Giriş Tarihi: 28.6.2013

Polisiye türünün gümüş kuğusuyla tanışın

İrlandalı yazar John Banville'i Booker ödüllü Deniz romanıyla tanıyanlara bir sürprizimiz var. Banville'in Benjamin Black takma adıyla yazdığı polisiye romanlar Türkçeye çevriliyor. Gümüş Kuğu, daha önce Günahların Gölgesi'yle giriş yaptığımız bu serinin en etkileyici kitaplarından biri. KAYA GENÇ inceledi

Geçen sene deniz kenarında bir şezlonga uzanmış John Banville'in kitaplarını okuyordum. Bir üçleme oluşturan Güneş Tutulması, Kefen ve Eski Işık, Proust'un veya Joyce'un modernist romanlarını getiriyordu akla. Hem iddialı bir mimarisi vardı bu kitapların hem de oldukça geniş bir karakter galerileri. Büyük temalarla uğraşıyorlardı ve başladıkları andan itibaren saksıyı çalıştırmamızı şart koşuyorlardı. Bu yaz kendimi yine Banville kitaplarıyla başbaşa bulunca aklıma bu üçleme geldi. Lakin bu defa okuduğum kitapların üzerinde John Banville değil, romancının takma adı yazılıydı: Benjamin Black. Her cümlesini kılı kırk yararak kurduğunu, Flaubert gibi romanlarını acılar içinde bitirdiğini her fırsatta ballandıra ballandıra anlatan Banville'in icat ettiği bir yazar karakterinden bahsediyoruz. Yalnızca polisiye kitaplar yazıyor Black; Gümüş Kuğu onun imzasıyla yayımlanan serinin ikinci kitabı. Hikaye ilk sayfasından itibaren yakanıza yapışıyor, sonuna gelinceye kadar sizi rahat bırakmıyor. Bunun nedeni Banville'in (pardon, Black'in) polisiyenin olayını çözmüş olması. Dublin'de bir hastanede patoloji uzmanı olarak çalışan kahramanımız Quirke çok gizemli bir tip. Ona güvenmek zorundayız fakat tekinsiz kişiliği, karanlık geçmişi ve ailesiyle, özellikle de kızı Phoebe'yle ilişkisi onu güvenilmez kılıyor. Bu güvensizlik duygusu yüzünden kendi aklımıza ve algılarımıza güvenmemiz şart. Bu da her bölümü daha dikkatli okumamıza sebep oluyor.
KUSURLU BİR HAFIZA
Daha ilk bölümde Quirke kusurlu bir hafızası olduğunu ifşa ediyor. Billy Hunt isimli bir adam ona eski arkadaş olduklarını anlattığında Quirke onu tabii ki de hatırladığını söylüyor. Gerçekte ise bu adamın kim olduğunu çıkaramıyor bir türlü. Hunt, karısı Deirdre'nin intihar ettiğini, polisin otopsi yapmaya hazırlandığını söyleyip ondan bir ricada bulunuyor: karısının cesedine otopsi yapılmasını engellemesini istiyor. İlk başta ona tuhaf gelen bu istek üzerine kafa yorduğunda Quirke'in fikri değişiyor. İntihar eden kadının cansız vücudu üzerinde oynanmasını istemeyen adama saygı duyuyor. Bir yandan da olayı araştırmaya koyuluyor. Deirdre kimdir, nasıl biridir, öğrenmek istiyor. 'Gümüş Kuğu' adlı bir güzellik salonu açtığını keşfediyor. Deirdre'nin buradaki ortağı Leslie White oldukça gizemli bir tip; doğal olarak Quirke'in ilgisini çekiyor. White'ın karısı Kate'le tanıştığında ise kendini tuhaf bir ilişkinin ortasında buluyor. Bu arada Quirke, kendi kızı Phoebe'ye bu intihar olayını anlatıyor. Phoebe, Gümüş Kuğu'nun müşterisi olarak önce çok şaşırıyor sonra da Deirdre'nin hikayesini araştırmaya koyuluyor. Günlerden bir gün yolu Leslie White'la kesişiyor. Banville kitabı üç farklı perspektifle kurmuş. Quirke gibi kızı Phoebe'nin yaşadıklarını da kendi bakış açısından okuyoruz. En ilginci ise Deirdre'nin perspektifini okuduğumuz bölümler. Hikayenin şimdiki zamanında öldüğünü bildiğimiz Deirdre'nin onu acı sonuna götüren karakterlerle nasıl tanıştığını, onlarla neler yaşadığını