Cumartesi 18.05.2013

Hayatla ve sanatla meydan muharebesi olan adam

"Benim tutkum öykü anlatmak. Öyküler dinlemeyi ve anlatmayı çok severim. İçimdeki yönetmen, öyküleri kendime uygun olarak seçtiğim biçime çevirir," diyor Fatih Akın. Fatih Akın: Sinema, Benim Memleketim kitabı, yönetmenin film macerasından çok daha fazlasını vaat ediyor

Sinema dili ve filmografisi ile size büyüleyen bir yönetmen bulursanız, filmleriyle ilgili kitaplara da dört elle sarılırsınız. Dünyaca ünlü yönetmen Fatih Akın'ın Sinema, Benim Memleketim'i de böylesi ilgi çekici sinema kitaplarından biri sanılabilir. Ama ikinci bakışta karşımıza çıkan müthiş bir hayat hikayesidir. Volker Behrens ve Michael Töteberg'in imzasını taşıyan, nehir söyleşi şeklindeki kitabın akıcılığının ardında sıkı bir kurgu gizli. Yazarlar, Akın'la aylar süren söyleşilerini, filmlerin hayatıyla kesiştiği noktaya denk geleceği şekilde episodlar halinde kurgulamış, her dönemi o zamanın Akın için hayattaki ve sinemadaki en önemli karakterlerine ayırdıkları özel kutularla zenginleştirmişler. Ama kurguyu bu denli özel kılan Akın'ın inanılmaz samimiyeti.
Bir büyüme hikayesi
Bu beklenmedik açıklık karşısında okur olarak siz de çırılçıplak kalıyorsunuz. Akın, tutku ve disiplin üzerine inşa ettiği sinema kariyerini çok daha sakınımlı anlatmayı tercih edebilirdi. Ama o, hayatının en güvensiz zamanlarını, zorlukları, umutsuzlukları da paylaşıyor. Ailesi, Hamburg'daki çocukluk yılları, sağcı aileden gelip folklor kursunda tanıdığı Alevi, Kürt ve solcular, dahil olduğu sokak çeteleri... Her şeyi sermiş önümüze. Bir büyüme hikayesi karşımızdaki. Bitmek bilmeyen bir arayış, bulma, keşfetme ve kaybetme macerası: "Yasak olan her şey beni çekiyordu. Bunun dışında bir yerlere 'ait olmak' gerektiğine inanıyordum. Bir çeteye üye olmak insana güç duygusu veriyordu... Hamburg'un suç oranı en yüksek sokağında oturuyorduk. 'Türk Boys' çetesine kabul edilmiştim, kısa deri bir ceket giyiyor ve saçlarıma bol bol jöle sürüyordum. Çete için acayip aykırı biriydim. Çete üyeleri kütüphanede buluşuyordu, ben de iki farklı yaşam biçimini bir arada götürüyordum: Önce ödünç aldığım kitapları ustalıkla saklıyor, miyop olduğum için taktığım gözlüklerimi çıkarıyordum. Bir çete üyesi gözlük takmaz ve kitap okumazdı." Akın, Türk ve Alman kültürleri arasındaki ikilemi kendine memleket bildiği sinema ile aşmış. O kadar ki, Türkiye'yi tanımasını da filmleri üzerinden anlatıyor: "Her filmle Türkiye'yi biraz daha fazla benimsedim. Temmuz'da'daki İstanbul gayet turistiktir. Moritz otobüsten inip bir turizm bürosuna gider, sonra film biter. Benim o zamanlar tanıdığım İstanbul buydu. 'Duvara Karşı'da İstanbul ağırlıklı olarak otel odalarında kendini gösterir. Yaşamın Kıyısında'da kahramanı Anadolu'ya, dedemin ve Bob Dylan'ın anneannesinin doğduğu yer olan Trabzon'a yolculuk ettirerek ülkenin tamamını keşfettim." Edebiyat ve müzik, Akın'ın sinemasını belirleyen hayati unsurlar. Şiirsel bir üslup ve ritim yakalıyor. "Benim tutkum öykü anlatmak. Öyküler dinlemeyi ve anlatmayı çok severim. İçimdeki yönetmen, öyküleri kendime uygun olarak seçtiğim biçime çevirir: Sinema," dediğinde, büyünün bir yanını çözüyorsunuz. Diğer yanı ise meydan muharebesi olarak özetlenebilir. Akın, kendiyle ve dünyayla derdi olan bir yönetmen. Kalıpları, projeleri yok. İçini ne coşturuyor ya da yaralıyorsa, onun peşine düşüyor: "Ben yeniliğe, deneyimlemeye, meydan okumaya ihtiyaç duyuyorum. Tarzlarını bulup kariyerlerinin geri kalanında bu tarzı tekrarlayıp duran sinemacıları ilgi çekici bulmuyorum." Dahası filmi bir dövüş sanatı olarak görüyor. İdolleri arasında yönetmenlerin yanı sıra Bruce Lee de var bu yüzden. Ve asıl mesel hep filmin metafizik ve ruhsal yanlarında. "Sonuç olarak, bir tür paralel evren gibi, yaşam oluşturuyorsunuz. Sorun, anlatılan öykünün bir yaşam, bir ruh kazanıp kazanamayacağında düğümleniyor."
Benim filmim olacaktı!
Filmlerin yapım aşamaları, oyuncu-yönetmenteknik ekip çatışmaları, çekim maceraları akıp giderken 2004'te Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı Ödülü'ne layık görülen Duvara Karşı'ya ilişkin anlattıkları, yönetmenin hayvani içgüdülerini, kararlılığını ve gözü pekliğini en yalın haliyle görmemizi sağlıyor: "Zor insanlara karşı her zaman bir zaafım vardı. Bu film içtenlik ve kendini yok etme üzerineydi, senaryoyu Birol Ünel için yazmıştım. Wüste Film, filmi kesinlikle onunla çekmek istemiyordu. Birol'un sağı solu belli olmaz diye adı çıkmıştı ve halihazırda bir yapım şirketini batırmıştı. Birol ya çekimlerin yarısından sonra bir daha gelmezse ne yapardım? Sırtımda 1 milyon Euroluk borçla evimin yolunu mu tutacaktım. Bu riski alacağımı söyledim. Duvara Karşı benim filmim olacaktı, son filmim olma pahasına!" O film bir son değil yepyeni bir başlangıç oldu. Fatih Akın kendi deyimiyle "Bir köprünün üzerinde durarak ve hiçbir yere ait olmadan," yaşamaya ve yaratmaya devam ediyor. Bize de onu izlemek ve varlığından ilham almak düşüyor.
Fatih Akın: Sinema, benim memleketim
Volker Behrens, Michael Töteberg Çeviri: Barış Tut Doğan Kitap Biyografi 246 s., 24 TL

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.