Giriş Tarihi: 28.6.2013

Başrolde yine İstanbul'un sokakları var

Aytuğ Akdoğan, kirli diye aşağılanan, tehlikeli diye sakınılması telkin edilen arka sokaklara buyur etmişti ilk kitabında. Yeni kitabı Ben, Hiçbir Şey'de de 'öte İstanbul' hep başrolde

Onu ilk tesadüfen elime aldıgım Agladı ve Gözyaslarını Öptüm adlı otobiyografik romanıyla tanıdım. Yazdıgı blog yazılarının çok ilgi çekmesi üzerine henüz 17 yasındayken denemelerini Ben Hep 17 Yasındayım adlı bir kitapta topladıgını sonradan bildim. Simdi Ben, Hiçbir Sey dedi. Yine ve hâlâ bir nimet ve lanet olarak çok genç Aytug Akdogan. Bu genç vurgusuyla baslayayım çünkü aklımı çok kurcalıyor. Memlekette her ne hikmetse genç 'kandırılmaya müsait, toy' anlamında kullanılır. Ama devletin vatandasına bir türlü resit birey gibi davranamadıgı bir yerde genç, düzene had bildirdi. Hem de kıyıcı sözlerle degil, mizahla, yaratıcılıkla. Nisan ayında okurla bulusan Ben, Hiçbir Sey, Gezi Pakı direnisine o kadar denk geldi ki içimde, onunla birlikte geçtim ayların içinden. Aytug Akdogan, kirli diye asagılanan, tehlikeli diye sakınılması telkin edilen arka sokaklara buyur etmisti ilk kitabında. Aynı yolculugu tutarlılık içinde Ben, Hiçbir Sey'de de sürdürüyor. Siir- metin olarak akan ilk sayfalardan itibaren 'öte Istanbul' hep basrolde. "Sehrin bir baska yıkıkdökük, eskice sokagından geçen satıcıların üzgün bagırıslarını taklit eden yaslı teyze/ve /Dolapdere Caddesi'nin hep aynı kösesinde/gözüne kestirdigi insanları korkutmak için saklanarak zihinlere/tüneyen Deli Zevro sensin aslında, Istanbul!" diyor bize ve escinselleri, zencileri, pezevenkleri, fahiseleri, yetimleri, sarhosları, göçmenleri anlatıyor. Dısardan degil içerden, Galata'da kapısı sevdigi kadının ve diger herkesin içeri girmesi, kedinin ise dısarı çıkması için açık bırakılan kapının berisinden anlatıyor. Otlarla tütsülü, günü gecesine karısan zamanların sonrasında, terk edilmis ve neredeyse kokusu unutulmus aile evinin uzagında, sayısız takılmalarla tüketilen bir dönemin ardından genç bir kadını sevmenin ve birlikte yasamanın kısa ve çarpıcı hikâyesini anlatıyor yazar. Kısa çünkü ilaçlara bagımlı hasta bir sevgili var, çarpıcı çünkü birbirinin her halini görmenin ve ne kadar sevsen de en içteki o yalnızlıgına derman bulamayacak olmanın idrakiyle yasanan ve yazılan bir hikaye bu.
BAZI KARŞILAŞMALAR UNUTULMAZ
"Gün agarana dek bu dünyada beni en çok rahatlatan seyi yapıyorum: Dolaptan küçük bir sırt çantası çıkarıyor ve içini dolduruyorum," diyor o ses bize. Gerisi bir kayıp ve çıkılan yollar. Gerisi ne kadar gitsen de 'ardından gelen bir sehir'... En ucuz biletle hasbelkader varılan Ispanya ve bulunan o küçük dost Pepe. Annesi ölünce çaresizlesen, isinden olan babasına destek olmaya çalısan küçük minik adam Pepe. Neden buralarda hiç kedi yok, sorusuna "Çiniler onları eve götürüp yiyorlar da ondan," diyen Pepe. Onda kendinden bir seyler buluyor besbelli anlatıcı. Aynı zamanda o an için sahip olmadıgı seyleri de buluyor. Pepe'nin olgunlugu, kararlılıgı, yasayamadıgı çocukluk okura da bulasıyor. Anlatının bu noktasında zaman yavaslıyor sanki, bir süre bu iki insanla bas basa kalıyoruz. Ta ki anlatıcı yeniden kaçarcasına yola koyulana kadar. "Insanların seni sevmesine izin vermemeli, sonra hiçbir zaman yalnız kalmayacagını düsünüyorsun" diyor duraklardan birinde. Çünkü sevmek bag kurmak demek. Ama yine de seviyor elbette, yine de göze alıyor o kuyu yalnızlıgını. Ispanya'dan Fransa'ya uzanan ve tesadüfle belirlenen nice karsılasmanın, olayın içersinden hızla akan roman, ikinci yavaslıgı anlatıcının bir nevi inzivaya çekildigi Ölü Vadi'de yasatıyor. Burası aynı zamanda ölümle ve inançla ödesilen yer. "Ya aslında Tanrı yazmıssa; gökyüzüne degil de, insanlara? Ya Tanrı haklıysa sözlerinde?"sorusunu sorduran da bu kendiyle bas basalık zaten. Cevaptan çok sorusu olan bir durma hali. Bize de okur olarak içimizde soluklanma ilhamı veren bir durak burası. Yeter ki kaçmayalım. Zaten kaçak güresenlerin, steril hayat dileyenlerin isi olmayacaktır Aytug Akdogan'la. Tam da bu sebeple her anını teninde yasadıgını bildigim yazardan simdi de Gezi Parkı direnisinin kitabını bekliyorum. Çünkü sidik kokulu olmakla itham edilen o parkta, gönüllülük ve dayanısma esasına dayalı, paranın da zerre hükmü olmayan mis gibi düzende yasandı. Düzgün degildi hiçbir sey çünkü zaten direnis, dayatılan düzgünlük normlarına karsıydı. Ve steril de degildi ortam. Çünkü steril laboratuar gerçegidir, hayata uymaz. Soguk ve ürkütücüdür. Insanlar niyetleriyle ve düsleriyle temizdi. Bir de çok güzel...
RIMBAUD'A SELAM
Ben üzerine titredigim bu güzellik ve temizligi Aytug Akdogan'ın anlatmasını, park günlügü ile yolculuga devam etmesini diliyorum. Çünkü bütün yalanlara, iftiralara inat o günlerin hakikatinin kayda geçmesi ve daha çok paylasılması sart. Ben, Hiçbir Sey'de söyle diyor anlatıcı: "Tanrı en güzel seyleri hep kısa süreligine verdi; binlerce güzelligin gidisini gördüm ben. Ve top oynardı mahalledeki çocuklar; aksama dogru, kapımın önünde. Hiç büyümeyeceklerini düsünürdüm,Simdi öldürmek için geri gelecekler." Bu olası kötülüge karsı sık sık selam durdugu Rimbaud ile eskisiz andıran bir yapı ve kolaj renklerle hayatın resmini çizen Aytug Akdogan, ısık hızıyla geçtigi sokakların zınk gibi kaldıgı noktalarında bizi daha uzun süreli soluklandırdıgı zaman çarpılıp kalacagız. O duraklama anlarını da bekliyorum bir dahaki sefere. Yavasın içindeki sürati, ruhunu seyahatini. Ve biliyorum; beklemeye deger.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.