adım adım anlatan bu bölümlerde sayfaları hızla çeviriyoruz. Zaten kitaba bir bulmaca havası katan şey tam da bu bakış açıları. Deirdre'nin yaşadıklarını biz bilsek de Quirke bilmiyor mesela. Phoebe, Quirke'in gördüklerindne bihaber; Deirdre'ye dair edindiği bilgilerdeki eksikleri ise ancak ölen kadının bakış açısı doldurabiliyor. Bu parçalara bölünmüş anlatım biçimi, aslında basit olan hikayeyi daha lezzetli kılmış. Ancak Gümüş Kuğu'nun asıl takdire şayan özelliği, güzel çevirisinin de yansıttığı etkileyici anlatımı. Sanki James Joyce daktilonun başına geçmiş de bir polisye roman yazayım demiş. Dublin şehri nasıl Ulysses romanında sokakları, pubları, hastane binaları, parklarıyla gözümüzün önünde canlanırsa Gümüş Kuğu da bizi bu şehirde bir yolculuğa çıkarıyor. Mekan, sürükleyici hikayenin her bölümünde ön planda. Quirke sigarasının dumanını üfleye üfleye olayı çözmeye çalışırken, onu hep gözümüzün önünde canlandırabilmemizin sebebi de bu. Bir sahnede köprünün ortasında durup durum değerlendirmesi yapıyor, biten sigarasını suya fırlatıyor. "Bunu yenilecek bir şey sanan bir martı, ardından pike yaptı. Hiçbir şey göründüğü gibi değildi."
TOLSTOY VE ÇEHOV TARZI KARAKTERLER
Ancak bu tür 'felsefi' gözlemler ve sahneler kitabı güzel kılan pek çok farklı niteliğin yalnızca ufak bir bölümünü teşkil ediyor. Bu Eco'nun, Calvino'nun yazdıkları gibi felsefi, postmodern bir polisiye roman değil. Daha çok türün Highsmith gibi ustalarına selam gönderen bir kitap. Enerjisini polisiye hikayeyi bahane ederek Çehov veya Tolstoy usulü karakterler yaratma işine harcıyor. Şehri ve karakteri bu kadar etkileyici biçimde yaratması neticesinde Gümüş Kuğu'yu bitirince insan serinin diğer kitaplarını da hemen okumak istiyor. Geçen sene Banville'in 'sanatsal' üçlemesini okurken hissettiğim duygunun bir benzerini bu polisiye kitapları okurken hissetmem de bu yüzden. Neresinden girerseniz girin bu labirentte gezinmeye devam etmek, Quirke ve onun tuhaf dostları arasında, Dublin sokaklarında yürümek istiyorsunuz.
ÖDÜLLÜ ROMANI FİLM OLDU
John Banville'in muhtemelen en ünlü kitabı olan Booker ödüllü Deniz geçtiğimiz günlerde film uyarlamasıyla seyirci karşısına çıktı. Edinburgh Uluslarası Film Festivali'nde prömiyerini yapan film, eylül ayında sinemalarda gösterilmeye başlayacak. Dul bir adam olan Max'ın çocukluğunda yaz tatillerini geçirdiği mekana geri dönüp hatıraları arasında yaptığı yolculuğu anlatan romanın film uyarlamasını Stephen Brown yönetmiş. Oyuncu kadrosunda Ciaran Hinds, Charlotte Rampling gibi yıldızların olduğu filmi biz de muhtemelen yakında bir festivalde izleriz. Deniz'in Türkçesi, Can Yayınları etiketi ve Hasan Kaya çevirisiyle yayımlanmıştı.
QUİRKE DİZİ OLUYOR
Çekimleri geçtiğimiz kasım ayında Dublin'de başlayan Quirke, BBC'nin sonbaharda yayımlayacağı yeni dizinin adı. Benjamin Black polisiyelerinin kahramanı Quirke'i Gabriel Byrne'ün canlandırdığı dizinin senaristi, televizyon âleminin en büyük yazarlarından Andrew Davies. Davies, dizinin her bölümünde Quirke'i hem bir cinayetlekarşı karşıya bırakıyor hem de onu kendi kişisel hayatının bu olayla ilişkilerini sorgularken resmediyor. Banville, 90 dakikalık üç bölümden oluşan dizi hakkında "Karakterim Quirke'in Byrne tarafından canlandırılmasından ötürü çok heyecanlıyım, mükemmel bir seçim," diyor.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.