, fedakâr ve her koşulda sevdiğine sadık Dilâşub olmak üzere diğer karakterler de fiziksel ve ruhsal özellikleriyle, ayrıntılı bir biçimde okura tanıtılmış, psikolojik tasvirlerle roman Taaşşuk- ı Talat ve Fitnat örneğinden sonra Türk romanına yeni katmanlar eklemiştir. Tıpkı Taaşşuk- ı Talat ve Fitnat'ta olduğu gibi İstanbul, İntibah'ta da kendine geniş bir yer bulur. Zehra, İntibah'ın açtığı yolu bir parça daha genişleterek, başlı başına bir psikolojik durumu, kıskançlığı konu edinir. Nabizade Nazım'ın anlatı karakterleri, fizyolojileri ile birlikte çevresel koşulların etkisiyle şekillenen kaçınılmaz davranışlar sergilerler. Kıskanç yaratılışlı Zehra, âşık mizaçlı Suphi hep bu özelliklerinin neticesi olan durumlara sürüklenirler. Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat ve İntibah'ta olduğu gibi İstanbul ve yerel yaşam, özellikle ev içi yaşayış bu romanda da kendini gösterir, hatta bu kez İstanbul ve İstanbul'da yaşam çok daha canlı ve ayrıntılarla bezelidir. Recaizade Mahmut Ekrem de bir başka İstanbul hikayesini konu edinen Araba Sevdası'nın "Erbab-ı Mütalâya," diyerek başladığı önsözünde romanın temel özelliğinin gerçekçi olmak olduğunu söyler ve romanı insanların başından geçen olayların ve durumların ibret dersi veren birer aynası olarak tanımlar. Araba Sevdası, bu anlayış sonucu kaleme alınmıştır.

ALAFRANGA BİHRUZ

Roman, alafranga genç Bihruz Bey'in trajikomik hikayesini anlatır. Bihruz Bey iyi bir eğitimi olmamasına rağmen kendini pek çok konuda yeterli gören, kibirli, şımarık, bencil, çevresindekileri küçümseyen, kendi gerçekliğinin içinde yaşayan, modalara kapılıp giden, kendine ait bir dili bile olmayan yitik bir gençtir. Ancak bu genci anlatırken Recaizade Mahmut Ekrem'in anlatıcısı, Namık Kemal'in anlatıcısı gibi yargılayıcı olmaz; Bihruz Bey'i öyle durum ve olaylar içinde bırakır ki okur, Bihruz'un kurguladığı tuhaf dünyayı zaten kendiliğinden fark eder. Anlatıcı Bihruz'u okura gösterir, romanda Bihruz'u kendi diliyle

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.