Tanpınar'ı aramak, kendimizi aramak
Uzak iklimlerin yazarı Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Penguin tarafından ABD'de de yayımlanan Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanının Batı'da nasıl karşılanacağı bir merak konusu
GENÇ NESİLLER ONU ANLAYABİLECEK Mİ?
Bir yandan "Borç beni çıldırtacak" diyor bir yandan kumar ve içki tutkusunu sürdürüyordu. Bir filmde fraklar içinde bir kumarcı olarak rol alacaktı. Selim İleri'nin son öykü kitabı muhteşem Yağmur Akşamları'nda dehşet verici biçimde anlattığı Tanpınar, oydu, o karmaşık insan. Ama dünyaya bir edebiyatçı olarak bakıyordu, yetmediği gibi, 19. asır Türk edebiyatı tarihini bilgece, büyük ve çok damıtılmış bir kültürle yazmıştı. Onu okurken kulaklarımda öğrencisi Mehmet Kaplan'ın sözleri çınlıyordu. Kaplan, yeni nesillerin onu anlayamayacağını söylüyordu. Ardından gelenler onun donanımına sahip değildi. Genel geçer şeylere alıştırılmışlardı. Yargısı doğruydu Kaplan'ın. O tarihler, haydi artık vereyim, 1970'ler, sol fırtına yıllarıydı ve sol dünyayı kültürün içinden değil teorinin ve siyasetin içinden görmeyi tercih ediyordu. Dolayısıyla Doğu-Batı sorununu kültürel planda tartışmak 'sağcıların' uhdesindeydi. Onlarla da aramızda Çin Seddi vardı. Kaldı ki, 'sağlar' da pek bir şey yapmıyordu. Kaplan bu tanımı solcular için getirmiş değildi ya... Zaten Tanpınar sağın uhdesindeydi. Derken devran döndü. Tanpınar hayatımıza yerleşti. Neredeyse her gün bir makale, haftada bir kitap çıkmaya başladı hakkında. Modernliği araştıranlar, post modernliği sorgulayanlardan psikanalistlere kadar herkes ondan bir şey devşirdi. Şöhreti, daima gölgesinde kaldığı, karşısında, yanında daima eziklik duyduğu hocası Yahya Kemal'i geçti. Yahya Kemal onunla karşılaştırılınca eski kalıyor ama Tanpınar modern sayılıyor. Öyledir de. Abdullah Efendi'nin Rüyaları'nı kim okuyor, bilmem. O ağır tempolu, Valery ve Proust meyaneli üslup bugün kimsenin dikkatini çekiyor mu, o psikanaliz ve Bergsonculuk karması problemleri bugün kimler sahipleniyor gene bir şey söyleyemem, Huzur, ele aldığı konular dışında kimseye huzur veriyor mu, habersizim ama Saatleri Ayarlama Enstitüsü galiba biraz daha fazla okunuyor. Batı'nın bu romanı nasıl karşılayacağını merak ediyorum. Ama asıl merakım gene de kendimize dönük: Tanpınar'ı gerçekten okuyor muyuz? Belli bir kesim, araştırmacılar, incelemeciler okuyor ama onlar bile, bütün o makaleleri, ağır, ağdalı ve haz yüklü denemeleri dikkatle, tadına vararak sindiriyor mu? Uzun, gövdeli, hacimli cümleler, kendine özgü sözdizimi, hikmetli bir şey söyleme kaygısıyla daha da ağırlaşmış cümleler hâlâ insanlara zevk veriyor mu? Onun üstüne gider gibi göründüğü ama pek de bir şey söylemeyerek sadece gündeme taşıdığı o konularla Tanpınar kavranıyor mu?
BİR İDEOLOJİSİ YOKTU
Öyle olmasını dilerim. Bachelard'dan etkilenmiş Tanpınar yoksa sadece yarattığı hüzünlü (Orhan Pamuk buna 'melankoli' dedi), 'uzak iklimlerin' insanı olarak, sadece bir imge olarak mı yaşıyor bizde? Gerçek şu: Tanpınar'ın bir ideolojisi yoktu. Sorunu buydu. Bir ideoloji arıyordu. Soldayken sağı, sağdayken solu gözlüyordu. Hâlâ bu noktadayız. Onu Türk modernleşmesinin günah keçisi yaptık. Bütün sorunlarımızı ona yükledik. Zihnimizin karanlık çölüne saldık. Onu çok seviyoruz. Çünkü kefaretlerimizi çekiyor. Tanpınar bulduğumuz biri değil. Bütün arayışlarımızın bir simgesi, bir yansıması. Kendimizi bulduğumuz gün onu unutacağız.
EN SON HABERLER
- 1 İhtiyarlamadan yaş almanın manifestosu
- 2 Aşkı yeniden hatırlatan romanlar
- 3 Fidan Hanım Bir kadının vedası
- 4 Raflardan kalplere: D&R’da edebiyatın coşkulu yolculuğu
- 5 Sinema üzerinden zihin analizi
- 6 Ölümsüzlükte bir buçuk asra doğru Sait Faik
- 7 Bir Fransız’ın gözüyle Bizans’tan Osmanlı’ya bakış
- 8 Minik okurlar için renkli dünyalar
- 9 Hatırlama biçimleri
- 10 Hakikatin peşinde bir cinaslı hafiye